Kalk ve Uyar! Rabbinin Yüceliğini ve Büyüklüğünü Duyur



            ‘’ Rabbinin  adını  an  ve  tüm  varlığınla  kendini  O’na  ada . O’dur  doğunun  ve  batının  Rabbi , O’ndan  başka  tanrı  yoktur .  Öyleyse  yalnız  O’na  güvenip  sığın  ve  kaderini  belirleme  gücünü  yalnız  O’na  bağla . ‘’    Müzzemmil   Suresi    8,9.  Ayetler .
            Bu  ayetler  tebliğin  nasıl  yapılması  ve  nelere  dikkat  edilmesi  gerektiğini  öğretmektedir . Bunlar , daima  Allah’ı  anarak  O’ndan  yardım  istemek , samimi  kalp  ile  O’na  yönelmek , O’nun  gücüne  dayanmak  ve  koruyuculuğuna  güvenmektir .
             ‘’ Kaderinizi  belirleme  gücünü  Benden  başkasında  aramaya  kalkmayın.’’ İsra  Suresi  2.  Ayet . Vekil  terimi , ‘’ bir  başkasına  ait    ya da  sorunların  çözüm  için  emanet  ya da  havale  edildiği  kimseyi  ‘’  yahut  bir  başkasının  davranışından  sorumlu  olan  kimseyi  ifade  eder . Allah  için  kullanıldığı  zaman  bazen  ‘’ koruyucu ‘’ ( Al-i  İmran  Suresi  173.  Ayet ) , yahut  ‘’  destekçi / savunucu ‘’ ( Nisa  Suresi  109.  Ayet ) ya da  ( En’am  Suresi  102.  Ve  Hud  Suresi  12.  Ayette  olduğu  gibi ) ‘’ her  şeyi  gözetiminde  tutan ‘’  anlamında  kullanılmaktadır . Zümer  Suresi  62.  Ayette  ve  İsra  Suresi  2.  Ayette  de  belirgin  bir  biçimde , yarattığı  varlıkların  ve  nesnelerin  kaderlerinin  belirlenmesi  konusunun , Allah’a  mahsus , Allah’ın  nüfuz  ve  kudretinde  olduğunu  ifade  etmektedir . ‘’ Yaratıcınız  O  olduğu  için  yolu  doğrultup  dengeyi  bulmak , yolun  doğrusunu  göstermek  Allah’ın  işidir . Allah’a  düşer , çünkü  o  yoldan  sapıp  da  yolunu  kaybeden  çok  insan  var . ‘’ Nahl  Suresi  9.  Ayet .  
             ‘’ Kur’an’ın  kolayca  okuyabileceğiniz  kadarını  okuyun . Allah  zaman  zaman  içinizde  hastalar , Allah’ın  lütfunu  aramak  için  yola  koyulanlar  ve  Allah  yolunda  savaşa  çıkanlar  olacağını  bilir . Öyleyse  Kur’an’dan  kolayca  okuyabileceğiniz  kadarını  okuyun , salatta  devamlı  ve  dikkatli  olun  ve  karşılıksız  harcamada  bulunun . Güzel  bir  ödünçle  Allah’a  ödünç  verin , çünkü  kendi  adınıza  güzel  ne    yaparsanız  karşılığını  aynen  Allah  katında  görürsünüz . Hem  de  daha  iyi  ve  mükâfatça  daha  büyük  olmak  üzere . Ve  daima  Allah’ın  bağışlayıcılığını  arayın. Kuşkusuz  Allah  çok  bağışlayıcıdır , rahmet  kaynağıdır .’’     Müzzemmil  Suresi   20.  Ayet .
            ‘’ Sen  ey  yalnızlığına  bürünmüş  olan ! Kalk  ve  uyar ! Rabbinin  büyüklüğünü  ve  yüceliğini  duyur . ‘’    Müddessir  Suresi   1.2.3.  Ayetler .
