‘’ Rabbinin adını an
ve tüm varlığınla
kendini O’na ada . O’dur
doğunun ve batının
Rabbi , O’ndan başka tanrı
yoktur . Öyleyse yalnız
O’na güvenip sığın
ve kaderini belirleme
gücünü yalnız O’na
bağla . ‘’ Müzzemmil Suresi
8,9. Ayetler .
Bu
ayetler tebliğin nasıl
yapılması ve nelere
dikkat edilmesi gerektiğini
öğretmektedir . Bunlar , daima
Allah’ı anarak O’ndan
yardım istemek , samimi kalp
ile O’na yönelmek , O’nun gücüne
dayanmak ve koruyuculuğuna güvenmektir .
‘’ Kaderinizi belirleme gücünü
Benden başkasında aramaya
kalkmayın.’’ İsra Suresi 2.
Ayet . Vekil terimi , ‘’
bir başkasına ait
iş ya da sorunların
çözüm için emanet
ya da havale edildiği
kimseyi ‘’ yahut
bir başkasının davranışından
sorumlu olan kimseyi
ifade eder . Allah için
kullanıldığı zaman bazen ‘’ koruyucu ‘’ ( Al-i İmran
Suresi 173. Ayet ) , yahut ‘’
destekçi / savunucu ‘’ ( Nisa
Suresi 109. Ayet ) ya da
( En’am Suresi 102.
Ve Hud Suresi
12. Ayette olduğu
gibi ) ‘’ her şeyi gözetiminde
tutan ‘’ anlamında kullanılmaktadır . Zümer Suresi
62. Ayette ve
İsra Suresi 2.
Ayette de belirgin
bir biçimde , yarattığı varlıkların
ve nesnelerin kaderlerinin
belirlenmesi konusunun ,
Allah’a mahsus , Allah’ın nüfuz
ve kudretinde olduğunu
ifade etmektedir . ‘’ Yaratıcınız O
olduğu için yolu
doğrultup dengeyi bulmak , yolun doğrusunu
göstermek Allah’ın işidir . Allah’a düşer , çünkü
o yoldan sapıp
da yolunu kaybeden
çok insan var . ‘’ Nahl
Suresi 9. Ayet .
‘’ Kur’an’ın kolayca okuyabileceğiniz kadarını
okuyun . Allah zaman zaman
içinizde hastalar , Allah’ın lütfunu
aramak için yola
koyulanlar ve Allah
yolunda savaşa çıkanlar
olacağını bilir . Öyleyse Kur’an’dan
kolayca okuyabileceğiniz kadarını
okuyun , salatta devamlı ve
dikkatli olun ve
karşılıksız harcamada bulunun . Güzel bir
ödünçle Allah’a ödünç
verin , çünkü kendi adınıza
güzel ne iş
yaparsanız karşılığını aynen
Allah katında görürsünüz . Hem de
daha iyi ve mükâfatça daha
büyük olmak üzere . Ve
daima Allah’ın bağışlayıcılığını arayın. Kuşkusuz Allah
çok bağışlayıcıdır , rahmet kaynağıdır .’’ Müzzemmil
Suresi 20. Ayet .
‘’ Sen
ey yalnızlığına bürünmüş
olan ! Kalk ve uyar ! Rabbinin büyüklüğünü
ve yüceliğini duyur . ‘’
Müddessir Suresi 1.2.3.
Ayetler .
İlk
döneme ait ve
kısa olmasına rağmen
bu sure , bir bütün
olarak Kur’an’ın işlediği
hemen hemen bütün
temel kavramları ortaya
koyar . Allah’ın birliği ve
benzersizliği , yeniden dirilme ve
nihai yargılama , ölümden sonraki
hayat ve onunla
ilgili bütün müteşabih
tasvirler . İnsanın
zayıflığı ve Allah’a kesinlikle
muhtaç oluşu , boş gurura , büyüklenmeye ve
bencilliğe karşı zaafı
, her insanın kendi
davranış ve eylemlerinden
bireysel olarak sorumlu
oluşu , cennet ve cehennemin
keyfi bir ödül
veya ceza değil
de , kişinin yeryüzündeki hayatının
doğal sonuçları olması , bütün sahih
dini tecrübelerin tarihi
devamlılığı prensibi ve
sonraki vahiylerle geliştirilecek olan
daha başka düşünce
ve kavramlar . ‘’ Kalk ve
uyar ‘’ emri Hz.
Muhammed’in , peygamber olarak Allah’ın
mesajlarını insanlığa tebliğ
etmekle görevlendirilişinin ilanıdır . Hz. Muhammed
bu emri aldıktan
sonra insanları ‘’ Allah’ın
birliğine imana ve
O’na kulluğa ‘’ çağırmaya
başlamıştır .
‘’ Hakikati başkalarına hatırlat . Bu
hatırlatma ister fayda
veriyor görünsün , ister görünmesin . Allah’tan korkan , düşünüp ondan
ders alır , ona yabancılaşan
ise bir zavallı
biçare olarak kalır . Böylesi , öteki dünyada
büyük ateşe atılacak
ve orada ne
ölecek ne de
diri kalacak. Bu
dünyada arınmayı başaran
ise , öteki dünyada mutluluğa
ulaşır , ki böylesi ,
Rabbinin ismini hatırlayan
ve O’na ibadet
edendir . ‘’ Al’a Suresi
9.~15. Ayetler .
‘’ Bakın , Bize düşen doğru
yolu göstermektir ve
hem öteki dünya , hem
de hayatınızın bu ilk bölümü
üzerindeki hâkimiyet bize
aittir . ‘’ Leyl Suresi
12.13. Ayetler .
‘’ Dürüst ve erdemlilere : ‘ Ey iç
huzura ermiş olan
benlik! ‘ diye seslenecek Allah , ‘Dön
Rabbine O’ndan hoşnut
kalmış ve O’nu
hoşnut etmiş olarak . Gir
öyleyse Benim sadık
kullarımın arasına ! Gir cennetime ! ‘’ Fecr
Suresi 27.28.29.30. Ayetler .
‘’ Yardım isteyeni asla
geri çevirme ve
her zaman kendi
sıkıntından daha çok Rabbinin
nimetlerini an . ‘’ Duha
Suresi 10.11. Ayetler .
‘’
Bizi anmaktan uzak
duran ve bu
dünya hayatından başka
bir şeye önem
vermeyenlere MANİ OL ; ki
bu onlar için
bilinmeye değer tek
şeydir . Şüphe yok ki
, Rabbin , kimin O’nun yolundan
saptığını ve kimin
O’nun rehberliğine uyduğunu
hakkıyla bilir . Göklerde ve
yerde ne varsa
hepsi Allah’a aittir .
O kötülük yapanlara
yaptıklarının karşılığını verecek
ve iyilik yapanları
da katıksız iyilikle
ödüllendirecektir . ‘’ Necm Suresi
29.30.31. Ayetler .
Hiç
kimse ne kendisi
ne de başkaları
hakkında , kurtuluşa ermiş , Allah’ın sevgili
kulu hükmünü veremez . Böyle bir
hüküm Allah’ın tekelindedir . Aynen bunun
gibi hiç kimse
hakkında , batmış , cehennemlik
hükmü de verilemez .
‘’ Hayır, insan Allah’ın
kendisine buyurduklarını henüz
yerine getirmiş değildir. Hayır, hayır , insan , O’nun kendisine
emrettiğini hiç yerine
getirmedi . ‘’ Abese Suresi
23. Ayet .
‘’ Çoğu
zaman insan kendini
mahveder , hakikati ne kadar
inatla inkâr eder o
! ‘’ Abese Suresi 17.
Ayet . İnsan , aklı , zihni
ve manevi , ruhi donanımları
yeterli şekilde kullanamamıştır . Hiç bir
insan , kendisine manevi ,
ahlaki bir mükellefiyet
olarak yüklenmiş olan
şeyleri yerine getirmiş
değildir . Bu mükemmelliğin Allah’a
mahsus olduğu şeklindeki
Kur’an ilkesi ile
de uyumludur .
‘’ Ey Muhammed de ki
: ‘ Ben yalnızca bir
uyarıcıyım . Bütün mevcudat üzerinde
mutlak otorite sahibi
olan Tek Allah’tan
başka ilah yoktur . Göklerin , yerin ve
ikisi arasındaki her
şeyin Rabbi , kudret sahibi
ve çok bağışlayıcı ! ‘ De ki : ‘ Bu , muazzam bir
mesajdır , nasıl ondan yüz
çevirirsiniz ? ‘ De ki ey
Muhammed : ‘ İnsanın
yaratılışına karşı çıktıklarında
yüce toplulukta neler olup
bittiği hakkında bilgi
sahibi değildim . O , Allah tarafından
bana vahyolunmamış olsaydı , ben
de size apaçık
bir uyarıda bulunamazdım ! ‘’ Sad
Suresi 65. 70.
Ayetler .
Meleklerin , ‘’yüce topluluğun ‘’ , insanın yaratılışına
( mecazi olarak ) karşı
çıkmalarının , Allah’ın
meleklere bu yeni
varlığa saygı göstermelerini emretmesini
ve İblisin buna
karşı çıkmasının kıssası
Kur’an’da altı kez
geçmiştir ve her
defasında da kıssanın
farklı bir cephesi
vurgulanmıştır . Bu örnekte anlatılan
kıssa Bakara Suresi
31. Ayette geçen , Allah’ın,
Hz. Âdem’e bütün
isimleri öğretmesi , yani , insana kavramsal
düşünme yetisi ve
dolayısıyla , doğruyu
eğriden ayırma yeteneği
bahşetmesi ile yakından
bağlantılıdır . İnsan bu yeteneğe
sahip kılındığına göre
Allah’ın varlığını ve
birliğini kavramamasının artık
bir mazereti olamaz . Ayette vurgulanan
muazzam mesaj budur .
‘’ Yücelerden bir
ilahi kelam indirildi
sana , ki , onunla , yoldan
sapanları uyarabilesin ve
böylece inananlara da
öğütte bulunabilesin .
Rabbinizin katından size
indirilene uyun . O’ndan başka önderlerin
ardından gitmeyin. Siz bunu
aklınızda ne kadar da
az tutuyorsunuz. ‘’ Araf
Suresi 2.3.4. Ayetler .
Önderler , evliya , dini otoriteler , din alanında
sözü dinlenenler anlamında
kullanılan terimin bu
yüklemiyle ayetin , Hz. Peygamber
dışında ve aşağısında
herhangi bir şahsın
sübjektif görüşlerine ,
onları Kur’an buyruk
ve öğretileriyle yan yana ve
eşdeğer tutarcasına , hukuki bir
geçerlik atfetmek konusunda bir
yasaklama getirdiği açıktır . Unutulmamalıdır ki
‘’Peygamber’’ terimi , bu
bağlamda Kur’an’ı ifade
eder . Çünkü Kur’an mesajı
Hz. Peygamber aracılığıyla
insanlara iletilmiştir .
‘’
De ki : ‘ Benim Rabbim
yalnızca doğru olanın
yapılmasını emretmiştir ve O sizden
kulluğunuzu göstermek üzere
giriştiğiniz her eylemde
bütün varlığınızı ortaya
koymanızı ve içten
bir inançla yalnız
ve sadece O’na
bağlanarak kendisine yalvarıp
yakarmanızı ister .
Başlangıçta nasıl sizi
yaratan O’ysa , döneceğiniz kimse
de O’dur . O , sizden bazılarınızı
doğru yola yönelterek
onurlandıracak , ama
bazılarınız için de
doğru yoldan sapmak
kaçınılmaz olacak . Çünkü bakın ,
onlar Allah’ı bırakıp
kendi kötü dürtülerini
kendilerine dost edinecekler . Hem de
böylelikle doğru yolu
bulmuş olduklarını sanarak ! ‘’
Araf Suresi 29.30.
Ayetler .
‘’ Gerçek şu ki
, Biz Nuh’u kendi
toplumuna gönderdik. ‘ Ey kavmim ! ’ dedi , ‘ yalnızca Allah’a
kulluk edin , O’ndan başka
tanrınız yok çünkü . Doğrusu , dehşet ve
azabıyla büyük bir
günün gelip sizi bulmasından korkuyorum
ben !
Rabbimin
haberlerini bildiriyor ,
öğütler veriyorum size . Çünkü
ben , Allah’ın bana bildirmesi
sayesinde sizin bilmediğinizi
biliyorum . Sizi uyarabilsin ve
siz de Allah’a
karşı sorumluluk bilinci
duyup O’nun rahmetiyle
onurlanasınız diye sizin
kendi içinizden birinin
eliyle Rabbinizden size
bir haber gelmesini
niçin yadırgıyorsunuz ? ‘’ Araf
Suresi 59.62.63. Ayetler .
‘’ Ad toplumuna
da kardeşleri Hud’u
gönderdik .’ Ey kavmim ! ‘ dedi ,
‘ yalnızca Allah’a kulluk
edin , O’ndan başka tanrınız
yok . Hal böyleyken yine
de O’na karşı
sorumluluk bilinci duymayacak
mısınız ? ‘’
‘’ Rabbimin haberlerini
bildiriyor ve size
dürüst ve güvenilir
öğütler veriyorum . Sizi uyarabilsin
diye kendi içinizden
birinin eliyle Rabbinizden size
bir haber gelmesini
niçin yadırgıyorsunuz ? ‘’ Araf
Suresi 65.68.69. Ayetler .
‘’ Semud toplumuna
da kardeşleri Salih’i
gönderdik . ‘ Ey kavmim ‘ dedi ,
‘ yalnızca Allah’a kulluk
edin . O’ndan başka tanrınız
yok . ‘’
‘’ Ve Salih
onlardan yüz çevirdi . ‘ Ey kavmim ! ‘ dedi , ‘ gerçek şu ki
, ben Rabbimin mesajlarını
ilettim ve güzelce
öğüt verdim size .
Ama siz güzel
öğüt verenleri sevmediniz . ‘’ Araf
Suresi 73. ve 79. Ayetler .
‘’ Medyen halkına
kardeşleri Şuayb’ı gönderdik . ‘ Ey kavmim ‘
dedi , ‘ yalnız Allah’a kulluk
edin , sizin O’ndan başka
tanrınız yok ! Rabbinizden işte
apaçık bir duyuru
geldi size . Öyleyse bütün
işlerinizde tartıyı tam
olarak gözetin , hukuken onların
olan şeyden insanları
yoksun bırakmayın ve iyi bir
düzene kavuşturulduktan sonra
kalkıp yeryüzünde bozgunculuk
yapmayın . Bütün bunlar sizin
iyiliğiniz için , tabii ,
eğer inanırsanız . ‘’
‘’ Ve
sonunda Şuayb , onların yanından
dönüp giderken ‘ Ey
kavmim ! ‘ dedi , ‘ gerçek şu ki
, ben size Rabbimin
buyruklarını tebliğ ettim
ve güzelce öğüt
verdim . Artık ben nasıl
sizin gibi hakkı inkâr eden
bir topluluk için
yas tutup kederleneyim ? ‘’ Araf
Suresi 85. ve 93. Ayetler .
Bütün peygamberler
aynı şeyi söylemişler , yalnızca Allah’a
kulluk edin diyerek .
Abese Suresi 23.
Ayette denildiği gibi , ‘’insan , Allah’ın kendisine
buyurduklarını henüz yerine
getirmiş değil . ‘’
‘’ Allah : ‘ Ey Musa ‘
dedi , ‘ sana ayetler vahiy ederek ve
seninle konuşarak sana
insanların arasında üstün
bir yer ayırdım . Sana bahşettiklerime sıkı
sıkı sarıl öyleyse
ve şükreden kimselerden
ol ! ‘ Ve levhalara onun
için her konuda
öğüt ve her
şey hakkında yeterli
açıklamalar yazdık . Ve O’na :
‘ Onlara kuvvetle sarıl
ve halkına emret , ellerinden gelen
en güzel bir
biçimde onlar da
sıkıca sarılsınlar ! ‘ dedik .
Size günaha batmış
kimselerin gittiği yolu
da göstereceğim . Yeryüzünde
haksız yere büyüklük
taslayanları ayetlerimden uzak
tutacağım , çünkü , onlar
hakikatin her türlü
belirtisini görseler de ona inanmazlar . Ve onlar
doğruluğa götüren yolu pekâlâ görüyor
olsalar bile , onu izlenecek
yol olarak seçmezler . Tersine , eğri yolu
görseler onu hemen
kendilerine yol edinirler . Ayetlerimizi yalanlamalarından ve
onlara karşı ilgisiz
kalmalarındandır bu . ‘’ Araf
Suresi 144.145.146. Ayetler .
Kur’an’da sık
sık karşılaşıldığı üzere , Allah’ın günahkârları
doğru yoldan uzak
tutması , ya da onların günah
işlemesine fırsat vermesi , bu
insanların kendi davranışlarının , kendi serbest
seçimlerinin bir sonucu
olarak gösterilmektedir .
Haksız yere büyüklük
taslayanlar denirken ,
eğriyle doğrunun belirlenmesinde kendi
sübjektif yargılarını geçerli
tek ölçü olarak
gören ve dolayısıyla
kişisel sorun ve
kaygılarını vahyolunmuş mutlak
ahlaki ölçülerin , mutlak değer
yargılarının üstünde tutan , onlara karşı
dik başlı bir
tavır seçen kimselerin
anlatılmak istendiği açıktır .
‘’ Ama insanoğlu kendini
kendine yeterli görerek
kurum kurum kurumlanır . ‘’ Alak Suresi
6,7. Ayetler .
‘’ Altın buzağıya
tapınanlara gelince , hiç şüphe
edilmesin ki , Rablerinin gazabı
onları bulacak ve
dünya hayatında da alçaklık olacak
onların payı ! İşte
biz böyle cezalandırırız düzmece
yalan uyduranları . ‘’ Araf
Suresi 152 . Ayet .
Kur’an’da bu
tabir şu iki davranışı
ya da tutumu
ifade için kullanılmaktadır : 1) İlahi
sıfatları somut veya
hayali şeylere yahut
kimselere yakıştırmak , 2 )
Allah hakkında , O’nun sıfatları
hakkında yalan ve
düzmece yargılar , düzmece kanaatler
ileri sürmek . Bu ayetteki
anlatım içinde , insanları
Tek olan Allah’a
kulluk etmekten alıkoyan
düzmece bir tertip
söz konusudur .
‘’ Senin Rabbin , her
ne zaman Âdemoğullarının sulblerinden
onların soylarını çıkaracak
olsa , onları kendileri hakkında
tanıklık etmeye çağırır : ‘Ben sizin
Rabbiniz değil miyim? ‘
Onlar cevaben : ‘ Elbette !
‘ derler , ‘ Buna tanıklık
ederiz ! ‘ Bunu böylece
hatırlatıyoruz ki Kıyamet
Gününde ,‘ Doğrusu , bizim
bundan haberimiz yoktu ‘
demeyesiniz . Yahut: ’ Aslında önce
biz değil , atalarımızdı Allah’tan
başkasına tanrısal nitelikler
yakıştıranlar , biz sadece onların
izinden yürüyen bir
kuşağız . Öyleyse batılı ortaya
çıkaranların işlediklerinden dolayı
bizi mi helak
edeceksin ? ‘ demeyesiniz . İşte
Biz de bu
ayetleri böyle açık
açık dile getiriyoruz
ki günah işlemiş
olanlar belki bizden
yana dönerler . ‘’ Araf
Suresi 172.173.174. Ayetler .
Bu kişinin / kişilerin kim olduğu değil , tutum
ve davranışlar önem
taşımaktadır . Buna göre Allah
her kişiye kendi
varlık ve birliğinin
kanıtlarını bildirmiş , onun fıtratına
kendi yaratılış nedenini
anlayıp kavrama yeteneğini
yerleştirmiştir . Fakat daha sonra
o kişiler doğalarındaki
inanma yeteneğinden sıyrılıp
kopmuşlar , delilleri bir kenara
bırakmışlar , inanmaktan
vazgeçmişlerdir . Böylece de şeytan
onları peşine takmış , onları da kâfirlere ve
azgınlara katmıştır .
Kur’an’a
göre , Allah’ın varlığını sezme , algılama yatkınlığı
insanda yaratılıştan var
olan bir hususiyettir . Sonradan , kendini beğenmişlik , nefsine düşkünlük
gibi arızi duygular
eliyle ya da
yoldan çıkarıcı çevresel
etkilerle üzeri örtülebilir , bulandırılabilir olsa
da , böyle içsel , sezgisel bir
idrak imkânının varlığıdır
ki , akıl sahibi her
insanı Allah’ın önünde
‘’ kendi hakkında tanıklık
yapmaya ‘’ yöneltmektedir . Kur’an’da sık
sık görüldüğü üzere ,’’ Allah’ın konuşması , söylemesi ya
da sorması ‘’, insanın da ‘’
cevap vermesi ‘’ gerçekte
Allah’ın yaratıcı eylemini
ve insanın da
buna varoluşsal cevabını , tepkisini dile
getirmek için kullanılan
ifadeler durumundadır .
‘’ Yetkinlik ve
kusursuzluğa dair nitelikler
yalnızca Allah’a aittir . Öyleyse , bu niteliklerle artık yalnız
Allah’ı çağırın . Ve
O’nun niteliklerinin anlamını
eğip büken kimselerden
uzak durun. Böyleleri yapıp
ettiklerinden ötürü er geç cezalandırılacaklardır. ‘’
Araf Suresi 180.
Ayet .
Bu
ayet , Allah’ın kendilerine eğriyi
doğruyu ayırsınlar diye
akıl verdiği halde
bunu gereği gibi
kullanmayan ve O’na
karşı , bütün yüce
ve yetkin sıfatları
kendinde toplayan ve
dolayısıyla mutlak ve
nihai hakikatin kendisi
olan Allah’a karşı , ilgisiz ve
duyarsız kalanları yeren
ayetlerle bağlantılıdır . İsim denince
ilk akla gelen , ele
alınan ya da
işaret edilen herhangi
bir nesnenin özünü , cevherini , kendi özünden , yapısından ileri
gelen özellik ve
niteliklerini göstermek üzere
seçilen bir kelime
oluyor . El-Hüsna terimi ise
en iyi , en güzel
sözcüğünün çoğuludur . Bu nedenle
El-esmaul-Hüsna terkibini ‘’ yetkinliğe , kusursuzluğa dair
sıfatlar ‘’ şeklinde
çevirmek yanlış olmayacaktır . Bu tabir
Kur’an’da yalnız Allah
için kullanılmaktadır . Bu sıfat
ve nitelikleri başka
varlıklara ya da nesnelere
yakıştırarak ya da
bunun tam tersi
bir yöne giderek
Allah’ı insan biçimli
nitelikler ve beşeri
ilişkiler içinde tasarlayıp
öylece tanımlamak isteyenlerden
uzak durmalıyız . En güzel
isimler Allah’ındır . İnsan ,
bu isimlerle Allah’a yakarışta
bulunmalı , yalnız Allah’a verilebilecek
olan bu güzel
isimleri O’ndan başkasına
vermemeli , yani başka hiç bir
şeyi O’na denk
tutmamalı , Allah’tan
başkasını tanrısal bir
yücelikte görmemelidir . Bu isimler
Allah hakkında kullanılması
gereken anlamlarıyla Allah’tan
başkası için kullanılmamalıdır .