            İlk  döneme  ait  ve  kısa  olmasına  rağmen  bu  sure , bir  bütün  olarak  Kur’an’ın  işlediği  hemen  hemen  bütün  temel  kavramları  ortaya  koyar . Allah’ın  birliği  ve  benzersizliği , yeniden  dirilme  ve  nihai  yargılama , ölümden  sonraki  hayat  ve  onunla  ilgili  bütün  müteşabih  tasvirler . İnsanın  zayıflığı  ve  Allah’a  kesinlikle  muhtaç  oluşu , boş  gurura , büyüklenmeye  ve  bencilliğe  karşı  zaafı   , her  insanın  kendi  davranış  ve  eylemlerinden  bireysel  olarak  sorumlu  oluşu , cennet  ve  cehennemin  keyfi  bir  ödül  veya  ceza  değil  de , kişinin  yeryüzündeki  hayatının  doğal  sonuçları  olması , bütün  sahih  dini  tecrübelerin  tarihi  devamlılığı  prensibi  ve  sonraki  vahiylerle  geliştirilecek  olan  daha  başka  düşünce  ve  kavramlar . ‘’ Kalk  ve  uyar ‘’  emri  Hz.  Muhammed’in , peygamber  olarak  Allah’ın  mesajlarını  insanlığa  tebliğ  etmekle  görevlendirilişinin  ilanıdır . Hz.  Muhammed  bu  emri  aldıktan  sonra  insanları  ‘’ Allah’ın  birliğine  imana  ve  O’na  kulluğa ‘’  çağırmaya  başlamıştır .
            ‘’ Hakikati  başkalarına  hatırlat . Bu  hatırlatma  ister  fayda  veriyor  görünsün , ister  görünmesin . Allah’tan  korkan , düşünüp  ondan  ders  alır , ona  yabancılaşan  ise  bir  zavallı  biçare  olarak  kalır . Böylesi , öteki  dünyada  büyük  ateşe  atılacak  ve  orada  ne  ölecek  ne  de  diri  kalacak.  Bu  dünyada  arınmayı  başaran  ise , öteki  dünyada  mutluluğa  ulaşır , ki  böylesi , Rabbinin  ismini  hatırlayan  ve  O’na  ibadet  edendir . ‘’   Al’a  Suresi   9.~15.  Ayetler .
            ‘’ Bakın , Bize  düşen  doğru  yolu  göstermektir  ve  hem  öteki  dünya , hem  de  hayatınızın  bu  ilk  bölümü  üzerindeki  hâkimiyet  bize  aittir . ‘’  Leyl  Suresi  12.13.  Ayetler .
            ‘’ Dürüst  ve  erdemlilere : ‘ Ey    huzura  ermiş  olan  benlik! ‘ diye  seslenecek  Allah , ‘Dön  Rabbine  O’ndan  hoşnut  kalmış  ve  O’nu  hoşnut  etmiş  olarak . Gir  öyleyse  Benim  sadık  kullarımın  arasına ! Gir  cennetime ! ‘’   Fecr  Suresi  27.28.29.30.  Ayetler .
            ‘’ Yardım  isteyeni  asla  geri  çevirme  ve  her  zaman  kendi  sıkıntından  daha  çok Rabbinin  nimetlerini  an . ‘’   Duha  Suresi  10.11.  Ayetler .
            ‘’  Bizi  anmaktan  uzak  duran  ve  bu  dünya  hayatından  başka  bir  şeye  önem  vermeyenlere  MANİ  OL ; ki  bu  onlar  için  bilinmeye  değer  tek  şeydir .  Şüphe  yok  ki , Rabbin , kimin  O’nun  yolundan  saptığını  ve  kimin  O’nun  rehberliğine  uyduğunu  hakkıyla  bilir . Göklerde  ve  yerde  ne  varsa  hepsi  Allah’a  aittir .  O  kötülük  yapanlara  yaptıklarının  karşılığını  verecek  ve  iyilik  yapanları  da  katıksız  iyilikle  ödüllendirecektir . ‘’   Necm  Suresi  29.30.31.  Ayetler .
            Hiç  kimse  ne  kendisi  ne  de  başkaları  hakkında  , kurtuluşa  ermiş , Allah’ın  sevgili  kulu  hükmünü  veremez . Böyle  bir  hüküm  Allah’ın  tekelindedir . Aynen  bunun  gibi   hiç  kimse  hakkında , batmış , cehennemlik  hükmü  de  verilemez .  
            ‘’ Hayır,  insan  Allah’ın  kendisine  buyurduklarını  henüz  yerine  getirmiş  değildir. Hayır,  hayır , insan , O’nun  kendisine  emrettiğini  hiç  yerine  getirmedi . ‘’  Abese  Suresi  23.  Ayet .
            ‘’ Çoğu  zaman  insan  kendini  mahveder , hakikati  ne  kadar  inatla  inkâr  eder  o ! ‘’ Abese  Suresi  17.  Ayet . İnsan , aklı , zihni  ve  manevi , ruhi  donanımları  yeterli  şekilde  kullanamamıştır . Hiç  bir  insan , kendisine  manevi , ahlaki  bir  mükellefiyet  olarak  yüklenmiş  olan  şeyleri  yerine  getirmiş  değildir . Bu  mükemmelliğin  Allah’a  mahsus  olduğu  şeklindeki  Kur’an  ilkesi  ile  de  uyumludur .
            ‘’ Ey  Muhammed  de  ki : ‘ Ben  yalnızca  bir  uyarıcıyım . Bütün  mevcudat  üzerinde  mutlak  otorite  sahibi  olan  Tek  Allah’tan  başka  ilah  yoktur . Göklerin , yerin  ve  ikisi  arasındaki  her  şeyin  Rabbi , kudret  sahibi  ve  çok  bağışlayıcı ! ‘ De  ki : ‘ Bu , muazzam  bir  mesajdır , nasıl  ondan  yüz  çevirirsiniz ? ‘ De  ki  ey  Muhammed : ‘ İnsanın  yaratılışına  karşı  çıktıklarında  yüce  toplulukta neler  olup  bittiği  hakkında  bilgi  sahibi  değildim . O , Allah  tarafından  bana  vahyolunmamış  olsaydı , ben  de  size  apaçık  bir  uyarıda  bulunamazdım ! ‘’  Sad  Suresi  65.  70.  Ayetler .      
            Meleklerin , ‘’yüce  topluluğun ‘’ , insanın  yaratılışına  ( mecazi  olarak )  karşı  çıkmalarının , Allah’ın  meleklere  bu  yeni  varlığa  saygı  göstermelerini  emretmesini  ve  İblisin  buna  karşı  çıkmasının  kıssası  Kur’an’da  altı  kez  geçmiştir  ve  her   defasında  da  kıssanın  farklı  bir  cephesi  vurgulanmıştır . Bu  örnekte  anlatılan  kıssa  Bakara  Suresi  31.  Ayette  geçen ,  Allah’ın,  Hz.  Âdem’e  bütün  isimleri  öğretmesi  , yani , insana  kavramsal  düşünme  yetisi  ve  dolayısıyla , doğruyu  eğriden  ayırma  yeteneği  bahşetmesi   ile  yakından  bağlantılıdır . İnsan  bu  yeteneğe  sahip  kılındığına  göre  Allah’ın  varlığını  ve  birliğini  kavramamasının  artık  bir  mazereti  olamaz . Ayette  vurgulanan  muazzam  mesaj  budur .
            ‘’ Yücelerden  bir  ilahi  kelam  indirildi  sana , ki , onunla , yoldan  sapanları  uyarabilesin  ve  böylece  inananlara  da  öğütte  bulunabilesin . Rabbinizin  katından  size  indirilene  uyun . O’ndan  başka  önderlerin  ardından  gitmeyin. Siz  bunu  aklınızda  ne  kadar da  az  tutuyorsunuz. ‘’  Araf  Suresi   2.3.4.  Ayetler .
            Önderler , evliya , dini  otoriteler , din  alanında  sözü  dinlenenler   anlamında  kullanılan  terimin  bu  yüklemiyle  ayetin , Hz.  Peygamber  dışında  ve  aşağısında  herhangi  bir  şahsın  sübjektif   görüşlerine , onları  Kur’an  buyruk  ve  öğretileriyle  yan  yana  ve  eşdeğer  tutarcasına , hukuki  bir  geçerlik  atfetmek  konusunda  bir  yasaklama  getirdiği  açıktır . Unutulmamalıdır  ki  ‘’Peygamber’’  terimi  , bu  bağlamda  Kur’an’ı  ifade  eder . Çünkü  Kur’an  mesajı  Hz.  Peygamber  aracılığıyla   insanlara  iletilmiştir .
            