‘’
Yarattıklarımız arasında başkalarına
doğru yolu gösteren
ve onun ışığında
adaletle davranan insanlar
da vardır . Ama
ayetlerimizi yalanlamaya kalkışan
kimselere gelince , onları ne
olup bittiğinden haberleri
olmadan adım adım
alçaltacağız . Çünkü onları bir
süre kendi hallerine
bıraksam bile , bilin ki
Benim ince tertibim
çok sağlamdır . ‘’ Araf
Suresi 181.182.183. Ayetler .
Bu
ayette yapılan bu
atfın , bütün çağları ve
bütün toplumları , yani ,
Allah’ın mesajlarını yürekten
kabul edip , Allah’ın mutlak
hakikat olduğu inancı
içinde , bu mesajların ışığı
altında yaşamaya çalışan
herkesi kucaklayacak kadar
geniş tutulmuş olduğu
görülmektedir.
‘’ Sen , insan fıtratının
kabule yatkın olduğu
yolu tut . İyi olanı
emret , bilgisiz kalmayı seçenleri
kendi hallerine bırak . Ve
eğer şeytandan güç
alan bir kışkırtı
seni gözü kara
bir öfkeye sürükleyecek
olursa hemen Allah’a
sığın ve bil
ki O her şeyi işiten , her
şeyin özünü , aslını bilendir . Allah’a karşı
sorumluluk bilincine sahip
olan kimseler içlerinde
şeytanın esinlediği karanlık
bir kuruntu uyanacak
olsa O’nu anıp
akıllarını başlarına toplarlar
ve hemen olup
biteni açık bir biçimde kavramaya
başlarlar . Kendi inançsız kardeşleri
onları sapıklığa sürüklemek
isteseler bile . Sonra doğru
olan neyse , onu yapmaktan
geri kalmazlar. ‘’ Araf
Suresi 199.200.201. Ayetler .
Yani , insanların eylem
ve tavırlarından sana
kolay geleni ya da kendiliğinden
sana uygun olanı
seç . İnsanların sırtına gereksiz
yükler yüklemeksizin işleri
onlar için kolaylaştır
ve onlar için
çok zor olacak
çabaları isteme onlardan . ‘’ İnsan zayıf
yaratılmıştır . ‘’ Nisa
Suresi 28. Ayet , ve ‘’ Allah hiç kimseye gücünün
üstünde yük yüklemez . ‘’
Bakara Suresi 286.,En’am
Suresi 152., Araf Suresi 42.,
Müminun Suresi 62. Ayetler ,
şeklindeki Kur’an öğretileriyle
de tam bir
uyum içinde olan
bu ayetler , böylece ,
inanan kimselere insan
yaratılışının kabule yatkın
olduğu yolu tutmalarını , hata içinde
olanlara karşı fazla
sert ve zorlayıcı
olmamalarını öğütlüyor . Bu tavsiyenin , özellikle , günahların en affedilmez olanı
durumundaki şirk’ ten , yani ,
Allah’tan başka herhangi
bir kimseye ya
da nesneye ilahi
güçler ve sıfatların
yakıştırılmasından hemen sonra
zikredilmesi onu daha
da anlamlı kılıyor .
‘’ İçinizden kendilerini
Allah’a teslim edenler
bulunduğu gibi , kendilerini zulme
kaptıranlar da vardır . Kendilerini Allah’a
teslim edenler doğru
ile eğriyi ayırt
etme bilincine ulaşanlardır . Öyleyse bilin
ki , çağrımızı duyanlar ,
şaşmadan doğru yoldan
gidecek olurlarsa kendilerine
sınırsız nimetler yağdıracağız
ve onları bu
yolla deneyeceğiz . Çünkü Rabbini
anmaktan uzaklaşanı Allah , en
şiddetli azaba uğratır . Ve
bilin ki kulluk
yalnızca Allah’a mahsustur . O
halde Allah’ın yanı sıra başka
hiç kimseye yalvarıp
yakarmayın ! De ki : ‘ Ben yalnız
Rabbime yalvarırım ve
O’ndan başka hiç
kimseye ilahlık yakıştırmam .’ De ki : ‘ Size
zarar vermek yahut
doğruyu eğriden ayırt
etme bilinciyle sizi
donatmak benim elimde
değildir .’ , De ki : ‘
Gerçek şu ki
hiç kimse beni
Allah’a karşı koruyamazdı
ve O’ndan kaçıp
saklanacak hiç bir
yer bulamazdım , eğer Allah’ın
mesajlarını ve O’ndan
bana ulaşan aydınlığı
dünyaya duyurmamış olsaydım .’’
Cin Suresi 14. ….23.
Ayetler .
‘’ Elçiler ,’
Rabbimiz bilir ki ‘
dediler , ‘ biz gerçekten size
gönderilmiş elçileriz . Fakat ,
bize emanet edilen
mesajı size açıkça
tebliğ etmekten başka
bir şey ile yükümlü
değiliz . ‘’ Yasin Suresi 16.17.
Ayetler .
‘’ Neden beni
var etmiş olan
ve hepinizin dönüp
varacağı Allah’a kulluk
etmeyeyim, ( Beni yaratana
ne diye kulluk
etmeyecekmişim ben ) Neden O’ndan
başka tanrılar edineyim ? O
zaman Rahman bana
bir zarar vermek
isterse ne onların
şefaati zerre kadar
fayda getirir , ne de
bizzat kendileri beni
koruyabilir .’’ Yasin Suresi
22.23. Ayetler .
‘’ Rahman’ın has
kulları ki , onlar yeryüzünde
tevazu ve vakar
içinde yürürler ve
ne zaman kötü
niyetli , dar kafalı kimseler
kendilerine laf atacak
olsa , sadece ‘ selam’ derler .
Onlar ki , gecenin derinliklerinde secdeye
vararak ve kıyama
durarak Rablerini anarlar . Ve
onlar ki ,’Ey Rabbimiz’
derler , ‘ cehennem azabını bizden
uzaklaştır . Çünkü onun çektireceği
azap , gerçekten pek korkunç , pek
yaralayıcı olacaktır . Gerçekten
, o ne
kötü bir yer , o
ne kötü bir
durak . Ve onlar
ki , başkaları için harcadıkları
zaman , ne saçıp savururlar , ne de
cimrilik yaparlar . Bu ikisi
arasında her zaman
bir orta yol
bulunduğunu bilirler . ‘’ Furkan
Suresi 63. …67. Ayetler .
‘’Ey Peygamber , Biz seni
yalnızca bir müjdeci
ve uyarıcı olarak
gönderdik . De ki : ‘Bunun için
sizden , dileyen kimsenin ,
Rabbine giden yolu
bulmasından başka bir
karşılık beklemiyorum . ‘ Öyleyse
, ebediyen ölmeyecek olan
O mutlak diri
varlığa güven ve
O’nun sınırsız kuvvet
ve yüceliğini övgülerle
an , ki , kimse kullarının günahlarından O’nun
kadar haberdar değildir .’’
Furkan Suresi 56.57.58.
Ayetler .
‘’ İşte Rabbiniz
Allah , mülk O’nundur.
O’ndan başka yalvarıp
durduklarınız ise bir
hurma çekirdeğinin zarı
kadar bile bir
şeye sahip değillerdir . Onlara yalvarırsanız
çağrınızı duymazlar ,
duyabilseler bile size
cevap veremezler . Ve kıyamet
günü onları Allah
ile eş tutmanızı
kabul etmezler . Hiç kimse
her şeyi bilen
kadar size gerçeği
göstermez . Ey insanlar Allah’a
muhtaç olan sizsiniz , ama O , hiçbir
şeye muhtaç değildir
ve hamt O’na
mahsustur.’’ Fatır Suresi
13.14.15. Ayetler .
Kur’an birçok
yerde , bütün sahte ibadet
objelerinin – ister veliler ,
azizler , melekler , din adamları ve
fetişler , peygamberler , isterse
kutsanan tabiat güçleri
olsun – kıyamet günü ,
kendilerine tapanlara karşı
tanıklık yapacaklarını ve
onları reddedeceklerini belirtir . Bu , zamanın bitiminde , insanın mutlak
gerçekliği kavramasına sembolik
bir atıftır .
‘’ Eğer Allah , insanları hayatta
işledikleri kötülüklerden dolayı
hemen hesaba çekseydi, yer
üzerinde tek bir
canlı varlık bırakmazdı . Ama Allah , onlara kendisi
tarafından belirlenmiş bir
vadeye kadar mühlet
tanır . Vadeleri dolunca
da anlarlar ki , Allah
kullarının kalplerindekini görmektedir . ‘’ Fatır
Suresi 45. Ayet .
‘’ Göklerin ve
yerin Rabbidir O , ve , bunların arasında
var olan her şeyin
! Öyleyse , yalnızca O’na kulluk
et ve O’na
kullukta devamlı ve sebatlı ol ! Hiç
ismi Allah’la birlikte
anılmaya değer bir
başkasını tanıyor musun ? ‘’ Meryem
Suresi 65. Ayet .
‘’ Allah’tan
yana sorumluluk bilinci
taşıyanları , onurlu
konuklar olarak O
sınırsız rahmet sahibinin
huzurunda topladığımız gün
ve günaha gömülüp
gitmiş olanları , suvarmaya götürülen
susuz bir sürü
gibi cehenneme sürüklediğimiz gün , işte
o günde , hayattayken O
sınırsız rahmet sahibiyle bir bağ
, bir bağlantı içine
girmiş olmadıkça kimse
şefaatten pay alamayacaktır .’’ Meryem
Suresi 85.86.87. Ayetler .
‘’ Ey insan ! Bu
Kur’an’ı sana , seni
bedbaht etmek için
indirmedik . Yalnızca
Allah’tan korkan herkese
bir öğüt , bir uyarı
olsun diye indirdik . Yeri ve
gökleri yaratan Allah
katından indirilen bir
vahiydir bu ! ‘’ Taha
Suresi 1.2.3.4. Ayetler .
Kur’an
öğretileriyle insana teklif
edilen ahlaki disiplin
onun yaşama duygusunu , yaşama sevincini
daraltmak ya da
söndürmek amacına değil , tersine , insanın doğru
ve eğrinin ne
olduğu konusundaki bilincini
derinleştirmek suretiyle bu
duyguyu pekiştirip zenginleştirmek amacına
dayanmaktadır .
Kur’an dini , kullarına kolaylık
isteyen , iradesini daima hafifletme
yönünde kullanan bir
Allah’ın , bütün tercihlerini kolayı
seçme yönünde işleten
bir rahmet peygamberinin
dinidir . Hayatı zorluklara ,
insani çıkmazlara ve
tükenişe sürükleyen hiç
bir kabul ve
yaklaşım Kur’an’dan onay
alamaz . Onun esasta rahmet
ve mutluluk taşıyan
kuralları , insan çıkmaza ve
sıkıntıya girdiği anda
ruhsat ve zorunluluk
prensipleriyle geçici bir
süre devre dışı
bırakılarak insanın önü
açılır . Bütün bunların önümüze
koyduğu gerçek şudur : Kur’an’ın dini
insan için bir
dindir , insana rağmen bir
din değil . Onu insana
rağmen bir din
haline getiren yorum
ve yaklaşımlar Allah’ın
iradesine ters düşer .
‘’ Gerçek şu ki
, Allah benim , benden başka
tanrı yok . O halde
yalnız Bana kulluk
et ve Beni
anmak için salatta
devamlılık ve duyarlık
göster ! Çünkü , zamanını
gizli tutmuş olsam
da , herkese , hayattayken
peşinden koştuğu şeylere
göre hak ettiği
karşılık verilebilsin diye , son
saat mutlaka gelecektir . ‘’ Taha
Suresi 14.15. Ayetler .
Burada salat türünden bütün gerçek
ibadetlerin hem temel
amacının , hem de zihinsel
gerekçesinin Allah’ı , O’nun birliğini , eşsiz ortaksız
olduğunu anmak , hatırlamak olduğu
belirtiliyor . ‘’ Peşinden
koştuğu şeyler ‘’ ifadesiyle bilinçli
çabalar kastedilmekte ve
dolayısıyla elde olmaksızın
yapılan eylemler ve
yine farkında olmadan
yapılan ihmaller ; bunlar iyi
veya kötü olduğuna
bakılmaksızın , dışta
bırakılmaktadır . Bu ilkeyi Hz.
Musa’nın kıssasını anlatırken
telaffuz etmekle Kur’an , bütün gerçek
dinlerin temelinde yatan
ahlaki kavram ve
öğretilerin özde hep
aynı olduğunu vurgulamaktadır . ‘’ İnsana uğrunda çaba
gösterdiği dışında bir
şey verilmeyecektir . Ve zamanı
geldiğinde kendisine çabasının
gerçek anlamı gösterilecek
ve sonra ona
tam karşılığı verilecektir . ‘’ Necm Suresi
39.40.41. Ayetler . Hz. Peygamberin
bir hadisi : ‘’ Eylemler ,
onları vücuda getiren
niyetlere göre değerlendirilecektir ve
kişinin hesabına yalnızca
bilinçli olarak niyetlendiği
eylemler kaydedilecektir . ‘’ Yani , her
ne yapmışsa onu
yaparken taşıdığı niyetlerdir
önemli olan . Bu bağlamda
vurgulanması gerekir ki , Kur’an’ın ahlaki
sisteminde ‘’ eylem ‘’ terimi , iyi
ya da kötü
herhangi bir eylemin
kasıtlı olarak ihmalini
kapsadığı gibi , doğru ya da yanlış
her inancın bilinçli
olarak dile getirilmesini
de kapsar . Kısaca, insanın bilinçli
olarak amaçladığı ve
sözle yahut eylemle
ifade ettiği her
şey .
‘’ Kim ki , hesap
günü Rabbinin huzuruna
günahkârca davranışlar üzere
çıkarsa , bilsin ki , onu cehennem
beklemektedir . Orada ne ölür , ne
de hayata kavuşur . Oysa , Rabbinin huzuruna
dürüst ve erdemli
davranışlar ile mümin
olarak çıkan kimseye
gelince , öte dünyada en
yüksek makamlar işte
böylelerinin olacaktır . ‘’ Taha
Suresi 74.75. Ayetler .
Kur’an , başka birçok
yerde olduğu gibi
burada da , imanın manevi
değerinin kişinin ortaya
koyduğu dürüst ve
erdemli davranışlara da
bağlı olduğunu işaret
etmektedir . ‘’Yoksa onlar , meleklerin kendilerine
görünmesini mi bekliyorlar
yahut bizzat rabbinin
veya O’ndan bazı
kesin işaretlerin ? Ama Rabbinin
kesin işaretlerinin ortaya
çıkacağı gün iman
etmenin , daha önce inanmamış
yahut inandığı halde
bir hayır yapmamış
olan kimseye hiçbir
yararı olmaz .’’ En’am
Suresi 158. Ayet .
Yani , imanıyla bir iyilik
kazanmamış olan . Böylece ,
iyi işler yapmaya
yol açmayan iman
burada hiç iman
sahibi olmamakla eş
değerde tutulmaktadır . Bir başka
deyişle , hesap gününde inandığı
halde bir hayır
yapmamış olan kimseye
iman etmiş olmanın
bir yararı olmayacağına
işaret eden bir
ifade .
‘’ Şeytan o’na
sinsice fısıldayarak : ‘ Ey Âdem ! ‘ dedi , ‘ Sana sonsuzluk
ağacını ve dolayısıyla
hiç çökmeyecek bir
hükümranlığın yolunu göstereyim
mi ? ‘ Ve böylece
her ikisi de
o ağacın meyvesinden
yediler ; bunun üzerine çıplaklıklarının farkına
vardılar ve bahçeden
topladıkları yapraklarla üzerlerini
örtmeye çalıştılar . Ve böylece
Âdem Rabbine karşı
geldi ve dolayısıyla
ciddi bir hataya
düşmüş oldu . Ama Rabbi
yine de o’nu Rahmetiyle
seçip ayırdı , o’nun tövbesini
kabul etti ve
o’na doğru yolu
gösterdi . Onlara şöyle dedi : ‘ Birbirinize düşman
olarak hepiniz topluca
inin bu safiyet / arınmışlık makamından ! Bununla birlikte , muhakkak ki , size
Benden doğru yol
bilgisi gelecektir . Kim ki
Benim doğru yol
öğretimi izlerse yoldan
sapmayacak ve bedbaht
olmayacaktır . Ama kim ki
Beni anmaktan yüz
çevirirse , bilsin ki , onun dar
bir hayat alanı
olacaktır ve kıyamet
günü onu kör
olarak kaldıracağız . Böyle biri
kıyamet gününde ‘ Rabbim , ben gören biriyken
beni niçin kör
olarak kaldırdın ? ‘ diye soracak . Allah da
ona ‘ Şunun için ‘ diye
cevap verecek , ‘ sana mesajlarım
gelmişti de sen
onları göz ardı
etmiştin ve bugün
de aynen öyle
göz ardı edileceksin ! ‘’ Taha
Suresi 122. ……126.
Ayetler .
Şeytan’ın sonsuzluk
ya da ebedi
hayat ağacı olarak
söz ettiği ağacın
meyvelerinden tatmalarına rağmen
Hz. Âdem ile
Havva’nın ölümsüzlüğe varamamış
olduklarına bakılırsa ,
Şeytan’ın bu teklifinin
de , bütün ötekiler gibi
aldatıcı olduğu açıktır . Yasak ağaç , Yaratıcının insanın
arzu ve eylemleri
için koyduğu sınırları , yani insanın
Allah vergisi kendi
tabiatını zorlayıp bozmadan
aşamayacağı sınırları simgeleyen
bir temsildir . İnsanın yeryüzünde
ebediyeti arzu etmesi , hiçbir dayanağı
olmadan ölümü , ölümden sonra
kalkışı ve buna
bağlı olarak da
Kur’an’ın ahiret olarak
tanımladığı nihai gerçekliği
inkâr etmesi demektir . Bu
arzu ya da
tutku , Şeytan’ın ‘’ çöküşü olmayan
bir güce ya da egemenliğe ‘’
ulaşmanın , başka bir deyişle , bütün sınırlandırmalardan ve
dolayısıyla , son tahlilde ,
Allah kavramının kendisinden , yani , insan hayatına
gerçek anlam ve
amacını kazandıran biricik
kavramdan sıyrılmanın insanın
elinde olduğu şaşırtmasıyla
yakından ilgilidir . Hz. Âdem
ve Havva’nın ‘’ kendi
çıplaklıklarının farkına varmaları ‘’
şeklindeki sembolik anlatım , kaybedilmesi insanın
atalarını kendi çıplaklıklarının , yani mutlak
çaresizliklerinin ve dolayısıyla
Allah’a karşı bağımlılıklarının farkına
vardıran ‘’ takva giysisine ‘’ , yani , Allah’a karşı
sorumluluk bilincine ilişkin
atıftır .
‘’ Dar bir
hayat alanı’’ yani , herhangi bir
gerçek anlam ve
amaçtan yoksun , manevi planda
dar ve kısır . Bu
durum , böylelerinin
ahiretteki azaplarının da
kaynağı olacaktır .
‘’ Onlara : ‘
Nerede sizin bütün
o tapınıp durduklarınız ? ‘ diye
sorulacaktır . ‘ Hani o Allah’tan
başka tanrı yerine
koyduklarınız ? Onlar ,
bakalım size yahut
kendilerine yardım edebilecekler
mi ? ‘’ Şu’ara Suresi
92.93. Ayetler .
‘’ Allah’tan başka ‘’
yahut ‘’ Allah yerine ‘’ .
Kur’an’da ‘’ ki o ‘’
yahut ‘’ki bütün
o ‘’ ilgi
zamirinin asılsız , düzmece tapınma
nesneleri için kullanıldığı
her yerde , bu zamir
hem cansız nesnelere ( put , fetiş , ikon gibi
temsili ya da sembolik
şeylere) , hem ölü yâda diri, tanrılaştırılan veli , aziz , peygamber gibi
kimselere , tabiat güçlerine ,
hem de
zenginlik , iktidar ve nüfuz , toplumsal statü
gibi , insanların
kendilerini tutsak ettikleri
her türlü reel ya da
hayal mahsulü şeylere
işaret etmektedir .
‘’ ( Bütün uyarılara
karşı onlar ) Bize öğüt
veriyor olsan da , olmasan
da , bizim için fark
etmez ! ‘ dediler . ‘ Bu benimsediğimiz tutum
atalarımızın tutumundan başka
bir şey değil
ki ! Hem bu yüzden
azaba uğrayacak da
değiliz ! ‘ İşte o’nu
böyle yalanladılar ve
bunun üzerine biz
de onları yok
ettik . Bu kıssada da
insanlar için mutlaka
bir ders vardır , onların çoğu
buna inanmasa da .’’
Şu’ara Suresi 136.
….139. Ayetler .
Lafzen , ‘’ öncekilerin tabii
eğilimleri , yatkınlıkları , yaratılışları ‘’ ya da
‘’ ahlaki tutum ‘’ anlamında kullanılan
terim ,‘’ kişinin tutunduğu ya da
tuttuğu yol’’ yani , ‘’ tutum ,
davranış tarzı’‘ ya da ‘’ adet , gelenek ‘’ ve
nihayet daha özel
anlamda ‘’ din ‘’ anlamına
gelmektedir . Bu mesajda üç
büyük günaha dikkat
çekilmektedir . İnsanın
amaçsız ve ölçüsüz
bir biçimde güç
ve iktidar peşinde
koşması yüzünden içine
düştüğü şirk (Allah’tan başkasına kulluk) görkem ve
gösteriş düşkünlüğü içinde
sürüklendiği gurur , kendini beğenme
ve bir de
hemcinslerine karşı zorbalık
ve şiddet .
‘’ Ey insanoğlu , Allah’la beraber
başka ilaha başvurma
ki kendini azaba
uğrayanların arasında bulmayasın . Ve en
yakınlarından başlayarak erişebildiğin
herkesi uyar ve
seni izleyen müminlere
kol kanat ger . Buna
rağmen sana karşı
çıkarlarsa , de ki : ‘ Ben sizin
yapıp ettiklerinizden sorumlu
değilim ! ‘ Ve bu
yolda , çok acıyıp esirgeyen
O yüceler yücesine
güven . O ki senin O’nun
yolunda tek başına
ayakta kalmaya çalıştığını
da görmektedir . O’nun huzurunda
saygıyla yere kapananlar
arasında yer aldığını
da görmektedir . Çünkü her şeyi bütün
gerçekliğiyle bilen ve her şeyi
işiten O’dur . ‘’ Şu’ara
Suresi 213. …….220.
Ayetler .
Her
mümin erişebildiği herkese
hakkı tebliğ etmekle
sorumludur . Fakat bu tebliğe , hiç
şüphesiz kendisine en
yakın kimselerden ve
özellikle de kendi
sorumluluğu altında bulunan
kimselerden , yani , kendi
ailesinden başlaması gerekir . ‘’ Seni izleyen
bütün müminler ‘’
ifadesi Kur’an’la yolunu
çizmeyi seçmiş herkese
hitap etmekte ve
böylelerini , yani , ruhen
ve zihnen daha
önde , daha ileride ve
belki de daha tecrübeli olanları
ötekilere karşı sevgi , şefkat ve
sorumluluk duygusuyla davranmaya
çağırmaktadır . ‘’ Allah’la
beraber başka bir
ilaha başvurma ‘’ uyarısı , ‘’ ilah ‘’ kelimesini
de açmamızı gerektirmektedir . İlah , bir alanda
yaratıcılığı ile hayranlık
uyandıran , çok beğenilen ,
çok tutulan , herhangi bir
işte başarılı olmuş , en
üst dereceye ulaşmışı
ifade eder .
Unutulmamalı ki , Yüce Allah , Fatiha Suresinde
bütün övgüler , bütün şükürler
Yaratıcınızadır ve yalnız
Benden yardım isteyebilirsiniz demektedir .
‘’De ki : ‘
Bütün övgüler Allah’a
yaraşır. Selam olsun , O’nun
resul olarak seçtiği
kullara!‘ Zaten Allah , insanların tanrısal
nitelikler yakıştırdıkları her
şeyden daha üstün , daha
hayırlı değil mi ? ‘’
Neml Suresi 59.
Ayet .
‘’ Allah mı
daha hayırlı , yoksa O’na
ortak koştukları şeyler
mi ? ‘’ Bu ifadeyle , sadece tanrılaştırılan tabiat
güçlerine ya da varlıklarına
değil , aynı zamanda , adet ve
geleneklerin dinsel bir
kutsallık kazandırdığı sahte
toplumsal ve ahlaki
değerlere de işaret
etmektedir .
‘’ Ey Muhammed , de
ki : ‘ Ben , yalnızca , kutlu
kıldığı bu şehrin
ve var olan
her şeyin Rabbine
kulluk etmekle emrolundum . Yani , O’na yürekten
boyun eğen kimselerden
olmakla emrolundum , bir de bu
Kur’an’ı insanlara okuyup
ulaştırmakla . ‘ Bundan
sonra artık kim ki
, doğru yolu tutarsa
, o yolu kendi
iyiliği için tutmuş
olacaktır ve kim
de yoldan saparsa , böylelerine de ki
: ‘ Ben yalnızca bir uyarıcıyım
! ‘ Ve
yine de ki : ‘ Övgüler olsun
Allah’a ! Alametlerinin
gerçek olduğunu size
gösterdiğinde ne iseler
onları tanıyacaksınız. ‘’ Ve
Rabbin yaptıklarınızdan asla
gafil değildir . ‘’ Neml
Suresi 91.92.93. Ayetler .
‘’ Gerçek şu ki
, daha önceki günahkâr
nesilleri ortadan kaldırdıktan
sonra , insanlar için bir
aydınlanma kaynağı , bir doğru
yol bilgisi ve
bir rahmet olarak
Musa’ya vahyolunmuş kitabı
verdik ki , bizi anıp
düşünsünler . ‘’ Kasas Suresi
43. Ayet .
Yazıyla kaydedilmiş
ilk vahyi yasalar
kitabı olması dolayısıyla
Tevrat insanlığın dini
tarihinde yeni bir
safhayı başlatmıştır . ‘’ Biz
istiyorduk ki , yeryüzünde hor
ve güçsüz görülen
kimselerden yana çıkalım , onların dinde
öncüler olmasını sağlayalım . Onları varis
kılalım . ‘’ Kasas Suresi 5.
Ayet . Bu ayette belirtildiği
gibi İsrail oğullarının dinde ,
doğru yolda ‘’ öncüler ‘’
yapılmak istenmesine bir
atıf yapılmaktadır . Aynı
şekilde Kur’an da
insanlar için bir
aydınlanma kaynağı , bir doğru
yol bilgisi ve bir
rahmettir . Allah’ı anmamızı ve
aklımızı çalıştırmamızı ,
düşünmemizi sağlar .
‘’ Ey inanan
kişi , apaçık bir üslupla
bu Kur’an’ı sana
vaaz eden Allah , şüphe
yok ki , seni ölümden
sonra hayata döndürecektir . Hakkı kabule
yanaşmayanlara de ki : ‘ Kimin
doğru yolda yürüdüğünü
ve kimin apaçık
bir sapıklık içinde
olduğunu en iyi
bilen Rabbimdir . ‘ Ve sen
inanan kişi , bu kitabın
sana ulaşacağını ummazdın , fakat işte
Rabbinden bir rahmet
olarak sana ulaştı . Öyleyse , artık hakkı inkâr eden
kimselere asla arka
çıkma . Ve bir kere
Allah’ın ayetleri sana
indirilmiş olduğuna göre , bundan
sonra artık seni
onlardan alıkoymalarına izin
verme , tersine , insanları Rabbine
çağır . Ve sakın , Allah’tan başka
varlıklara tanrısal güçler
ve nitelikler yakıştıran
kimselerden olma . Yani ,
Allah’la beraber tutup
bir başka tanrıya
yalvarmaya kalkma ! Çünkü O’ndan
başka tanrı yok . Çünkü
O’nun ebedi zatından
başka her şey , herkes
yok olmaya mahkûmdur . Hüküm bütünüyle
O’nun elindedir ve
sonunda O’na döndürüleceksiniz. ‘’
Kasas Suresi 85.86.87.88.
Ayetler .
‘’ Senin üzerine ‘’ takısı , Kur’an mesajını
alan kimsenin , yaşama tarzını
onun koyduğu ilkelere
dayandırma yönündeki ahlaki
yükümlülüğüne işaret eden
ilave bir anlam
katmaktadır . Belirli bir tarihe
ya da olaya
indirgenemeyecek kadar derin
bir anlam taşıyan
bu ayetler , bütün müminlere
hitap ederek onlara
sadece bedeni ölümden
sonraki hayatı değil , aynı
zamanda , kalpler Kur’an mesajına
açık tutulduğu ve
onun ilkelerine göre
yaşandığı sürece bu
dünyada tadılacak manevi
dirilişi ya da
yeniden doğuşu da
vaat etmektedir .
‘’ Biz
Musa’ya da kitap
vermiştik ve onu İsrail
oğulları için bir
doğru yol rehberi
kılmış ve onlara
şöyle demiştik : ‘
Kaderinizi belirleme gücünü
Benden başkasında aramaya
kalkmayın.’’ İsra Suresi 2.
Ayet .
Vekil
terimi ‘’ bir başkasına
ait iş ya
da sorunların çözüm
için emanet ya
da havale edildiği
kimseyi ‘’, yahut , ‘’ bir
başkasının davranışlarından sorumlu
olan kimseyi ’’ ifade
eder . Allah için kullanıldığı
zaman , bazen ‘’ koruyucu ‘’ ,
Al-i İmran Suresi
173. Ayette olduğu
gibi , yahut , ‘’ destekçi ,
savunucu ‘’, Nisa Suresi
109. Ayette olduğu
gibi , ya da
En’am Suresi 102.
Ve Hud Suresi
12. Ayetlerde olduğu
gibi ‘’ her şeyi
gözetiminde tutan ‘’ anlamında
kullanılmaktadır . Bu ayette de
terim belirgin bir
şekilde , yarattığı
varlıkların ve nesnelerin
kaderlerinin belirlenmesi konusunda
sadece Allah’ın nüfuz
ve kudret sahibi
olduğu ifade edilmektedir .
‘’ Gerçek şu ki
, bu Kur’an o
dosdoğru olan yolu
göstermekte , dürüst ve erdemli
davranışlar ortaya koyan
müminlere , ödüllerinin çok büyük
olacağını müjdelemektedir .
Ve ahirete inanmayanlara
da kendileri için
çok can yakıcı
bir azap hazırladığımızı haber
vermektedir . ‘’ İsra Suresi
9.10. Ayetler .
‘’ Onlar , bir de
şöyle diyorlar : ‘ Demek biz kemiğe
, toza toprağa dönüştükten
sonra, gerçekten yepyeni bir
yaratma eylemiyle diriltileceğiz , öyle mi ? ‘ De
ki : ‘ İster taşa dönüşün , ister demire , hatta , isterseniz aklınıza
gelebilecek , hayata daha uzak
başka bir unsura
dönüşün, yine de ölümden
sonra diriltileceksiniz . ‘
Ve bunun
üzerine eğer , ‘ Bizi kim
hayata geri döndürecek ?’ diye
soracak olurlarsa de ki
: ‘ Peki , sizi ilk defa
var eden kimdi ? ‘’
İsra Suresi 49.50.51.
Ayetler .
‘’ Sen kullarıma
söyle , inançlarını
paylaşmayan kimselerle en
güzel bir biçimde
konuşsunlar . Çünkü , şeytan
insanların aralarını açmak
için her zaman
fırsat kollamaktadır . Şeytan ,
gerçekten de insanın
açık düşmanıdır . ‘’ İsra
Suresi 53. Ayet .
‘’ Bütün insanlığı
hikmetle ve güzel
öğütle Rabbinin yoluna
çağır ve onlarla
en güzel, en inandırıcı
yöntemlerle tartış . Şüphesiz ,
O’nun yolundan kimin
saptığını en iyi
bilen senin Rabbindir . Ve yine doğru yola
ulaşanları da en iyi bilen
O’dur . ‘’ Nahl Suresi 125.
Ayet Başka inançlara
bağlı kimselerle girişilen
tartışmalarda yöntem olarak
en güzel , en yumuşak
ve dolayısıyla en
akla ve sağduyuya
dayanan yöntemleri seçmek
konusundaki ısrar ‘’
dinde zorlama yoktur . ‘’
Bakara Suresi 256.
Ayet , ilkesiyle tam bir
uyum ortaya koymaktadır .
‘’ De ki : ‘ İster
Allah diye çağırın , ister Rahman
diye , O’nu hangi isimle
çağırırsanız çağırın O
hep birdir ve
bütün güzel ve
üstün nitelikler O’nundur . O’na dua et
, ama duanda sesini
fazla yükseltme , çok fazla
alçaltma da , ikisinin ortası
bir yol tut . Ve
de ki : ‘ Bütün övgüler , döl
edinmeyen , egemenliğinde ortağı bulunmayan , güçsüzlükten , düşkünlükten ötürü
herhangi bir yardıma , yardımcıya gereksinme
duymayan Allah’a yakışır . ‘
İşte O’nu hep
böyle yücelterek an. ‘’
İsra Suresi 110.111.
Ayetler .
‘’ De ki : ‘ Sizi
göğün ve yerin
ürünleriyle rızıklandıran kimdir ? Yahut kimdir , işitme ve
görme yetisi üzerinde
mutlak egemen olan ? Kimdir , ölüden diriyi , diriden de
ölüyü çıkaran? Ve yine
kimdir var olan
her şeyi çekip
çeviren ? ‘ Şüphesiz
diyecekler ki : ‘ Elbette Allah ! ‘ Öyleyse de ki
: ‘ Peki , O’na karşı artık
gereken duyarlığı göstermeyecek
misiniz ? Hem de O’nun, sizin
Rabbiniz Allah olduğunu , Mutlak ve
Nihai Hakikat olduğunu
bildiğiniz halde ! Çünkü ,
hakikat terk edildikten
sonra , geriye sapıklıktan başka
ne kalır ? Öyleyse hakikati nasıl
gözden kaçırabilirsiniz ? ‘
Böylece günahkârca davranmaya
eğilimli olanlar hakkında
Rabbinin sözünün hak
olduğu ortaya çıkmış
oldu : ‘ Onlar inanmayacaklar !
‘’ Yunus
Suresi 31.32.33. Ayetler .
Burada
hitap edilen kimselerin , önce bazı
varlıkların belli tanrısal
ya da yarı-tanrısal
niteliklerle donanmış olduğuna
ve dolayısıyla tanrılıkta
Allah’a şu ya da
bu bakımdan ortak
olduklarına , sonra da bu
tür varlıklara tapınmanın
insanı Allah’a yaklaştıracağına inanan
kimseler olduğu anlaşılıyor . Resul’ün diliyle
kendilerine yapılan hitaba
verdikleri cevaptan da
anlaşılacağı gibi , bu tür
bir inanç , içinde Allah’ın
varlığına da yer
vermektedir . Fakat , Allah’ın
birliği , eşsiz ve ortaksız
olduğu gerçeğini dışarda
bıraktığı içindir ki , böyle
insanların Allah’a olan
inançlarını gerçek anlamından , manevi değerinden
yoksun bırakmaktadır . Çünkü .
‘’işte budur , ya da
böyledir , sizin Rabbiniz olan
Allah , O Mutlak ve
Nihai Gerçek ‘’ , yani , ‘’
şunu kendiliğinizden biliyor , anlıyorsunuz ki , O’dur
her şeyi yaratan
ve yöneten Tek
İlah , O’dur var olan
her şeyin ardındaki
Mutlak ve Nihai
Gerçek .’’ Bunu bu
kadarıyla görüp kabul etmeniz , O’na ilahlığında hiç
bir şekilde ve
hiç bir kimseyi
kesinlikle ortak koşmamanızı , O’ndan başka
hiçbir varlığa az ya
da çok
tanrısallık yakıştırmamanızı gerektiriyor . Bil ki
, Allah , var olan her
şeyin ötesindeki yüceler
yücesidir , Mutlak ve Nihai
Egemenlik Sahibi , Mutlak ve
Nihai Gerçek’tir .’’ Taha
Suresi 114. Ayet . Hak ismi
Allah’ın bir sıfatı
olarak kullanıldığında ,
yarattığı geçici ve
değişken âlemin ötesinde , mutlak ve
katıksız anlamda , ezeli ve
ebedi olan ve
değişmeksizin var olan
nihai ‘’ Gerçek ‘’ anlamını
ifade eder . Allah’ın Melik
sıfatı , O’nun var olan
her şeyin üstündeki
mutlak egemenliğini ifade
eder . Yani Rabbimiz , ‘’ Mutlak ve
Nihai Egemenlik Sahibidir .’’
‘’ Gerçek şu ki , haklarında Rablerinin
sözü , yargısı gerçekleşmiş olanlar
imana erişemeyeceklerdir . ‘’
Yunus Suresi 96.
Ayet . İnsanın sapıp da
yoldan çıkması , kelimenin avami
anlamıyla ‘’ kaderin ‘’ ya
da ‘’ alınyazısının ‘’ keyfi
bir sonucu değil , kesinlikle insanın
kendi tutum ve
eğilimlerinin bir sonucudur . Allah , tutum ve
davranışlarının gidişi itibariyle
asla imana ermeyeceğini
bildiği insanların dışında
hiç kimseyi saptırmaz , sapıklık içinde
bırakmaz ve yine
Allah , imana olan eğilimini
bildiği insanların dışında
kimseyi doğru yola
yöneltmez , doğru yola sokmaz . Bunun içindir
ki Allah’a izafe
edilen saptırma / sapıklık içinde
bırakma ifadeleri , Allah’ın
sapmaya eğilim gösteren
kişiyi rahmet ve
hidayetinden yoksun kılarak , kendi haline
bırakması anlamına , doğru yola
yöneltme ifadesi ise , bunu
hak eden kişiye
başarı ve destek
sağlaması anlamına gelmektedir . Bu itibarla , ‘’ Allah , yüzüstü
bırakılmayı hak edenlerin
dışında kimseyi yüzüstü
bırakmaz , buna karşılık yardım
ve desteği hak
edenlerin dışında kimseye
yardım ve destek
vermez . ‘’ Nahl Suresi
93. Ayet de
benzer bir ifade
ortaya koymaktadır : ‘’ Allah , dileseydi şüphesiz
hepinizi bir tek
ümmet yapardı . Ama sapmak
isteyeni saptırıp , doğru yola
ulaşmak isteyeni de
doğru yola yöneltiyor . Ve şüphesiz , yaptığınız her
şeyden ötürü sorguya
çekileceksiniz ! ‘’ Yani , Allah , bile-isteye hakkı inkâr yolunu
seçip bu inkârcılığında inat
göstereceğini bildiği kimseyi
yüzüstü bırakır , ve , imanı seçeceğini
bildiği kimseye de
bu yolda yardım
ve destek bahşeder . Bu
durum , sonucun insanın
serbest seçimine , yani ,
Allah’ın destek ve
yardımını mı yoksa
yüzüstü bırakıp yardımından
uzak tutmasını mı
hak etmesine bağlı
olduğunu göstermekte , insanın liyakatini
hesaba katmayan zorlama
yorumları hükümsüz kılmaktadır .
‘’ Ey Peygamber , de ki : ‘ Ey
insanlar , eğer benim imanımdan
şüphede iseniz , bilin ki, kulluk
etmem , sizin Allah’tan başka
kulluk ettiğiniz varlıklara . Ben yalnızca , sizin hepinizi
öldürecek olan Allah’a
kulluk ederim . Çünkü ben
yalnız O’na inanan
kimselerden biri olmakla emrolundum . ‘ Ey
insanoğlu , işte sen de
böyle yüzünü , yalancı , aldatıcı şeylerden
bütünüyle arınmış olarak , sebat ve
samimiyetle gerçek inanca
çevir , Allah’tan başkasına tanrılık
yakıştıranlardan olma . Sana ne bir yarar , ne
de bir zarar
verebilecek durumda olmayan
varlıkları Allah’la beraber
anıp onlara yalvarıp
yakarma . Çünkü , eğer böyle yaparsan
muhakkak ki zalimlerden
olursun ! ‘’ Yunus Suresi
104.105.106. Ayetler .
‘’ Hepinizi öldürecek
olan Allah .’’ Bu anlam
akışı içinde Allah’a , yaşayan bütün
yaratıklara ölümü takdir
eden vasfıyla yapılan
atıf , hakikati inkâr edenlere , ölümden sonra
O’nun huzurunda hesaba
çekileceklerini hatırlatmak içindir
. ‘’ Ey insanlar , yaptığınız bütün
taşkınlıklar döne dolaşa
yine kendinizi bulacaktır ! Yalnızca bu
dünya hayatının geçici doyumlarını
gözetiyorsunuz , fakat
hatırlayın ki , sonunda bize
döneceksiniz ve o
zaman hayatta yapıp
ettiğiniz her şeyi
size eksiksiz haber
vereceğiz . ‘’ Yunus Suresi
22.23. Ayetler .
‘’ Ne yazık
ki , yok ettiğimiz önceki
kuşaklar arasından ,
yeryüzünde yozlaşmaya karşı
çıkan , doğru yolu izledikleri
için kendilerini kurtardığımız
küçük toplulukların dışında , akıl anlayış
ve erdem sahibi
kimseler çıkmadı . Ve zulme
eğilim gösteren çoğunluk
yalnızca kendilerini yozlaştıran
hazların peşine düşüp
günaha gömülüp gittiler .‘’ Hud Suresi
116. Ayet.
Zulüm terimi
( haksızlık , kötülük ) , bu
anlam akışı içinde
‘’ çarpık inançlar ‘’ anlamına
gelmektedir ki , bu da , peygamber aracılığıyla
Allah tarafından vahyolunmuş
gerçekleri inkâr etmek , O’nun
varlığını tanımamak ya da
ilahi kudret ve
nitelikleri Allah’tan başka
varlıklara yakıştırmak demektir . Razi , bu ayeti
açıklarken şöyle diyor : ‘’
Hiç bir
toplumun başına , sırf inanç
düzleminde şirk ve
küfür içinde olmaları
yüzünden bu dünyada yok
edici türden cezalandırıcı
bir azap gelmez . Bu
kabil bir ceza
toplumun başına , ancak toplumun
insanları birbirine karşı
ısrarla haksızlık yaptıkları , başkalarının hukukunu , hayatını ve
onurunu tehlikeye sokacak
tarzda insanlık dışı , ahlak
dışı davrandıkları zaman gelir . Bunun
içindir ki Müslüman
hukukçular , insanın Allah’a karşı
yükümlülüklerinin O’nun bağışlayıcı , affedici olduğu
ilkesiyle birlikte düşünülebileceğini , ( yani , yerine getirilmediği
takdirde O’nun affının
umulabileceğini ) ama
insanlara karşı olan
yükümlülüklerinin hassas ,
esnemez bir özellik
taşıdığını , dolayısıyla
mutlaka ve duyarlı
bir biçimde gözetilmesi
gerektiğini söylemişlerdir .
Meselenin böyle alınmasının
sebebi Allah’ın mutlak
kudret sahibi olması
ve hiçbir korunmaya
ihtiyacı olmaması , ama insanın
zayıf ve korunmaya
muhtaç olmasıdır . ‘’ Biz , hiç bir
toplumu , üyeleri
birbirlerine zulmetmeyi yol
olarak benimsemedikçe , yok etmiş
değiliz . ‘’ Kasas Suresi 59.
Ayet . ‘’ Ve Allah şöyle
devam edecek : ‘ Ey görünmez
( şeytani ) varlıklar ve
benzer zihniyetteki insanlar
ile yakınlık içinde
bulunan sizler ! İçinizden mesajlarımı
size ileten ve
hesap gününün geleceği
konusunda sizi uyaran
peygamberler gelmedi mi ? Onlar : ‘ Biz kendi
aleyhimize şahitlik yaparız ! ‘ diyecekler . Zira bu
dünya hayatı onları
ayartmıştır ve böylece
onlar , hakikati inkâr ettiklerine
dair kendi aleyhlerinde
şahitlik yapacaklardır . ‘’ En’am
Suresi 130. Ayet .
‘’ İnanmayanlara gelince , onlara şöyle
de : ‘ Artık elinizden ne
geliyorsa yapın , ama ,
bilin ki , BİZ DE
ALLAH YOLUNDA ELİMİZDEN
GELENİ YAPACAĞIZ . Ve olacak
olanı bekleyin bakalım , doğrusu biz
de bekleyeceğiz ! ‘ Göklerin ve
yerin , bilinmeyen , görülüp
gözlenemeyen yüzü Allah’ın
elindedir . Ve var olan
her şey çıktığı
kaynak olarak hep
O’na döndürülmektedir Öyleyse , O’na
kulluk et , O’na güven , O’na
dayan . Çünkü Rabbin yapıp
ettiklerinizden asla habersiz
değildir . ‘’ Hud Suresi
121.122.123. Ayetler .
‘’ De ki : ‘ Gelin , Allah’ın gerçekten
neyi yasakladığını size
anlatayım ; O’ndan başka şeylere
asla ilahlık yakıştırmayın , anne-babanıza iyilik
yapın ve onlara
karşı saygısızlıkta bulunmayın . Ve çocuklarınızı
yoksulluk korkusuyla öldürmeyin , çünkü sizin
de onların da
rızıklarını sağlayacak olan Biziz
. Açık veya gizli
hiç bir utanç
verici fiil işlemeyin
ve adaleti ifa
etmek dışında
Allah’ın kutsal saydığı
cana kıymayın . Allah bunu
size emretti ki
aklınızı kullanabilesiniz .
Ve rüşt
yaşına erişmeden önce
yetimin mal varlığına
– onun iyiliği için olmadıkça - dokunmayın . Bütün alışverişlerinizde ölçü
ve tartıya tam
olarak , adaletle uyun . Biz hiç
bir insana taşıyabileceğinden daha
fazla yük yüklemeyiz . Ve bir
görüş belirttiğinizde ,
yakın akrabanıza karşı
olsa da , adil olun . Allah’a karşı
taahhütlerinize daima riayet
edin . Bunu Allah size
emretti ki ders
alabilesiniz . Ve bilin ki , bu , dosdoğru Bana
yönelen bir yoldur . Öyleyse bunu
izleyin ve diğer
yollardan gitmeyin ki
sizi O’nun yolundan
saptırmasınlar . Allah bütün bunları
size emretti ki
O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine
varasınız . ‘’ En’am Suresi
151.152.153. Ayetler .
İnsana taşıyabileceğinden daha
fazla yük yüklenmemesinin anlamı , Allah’ın insanlardan
matematiksel bir adaletle , - ki , birçok manevi
faktör açısından bakıldığında , insan ilişkilerinde
nadiren ulaşılabilen bir
durumdur - davranmalarını istemediği , tersine onlardan
bu ideali başarma
yolunda ellerinden gelen
gayreti göstermelerini beklediğidir .
‘’ Kur’an ,
yücelerden indirdiğimiz bereketli
bir ilahi kelamdır . Öyleyse ona
tabi olun ve
Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine
varın ki O’nun
rahmetine layık olabilesiniz . Bu kitap
size verildi ki , ‘ Yalnızca bizden önce
yaşamış iki grup
insana ilahi kelam
bahşedilmişti ve biz
onların öğretilerinden habersizdik ! ‘ demeyesiniz . Yahut da , ‘ Eğer
bize de bir
ilahi kelam indirilmiş
olsaydı onun rehberliğine
kesinlikle onlardan daha
sıkı uyardık ‘ demeyesiniz . İşte
, şimdi size Rabbinizden
hakikatin açık bir
kanıtı ve bir
rehberlik , bir rahmet geldi . Öyleyse , Allah’ın mesajlarını
yalanlayandan ve onlardan
küçümseyerek yüz çevirenden
daha zalim kim
olabilir ? Mesajlarımızdan
küçümseyerek yüz çevirenleri
bundan dolayı şiddetli
bir azapla cezalandıracağız ! ‘’ En’am
Suresi 155.156.157. Ayetler .
Bu
ayetler , kendileri bizzat onun
doğrudan muhatabı olmadıkça
vahye inanmayı reddeden
bütün zamanların insanları
ile ilgilidir .
‘’ De ki : ‘ Bakın , Rabbim beni
düzgün ve saf
bir itikat aracılığıyla
dosdoğru bir yola
yöneltti . Her türlü batıldan
uzak durarak Allah’tan
başka şeye ilahlık
yakıştıranlardan olmayan İbrahim’in
yoluna . Benim namazım , bütün ibadetlerim , hayatım ve
ölümüm yalnızca âlemlerin
Rabbi olan Allah
içindir , ki , O’nun ulûhiyetinde
hiç kimse pay
sahibi değildir . Ben böyle
emrolundum ve ben
benliklerini Allah’a teslim
edenlerin daima öncüsü olacağım . Öyleyse , O her şeyin Rabbi
iken Allah’tan başka
bir Rab mı
arayacağım ? İnsanların
işlediği kötü fiiller
yalnızca kendilerini ilgilendirir
ve sorumluluk taşıyan
hiç kimseye başkasının
sorumluluğu yüklenmez . Zamanı geldiğinde
hepiniz Rabbinize döneceksiniz
ve o zaman
ihtilafa düştüğünüz her
şeyi size gerçek
haliyle gösterecektir. Zira
O sizi dünyaya
mirasçı yapmış ve
bazınızı diğerlerinize üstün
kılmıştır ki bahşettiği
şeyler aracılığıyla sizi
sınayabilsin Şüphe yok
ki Rabbiniz karşılık
vermede hızlıdır , ama ,
unutmayın ki , O
gerçekten çok bağışlayıcıdır , rahmet kaynağıdır . ‘’ En’am
Suresi 161. ……..165.
Ayetler .
‘’ Bazınızı diğerlerinize
üstün kılmıştır . ‘’ Yani , karakter , güç , bilgi , sosyal statü , servet , vb. aracılığıyla . Gerçek , doğru bir
Allah inancı , tanımlanamaz olan
Allah’ı tanımlama veya
herhangi bir şeyi
veya kimseyi kavramsal
olarak O’na ortak
koşma şeklindeki sapmaları
tamamen dışlar . Bu tür
teşebbüslerde saklı bulunan
yakıştırmalar ise , Allah inancının
potansiyel anlamını tahrip
eder ve böylece
kişinin manevi olarak
çökmesine yol açar .
‘’ Biz ,
Lokman’a şu hikmeti
bağışladık : ‘ Allah’a şükret ,
çünkü O’na şükreden
kendi iyiliği için
şükretmiş olur . Nankörlük etmeyi
tercih eden ise
bilsin ki , Allah kesinlikle
hiç bir şeye
muhtaç değildir ve
her zaman hamda
layıktır . ‘ Lokman , oğluna öğüt
verirken şöyle konuştu : ‘ Ey benim
sevgili oğlum ! Allah’tan başkasına
ilahi sıfatlar yakıştırma ! Bil ki , böyle
düzmece ortaklık yakıştırmalar , gerçekten büyük
bir zulümdür.’’ Lokman Suresi
12.13. Ayetler.
‘’ İnsanlar arasında
öylesi var ki , Allah
hakkında hiç bir
bilgisi , bir rehberi ve
aydınlatıcı bir vahiy
olmadan ( ilimsiz , kılavuzsuz ve
aydınlatıcı bir kitaba
dayanmaksızın ) O’nunla
ilgili tartışmalara girerler . Böyle insanlara
Allah’ın indirdiğine uymaları
söylendiğinde şu cevabı
verirler : ‘ Hayır , biz
atalarımızı üzerinde bulduğumuz
şeye , atalarımızdan
gördüğümüz inanç ve
eylem biçimlerine uyarız ! ‘ Öyle mi , ya
şeytan onları yakıcı
ateşin azabına çağırmışsa ? ‘’ Lokman
Suresi 20.21. Ayetler .
Kur’an , bu ayetleriyle
gelenekleri tabulaştıran ve ecdatperestlik bataklığında
çırpınmayı hüner sanan
kişilerin şeytan yolunda
azaba doğru yürüdüklerini
anlatmaktadır . Ayetler
ayrıca şu üç
noktaya dikkat çekiyor : 1) Gelenekleri dinleştirenler , mücadelelerinin Allah
yolunda olduğunu söyleseler
de gerçekte şeytan
yolundadırlar . 2) Vahyin
karşısına gelenekleri dikmek
bir ilimsizlik , hidayetsizlik ve
kitapsızlıktır . 3) İlim , aydınlık
ve ilahi kitaptan
uzak kalarak Allah’tan
ve dinden bahsetmek , insanları şeytanın
kılavuzluğunda cehenneme sevk etmekten başka
bir sonuç doğurmaz .
‘’ Çoğu insan
gibi , onlara , ‘ Gökleri ve yeri
yaratan kimdir ? ‘ diye
sorsan , hiç tereddüt etmeden
’Allah’tır ’ derler . De ki : ‘ O
halde bilin ki
bütün övgüler yalnız
Allah’a mahsustur .‘ Fakat
onların çoğu bunun
ne demek olduğunu
bilmez . ‘’ Lokman Suresi 25.
Ayet .
Yani onlar , hiç
düşünmeden ve Allah’ı
bütün evrenin Nihai
Sahibi olarak görmenin
mantıksal olarak O’na
tam teslimiyeti gerektirdiğini anlamadan
kaba bir düşünce
alışkanlığına kapılarak bu cevabı verirler .
‘’ Bu ilahi
kelamın indirilişi , güç ve
hikmet sahibi olan
Allah’tandır . Hakikati
ortaya koyan , gerçeğin bilgisi
bu kitabı sana
indiren Biziz . Öyleyse dini
yalnız Allah’a özgüleyerek , içten bir
inanç ve bağlılıkla
Allah’a , yalnız O’na ibadet / kulluk et. O’nun
için iş yapıp
değer üret . Gözünüzü açıp
kendinize gelin . Halis inancın
yalnız Allah’a yönelmesi
gerekmez mi ? Arı duru
din yalnız ve
yalnız Allah’ındır . O’ndan başkasını
dost ve koruyucu
edinenler , ‘ Biz onlara , sırf bizi
Allah’a daha çok
yaklaştırsınlar diye kulluk
ediyoruz ! ‘ derler . Şüphesiz Allah, kıyamet günü onlar arasında
hakikatten saptıkları her
konuda mutlaka hüküm
verecektir . Şu bir gerçek
ki , Allah , yalancı ve nankör
kişiyi iyiye ve
güzele kılavuzlamaz . Allah kendi
kendine yalan söyleyen
ve inatla nankörlük
yapan hiç kimseyi
rahmetiyle doğru yola
ulaştırmaz . ‘’ Zümer Suresi
1.2.3. Ayetler .
Aziz , ‘’ asla yenilemeyecek derecede
güçlü ‘’ , hâkim , ‘’ arzularına
göre değil , hikmetin gereğine
göre iş yapan ‘’
demektir . Bu da Allah’ın
evrendeki bütün olup
bitenleri eksiksiz bildiği
anlamına gelir . Burada Allah’ın
üçüncü bir niteliği
ortaya çıkar ki o
da hiç bir
şeye muhtaç olmayışıdır . Yani , burada Allah’ın
üç sıfatı , güçlü , kusursuz hikmet
sahibi ve ihtiyaçtan
münezzeh / arınmış , uzak
olduğu ifade edilmektedir .
Allah , hiç bir
şeye muhtaç olmadan
dilediği her şeyi
en doğru ve
en iyi bir
şekilde yapabilecek derecede
güç , bilgi ve hikmet
sahibidir . Geçmişteki kutsal kitapları
ve Kur’an’ı da
O indirmiştir . Bu gerçek
açıkça belli olduktan
sonra 2. Ayette
artık insanın görevinin , içten bir
saygı ve bağlılıkla
yalnızca Allah’a kulluk
etmek olduğu sonucuna
varılmıştır . Ayette bu saygı , bağlılık ve
kulluk ihlas kavramıyla
ifade edilmektedir . İhlas ‘’ gerek
ibadetleri gerekse dini
ve ahlaki davranışları , riya ve
gösterişten , çıkar
kaygılarından uzak olarak
yalnızca Allah rızası
için yapmak ‘’
anlamına gelir .
3.
Ayette ise şu
gerçek dile getirilmektedir . Melekler veya
cinler gibi görülmez
varlıklara, güneş vb. gök
cisimlerine , Hz. İsa veya
başka bir peygambere , bir beşere , ata
ruhlarına veya bu
sayılanların sembollerine ,
heykellerine tapanlar ve
Allah’ı bırakıp bunları
koruyucu / veli ve kurtarıcı
kabul edenler , onlardan medet
umanlar hak yoldan
sapmışlardır . Bunların
inançları yalandan ve
küfürden ibarettir . Yegâne hak
din , tevhit inancıdır .
Kurtuluşu hak edenler
de sadece Tek
Tanrı inancını benimseyen
müminlerdir .
1.2.3. Ayetler
halis dinin yalnız
Allah’ın tekelinde olduğunu
anlatmaktadır . Halis dini Allah’a
özgüleme tavrının en
küçük anlamda zedelenmesi
şirktir . Bu şirk çoğu
kez Allah’a ortak
koşulanlar için ‘’ Biz
bunlara sadece bizi
Allah’a yaklaştırmaları maksadıyla
ibadet ediyoruz ‘’ denilmek
suretiyle saklanır . Oysa Allah
dışındakileri veli edinmek
veya ibadeti Allah’a
özgülememek hangi kılıkla
sergilenirse sergilensin şirktir . Ayetler , halis dinle
hak kitap arasında
da irtibat kurmuştur . Daha açık
bir ifadeyle Allah’ın
tekelindeki dinin hüküm
yetkisi de Allah’ın
kitabındadır . Dinin , şirket
malı olmaktan çıkarılıp
yalnız Yüce Allah’a
özgülenmesi 29. Ayette
de dile getirilmiştir . Allah’a varmak
veya dinden nasiplenmek
için araya başkalarını
sokan anlayışa da
36. Ayette ihtarda
bulunulmuştur . Dini Allah’a özgülemek , yani din
meselesinde Allah dışında
hüküm kaynağı tanımamak
tevhidin ruhudur . Bunun içindir
ki , 11. …15. Ayetlerde
Hz. Muhammed’e emirler
verilmiştir .
‘’De ki :
‘Allah şöyle buyuruyor: Ey
insan kullarım! Rabbinize karşı
sorumluluğunuzun bilincinde
olun ! Bu dünyada iyi
işler için gayret
edenleri güzel bir
son beklemektedir .
Unutmayın ki Allah’ın
arzı geniştir ve
yalnızca sıkıntılara göğüs
gerenlere mükâfatları hesapsız
verilecektir ! ‘’ Zümer Suresi
10. Ayet .
Yani , iyilik yapma
ve şeytandan uzaklaşarak
Allah’a sığınma imkânı
her zaman vardır .
‘’ Ey kullarım , bana karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olun . Şeytani güçlere
kulluk yapma eğiliminden
kaçınanlara ve Allah’a
yönelenlere öteki dünya
için mutluluk müjdeleri
vardır . Öyleyse bu
müjdeyi kullarıma ver . Şu
söylenen her sözü
dikkatle dinleyen ve
onların en güzeline
uyan kullarıma . Çünkü Allah’ın
hidayetine mazhar olanlar
onlardır ve onlardır
gerçek akıl , anlayış sahipleri ! Peki , ya Allah’ın
azabına çarpılmış olan
kimseyi insanlar kurtarabilir
mi ? Ateşi hak eden
kimseyi sen kurtarabilir
misin ? ‘’ Zümer Suresi
16. … 19. Ayetler .
‘’ Şeytani güçler ‘’ terimi , burada kişinin
bütün manevi bağlarını
kaybetmesine ve duygularının
esiri olmasına yol
açan belli bazı
şeytani ihtirasların veya
arzuların ( otorite tesisi
peşinde koşmak , başkasını sömürerek
servet edinmek , her türlü
gayri ahlaki aracı
kullanarak sosyal gelişme
ve ilerlemeyi sağlamak , vb. arzuların ) kargaşa
çıkarıcı gücünü anlatmaktadır . ‘’ Sözün
en güzeline uyan
kullar ‘’ ifadesi , her dini yükümlülüğü
kendi akılları ışığında
değerlendiren ve akıllarının
geçerli ve mümkün
gördüklerini kabul edip , akıllarına yatmayanları
reddeden kişileri tasvir
etmektedir . Bu ayet , insanın , aklın sunduğu
kanıtlara uymasının ve
eleştirel değerlendirme ve
mantıksal çıkarımın bulgularıyla
uyumlu sonuçlara varmasının
yüceltilmesini ve övülmesini
ifade etmektedir .
‘’ ( Onlara şöyle
denilecektir ) : Bu başınıza geldi , çünkü
Tek Allah’a her
çağırıldığınızda bu hakikati
inkâr ettiniz , ama O’na
ortak koşulunca hemen
inandınız ! Artık hüküm ,
Büyük ve
Yüce Allah’ındır !’ Size her
türlü işareti gösteren , sizin için
gökten rızık indiren
O’dur . Ama Allah’a yönelmiş
olanlardan başkası bundan
bir ders çıkarmaz . Hakikati inkâr
edenleri ne kadar
öfkelendirse de , içten bir
inançla yalnız Allah’a
bağlanarak O’na dua
edin ! ‘’ Mümin Suresi
12.13.14. Ayetler .
‘’ Rabbimiz Allah’tır
‘’ diyen ve
sebatla doğru yolu
izleyenlere gelince ,
onların üzerine sık
sık melekler iner
ve şöyle derler : ‘ Korkmayın ve
üzülmeyin , işte alın size
vaat edilmiş olan
cennet müjdesini . Biz bu
dünyada da sizin
dostunuzuz ve öteki
dünyada da dostunuz
olacağız . Orada canınızın çektiği
her şeye sahip
olacak ve istediğiniz
her şeye kavuşacaksınız ; bağışlayıcı ve
rahmet kaynağı olan
Allah’tan bir karşılama
olarak ! ‘ İNSANLARI ALLAH’A
ÇAĞIRAN , DOĞRU VE ADİL
OLANI YAPAN VE
ŞÜPHESİZ BEN ALLAH’A
TESLİM OLANLARDANIM! ‘ diyenden
daha güzel sözlü
kim vardır ? Madem ki
iyilik ile kötülük
bir değil , sen kötülüğü
daha güzel olan
ile sav . Bak o
zaman seninle arasında
düşmanlık olan kimse , eski
bir dostun , gerçek bir
arkadaşınmış gibi davranır ! Ama bu
mazhariyet , sadece
sıkıntıya karşı sabredenlere
verilmiştir ; yalnızca
faziletten en büyük
payı almış olanlara
verilmiştir . Bu nedenle ,
eğer şeytandan gelen
bir vesvese seni
anlamsız , sebepsiz bir öfkeye sürükleyecek
olursa , hemen Allah’a sığın . Şüphesiz yalnız
o , her şeyi işiten , her şeyi bilendir ! Gece ile
gündüz , güneş ile ay
O’nun işaretlerindendir . O halde güneşe ve
aya secde etmeyin, ama
onları yaratmış olan
Allah’a secde edin , eğer gerçekten
O’na kulluk etmek
istiyorsanız . Bazısı bu çağrıya
kulak kapatacak kadar
büyüklük tasladığı halde
içlerinden Rableri ile
birlikte olanlar gece
gündüz , hiç bıkmadan, usanmadan
O’nun sınırsız şanını
yüceltirler .’’ Fussilet Suresi
30. …..38. Ayetler .
Allah bütün
mevcudatın yegâne sebebi
ve kaynağıdır . Var olan
her şey , O’nun yaratıcı
gücünün olağanüstü bir
işaretidir . Bu nedenle ,
yaratılmış her hangi
bir şeye , bu ister
somut bir olay , görüntü , ister soyut
bir tabiat gücü , ister
bir durumlar dizisi
veya bir fikir
demeti olsun , gerçek bir
güç ve etki
yakıştırmak - ki secde
etmenin buradaki anlamıdır – mantıksız olduğu kadar
küfürdür de .
‘’ Yeryüzünü sizin
için bir dinlenme
yurdu ve göğü
de bir kubbe
yapan , size şekil veren
ve sizi hayatın
nimetleri ile rızıklandıran
Allah’tır . İşte Rabbiniz Allah
budur . Bütün âlemlerin Rabbi olan
Allah ne yücedir ! O , hep diridir , O’ndan başka
ilah yoktur . Öyleyse ,
içten bir inançla
yalnız O’na bağlanarak
O’na yalvarın . Hamt âlemlerin
Rabbi olan Allah’a
mahsustur. De ki : ‘ Rabbimden bana
hakikatin bütün kanıtları
verildiği için , Allah’ı bırakıp
da yalvardığınız varlıklardan
hiç birine kulluk
yapmam . Ben âlemlerin Rabbine
kendimi teslim etmekle
emrolunmuşum . ‘’ Mümin Suresi
64.65.66. Ayetler .
‘’ Sana vahyolunmuş
olan her şeye
sımsıkı sarıl , çünkü sen
dosdoğru bir yoldasın . Ve
bu vahiy şüphesiz
senin ve halkın
için bir şeref
ve itibar kaynağı
olacaktır . Ama zamanı gelince
hepiniz ona karşı
tutumunuzdan dolayı hesaba
çekileceksiniz . ‘’ Zühruf
Suresi 43.44. Ayetler .
Burada , Kur’an’da vazedilen
manevi ve toplumsal
vecibelere uymakla insanın
kazanacağı onur ve
mutluluğa ilişkin dolaylı
bir ima vardır . Hesap günü , bütün
peygamberlere mecazi olarak toplumlarından
nasıl bir karşılık
gördükleri sorulacaktır .
Onlara tabi olduklarını
itiraf edenler , kendilerine tebliğ
edilen vahyi manevi
ve sosyal planda
esas almalarından veya
almamalarından dolayı hesaba
çekileceklerdir . Netice olarak ,
Hz. Muhammed’in izleyicilerine vaat
edilen üstünlük , onların sadece
inandıklarını bildirmelerine değil , fiili
davranışlarına bağlı olacaktır .
‘’ Cehennem önlerindedir
ve ne bu
dünyada kazanabilecekleri şeyler , ne
de Allah’ın yerine
dost ve koruyucu
edindikleri , onlara hiçbir fayda
sağlamaz . Çünkü onları korkunç
bir azap beklemektedir . Allah’ın işaretlerine
ve mesajlarına dikkatlice
kulak vermek ; işte rehberliğin
anlamı budur . Diğer taraftan , Rablerinin mesajlarını
inkâra şartlanmış olanları , yaptıkları çirkinliklerin bir
karşılığı olarak acı bir
azap beklemektedir . ‘’ Casiye
Suresi 10.11. Ayetler .
Yani , ister sahte
kişilikler , isterse
tutarsız ve geçersiz
değerler şeklinde olsun , kendi
hayatları üzerinde tanrısal
güce benzer bir
güç izafe ettikleri
her şey ; zenginlik , servet ,
güç , sosyal statü , vb. Günahkârları öteki
dünyada bekleyen azap , bu
dünyada bilerek yaptıkları
kötü fiillerin tabii
bir sonucudur .
‘’ İman etmiş
olan herkese söyle , Allah’ın günlerinin
geleceğine inanmayanları affetsinler . Çünkü insanlara
hak ettiklerinin karşılığını
vermek yalnız Allah’a
özgüdür . Her kim doğru
ve uygun bir
şey yaparsa kendi
iyiliği için yapmış
olur , kim de kötülük
işlerse kendi aleyhine
işlemiş olur . Ve sonunda
hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz . ‘’ Casiye Suresi
14.15. Ayetler .
‘’ Ey Muhammed , seni imanın
hedefini , amacını
gerçekleştireceğin bir yola
koyduk . O halde bu yolu
izle ve hakikati
bilmeyenlerin boş arzu
ve heveslerine uyma . Allah , O’nun bilincinde
olan herkesin koruyucusudur . İşte bu
vahiy , insanlık için bir
kavrayış aracıdır ,
tereddütsüz bir inanca
ve emniyete ulaşanlar
için de bir
rahmet ve hidayettir . Kötülük işleyenlere
gelince , onlar kendilerini hayatlarında
ve ölümlerinde , iman edip
doğru ve yararlı
işler yapanlarla aynı yere koyacağımızı
mı sanırlar ? Onların yargıları
ne kadar da
kötü . Çünkü Allah , gökleri ve
yeri deruni / içten bir
hakikate göre yarattı
ve bu sebeple
diledi ki her
insan kazandığının karşılığını
görsün ve hiç
kimseye haksızlık yapılmasın . ‘’ Casiye
Suresi 18. .. …22. Ayetler .
İmanın amacı
terimi , bütün ilahi vahiylerin
ve insanın onlara
inancının gerisindeki amaca
atıfta bulunan bir
terimdir . Kur’an öğretisini bütünlüğü
içinde ele aldığımızda
görürüz ki, bütün gerçek
dinlerin temel hedefi , ilkin Allah’ın
varlığının ve her
insanın O’na karşı
sorumluluğunun kavranması ,
ikinci olarak , insanın Allah’ın
yaratma planındaki olumlu
bir öğe olarak
sahip olduğu değerli
konumunun bilincine varması
ve böylece her
türlü hurafeden ve
akıl dışı korkulardan
kendini kurtarması ve
son olarak da
insana yaptığı her
iyi ve kötü
şeyin sadece kendi
faydası veya zararına
olduğu bilincinin kazandırılmasıdır . ‘’ Hakikati
bilmeyenlerin boş arzu
ve hedeflerine uyma ‘’ yani , davranışlarını Allah’a
karşı sorumluluk bilinci
ile yönlendirmeyen yahut
önceliği buna vermeyenlerin
ve bu nedenle
sadece değişken dünyevi
şartlar çerçevesinde ‘’ doğru ‘’
olarak gördükleri şeylerin
etkisi altında hareket
eden kimselere uyma
anlamındadır .
Kötülük işleyenlere
ve iman edip
doğru ve yararlı
işler yapanlara aynı
şekilde davranılmayacağının ikili
bir anlamı vardır . ‘’ Onların hayatları
ve ölümleri ‘’ göz
önüne alındığında , esas farklılığa
yapılan atıf , sadece onların
dünyevi varoluşlarının ahlaki
niteliğine değil , aynı zamanda , bir
taraftan gerçek bir
müminin hayatın sıkıntıları
ve ölüm anı
karşısında duyduğu iç
huzuru ve sükûnetine , diğer taraftan
ruhi nihilizmin ve
ölüm karşısındaki ‘’bilinmezlik
korkusunun ‘’ beraberinde
taşıdığı yıpratıcı ,
bunaltıcı endişeye işaret
etmektedir .
‘’ Kendi arzu
ve özlemlerini tanrı
edinen ve bunun
üzerine Allah’ın - zihninin
hidayete kapalı olduğunu – bilerek saptırdığı , kulaklarını ve
kalbini mühürlediği ve
gözlerinin üzerine bir
perde çektiği insanı , hiç
düşündün mü ? Allah’ın onu
terk etmesinden sonra
kim ona doğru
yolu gösterebilir ? O halde , hiç
düşünüp ders çıkarmaz
mısınız ? ‘’ Casiye Suresi
23. Ayet .
Bilgisine rağmen sözü , hayatını dini
kayıt ve sınırların
dışında yaşayan , Allah’ın rızasına
değil , nefsinin arzusuna uyan
bir çok kimsenin
yaptıklarını , Allah’ın
rızasına aykırı olduğunu
bile bile yaptıklarını
ifade etmektedir . Doğruyu ve
iyiyi bilmek ona
uygun davranmak için
yeterli olmamakta , sağlam imana
ve doğru eğitime
ihtiyaç bulunmaktadır . ‘’ Allah’ın , güzel , doğru bir
söz için nasıl
bir misal verdiğini
görmüyor musunuz ? Kökü sapasağlam , dalları göğe
doğru uzanan güzel – diri
bir ağaç gibidir
o ; ki , Rabbinin izniyle her
mevsim meyvesini verip
durur . Allah insanlara işte
böyle misaller veriyor
ki , değişmeyen gerçeği düşünüp
kendilerine ders çıkarsınlar. Ve çirkin
bir sözün durumu
ise , kökü toprağın üzerine
çıkarılmış , bütünüyle kararsız,
dayanıksız çürük bir
ağacın durumuna benzer . Allah , imana erişenlerin
durumunu sapasağlam ve
dosdoğru bir sözle , hem
dünya hayatında ve hem de
ahirette sağlamlaştırır ;
haksızlık yapanları ise , Allah
sapıklık içinde bırakır . Çünkü Allah
dilediğini yapar . ‘’
İbrahim Suresi 24.
……27. Ayetler . Güzel ,
doğru bir söz
ifadesi , mahiyeti
itibariyle doğru olan
ve ahlaki anlamda
iyi ve güzel
olana çağırdığı için
sonuna kadar yararlı
ve kalıcı olan
teklif , fikir ya da öğreti
anlamındadır . Allah’ın
mesajlarının her biri , nihai
amacı itibariyle ahlaken
iyi ve doğru
olan yönünde yapılmış
çağrıdan ibaret olduğuna
göre, güzel , doğru söz terimi , aynı
zamanda Allah’ın mesajlarını
da işaret etmektedir . ‘’ Çirkin söz ‘’
tabiri ise , ilahi mesajın
gösterdiği yönün tersini
işaret eden , yani , mahiyeti itibariyle
yanlış , ahlaken kötü ve
buna bağlı olarak
manevi planda yıkıma
götüren her türlü
düşünce , inanç ve öğreti
anlamında kullanılmaktadır . Peki,
Yüce
Allah, haksızlık yapanları niçin
sapıklık içinde bırakır .
‘’ Biz her elçiyi , mutlaka kendi
halkının diliyle vahyolunmuş
bir mesajla gönderdik
ki , hakkı onlara açık
ve dolaysız bir
biçimde ulaştırabilsin .
Artık bundan sonra
Allah sapmayı dileyeni
sapıklık içinde bırakır , doğru yolu
tutmayı dileyeni de
doğru yola yöneltir . Çünkü doğru
hüküm ve hikmetle
edip eyleyen en
yüce iktidar sahibi
O’dur . ‘’ İbrahim Suresi
4. Ayet . Allah’ın saptırması
ya da sapıklık içinde
bırakmasına ilişkin tüm
Kur’an atıfları ancak
Bakara Suresi 26.27.
Ayetlerde ortaya konan
‘’ Allah , kendisine karşı taahhütlerini
bozan fasıklardan başkasını
saptırmaz ‘’ ilkesiyle
birlikte düşünülmeli , bu temel
üzerinde değerlendirilmelidir . ‘’
Allah’a karşı taahhüt ‘’ insanın kendisine
yaratılıştan verilen akli
ve maddi nimetleri
Allah’ın istediği şekilde
kullanması yolundaki ahlaki
sorumluluğuna işaret eder . Bu
sorumluluğun üstlenilmesi ,
akıl melekesinden kaynaklanır , ki , bu meleke , doğru kullanıldığında , insanı kendi
davranışları ile ilgili
olarak Allah’ın iradesini
azar azar / gittikçe kavramaya
yöneltir . ‘’ Hakikati inkâra
şartlanmış olanları uyarıp
uyarmaman birdir , inanmazlar .
Allah onların kalplerini
ve kulaklarını mühürlemiştir
ve gözlerinin üzerinde
bir perde vardır . Dehşet verici
bir azap beklemektedir
onları . ‘’ Bakara Suresi 7. Ayet . Bu ayet , batıl
inançlara inatla sarılan
ve hakikatin sesini
dinlemeyi reddeden kişinin
zamanla hakikati kavrama
yeteneğini kaybedeceği ve böylece , sonunda kalbinin
mühürlenmiş olacağı şeklindeki
ilahi kanuna bir
atıftır . Bütün tabiat kanunları
Allah tarafından vaaz edildiğinden - ki
bunlara bir bütün
olarak ‘’ Sünnetullah – Allah’ın
kanunu ’’ adı verilir – bu mühürleme
Allah’a izafe edilmektedir . Oysa bu , insanın
hür tercihinin sonucudur , bir ‘’ önceden
takdir edilme ‘’ değildir. Aynı şekilde , bu
dünyadaki hayatları sırasında
hakikate karşı bilerek
kör ve sağır
kalmışlar olanlar için
öteki dünyada hazırlanmış
olan azap da , onların
hür tercihlerinin tabii
bir sonucudur .
Tıpkı öteki
dünyadaki mutluluğun ,
insanın dürüst ve
erdemlice davranarak iç
aydınlığı ve huzuru
elde etmeye yönelmesinin
bir sonucu olması
gibi . Kur’an’da Allah’ın mükâfatına
ve cezasına yapılan
atıflar bu şekilde
anlaşılmalıdır .
‘’ Hani ey
Muhammed , Biz bir grup
tanınmayan , bilinmeyen varlığı ,
Kur’an’ı dinleyebilsinler diye
sana doğru yöneltmiştik
ve O’nun mesajlarını
fark eder etmez
de birbirlerine ‘’ sessizce
dinleyin ! ‘’ demişler ve
okuma bittiğinde kendi
toplumlarına uyarıcı olarak
dönmüşlerdi . Onlar , ‘’ Ey
halkımız ! ‘’ diye seslendiler , ‘’ Tevrat’tan geriye
hakikat adına ne
kalmışsa hepsini teyit
ve tasdik eden , Musa’nınkinden sonra
indirilmiş olan bir
vahyi dinleyip geldik . Ve
anladık ki , bu vahiy
hakikate ve dosdoğru
yola götürmektedir . Ey
halkımız ! Allah’ın
çağrısına uyun ve
O’na iman edin . O , geçmişte işlediğiniz
bütün günahlarınızı affedecek
ve öteki dünyada sizi
acıklı azaptan koruyacaktır . Ama Allah’ın
çağrısına uymayan , O’ndan yeryüzünde
asla kurtulamaz ve
öteki dünyada hiç
bir koruyucu bulamaz . Böyleleri , sapıklık içinde
kaybolup gitmişlerdir .’’ Ahkaf
Suresi 29. …..32.
Ayetler .
‘’ Kulak veren
herkese hatırlatmaya devam
et , çünkü bu hatırlatmalar
müminlere fayda sağlar . Ve
onlara söyle , görünmez varlıkları
ve insanları yalnızca
Beni tanımaları ve
Bana kulluk etmeleri
için yarattım . Ama dikkat
edin , Ben onlardan ne
bir rızık istiyorum
ne de Beni gözetip beslemelerini .’’ Zariyat
Suresi 55.56.57. Ayetler .
Bütün akıl
sahibi varlıkların yaratılmasındaki temel
amaç , onların Allah’ın varlığını
tanımaları ve bundan
dolayı , kendi
varoluşlarının bilinçli olarak
O’nun iradesi ve
planı ile uyumlu
hale getirme isteği
duymalarıdır . İşte bu iki
aşamalı tanıma ve
isteme kavramlarıdır ki
Kur’an’ın ‘’ kulluk ‘’ olarak
tanımladığı şeye derin
anlamını verir . Bir sonraki
ayetin de gösterdiği
gibi , bu manevi çağrı , hiç
bir şeye muhtaç
olmayan ve sınırsız
güç sahibi olan Yaratıcının her hangi bir
farazi ‘’ ihtiyacından ‘’
doğmuş değildir . Tersine , her şeyi
kuşatan ilahi iradeye
bilinçli olarak kendini
teslim etmek suretiyle
bu iradeyi kavramayı
ve böylece Allah’a
daha yakın olmayı
ümit eden kulun
ruhi gelişmesinin bir
aracı olarak öngörülmüştür .
‘’ Göklerin ve
yerin gizli gerçekleri
yalnızca O’nun elindedir . O
ne eşsiz bir
görücü , ne eşsiz bir
işiticidir . O’ndan başka koruyucu , kayırıcı yoktur . Çünkü O
hükmünde kimseyi kendisine
ortak tutmaz . Öyleyse ,
Rabbinin kitabından sana
vahiy edileni insanlara
duyur . O’nun sözlerini
değiştirebilecek kimse yoktur . Ve
sen de O’ndan
başka sığınacak kimse
bulamazsın . ‘’ Kehf Suresi
26.27. Ayetler .
‘’ Onlara şu
iki adam örneğini
ver , ki onlardan birine
iki üzüm bağı
bahşetmiş , onların
çevresini hurmalıklarla çevirmiş
ve aralarına da
ekili bir alan
yerleştirmiştik . Bu her iki
bahçe de beklenen
ürünü veriyor , verimlerinde herhangi
bir eksilme göstermiyorlardı , çünkü Biz
her birinin içinden
bir dere akıtmıştık. Böylece bu
bahçenin sahibi bolluk
içinde ürün kaldırıyordu. Ama bir
gün bu adam
komşusuyla tartışırken söz
arasında ona : ‘ Benim malım mülküm
senden çok , nüfusça
da senden daha
güçlü , daha ilerideyim !’ dedi .
İşte kendi kendine
böylece yazık eden
bu adam : ‘ Bu bahçenin
bir gün yok
olacağını asla düşünemiyorum’ diyerek
bahçesine girdi ve ‘
Son saatin bir
gün gelip çatacağını
da düşünemiyorum ! ‘ diye ekledi . ‘ Hem , o saat
gelse ve ben
Rabbimin huzuruna çıkarılacak
olsam bile , sonuç olarak , her
halde bundan daha
iyisini karşımda bulacağım ! ‘ Kendisiyle tartışmaya
girdiği komşusu ona : ‘ Seni
tozdan , topraktan , sonra
bir damla döl
suyundan yaratıp da
eksiksiz bir insan
şekline sokan Allah’a
karşı nankörlük mü
yapıyorsun ? ‘ dedi . ‘Bana
gelince , biliyorum ki benim
Rabbim Allah’tır ve
ben tanrısal nitelikleri
O’ndan başka kimseye
yakıştırmam . ‘ Ve devamla ‘
Yazık , keşke bahçene girerken
‘ Allah’ın dilediği olur , çünkü
yaratıcı güç ancak
Allah’ın elindedir deseydin . Mal ve
evlatça , gördüğün gibi ,
senden daha güçsüz
isem de Rabbim
bana senin bağından , bahçenden pekâlâ
daha hayırlısını verebileceği
gibi , senin bu bahçene
gökten bir afet
gönderir de bahçen
o zaman yerle bir
olabilir . Yahut bir daha
asla bulup çıkaramayacağın biçimde
onun suyu çekilebilir ! ‘ Ve
gerçekten de öyle
oldu . Ürünlerle dolup taşan
bahçeleri çepeçevre tarumar edildi
ve o bahçenin
tarumar olmuş çitleri , çardakları karşısında , boşa giden
emeğine yanarak ellerini
ovuştura ovuştura ‘ Ah
ne olurdu , Rabbimden başkasına
tanrısal nitelikler yakıştırmamış
olsaydım ! ‘ demekten başka söyleyecek
bir şey bulamadı . Çünkü şimdi
artık onun ne
Allah yerine kendisine
yardım ulaştıracak kimsesi
vardı , ne de kendi
başının çaresine bakabilecek
durumdaydı . İşte bunun içindir
ki , koruyucu , kayırıcı güç bütünüyle , Tek ve
Gerçek Tanrı olan
Allah’a aittir . Hak edilen
karşılığı vermekte de , sonucun
ne olacağını belirlemekte
de en iyi
olan O’dur . ‘’ Kehf Suresi
32. ……44. Ayetler .
Bu
ayetler yeryüzündeki bütün
güzelliklerin Allah’ın sınaması
için bir araç
olduğunu belirten ifadelerdir . ‘’ Gerçek şu ki , yeryüzünde güzel
olan ne varsa
Biz hepsini , hangisinin daha
iyi davrandığını ortaya
koymak üzere , insanları sınamak
için bir araç
kıldık ve hiç
şüphe yok ki
zamanı gelince yeryüzündeki
her şeyi kupkuru
toprak haline getireceğiz . ‘’ Kehf
Suresi 7.8. Ayetler . Allah insanlara , dünyanın kendilerine
sunduğu maddi yarar
ve zenginliklere karşı
benimsedikleri , güzel ya da çirkin , kişiden kişiye
değişen tutumları içinde
her birinin kendi
seciyesini ortaya koyması
için fırsat tanımıştır . Bu ayetler , insanların Allah’ın
manevi , ruhani mesajını kabule
yanaşmamalarının altında yatan
gerçek sebebin hemen
hemen her zaman
onların dünya malına
aşırı ve körcesine
bağlılık duymaları ve
bunun yanında bir
de onlara kendi
başarıları olarak görünen
şeylerde kendilerini boş
ve anlamsız bir
gurura kaptırmamaları gerektiğini
işaret etmektedir . ‘’ Sizin
tanrınız Tek Tanrıdır , ne
var ki , ahirete inanmayanların kalpleri
bu gerçeği boş
bir kibir yüzünden
kabule yanaşmıyor . ‘’ Nahl Suresi
22. Ayet . Yani ,
insanın bütünüyle bu
eşsiz – ortaksız ilaha kulluk
yapması gerektiğini ve
nihai anlamda ancak
O’na karşı sorumlu
olduğu fikrini kabul
edemeyecek kadar küstah
ve kibirliler .
Ayetlerden anlaşıldığı
üzere küstah ve
kibirli olan kişi
büyük bir servete
sahiptir , mümin kişi ise
fakir ve zayıftır . Servet sahibi
olan kişi Allah’a
iman edip verdiği nimete
şükredeceği yerde ,
servetini fakir arkadaşına
karşı böbürlenme ve
nankörlük vesilesi yapmıştır . Malının yok
olmayacağına ve kıyametin
kopmayacağına inanmaktadır .
Kıyamet kopsa bile
ahirette Allah katında
dünyadakinden daha iyi
bir durumda olacağını
iddia etmektedir . Ahirete inanan
arkadaşı ise iman
ve salih amel
konusunda ona öğüt
vermiş , Allah’a ortak koşarak
nankörlük etmesinin doğru
olmadığını , ahireti inkâr etmenin
bir bakıma Allah’ı
inkâr etmek olduğunu
söylemiştir . Zenginlik de yoksulluk
da bir imtihan
aracıdır . Bu ayetlerde imtihanı
kazanan ile kaybeden
iki örnek karşılaştırılmaktadır . Mümin kişi , ‘’ Bana gelince , biliyorum ki
benim Rabbim Allah’tır
ve ben tanrısal
nitelikleri O’ndan başka
kimseye yakıştırmam . ‘’ demektedir . Yani , ‘’Rabbime kimseyi
ortak koşmam / koşmayacağım ,
zenginliği ya da yoksulluğu asla
Allah’tan başka bir
güce ya da
yaratıcı bir amile
izafe etmem / edemem /
etmeyeceğim ‘’ demektedir . Her müminin
yapması gerektiği gibi
de uyarmakta ve
hatırlatmaktadır . İnanmanın
insan ruhuna verdiği
güven ve huzura
sahiptir . ‘’ Hak edilen karşılığı
vermekte de , sonucun ne
olacağını belirlemekte de en iyi
olan Allah’tır . ‘’
‘’ Bu dünya
hayatı bir sınamadan
ibaret olduğuna göre , şimdi
sen mağara insanlarının ve onların
kendilerini kutsal yazıtlara / kitabelere adamalarının
kıssasının , gerçekten Bizim öteki
mesajlarımızdan daha meraka
değer bulunacağını mı
düşünüyorsun .’’ Kehf Suresi
9. Ayet .
Bu
kıssada , olayı hayret verici
bulan Mekkelilerin , Hz. Peygamberi
imtihan etmek için
olay hakkında sorular
sormaları üzerine Allah
tarafından Hz. Peygambere
yöneltilen soruya bakıldığında
Hz. Peygamberin de
olayı şaşırtıcı bulduğu
anlaşılmaktadır . İnsanların
kendilerini şaşırtan şeylere
ilgi duyup , diğer mesajları
meraka değer bulmamalarını
Yüce Allah kınamaktadır . Çünkü kıssanın
ortaya koyduğu meselin
bir bütün olarak
Kur’an’ın önerdiği ahlaki
öğretiyle tam bir
bağdaşım içinde olduğu
açıktır .
‘’Sizin yaratıcınız
Allah olduğu için size
yolun doğrusunu göstermek
de Allah’a düşer . Çünkü o
yoldan sapıp da
yolunu kaybeden çok
insan var . Oysa Allah
dileseydi sizin hepinizi
doğru yola çıkarırdı . ‘’ Nahl
Suresi 9. Ayet .
‘’ Yolun varacağı
yeri göstermek Allah’a
düşer . ‘’ Yani , ‘’ doğru yol
‘’ kavramıyla kastedilen
manevi ve ahlaki
hedeflerin tayini ‘’ Allah’a
özgüdür ’’ ya da ‘’ Allah’a
düşer ‘’ ifadesi son tahlilde
En’am Suresi 12. ve
54. Ayetlerdeki , ‘’ O , kendisi için
rahmeti ilke edinmiştir ‘’
ifadesiyle benzer bir
içerik taşımaktadır . İnsanların
doğru ve adaletli
yolu görmelerine , o yolda
yürümelerine , bu suretle evrenin
en seçkin varlığı
olarak insan olmanın
şerefine uygun bir
hayat tarzını benimseyip
yaşamalarına imkân veren , Allah’tır . Ama yolun
eğrisi de vardır , yani
insan hayatı seçeneksiz , tek çizgi
değildir . Aksine insanlar kendi
iradelerine göre Allah’ın
doğru yol olarak
bildirdiğini seçebilecekleri gibi
yanlış bir yol
da tutabilirler . ‘’ Allah dileseydi
hepinizi doğru yola
iletirdi. ‘’ Ama O , bu konuda
insanları özgür bıraktı , tercihlerinin sonucundan
da sorumlu tuttu .
‘’ Göklerde ve
yerde ne varsa , hepsi
O’nundur . O halde kulluk
ve itaat da
daima O’na olmalıdır . Hal böyleyken , tutup yine
de Allah’tan başkasına
mı saygı ve
duyarlık göstereceksiniz .
‘’ Nahl
Suresi 52. Ayet .
Ayete göre
göklerde ve yerde
olan her şey
Allah’ın mülk ve
yönetiminde olduğu gibi
din de onun
mülk ve yönetimindedir . Burada dinin
sürekli bir biçimde
Allah’a ait olduğu
özellikle belirtiliyor ve ‘’
Allah dışında birilerinden
mi sakınıyorsunuz ?‘’ deniliyor .
Anlaşılmaktadır ki , din meselesinde
her zaman tek
bir hüküm kaynağı
vardır : ‘’ Allah! ’’ Allah dışında din
adına korku ve
bağlılık merkezi olarak
gösterilen bütün kuvvetler
puttur . Peygamberler de dâhil
bütün insanların din
konusunda yücelik ve
saygınlıkları dinin sahibi
tarafından vahiy edilen
mesajları insanlığa olduğu
gibi ulaştırmak ve
tanıtmaktan ibarettir .
‘’ Sakın Allah’la
başkaları arasında herhangi
bir benzerlik kurmaya
kalkmayın ! Çünkü Allah her
şeyin aslını biliyor , ama
siz bilmiyorsunuz . Allah size iki
insan örneği veriyor ; biri hiç bir
şeye gücü yetmeyen , başkasına bağımlı
bir köle , diğeri de
kendisine katımızdan bir
armağan olarak güzel
bir rızık bahşettiğimiz
özgür bir insan
ki , o rızıktan gizli-açık ,
gönlünce , doğru yolda harcamalar
yapıyor . Şimdi düşünün bu
iki insan hiç
bir tutulabilir mi ? Bütün
övgüler Allah’a yakışır , ama
onların çoğu bunu
bilmezler . Ve yine Allah
size başka iki
insan örneği veriyor . Onlardan biri , elinden hiç
bir iş gelmeyen
bir dilsiz ki , efendisinin sırtında
gerçek bir yük ; öyle
ki , beriki onu herhangi
bir işe koşsa
olumlu bir sonuç
alamıyor . Peki , işte böyle biri
, doğru ve hakça
olanın yapılmasını emreden
ve kendisi de
dosdoğru bir yolda
yürüyen bilge bir
kimseyle hiç bir tutulabilir mi ? ‘’
Nahl Suresi 75.76.
Ayetler .
Bu
kıyaslamalara verilecek cevabın , hayır , olduğu açıktır . Bu
kıyaslamanın taşıdığı anlam
da açıktır . Misaldeki bu
iki tür insan
bir tutulamazsa , peki öyleyse , her
haliyle diğer yaratıklara
ya da insan aklıyla
kavranabilen yahut tasavvur
edilebilen tabiat güçlerine
bütünüyle bağımlı bir
yaratık , var olan her
şeyin mutlak yaratıcısı , sınırsız ve
kavranamaz kudret sahibi
Allah’la nasıl bir tutulabilir
, kudret ve nüfusça
O’nunla nasıl kıyaslanabilir .
‘’ Dosdoğru bir
yolda yürüyen bilge
kişi ‘’ , yani , sadece
kendisi dürüst ve
erdemli biri olmakla
kalmayan , ama aynı zamanda
doğru yaşama tarzını
başkalarına tavsiye edecek
güce ve yetkiye
de sahip biri . Böylece birinci
meselin konusu özgürlük
ve kölelik yahut
daha da genel
tanımlamayla bağımsızlık ve
bağımlılık arasındaki karşıtlık
iken , ikinci meselin konusu , dilsizlik ve yetersizlik
, ehliyetsizlik ile dürüstlük , adalet ve
yeterlilik arasındaki karşıtlıktır . Bu her
iki meselin de , sonuç
olarak işaret ettikleri
anlam aynı yöndedir .
Bu
mesellerden çıkaracağımız derslerden
biri de taklide
saplanıp hiç bir
değer üretmeden eskiyi
olduğu gibi tekrarlamanın
yanlışlığıdır . Taklide
saplanıp şunun bunun varlığını putlaştırarak
hiç bir yeni
değer üretmemek bir
köleliktir . Prangalarla
yaşamayı yüceltme gafletidir . Bu gaflet
sadece gelecek kuşakların
önünü tıkamakla kalmaz , geçmiş kuşakların , ecdadın değer
üretmiş büyük ruhlarını
da rahatsız eder . Çünkü
taklitçi köle , yaratıcı ruhların
sırtlarında bir yük , omuzlarında bir
kamburdur . Taklitçinin , kendi
tembelliğini yüceltmek için
taklit ettiği büyük
ruhları övmesi , durumu değiştirmez . Çünkü gerçek
mümin , taklitten ve taklitçiden
nefret edeceği için , taklitçinin onu
övmesi onu rahatsız
eder .
Bu
ayetlerin asıl amacının , müminle kâfir
arasında bir karşılaştırma
yaparak bunların birbirlerine
denk tutulamayacağını anlatmak
olduğu ileri sürülmüşse
de her iki ayetteki
amaçlardan biri de
Allah’ı her türlü
ortaklık iddialarından tenzih
edip tevhit ilkesini
vurgulamaktır .
‘’ Gerçek şu ki,
Allah , adaleti ve iyilik
yapmayı , yakınlara karşı cömert
olmayı emredip , utanç verici
ve arsızca olanı , akıl
ve sağduyuya aykırı
olanı ve azgınlığı , taşkınlığı yasaklıyor . Ve size
böyle tekrar tekrar
öğüt veriyor ki , böylece
bütün bunları belki
aklınızda tutarsınız . ‘’ Nahl Suresi
90. Ayet .
‘’ Yanlış ya da
kötü olan ‘’ ifadesiyle
de çevrilebilen münker
terimi , burada esas anlamıyla
‘’ aklın ve / veya sağduyunun
reddettiği ‘’ ve buna
bağlı olarak ‘’ ilke
olarak reddedilmesi , kaçınılması gereken
şey ‘’ anlamında geçmektedir . Zemahşeri , daha kesin
bir ifadeyle ‘’ insan
aklının kabul etmediği ‘’ yahut ‘’ yanlış , eğri olduğuna
hükmettiği şey ‘’ olarak ,
bir başka deyişle , akla , mantığa , sağduyuya uymayan , bunlara ters
düşen şey olarak
açıklamaktadır . Bu ayet sadece
zihnen kabul edilmesi
mümkün olmayan önermeleri
değil , aynı zamanda fiilen
uygunsuz ve muzır
olan ve dolayısıyla
uzak durulması , kaçınılması gereken
tutum ve davranışları
da içine almaktadır . Böyle olduğu
için de bu açıklama
, Kur’an’ın hem ahlaki
problemlere ilişkin akla
uygun yaklaşımıyla , hem de
onun insan davranışlarında gözetilmesi
gereken sağduyu ve
itidal konusundaki ısrarıyla
tam bir bağdaşım
içindedir .
‘’ Bütün insanlığı
hikmet ve güzel
öğütle Rabbinin yoluna
çağır ve onlarla
en güzel , en inandırıcı
yöntemlerle tartış . Şüphesiz ,
O’nun yolundan kimin
saptığını en iyi
bilen senin Rabbindir . Ve yine
doğru yola erişenleri
de en iyi
bilen O’dur . Bunun içindir
ki , tartışmada zora başvurmanız
gerekirse , ancak onların sizi
zora koştukları kadar
zora başvurun . Fakat eğer
kendinizi tutarsanız , bilin ki , güçlüklere göğüs
germesini bilen kimseler
için bu daha
iyi , daha hayırlıdır . Öyleyse ,
hakkı inkâr edenlerin
söylediklerine karşı sabır
göster ve daima
hatırla ki , sana güçlüklere
göğüs germe gücünü
veren yalnızca Allah’tır . Ve onlardan
yana üzülme , hele onların
o asılsız iddiaları
seni hiç sıkmasın . Çünkü Allah
elbette , kendisine karşı sorumluluk
bilinci taşıyanlarla beraberdir , yani iyi
olan ve iyilikte
devamlı olanlarla ! ‘’ Nahl
Suresi 125. …..128. Ayetler .
Başka inançlara
-aynı dinde olsalar
bile- bağlı kimselerle
girilen tartışmalarda yöntem
olarak en güzel , en
yumuşak ve dolayısıyla
en akla ve
sağduyuya dayanan yöntemleri
seçmek konusundaki bu
ısrar ‘’ dinde zorlama
yoktur ‘’ Bakara Suresi 256.
Ayet ilkesiyle tam bir uyum
ortaya koymaktadır . ‘’
Maruz kaldığınız kadarıyla
karşılık veya cevap
verin ‘’ talimatıyla , müminlerin başka
inançlara bağlı kimselerle
tartışırken kendilerini tutmaları
ve muhataplarına karşı
asla onur kırıcı , zihnen küçültücü , alay edici , aşağılayıcı olmayan
davranış tarzlarını seçmeleri
öğütleniyor . Tartışmalarda
kişinin dürüstlüğü ya da
samimiyeti muhatabınca itham
altına sokulduğunda buna
karşılık verilebilir , ama ayetin
devamı , sabır ve itidalle
karşılamanın ahlaki planda
daha tercihe değer
olduğunu ortaya koyuyor . Ve
‘’ senin güçlüklere göğüs
germen yalnızca Allah’a
bağlıdır. ‘’ yani , yoksa bu sabır
sadece ruhani ya da
manevi bir gurur ya
da küstahlığın , sahte bir
kendine güvenin , sahte bir
dürüstlük tavrının kaynağı
olmamalıdır .
‘’ Ey insanlar ! Gerçek şu ki
, Biz size , akılda tutmanız
gereken her şeyi kapsayan
ilahi bir mesaj
indirdik . Hala aklınızı kullanmayacak
mısınız? ‘’ Enbiya Suresi
10. Ayet .
Hatırlatıcı – hatırlama – bir şeyin
zihinde tutulması anlamını
taşıyan zikir tabiri
aynı zamanda ‘’ kişinin
kendisiyle anıldığı ,
hatırlandığı , yani , övüldüğü şey ve
şöhret , nam , ün ve bu doğrultuda , deyim olarak
onur , şeref yahut itibar
anlamlarına da gelmektedir .
Bu nedenle , bu ayet , ‘’ hatırlatıcı ‘’ kavramının
yanında , ayrıca , Kur’an’da vaaz edilen
manevi ve toplumsal
vecibelere uymakla insanın
kazanacağı onur ve
mutluluğa ilişkin dolaylı
bir ima da taşımaktadır.
‘’ Siz
ey inananlar , gerçek şu ki
, bu sizin ümmetiniz
tek bir ümmettir , çünkü hepinizin
Rabbi Benim . Öyleyse yalnızca
Bana kulluk edin ! Ama
insanlar aralarındaki bu
birliği paramparça ettiler , hem
de sonunda topluca
bize döneceklerini unutarak . Yine de
her kim , hem inanmış , hem
de dürüst ve
erdemli davranışlardan bir
şeyler ortaya koymuşsa , onun bu
çabası asla ziyan
edilmeyecektir .Çünkü , hiç
kuşkusuz Biz bunu
onun lehine kaydetmekteyiz .’’ Enbiya
Suresi 92.93.94. Ayetler .
Aynı surenin
48. ….91. ayetlerinde ,
hepsi de Allah’ın birliği , eşsiz – ortaksız olduğu
ilkesini tebliğ eden
önceki bazı peygamberler
hatırlatıldıktan sonra , söylem O’na
inananların birliğiyle bir
arada düşünülmesi gereken
tevhit ilkesine dönüyor . ‘’ Ama insanlar
aralarındaki bu birliği
paramparça ettiler . ‘’
Burada hitabın ikinci
çoğul şahıstan üçüncü
çoğul şahsa dönmesi
Allah’ın şiddetli hoşnutsuzluğunun , yani , müminlerin birlik
ve beraberliğini bozan ya
da bozmaya kalkanlardan
‘’ yüz çevirmesinin ‘’ ifadesidir . ‘’ Ama sizi izlediklerini
söyleyen toplumlar aralarındaki
bu birliği bozup
parça parça oldular . Her
hizip ancak kendi
benimsediği öğretinin dar
ve katı kalıpları
içinde rahat soluk
alır oldu . ‘’ Müminun
Suresi 53. Ayet . Bu
ayet de , şu ya da
bu yoldaki muhtelif
dini gruplara , yani , daha önceki
vahyi tebliğlerden birini
ya da ötekini benimseyen , ama zaman
içinde tevhidi yoldan
ayrılıp Yahudilik ,
Hıristiyanlık gibi ayrı
isimler altında hizbi
bir taassup içine
kapanıp katılaşan ve
her biri kendi
doğmalarına , kendi biçimsel ,
törensel uygulamalarına kıskançlıkla
sarılıp diğer bütün
ibadet yollarına karşı
en küçük bir müsamaha göstermekten
uzak kalan gruplara
işaret etmektedir . Bu kınama , ayrıca , bu yerleşik
ve kurumlaşmış dinlerin
kendi içlerinde birliği
bozan hizipleşmeye de
işaret etmektedir ki
bu bütün ümmetler
için geçerlidir . Dolayısıyla ,
son Peygamber Hz.
Muhammed’in bugüne kadar
uzanan bütün izleyicilerini de
içine almakta ve
onlara , çağımızda İslam dünyasının
içine gömüldüğü doktriner
uyuşmazlığı önceden haber
veren ve bunu
kınayan bir mesaj
vermektedir. Burada Hz. Muhammed’in
söylediği rivayet edilen
bir hadise de
yer vermeliyiz : ‘’ Yahudiler yetmiş bir
fırkaya , Hıristiyanlar yetmiş
iki fırkaya bölünmüşlerdir . Benim ümmetim
ise yetmiş üç fırkaya
bölünecektir . ‘’ Burada hatırlatılmalıdır ki
klasik Arapçada ‘’ yetmiş ‘’
sayısı ‘’muhtelif’’ ya da
‘’ çeşitli ‘’ anlamını ifade
ettiğinden çoğu zaman
belirli bir sayısal
değeri değil , bir ‘’ çokluğu ‘’
ifade etmek için
kullanılır . Dolayısıyla , burada
Hz. Peygamberin ifade
etmek istediği husus
da , Müslümanların sonraki çağlarda
pek çok hizip
ve fırkalara ayrılacağı , hatta bu
konuda Yahudi ve
Hıristiyanları geride bırakacakları
hususudur .
‘’ Biz hiç
kimseye gücünün üstünde
yük yüklemeyiz ve
katımızda insanların ne
yaptığı ve ne
yapabileceği konusunda gerçeği
söyleyen bir kitap
bulunmaktadır . Dolayısıyla
kimseye haksızlık yapılmayacaktır , ama , din ve
inanç birliğini bozanlara
gelince , onların kalpleri bütün
bu gerçeklerden yana
aymazlık içindedir ! Fakat ,
onların içlerinde bu
bozgunculuk eğiliminden başka
daha kötü eylemlere
kalkışma eğilimleri de
var ve onlar
bu tür eylemlere
devam edip gidecekler . Öyle ki , sonunda , onların arasından
bolluk , genişlik içinde dalıp
gitmiş olanları azapla
kıskıvrak yakaladığımız zaman
yalvarıp yakarmaya başlayacaklar . ‘’ Müminun
Suresi 62.63.64. Ayetler .
Bu ayetler , açıkça 56.
Ayetin son cümlesiyle
bağlantılıdır : ‘’ Hayır , onlar
yanıldıklarının farkında değiller ! ‘’
ve dolayısıyla , 54. Ayette
‘’ kendi cehaletlerine gömülü ‘’
olmakla nitelenen kimselere
işaret etmektedir . ‘’ Bu
bozgunculuk eğiliminden daha
kötü eylemlere kalkışanlar
‘’ ise , Allah’tan başkalarına
tanrılık yakıştıranlar ,
azizlere , velilere , peygamberlere
tapınmak ya da kendi arzu
ve emellerine , alıştıkları düşünce
tarzına uymayan ilahi
mesajları reddetmek gibi , bağlı
olduklarını iddia ettikleri
elçilerin bizzat kendi
tebligatına ters düşen
eylemlere ve tutucu
eğilimlere düşenler kastedilmektedir .
‘’De ki : ‘ Peki , yeryüzü ve
orada var olanlar
kimin ? Biliyorsanız , hadi
söyleyin bana ! ‘Allah’ın ! ’
diye cevap verecekler . De ki : ‘ Peki , Allah’ın birliğini , eşsiz , ortaksız olduğunu
kendiliğinizden
hatırlamayacak mısınız ,
düşünmez misiniz artık ? ‘ De
ki : ‘ Peki , kimdir yedi kat
göğü yerinde tutan
ve yüce kudret
tahtında hükümran olan ? ‘ Diyeceklerdir ki : ‘ Allah ! ‘ De ki : ‘ Peki , artık O’na
karşı sorumluluk bilinci
taşımayacak mısınız ? ‘ De ki : ‘ Her
şeyin yönetimini elinde
tutan , koruyup kollayan ama
kendisine karşı kimsenin
korunup kollanamayacağı kimdir ? Biliyorsanız , hadi söyleyin
bana ! ‘ , ‘ Allah ‘ diye cevap
vereceklerdir . De ki : ‘ Peki
,o halde , nasıl böyle
aldatılabiliyorsunuz / büyüleniyorsunuz ? ‘’ Müminun Suresi
84. ….89. Ayetler .
‘’Onlar gerçekten
yalancıdırlar ‘’ , yani , Allah’a
inandıklarını söyledikleri halde , ölümden sonraki
hayat fikrini reddederek
kendi kendilerini aldatıyorlar . Oysa bu
dünyada pek çok
zalim ve haksız
insan bolluk ve
genişlik içinde yaşarken
dürüst ve inanmış
pek çok insanın
acı ve sıkıntı
içinde olduğu göz
önünde tutulursa , ölümden sonra
hayat fikri ilahi
adalet kavramının ayrılmaz
bir parçasıdır . Öte yandan
, ölümden sonra diriliş
fikrini inkâr etmek , Allah’ın sınırsız
gücünden ve dolayısıyla , gerçek anlamıyla
O’nun Tek Tanrı
oluşundan şüphe etmek
demektir ki bu
şüphe en tipik
ifadesini tanrısal güçlerin
çok başlılığını öngören
mistik ve çok
tanrıcı inançlarda ifadesini
bulmaktadır .
Müşriklerin verdikleri
cevaplar , onların Allah’a ,
O’nun sınırsız kudret
ve hâkimiyetine inandıklarını
göstermektedir . Bu durumda onların , bir
yandan bu inanca
sahip olurken diğer
yandan Allah’ın peygamber
ve kitap göndermesini , ahiret hayatını
gerçekleştirmesini imkânsız görmeleri
bir çelişki olduğu
gibi bu tür inkârcı tutumlarıyla
onlar yalancı olduklarını
da ortaya koymuş
bulunuyorlardı .
‘’ Her insan , sonunda , ilerisi için
ne hazırladığını ve
bu dünyada ne
bıraktığını anlayacaktır .
Ey insan ! Nedir seni
lütuf sahibi Rabbinden
uzaklaştıran ? Seni yaratan ve
varlık amacına uygun
olarak şekillendiren ,
tabiatını adil ölçüler
içinde oluşturan ve
seni dilediği şekilde
bir araya getiren
Rabbinden ? Hayır , ey insanlar ,
siz Allah’ın hükmünü
yalanlamaya ne zaman
kalkıştıysanız Allah’tan uzaklaştınız ! Hâlbuki üzerinizde
gözetleyici güçler vardır , değerli kaydediciler , yaptığınız her şeyin farkında
olan ! ‘’ İnfitar Suresi
5. …..12. Ayetler .
‘’ Bu dünyada
ne bıraktığını ‘’ , yani , yaptıklarını ve
yapmayı ihmal ettiklerini . Alternatif bir
çeviri şöyle olabilirdi : ‘’ Öne koydukları
ve geride bıraktıklarını ‘’ , yani , daha fazla
değer atfettiklerini ve
sübjektif değerlendirişlerine göre
daha önemsiz gördüklerini . Böylece , yeniden dirilme
anında insan , bu dünyadaki
hayatında yapmış olduğu
- veya bilinçli olarak
yapmaktan kaçındığı – her şeyin
gerçek sebepleri ile
manevi / ahlaki sonuçlarını açık
şekilde anlayacaktır ve bu
, onun yaptığı bütün
güzel fiilleri ve
kaçındığı günahları ve
yapmaktan kaçındığı iyilikleri
de kapsar .
‘’ Nedir seni
lütuf sahibi Rabbinden
uzaklaştıran. ‘’ Bu , hiç
bir insanın ‘’ aralarından yalnız
hakikati inkâr etmeye
şartlanmış olanlarla sınırlı
olmayan şeytani eğilimlerden
( fitne ) ‘’ tamamıyla masun olmadığına
işaret eden bir
belagat sorusudur . Cevabı da
9. Ayettedir : ‘’ Siz
Allah’ın hükmünü yalanlamaya
ne zaman kalkıştıysanız Allah’tan
uzaklaştınız . ‘’ , ‘’ Kötülük
yönündeki bir ayartıya
karşı dikkatli ve
uyanık olun ki , o , ötekileri dışta
tutarak yalnızca hakkı inkâra kalkışanlara
musallat olmaz ve
bilin ki Allah
azapta çok çetindir . ‘’ Enfal Suresi
25. Ayet . Burada , ‘’ kötülük
yönündeki ayartı ‘’
ifadesiyle aktarılan fitne terimi
geniş bir kavramlar
kümesini kucaklamaktadır
:‘’ayartma – imtihan – deneme ya da kişinin
sınanıp denendiği bir
bela’’ gibi . Ayrıca
nispeten birbirine yakın
bu anlamlar dizisinin
bir uzantısı olarak
fesat / karışıklık , ihtilaf
yahut çekişme ( gruplaşmalara yol
açan ya da insanın
gruplaşmalar içindeki yerini
tayin eden bir
imtihan fikrini bünyesinde
taşıdığı için ) ; keza zulüm
ve baskı (insanın
yoldan çıkmasına , manevi değerlere
olan inancını yitirmesine
yol açabilecek bir
bela ya da musibet
olduğu için ) ve
nihayet , kargaşalık / fesat , birbirine
düşme ve kardeş
kavgası (bütün bir
toplumu ya da cemaati
şaşkınlığa ve giderek
başıbozukluğa ve anarşiye
sürüklediği için. )
‘’Kötülük yönündeki ayartı ‘’
ifadesi , bütün bu anlamları
kucaklar görünmektedir ve
yalnızca , ruhi / manevi
gerçekleri açıkça ve
kesin olarak inkâr
edenlerin bu ayartıyla
karşı karşıya bulunmadıkları , fakat , başka şartlarda
iyi ve dürüst
olanların da kendilerini
doğru yoldan uzaklaştırabilecek her
şeye karşı belli
bir süreklilik içinde
ve bilinçli olarak
korunmadıkları takdirde bu
ayartının kurbanı olabilecekleri fikri
de bu karşılığın
isabetli olduğunu göstermektedir .
‘’ Seni ölçülü
yapandır O ‘’ , yani ,
insanı maddi ihtiyaçlara
ve duygusal dürtülere
bağımlı ve aynı
zamanda zihni ve
ruhi kavrayışlar ile
donatılmış bir varlık
yapan . Başka bir deyişle , ‘’ruh ile
bedenin’’ talepleri arasında
önceden mevcut bir
çatışmanın olmadığı bir
varlık, çünkü , insan
cinsinin bu her
iki yüzü ilahi
irade eseridir ve
bu nedenle de
manevi/ahlaki açıdan dengeli
ve adildir .
‘’ Siz Allah’ın
hükmünü yalanlamaya ne zaman
kalkıştıysanız Allah’tan uzaklaştınız . ‘’ Bu ayetin
yalnızca hakikati inkâr
edenlere değil , genel olarak
‘’ İnsan ‘’ a veya ‘’ insanlar ‘’ a seslendiği
gerçeği ışığında baktığımızda
görürüz ki ‘’ yalanlamaya kalkışma ‘’
ifadesi , bu bağlamda , mutlaka Allah’ın
nihai hükmünün / yargısının bilinçli
inkârı anlamına gelmeyip , daha çok ,bir
çok insanda mevcut
olan , yaptıklarından dolayı Allah’ın
huzurunda hesap verme
gerçeğine zihnini - geçici
veya sürekli olarak -
kapama eğilimini gösterir .
‘’ O , ölüden diriyi
meydana getirendir , diriden de
ölüyü . Ve toprağı öldükten
sonra yeniden canlandıran
O’dur . İşte siz de
ölümden hayata böylece
döndürüleceksiniz . Sizi
balçıktan yaratması , O’nun mucizevi
işaretlerinden biridir ve
yaratıldıktan sonra baktınız
ki , birbirinizden farklı ölümlü
insanlar olarak olup
çıkmışsınız ! O’nun
işaretlerinden biri de , sizi
cezbeden kendi cinsinizden eşler
yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati
yerleştirmesidir . Bunda
kuşkusuz düşünen insanlar
için dersler vardır ! Göklerin ve
yerin yaratılması ,
renklerinizin ve dillerinizin
farklılaştırılması da O’nun
alametlerindendir . Bunda , kuşkusuz , fıtri bilgiye
( anlama ve kavrama
yeteneğine ) sahip insanlar için
dersler vardır ! Hem gece
hem de gündüz
uyuyabilmeniz ve O’nun
nimetlerinin ardından koşma
arzu ve yeteneğine
sahip olmanız da
O’nun işaretlerinden biridir . Bunda kuşkusuz , dinleyip anlamak
isteyen kimseler için
mesajlar vardır . Gözünüzün önünde
size korku ve
ümit veren şimşekler
çaktırması ve gökten
inen yağmurun ölü
toprağa can vermesi
de O’nun mucizevi
işaretlerinden biridir .
Akıllarını kullananlar için
bundan alınacak dersler
vardır ! Göklerin ve yerin
Allah’ın buyruğu altında
sapasağlam durmaları da
O’nun mucizevi işaretlerindendir . Bunları hatırlayıp
düşünün çünkü sonunda
O sizi bir
tek seslenişle yerden
kalkmaya çağırdığında ,
hepiniz yargılanmak üzere
ortaya çıkacaksınız .
Göklerde ve yerde
olan her şey
O’na aittir , hepsi O’nun
iradesine tabidir . Bütün hayatı
yoktan var eden , sonra
onu yeniden vücuda
getiren O’dur . Bu O’nun
için pek kolaydır , çünkü O , göklerde
ve yerde mevcut
olan bütün yüceliklerin
özü ve esasıdır
ve yalnız O , kudret
ve hikmet sahibidir .
O size kendi
hayatınızdan örnek verir : Sağ
elinizin sahip olduğu
kimseleri ( otoriteniz altında
yaşayan kimseleri ) size verdiğimiz
rızık üzerinde tam
yetki sahibi ortaklarınız
olarak görmeye ve
böylece onlarla bu
hakkı eşit olarak
paylaşmaya razı olur
musunuz ? Ve daha güçlü
olan emsallerinizden ( benzerlerinizden – statü olarak
size denk durumda
olanlardan ) korktuğunuz gibi onlara
danışmadan o hakkı
kullanmaktan korkar mısınız? İşte
akıllarını kullanan insanlara
mesajlarımızı böylece açıklarız . Ne var ki
, zulüm işlemeye şartlanmış
olanlar bir hakikat
bilgisine dayanmadan kendi
arzu ve hedeflerinin
peşinden giderler . Allah’ın bu
şekilde saptırdıklarını kim
doğru yola sevk
edebilir ve bu
işte kim onlara
yardım edebilir ? Böylece sen , batıl
olan her şeyden
uzaklaşarak yüzünü kararlı
bir şekilde hak
olan dine çevir
ve Allah’ın insan
bünyesine nakşettiği fıtrata
uygun davran , ki , Allah’ın yarattığında bir
bozulma ve çürümeye
meydan verilmesin . Bu ,
sahih bir dinin
gayesidir , ama çoğu insanlar
onu bilmezler . O halde
batıl olan her
şeyden yüz çevirerek
yalnızca O’na yönel
ve O’na karşı
sorumluluğunun bilincinde ol . Namazını
devamlı ve dikkatli
şekilde ifa et
ve O’ndan başkasına
ilahlık yakıştıranlar arasına
girme . Yahut inançlarının bütünlüğünü
bozarak parçalara bölünen
ve her grubun
yalnız kendi sahip
olduğu ilkelerle övündüğü
kimselerden olma ! İnsanlar sıkıntıya
uğradıklarında Rablerine dönerek
yardım için O’na
yalvarıp yakarırlar , fakat rahmetine
nail olunca da
bir kısmı , başka güçleri
Rablerinin ilahlığına ortak
koşmaya başlarlar . Sanki kendilerine
bahşettiğimiz nimetlere karşı
nankörlüklerini göstermek istiyorlar . Madem böyle
düşünüyorsunuz , bu kısa ömrünüzün
tadını çıkarın , ama zamanı
geldiğinde gerçeği göreceksiniz ! BİZ ONLARA , BİZDEN BAŞKASINA
KULLUK YAPMALARINI SÖYLEYEN
BİR İLAHİ VAHİY
Mİ GÖNDERDİK ? ‘’ Rum Suresi
19. ………35. Ayetler .
Bu
ayetlerde , Allah’a şirk koşma , yani
O’nu Tanrı kabul
etmekle beraber başka
bazı varlıkları da
tanrılıkta O’na ortak
görme yaklaşımının ,
özündeki sakatlığın yanı
sıra aynı zamanda
çelişkiler içeren bir
tutum olduğu ortaya
konmaktadır . Daha güçlü olan
emsallerden , benzerlerinizden
korkmak sorusu , tabii ki
üslup gereği sorulan
bir sorudur ve
olumsuz bir karşılığa
sahiptir . Fakat eğer kastedildiği
üzere , bir efendi ,
kölelerini kendi isteğiyle
tam yetki sahibi
ortaklar olarak görmezse
- efendi ile köle , esas
olarak , her ikisi için
ortak olan insani
değerler açısından eşit
olsalar bile – insanlar , herhangi bir
varlığı veya nesneyi , mutlak efendisi
ve yaratıcısı olan
ve mevcut veya
muhtemel hiçbir şeyle
mukayese edilemeyecek bir
konumda bulunan Allah’a
nasıl denk görebilir ?
Bu
mesel , özetle ‘’ Köleyi efendisine
eşit saymıyorsunuz da , yaratılmış olanı
yaratıcısına nasıl eşit
görürsünüz ? ‘’ anlamında bir
eleştiri ve uyarı
taşımaktadır . ‘’ O , size
kendi hayatınızdan örnekler
veriyor ‘’ ifadesini , ‘’ yakın çevrenizden
ve kolay tahlil
edebileceğiniz bir örnek
veriyor ‘’ şeklinde yorumlamak
mümkün olduğu gibi , bunun
‘’ Unutmayın ki siz
nihayet yaratılmış aciz
varlıklarsınız , buna rağmen Allah
iyi bir muhakeme
yapmanıza fırsat vermek
üzere sizi bile
bu mukayesede temel
alma lütfunda bulunmaktadır ‘’ gibi
bir anlam taşıdığı
ve insanları Allah’a
karşı edebe davet
etmeyi amaçladığı düşünülebilir .
Bu
ayetleri yorumlarken öncelikle
Kur’an’ın geldiği dönemde
yaygın ve yerleşik
bir uygulaması bulunan
köleliğin hatırlanması gerekir . Beşeri ilişkiler
içinde ‘’ sahiplik ‘’ kavramının
en üst düzeyde
kullanımına imkân vereni
efendilik – kölelik ilişkisidir .
Fakat bunda dahi
birincisi diğerinin varlık
sebebi , yaratıcısı olmak bir
yana , - İslami kurallara göre - , onun
üzerinde ölüm- dirim hakkına
sahip değildir , hatta bir
çok konuda eşit
tutulmuşlardır , varlık
açısından da aralarında
bir fark bulunmamaktadır . Kaldı ki , ‘’ size
verdiğimiz rızıklarda ‘’ ifadesinin
içerdiği uyarıya dikkat
edilirse , size ait olan
şeyler gerçekte sizin
değil , Allah’ın size vermiş
olduklarıdır. O’na ait olanlar
ise hakiki anlamda
da O’nundur . Böyle olduğu
halde efendiler kölelerinin
kendileriyle eşit haklara
sahip olmalarına rıza
gösterirler mi ve
diğer hür ortaklarıyla
olan ilişkilerinde olduğu
gibi onlardan çekinirler
mi ? Mesela , kârın
bölüşümünde ortaklarının haksızlık
yapmasından endişe ettikleri
gibi kölelerinin de
böyle bir hak
gaspında bulunabileceğinden endişe
ederler mi ? Asla ! Zaten onlarla
bir paylaşım içine
girmeye razı olmazlar
ki ! Bu hususları göz
önüne aldıktan sonra
cevaplanması gereken soru
şu olmaktadır : Evrendeki bütün
varlıkların yegâne yaratıcısı , gerçek sahibi
ve maliki olan
Yüce Allah’ı onun
bu yarattıklarından bazılarıyla
ortak saymak büyük
bir tutarsızlık değil
midir? Ayetin emsallerinizden
birbirinizden çekindiğiniz gibi
kendilerinden çekindiğiniz şeklinde
çevrilen kısmı ‘’o
taptıklarınızın ne yarar
ne de zarar
verme gücü olmadığına
göre birbirinizden korktuğunuz
gibi onlardan niye
korkarsınız ve korkup
da onlara niye
taparsınız ki ! ‘’ şeklinde de
açıklanmıştır . Yine bu kısma
‘’ kendinizi saydığınız gibi
saydığınız ‘’ anlamı da
verilmiş ve şöyle
bir yorum yapılmıştır . Sizin tanrılık
yakıştırdığınız varlıklar için
‘’ onlar Allah katında
bizim için şefaatçi
oluyorlar , bu sebeple onlara tapıyoruz ‘’
şeklindeki bahaneniz de
tutarsızdır , çünkü siz ,
kendiniz gibi hür
kimselere gösterdiğiniz saygıyı
kendinizle aynı nitelikleri
taşıyan kölelerinize göstermiyorsunuz ki
yine yüce Allah’ın
mülkiyetinde olan fakat
O’nunla hiçbir benzerliği
bulunmayan varlıklara aynı
hürmeti gösteresiniz !
Öte yandan bu meselin
anlaşılması için konuyu
daima hukuki bir
statü olarak efendi –köle
ilişkisi çerçevesinde ele
almak zaruri değildir . Hatta meselin
teması açısından ‘’ sahiplik ‘’ fikri ve duygusunun
daha zayıf ve
sınırlı olduğu ilişkilerden
yararlanılması öncelikle mümkündür. Mesela bir
fabrikanın sahibi orada
çalıştırdığı işçilerin emeğini
satın aldığı ve
bu emeğe sahip
olduğu fikri ve
duygusuyla hareket eder . Sosyal
tartışmalarla işçi hakları
konusunda ne kadar
mesafe alınırsa alınsın , onların kendisine
ait bütün mal
varlığı hatta sırf
o fabrikanın mülkiyeti
üzerinde eşit haklara
sahip olmasına razı
olmaz . Ayetin bütün
zamanlar ve coğrafyalar
için geçerli olan
mesajı şudur : Hangi
sebeple ve hangi
biçimde olursa olsun , Allah’ın yegâne
yaratıcı olduğu , mutlak iradesini
hiçbir gücün sınırlayamayacağı gerçeği
ile bağdaşmayan her
inanç ve O’ndan
başkasına kulluk etme
veya kullukta başkasını
aracı kılma anlamı
taşıyan her davranış
şirktir ve ayette
vurgulanan çelişkiyi taşır .
‘’Zulüm işlemeye
şartlanmış olanlar ‘’ ifadesi , bilinçli olarak , Allah’tan başka
bir kişiye veya
şeye ilahlık veya
yarı ilahi bir
sıfat yakıştıran ve
böylece kendileriyle O’nun
arasına ilahi veya
yarı ilahi ‘’ aracılar ‘’ koymak
isteyenlere işaret eder . Zulüm , her şeyi
yerli yerince yapmak
ve her hak
sahibine hakkını vermek
demek olan adaletin
zıddıdır . Şirk , sadece
Allah’ın hakkı olan
tanrılık sıfatında başkalarını
O’na ortak etmek
anlamına geldiğinden ,
Allah’ın her şeyi bilme
ve her zaman , her
yerde mevcut bulunma
sıfatlarına karşı bir
haksızlık olduğundan , bu isteği
duyan kişinin Allah
inancının gerçek olmadığını
ve hakikatin en
temel bilgisine sahip
bulunmadığını gösterir .
Bütün uyarı ve
delillere rağmen , bir bilgiye
dayanmadan , sırf kişisel arzu
ve hevesleri peşinde
gitmeyi yeğledikleri için
bu haksız tutumlarında
ısrar eden kimseleri
Allah kendi şaşkınlıkları
ile baş başa bırakır , bu
durumda artık onları
kimse doğruya eriştiremez.
‘’ Allah’ın buyruklarını
umursamaz hale gelen
şu insanların kendi
elleriyle yapıp ettikleri
sonucunda karada ve
denizlerde çürüme ve
bozulma başladı . Bu şekilde
Allah belki doğru
yola geri dönerler
diye yaptıklarının bazı
kötü sonuçlarını onlara
tattıracaktır . ‘’ Rum Suresi
41. Ayet .
Böylece , günümüzde korkunç
bir şekilde ortaya
çıkan doğal çevremizdeki
yoğun çürüme ve
tahribat , burada , ‘’ insanın
kendi yapıp ettiklerinin
sonucu ‘’ , yani , insanın
kendi kendini tahrip
eden teknolojik gelişmelerin
ve insanlığı daha
önce hayal bile
edemediği ekolojik felaketlerle
karşı karşıya getiren
çılgınca faaliyetlerin bir
sonucu olarak öngörülmüştür .
Toprağın , havanın ve
suyun sanayi atıkları
ve şehir çöpleri
yüzünden dizginlenemeyen bir
şekilde kirlenmesi , bitki örtüsü
ve denizlerin artan
bir şekilde zehirlenip
yok olması , yaygın uyuşturucu
ve görünürde faydalı
ilaç kullanımı sebebiyle
insanın kendi bedeninde
ortaya çıkan her
türlü genetik bozukluklar
ve insanlara yararlı
bir çok hayvan
türünün giderek yok
olması , bütün bunlara ,
insanın sosyal hayatındaki
hızlı bozulmayı ve
çürümeyi , cinsel sapıklıkları ,
suçları, şiddeti ve son
aşamada nükleer dehşeti
ilave edebiliriz . Bunların tümü , son
tahlilde , insanın Allah’a ve
mutlak manevi , ahlaki değerlere
karşı umursamazlığının ve
bunun yerine maddi
ilerlemeyi tek önemli
hedef sayan inançlara
tutsaklığının bir sonucudur .
‘’ İnsanlar ,
inandık demeleriyle kendi
hallerine bırakılacaklarını ve
hiç bir imtihana
çekilmeyeceklerini mi sandılar . Yemin olsun
ki , biz , onlardan öncekileri de
sınamışızdır . Allah, özüyle
sözü bir olanları
elbette bilecektir . O halde
bugün yaşayanlar da
sınanacak ve elbette
Allah , doğru davrananları ortaya
çıkaracaktır . Ve Allah ,
yalancıları da elbette
bilecektir , inandıklarını
iddia ettikleri halde
kötülük işleyenleri . Yoksa o
kötü işler yapanlar
bizden kaçıp kurtulabileceklerini mi
sandılar . Ne kötü hüküm
veriyorlar .’’ Ankebut Suresi
2.3.4. Ayetler .
Fahrettin Razi
der ki : ‘’ Müfessirler sandılar
ki , bu ayetin açık
anlamı üzere yorumlanması , Allah’ın
ilminin bir süreç
içinde yenilenmesini gerektirir . Hâlbuki Allah , doğru
olanı ve yalancıyı , sınamadan , denemeden önce
de biliyor iken , ‘ sınama sırasında
bilecek ‘ demek nasıl mümkün
olur diye , bu ifadeyi , ‘gösterecek , ortaya koyacak , seçip ayırt
edecek ‘ gibi anlamlara yorumladılar . Hâlbuki , Allah’ın ilmi
bir sıfattır ki , onda
her olay gerçeklikte
olduğu gibi ortaya
çıkar . Örneğin , yükümlü
kılmadan önce Allah
bilir ki , ‘’ Zeyd itaat
edecek , Amr da isyan
edecek ‘’ , sonra yükümlü tutma
zamanında da bilir
ki , o itaatkârdır , öteki de isyankârdır
. Yapıldıktan sonra da
bilir ki , o itaat
etti , öteki de isyan
etti . Hiçbir durumda O’nun
ilmi değişmez , değişen ancak
onun ilmine konu
olan şeydir , bilinendir . ‘’
İbni Münir’in
şu ifadesi daha
güzeldir : ‘’ Gerçek şu ki , Yüce
Allah’ın ilmi birdir . Yüce
Allah’ın var kılınan
bir şeyi bilmesi , o
şeyin var olduğu
zamanda ve önce
ve sonra olduğu
gibi aynı şekildedir . Fakat şunu
da unutmamak gerekir ki , burada
bilecek demekten maksat , nedenden söz
edip , aslında sonuca dikkat
çekmektir . İmtihan eder gibi , kesin
ortaya koyacak ve
meydana çıkaracak da , onu
ödüllendirecek veya ceza
verecek demektir . ‘’
Nitekim Kadı Beyzavi
de şöyle demiştir : ‘’ Yüce Allah’ın
imtihan yoluyla bilmesi , şimdiki zamanda
bilmesi anlamındadır ve
bu yolla O , inanma
konusunda dürüst olanlarla , bu konuda
yalancı olanları seçip
ayırır . İnsanların sevap elde
etmeleri ya da cezalandırılmaları buna
dayanır . ‘’ Aynı şekilde,
bu ayetin anlamının
‘’ onları ayırt etmek
için veya onlara
hak ettiklerini vermek
için ‘’ şeklinde olduğu
da söylenmiştir .
Allah her şeyi bilir
de kul her şeyi bilemez . Kul
azaba uğradığında nedenini
sebebini anlayamayabilir .
Ama kula ‘’ işte
azaba uğramanın nedenleri
şu yaptıklarındır , bu yapmadıklarındır ‘’
denildiğinde kulun diyecek
sözü olamaz .
‘’Kim
Allah yolunda üstün
gayretler gösterirse bunu
yalnız kendi iyiliği için
yapmış olur. Çünkü Allah , her
türlü ihtiyaçtan uzaktır . İman edip
doğru ve yararlı
işler yapanların Biz
önceki kötülüklerini mutlaka
sileriz ve onları
yaptıkları iyiliklere göre
ödüllendiririz . İman edip doğru
ve yararlı işler
yapmış olanları öteki
dünyada da mutlaka
dürüst ve erdemlilerin
arasına sokacağız . ‘’ Ankebut
Suresi 6.7.8.9. Ayetler .
İnsanların bütün
iyi işleri er
veya geç , ama
mutlaka kendi faydalarına
sonuç verir , onun insanlıkta
ve Müslümanlıkta kemalini
artırır , Allah katındaki değerini
ve derecesini yükseltir . İnsanlar bir
kere gönülden niyet
edip karar vererek
hayırlı işlere , üstün gayretlere
giriştiler mi artık
Allah’ın yardım ve
desteği de onlarla
olur ve bu
sayede üstesinden gelemeyecekleri kadar
ağır gibi görünen
işleri bile başarabilir , ulaşılamaz zannedilen
hedeflere ulaşabilir.
Kur’an’ın en çok önem
verdiği , zihinlere
yerleştirmeyi istediği ilkelerden
biri de şudur: İnsanın inancı
ne kadar yanlış , işleri ne
kadar kötü olursa
olsun , onun için kurtuluş
kapısı daima açıktır . İnsan bir
kere içtenlikle Allah’a
dönüp bu kapıdan
girdikten , yani
istikametini düzeltip Allah’ın
istediği ruh temizliğini
gerçekleştirdikten , kalbini
imanla ve hayatını
güzel işlerle donattıktan
sonra artık günahları
anlamını kaybedecek ve
tamamıyla silinip yok
edilecek. O insan tertemiz
bir mümin olarak
hayata yeniden başlamış
sayılacaktır. Hatta ayete göre
Allah böyle insanları
yaptıkları iyi işleri
sayesinde hak ettiklerinden
daha güzeliyle ödüllendirecektir .
‘’ Kesin olan
şu ki , Allah gökleri
ve yeri deruni
bir hakikat üzere
yarattı . Unutmayın ki bu
yaratılışta O’na inananların
tümü için alınacak
dersler vardır . Sana vahiy
edilen bu İlahi
Kelamı başka insanlara
ilet ve namazında
dikkatli ve devamlı
ol . Çünkü Allah’ı anmak
insanı çirkin fiillerden
ve akla ve
sağduyuya aykırı olan
her türlü şeyden
alıkoyar . Allah’ı anmak gerçekten
en büyük erdemdir . Allah bütün
yaptıklarınızı bilir .
Geçmiş vahyin mensuplarıyla
zulüm ve haksızlıktan
uzak durdukları sürece
en güzel şekilde
tartışın ve deyin
ki : ‘ Bize indirilene inandığımız
gibi size indirilmiş
olana da inanıyoruz . Çünkü bizim
ilahımız ile sizin
ilahınız tek ve
aynıdır ve biz
hepimiz O’na teslim
olmuşuzdur . ‘’ Ankebut
Suresi 44.45.46. Ayetler .
Evrenin yaratılışının
gerisinde belli bir
anlam ve amacın
yattığına inanmak , kişinin Allah’a
inancının mantıki bir
gereğidir . ‘’ Bunların hiç
birini Allah bir
anlam ve amaçtan
yoksun yaratmış değildir .
Yunus Suresi 5.
Ayet . ‘’ Ey Rabbimiz ! Sen bunların
hiç birini anlamsız
ve amaçsız yaratmadın . ‘’ Al-i İmran
Suresi 191. Ayet . ‘’ Biz , hakikati inkâr
edenlerin sandığı gibi göğü
ve yeri ve
ikisi arasındaki şeyleri
bir amaç ve
anlamdan yoksun yaratmadık .’’ Sad Suresi
27. Ayet .
Zulüm
ve haksızlıktan uzak durdukları ve
bu nedenle dostça
bir tartışmayı hak
ettikleri sürece . Bundan çıkarılacak
sonuç , böyle durumlarda bütün
peşin çatışmalara meydan
verilmemesi gerektiğidir .
‘’ Allah ,
kullarından dilediğine bol
rızık bağışlar , dilediğine ise
ölçülü ve idareli . Zira unutmayın , Allah her
şeyi hakkıyla bilir . Ve
hep olduğu gibi , şayet
onlara da ‘ Gökten
yağmuru boşaltıp ölü
toprağa tekrar hayat
veren kimdir ? ‘ diye
sorarsan , hiç tereddüt etmeden
‘ Allah ‘ derler . De ki : ‘
O halde
hamt yalnız Allah’a
mahsustur ! ‘ Fakat onların çoğu
akıllarını kullanmazlar .
Çünkü akıllarını kullansalardı
bilirlerdi ki bu dünya
hayatı geçici bir
zevk ve eğlenceden
başka bir şey
değildir . Oysaki sonraki hayat , tek
gerçek hayattır , keşke bunu
bilselerdi . Kendilerini
tehlikede gördükleri sırada , işte
o anda içten
bir inançla yalnız
Allah’a yalvarıp yakarırlar . Sağ salim
düze çıkar çıkmaz da
bazı hayali güçleri
tekrar O’na ortak
koşmaya başlarlar . Böylece kendilerine
bahşettiğimiz her türlü
nimete karşı nankörlük
yapar ve dünyadaki
hayatlarından ahmakça zevk
almaya devam ederler . Fakat günü
gelince gerçeği öğrenecekler . ‘’ Ankebut
Suresi 63.64.65.66. Ayetler .
Din bir
yasalar bütünüdür ; buyruk ve
yasakları vardır ve
bunlar insanın arzularını
sınırlar. Bu noktada insan
bir ikilemle karşı
karşıya kalır . Aklının ve
vicdanının buyruklarını nefsani
isteklerine hâkim kılanlar
iradelerini inançlarıyla bütünleştirir ; dinin buyruk
ve yasalarının makul , değerli ve
uyulması gerekli ödevler
olduğuna hükmeder . Nefsani arzuları
akıl ve vicdanlarına
galip gelenler ise
söz konusu buyruk
ve yasakları birer
külfet olarak gördükleri
için bunların anlamsız
ve yararsız olduğuna
hükmederek sonuçta din
karşıtı bir düşünceyi ve
hayat tarzını benimserler .
‘’ Kendi uydurduğu
yalanları Allah’a isnat
edenlerden yahut ona
vahiyle gelen hakikati
yalanlayandan daha zalim
kim olabilir ? Bu şekilde
hakikati inkâr edenler
için cehennem en
uygun yer değil
mi ? Ama davamız uğrunda
üstün gayret gösterenleri
, Bize varan yollara
mutlaka yöneltiriz . Allah ,
kuşkusuz , iyilik yapanlarla beraberdir . ‘’ Ankebut Suresi
68.69. Ayetler .
‘’ Nihai Gerçek’e
varmak amacıyla yapılan
bütün dualar , bütün çağrı
ve arayışlar ancak
Allah’a yöneltilmelidir . Çünkü insanların
O’nu bırakıp da
yakardıkları öteki varlıklar
ve güçler bu
yakarışlarına hiç bir
şekilde karşılık veremezler . Öyle ki , onlara
yakarıp duran kimsenin
durumu ellerini suya
doğru uzatıp , suyun kendisine
ulaşmasını bekleyen birinin
durumuna benzer. Oysa bu durumda
su asla ona
ulaşmayacaktır . Bunun
içindir ki , hakkı inkâr
edenlerin yakarması kendilerini
sapıklık içinde tüketmekten
başka bir sonuç
getirmez .‘’Rad Suresi 14. Ayet .
‘’ Hakkın çağrısı ‘’
yahut ‘’hakka yönelen
dua O’nundur , O’na aittir ‘’ ya da ‘’ Bütün
dualar yalnızca O’na
olmalıdır . ‘’ Bununla birlikte
hatırlanmalıdır ki , ‘’ el-hak –
hak , değişmeyen gerçek‘’ terimi , Nihai Gerçek‘e , ya da var
olan her şeyin
özündeki Asli Sebebe
işaret etmek üzere
Allah’a atfedilen sıfatlardan
biridir . Dolayısıyla Hakka yönelen
dua ifadesi , başka varlıklara
güçlere ya da beşeri
ilkelere dayanıp sığınmanın
kendiliğinden batıl ve
yararsız olduğunu ima
edecek şekilde , ‘’ Nihai Gerçek
olan Allah’a yöneltilen
dua yahut sığınma
‘’ olarak anlaşılabilir .
‘’Göklerin ve
yerin Rabbi kimdir ?‘ diye sor
onlara . Ve de ki : ‘Allah’tır ! ‘ Ve yine
de ki: ‘Peki öyleyse
niçin Allah’ı bırakıp , kendileri için
bile ne bir
yarar sağlayabilecek ne de
bir zararı giderebilecek
güçte olmayan şeyleri
kendinize koruyucular ,
kayırıcılar olarak görüyorsunuz ? ‘ Sor onlara : ‘ Hiç kör
olan kimseyle gören
kimse bir olur
mu ? Yahut kopkoyu
karanlıkla aydınlık bir
tutulabilir mi ? ‘ Yoksa
onlar Allah’la beraber , onun yarattığına
benzer şeyler yaratan
başka tanrısal güçlerin
var olduğuna gerçekten
inanıyorlar da bu
yaratma eylemi onların
gözünde O’nun yaratma
eylemine benzer mi
görünüyor ? De ki : ‘ Her
şeyin yaratıcısı Allah’tır
ve O’dur var
olan her şeyin
üstünde mutlak hükümranlık
sahibi biricik Yaratıcı ! O , gökten su
indirdiğinde ve kurumuş
nehir yataklarından her
biri kendi hacimlerine
göre dolup taştıklarında, akıntı yüzeydeki
çerçöpü , tortuyu alır götürür . Tıpkı süs
eşyası ya da alet
yapmak için ateşte
eritilen madenlerin ,
yüzeyinde çıkan köpüklü
tortudan arındırılması gibidir
bu . Hak ile batılı
Allah işte böyle
bir benzetmeyle göz
önüne koyuyor . Çünkü ,
gerçekten de , tortuysa , çerçöpse söz konusu olan , bütün
bu köpüksü şeyler
gibi akar gider , ama
insanlara yararlı olan
şeye gelince , o her
zaman olduğu yerde , sapasağlam ayakta
kalır. Allah işte böyle
benzetmelerle ortaya koyuyor , Rablerinin davetine
güzel bir karşılık
verenlerle O’na hiç
karşılık vermeyenlerin durumlarını . ‘’ Rad
Suresi 16.17.18. Ayetler .
‘’ Yaratma ‘’ yahut ‘’ yaratma
eylemi ‘’ terimi çoğu
zaman , mecazi anlamda ,
insanın belirli mahiyette
bazı etkinlikleri için
de kullanılıyor olmakla
birlikte , bir ressama , bir şaire ya
da bir
filozofa atfedilen ‘’ yaratma ‘’ ile Allah’a
atfedilen ‘’ yaratma ‘’ eylemi
arasında bir mahiyet
farkı vardır . Çünkü insan
yaratırken eserini bu
yaratma eyleminden önce
zaten mevcut bulunan
unsurlardan yola çıkarak
ortaya koymaktadır .
Denebilir ki , en üstün
sanat eserinde bile
sanatçının , yani
yaratıcının yaptığı bütün
iş , önceden mevcut bu
unsurları yeni bir
terkip içinde bir araya
getirmekten ibarettir , ama ‘’ yoktan
var etmek ‘’ anlamında yaratmaya
gelince , kelimenin bu gerçek
anlamıyla , yaratma kudret ve
bilgisine sahip olan
sadece Allah’tır . Çünkü O , yaratma
eyleminden önce ya
bütün olarak , ya da unsurları
itibariyle mevcut bulunmayan
şeyi var etmektedir . ‘’ O , bir şeyin
olmasını dilerse , ona sadece
‘ Ol ! ‘ der ve
o şey olur. ‘’ Bakara Suresi
117. Ayet . Bu ayetlerde , Allah’tan başka
herhangi bir gücün ya
da varlığın da
‘’Allah’ın yarattığı gibi
yaratabileceği ‘’ yolundaki batıl
ve çarpık inanca
ilişkin atfın anlamı
da budur.
‘’ Nice insan , herhangi bir
bilgiye sahip olmaksızın
Allah hakkında tartışmakta
ve bu yolda , başkaldıran her türlü
şeytani gücün peşine takılmaktadır . O şeytani
güçler ki , kendilerine yönelen kimseleri
yoldan çıkarmaya ve
onları kavurucu azaba
sürüklemeye memur edilmişlerdir. Yine insanların
içinde niceleri vardır
ki , herhangi bir bilgiye , herhangi bir
doğru yol öğretisine
ve ışık saçan
bir ilahi kitaba
sahip olmaksızın Allah
hakkında tartışmakta ,
başkalarını Allah yolundan
saptırmak için hakka
sırt çevirmektedir . Ve
insanlardan kimi de
vardır ki , Allah’a imanla
küfrün sınırında kulluk
eder . Öyle ki , başına bir
iyilik gelse , O’ndan hoşnut
olur , ama başına sınayıcı
bir güçlük gelse
hemen bütünüyle yüz
çevirir ve böylece
dünyayı da , ahireti de
kaybeder . Zaten , hiç bir şeyle
kıyaslanmayan kayıp da
gerçekte budur. Böyle yaparken , Allah yerine , kendisine ne
zarar ne de
yarar sağlayabilen şeylere
yalvarıp yakarır .
Düşünülebilecek en vahim
sapıklık da zaten
budur . Ve bazen de
kendisine zararı yararından
çok olan kimseye , bir
başka insana yalvarıp
yakarır . Gerçekten de , bu ne
kötü efendi ve
bu ne kötü
uyruk ! Gerçek şu ki , Allah
imana erişip dürüst
ve erdemli davranışlar
ortaya koyanları , içlerinde derelerin , ırmakların çağıldadığı
has bahçelere kabul
edecektir . Çünkü Allah dilediğini
yapar . ‘’ Hac Suresi
3. ……..14. Ayetlerden .
Eğer Müslümansak , kendimizi Allah’a
teslim olan olarak
görüyorsak , Allah’ı tanımak zorundayız . Allah’ı tanımak
O’nun bize yolladığı
mesajıyla , Kur’an’la olacaktır .
Kur’an’ı okudukça Sünnetullah’ı öğreneceğiz .
Benimsediği inanca
kayıtsız şartsız bağlı
kalmakta acze düşen
insan , çoğu zaman , gerçek ya da
hayali , birtakım harici güçlere
kendi kaderi üzerinde
belirleyici bir etki ya
da rol
yakıştırmaya ve böylece
onlara tanrısal nitelikler
isnat etmeye eğilimlidir . Bir başka
insana yalvarıp yakaranlar
ifadesi , kendinin , ‘’ Allah’a
ancak imanla küfrün
sınırında kulluk edenler ‘’
tarafından
tanrılaştırılmasına izin veren
ve böylece hem
kendini , hem de peşinden
gidenleri uçuruma sürükleyen
kimseye işaret etmektedir . Allah yolunda
mücadele ettiğini söyleyenler
eğer , ilimden ve Kur’an’dan
uzak kalırlarsa Allah
için mücadele adı
altında insanları Allah
yolundan uzaklaştırırlar .
Böyleleri , inatçı şeytana uyarak
imanla inadı birbirine
karıştırır , sonuçta da hem
kendi başını yakar , hem
de Allah’ın tertemiz
dinine yüz karası
olurlar . Böylelerinin bütün sermayelerinin inat , sağa
sola sataşmak olduğunu
da ayetler bize
haber veriyor .
‘’ Onlar ,
sadece ‘ Bizim Rabbimiz
Allah’tır ! ‘ dedikleri için haksız
yere yurtlarından çıkarıldılar . Allah , insanları birbirlerine
karşı savunmasız bırakmasaydı , şüphesiz o
zaman , içlerinde Allah’ın isminin
çokça anıldığı manastırlar , kiliseler , havralar ve
mescitler çoktan yıkılıp
gitmiş olurdu . Muhakkak ki
Allah , O’nun davasına arka
çıkanlara yardım edecektir . Çünkü , Allah her
şeyi hükmü altında
tutan en yüce
iktidar sahibidir . O yardıma
layık olanlar ki , kendilerini yeryüzünde
egemen kılsak dahi
salata devam ederler , arınmak için
verilmesi gerekeni verirler , yapılması iyi ve doğru
olanı emreder , yanlış ve
kötü olanı yasaklarlar . Ama yine
de , olup biten her
şeyin sonucu Allah’a
kalmıştır . ‘’ Hac Suresi
40.41. Ayetler .
‘’ Bakın , katımızdan indirdiğimiz
hakikatin ve rehberliğin
delilini İlahi Kelam
aracılığıyla insanlığın önüne
koyduktan sonra onu
gizleyip örtbas edenlere
gelince ; işte onlardır Allah’ın
lanet edeceği ve
onlardır yargılama yeteneğine
sahip herkesin lanet
yağdıracağı . Ancak tövbe edenler , kendilerini düzeltenler
ve tebliğ edilen
hakikati duyuranlar bunun
dışındadır . Onların
tövbelerini kabul edeceğim , zira yalnız
Benim tövbeleri kabul
eden , rahmet dağıtan . ‘’
Bakara Suresi 159.160.
Ayetler .
‘’Hâlâ Allah’a
rakip gördükleri varlıklara
inanmayı tercih eden
ve onları yalnızca
Allah’a özgü olması gereken
bir sevgi ile
seven insanlar var . Hâlbuki
imana ermiş olanlar , Allah’ı başka
her şeyden
daha çok severler . Zulüm yapmaya
şartlanmış olanlar , kıyamet günü
azaba uğratıldıkları zaman
görecekleri gibi , bütün kudretin
yalnızca Allah’a ait
olduğunu da keşke
görselerdi . O gün haksız
yere kutsananlar kendilerine
tabi olanları tanımazlıktan
gelecekler ve onlara
tabi olanlar , bütün ümitleri
paramparça olmuş bir
şekilde kendilerini bekleyen
azabı çekeceklerdir . ‘’ Bakara
Suresi 165.166. Ayetler .
‘’ İnsanlar arasında
ibadet için Allah’tan
başka ortaklar edinenler ‘’ yani , ‘’ Allah’a eşler
koşanlar ‘’ Ortak , eş terimi ,
ister kendi başına
bir tanrı , isterse sözüm ona bazı ilahi
veya yarı ilahi güçlere
sahip bir aziz
olarak telakki edilsin , Allah’ın sıfatlarından
tümünün veya bir
kısmının izafe edildiği
herhangi bir tapınma
objesini ifade eder . ‘’ Allah mı
daha hayırlı , yoksa O’na
ortak koştukları şeyler
mi ?’’ Bu ifadeyle sadece
tanrılaştırılan tabiat güçlerine
ya da varlıklarına değil , aynı
zamanda , adet ve geleneklerin
dinsel bir kutsallık
kazandırdığı sahte toplumsal
ve ahlaki değerlere
de işaret edilmektedir .
‘’ Elçi ve
onunla birlikte olan
müminler , Rabbi tarafından ona
indirilene inanırlar . Hepsi ,
Allah’a ,meleklerine , vahiylerine
ve elçilerine inanılar . O’nun elçilerinden
hiçbiri arasında ayrım
yapmazlar . ‘’ Bakara Suresi 285.
Ayet .
Bütün elçiler
Allah’ın mesajının dürüst
ve erdemli taşıyıcıları olduklarından , bazılarına ‘’diğerlerinden daha
fazla lütufta bulunulmuş ‘’
olsa da aralarında
hiç bir farklılık
yoktur .
‘’ İnananlar ancak
o kimselerdir ki , her
ne zaman Allah’tan
söz edilse kalpleri
korkuyla titrer ve
kendilerine her ne
zaman O’nun ayetleri
ulaştırılsa inançları güçlenir
ve Rablerine güven
beslerler . Onlar ki salatlarında
devamlı ve kararlıdırlar , kendilerine rızık
olarak bahşettiğimiz şeylerden
başkalarının yararına harcarlar . İşte böyleleridir
gerçekten inanmış olanlar . Rablerinin katında
büyük onur , bağışlanma ve çok değerli
bir rızık olacaktır
onların payı . ‘’ Enfal Suresi
2.3.4. Ayetler .
‘’ De ki : ‘ Ey
geçmiş vahyin izleyicileri ! Sizinle bizim
aramızda şu ortak
ilkeye gelin ; Allah’tan başka
kimseye kulluk etmeyeceğiz , O’ndan başka
hiç bir şeye
ilahlık yakıştırmayacağız ve
Allah ile birlikte
insanları Rab edinmeyeceğiz .’ Ve
eğer yüz çevirirlerse
de ki : ‘ Şahit olun
biz kendimizi O’na
teslim etmişiz ! ‘’ Al-i
İmran Suresi 64.
Ayet .
‘’ Allah’ın vahiy , sağlam muhakeme
ve peygamberlik bağışladığı
bir kimsenin bundan
sonra halkına , ‘ Allah’ın yanı
sıra bana da
kulluk edin ! ‘ demesi
düşünülemez . Aksine , onlara
şöyle öğüt verir : ‘ İlahi Kelamın
bilgisini yayarak ve
kendiniz onu derinlemesine
inceleyerek Allah adamları
olun ! ‘ O , melekleri ve
peygamberleri tanrı edinmenizi
emretmez . Zaten kendinizi Allah’a
tam teslim ettikten
sonra hiç , O , sizi hakikati
inkâra davet eder
mi ? ‘’ Al-i İmran
Suresi 79.80. Ayetler .
Rabbani , yani , Allah adamı , kendisini özellikle
Rabbini tanımaya ve
O’na itaat etmeye
adayan kişidir . Bu ayetlerde
azizlerin , velilerin , meleklerin , peygamberlerin kutsanması , onlara ilahi
veya yarı ilahi
vasıfların atfedilmesi kesin
bir dille reddedilmiştir .
‘’ Allah ,
kendi yolunda üstün
çaba gösterdiğinizi ve
zorluklara karşı sabırlı
olduğunuzu görmedikçe cennete
girebileceğinizi mi sanıyorsunuz ? ‘’ Al-i İmran
Suresi 142. Ayet .
Allah , her
şeyi bilen olduğundan , O’nun bir
şeyi ‘’görmemesi ‘’ , elbette ,
atıfta bulunulan olayın
veya şeyin henüz
meydana gelmediğini veya
hali hazırda mevcut
olmadığını gösterir .
Yüce Allah , Uhud
savaşında yenilgiye uğramış
olan müminleri teselli
etmek ve cesaretlendirmek için
onlara Bedir savaşındaki
zaferlerini hatırlatarak buyuruyor
ki : Eğer siz Uhud’ da
yenilgiye uğradıysanız hemen
üzüntüye kapılıp cesaretinizi
yitirmemeli ve zaaf
göstermemelisiniz . Bilmelisiniz
ki düşmanlarınız da Bedir
‘de benzeri bir
yenilgiye uğramışlardı . Fakat onlar
yenildikleri için zaaf
göstermemişler , cesaretlerini
yitirmemişlerdir . Bilakis
onlar sizinle savaşmak
için azimli ve kararlı bir
biçimde hazırlıklarını tamamlamış
ve Uhud savaşına
gelmişler , sonuçta
kararlılıklarının karşılığını da
almışlardır . Bu Allah’ın bir
kanunudur . Allah onları sevdiği
için değil , onlar sabırla
ve kararlılıkla savaştıkları
için zafere ulaşmışlardır . Sabır ve
kararlılık içinde çalışıp
gayret gösterenler daima
başarıya kavuşurlar . Yüce Allah
samimi müminleri ortaya
çıkarmak ve onların
bir kısmını şehitlik
rütbesine erdirmek ,
müminleri günahlarından ve
kusurlarından arındırıp tertemiz
hale getirmek ve kâfirleri helak
etmek için bu
zafer ve yenilgileri
insanlar arasında döndürüp
durmuş , acı ve tatlı
günleri her iki
tarafa da tattırmıştır .
‘’ Allah , geçmişte kendilerine
vahiy verilenlere , ‘ Bunu insanlara
açıklayın ve ondan
hiç bir şeyi
gizlemeyin ! ‘ buyurduğunda ,
bunu yapacaklarına dair
onlardan güçlü bir
taahhüt almıştı . Ama
onlar bu taahhütlerini
kulak arkasına attılar
ve küçük bir
kazançla değiştirdiler . Ne
kötü bir alışverişti
bu ! Sanma ki bu
şekilde başardıklarıyla övünen
ve yapmadıklarıyla ile
övülmekten hoşlananlar azaptan
kurtulabileceklerdir . Onları
ahirette şiddetli bir azap beklemektedir . ‘’ Al-i
İmran Suresi 187.188.
Ayetler .
Yahudilerin kendilerini
Allah’ın seçilmiş toplumu
görmeleri ve Hıristiyanların , Hz. İsa’nın
vekâleten kefaretine inanmalarının
kendilerini otomatik olarak
kurtaracağı inancına işaret. Her
iki halde de ‘’
satın aldıkları ne
kötü bir şeydi ‘’ yani , yaptıkları alışveriş
öteki dünyada azabın
kendilerine dokunmayacağı hayalidir . Bugünkü Müslüman
âleminde de Hz.
Peygambere selam göndermenin ve
şefaat dilemenin kendilerini
kurtaracağı inancı vardır .
Muhammed Abduh’a
göre Müslümanlar Kur’an’ı
çok iyi korumuş
ve kuşaktan kuşağa
nakletmiş olmalarına rağmen
onun anlamını insanlara
yeterince ve doğru
açıklamadıkları için onu
korumuş olmaları fazla
bir şey ifade
etmemiştir . Çünkü insanlar onun
hidayetinden faydalanamamışlar ,
hatta Müslümanların kendileri
dahi ondan saptıklarını , dinlerini korumanın
elde kor tutmak
kadar zor bir duruma geldiğini , hilekârlığın ve
hıyanetin yaygınlaştığını ,
emaneti koruma anlayışının
kalktığını itiraf etmişlerdir . Bütün bunlar
Kur’an’ı insanlara
açıklamayı terk etmenin
sonucu olarak ortaya
çıkmıştır . Kur’an’ın
anlaşılmasına engel olan
en önemli sebep
ilim adamları arasında
çıkan ihtilaflardır . Bu dönemde
ümmet mezheplere ayrılmış , her grup
Kur’an’ı anlama yerine
onun kendi mezhebini
destekler mahiyette olanlarını almış , aykırı olanlarını
ise tevil etmiştir . ( Başka anlam
vermişlerdir . ) Halk da bunları
takip ederek gruplara
ayrılmış ve her
grup bir mezhebin
kitaplarını okumayı tercih
etmiştir . Sonuçta öyle bir
zaman gelmiştir ki
herkes Kur’an’ın hidayet
ve hakemliğine başvurmayı
bırakmış , kendi grubunun yaşayan
veya ölmüş âlimlerine
başvurmuştur .
‘’Onlar ki,
ayakta dururken , otururken ve
uyumak için uzandıklarında
Allah’ı anar ve , göklerin
ve yerin yaratılışı
üzerinde inceden inceye
düşünürler . ‘ Ey Rabbimiz ! Sen bunların
hiç birini anlamsız
ve amaçsız yaratmadın . Sen yücelikte
sınırsızsın ! Bizi ateşin azabından
koru!’ Al-i İmran Suresi
191. Ayet .
Kur’an insanın
onur borcunu ‘’ düşünmek ’’ olarak
belirlemiştir . Ayetler , inceleme
ve düşünmenin giriş
kapısı olarak hiçbir
şeyin anlamsız olmadığını
gösteriyor . Kur’an’a göre varlıkta
her şey ayet
olduğu için , her şeyin
tetkiki aynı derecede
kutsal ve önemlidir .
‘’ Ey Rabbimiz ! Bizi imana
çağıran bir ses
duyduk ; ‘ Rabbinize iman edin ! ‘ Ve
böylece imana geldik . Ey
Rabbimiz ! Günahlarımızdan
ötürü bizi affet
ve kötülüklerimizi sil
ve gerçek erdem
sahipleri olarak canımızı
al ! ‘’ Al-i İmran
Suresi 193. Ayet .
‘’ Bir ses ‘’ – yani – ‘’ Bir davetçi ‘’
‘’ Ve Rableri
onların dualarını şöyle
cevaplar : ‘ İster erkek ,
ister kadın olsun , Benim yolumda çaba
gösterenlerden hiç kimsenin
çabasını boşa çıkarmayacağım . Çünkü hepiniz
birbirinizin soyundan geliyorsunuz . Zulüm ve
kötülük diyarından kaçanlara , yurtlarından sürülenlere , Benim yolumda
eziyet çekenlere ve
bu yolda savaşıp
öldürülenlere gelince ,
onların kötülüklerini mutlaka
sileceğim ve onları , Allah’tan bir mükâfat olarak , içinden ırmaklar
akan has bahçelere
sokacağım . Zira mükâfatların en
güzeli , Allah katında olanıdır . ‘’ Al-i İmran
Suresi 195. Ayet .
‘’ Siz ey
imana ermiş olanlar ! Allah’a karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olun ; herkes
yarın için ne
hazırladığına baksın ! Ve bir
kez daha : Allah’a karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olun , çünkü
Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır . Ve Allah’tan
habersiz olan , bu nedenle
Allah’ın da kendileri
için neyin iyi
olduğundan habersiz bıraktıkları
gibi olmayın . Çünkü onlar, gerçekten sapmış
olanlardır . Ateşe mahkûm edilmiş
olanlar ile cenneti
hak etmiş olanlar
bir olamaz . Cenneti hak
etmiş olanlar , hesap günü
kurtuluşa erecek olanlardır ! Bu Kur’an’ı
bir dağa indirmiş
olsaydık , dağın ezilip büzülerek
Allah korkusuyla paramparça
olduğunu görürdün . Ve işte
bütün bu temsilleri , belki düşünmeyi
öğrenebilirler diye insanların
önüne koyuyoruz .’’ Haşr
Suresi 18.19.20.21. Ayetler .
‘’ Sapmış olanlar ‘’ yani , Allah’ın insana
bağışladığı akıl melekesini
kasıtlı bir şekilde
yanlış kullanmakla ve
O’ndan gafil olmanın
sonucunda , kendi ruhi potansiyelini
boşa harcamak suretiyle . Allah’a ve
bütün manevi / ahlaki sınırlara , değerlere karşı
gaflet içinde bulunmak , ruhen , hareketsiz bir
dağdan daha fazla
cansız olmaktır .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder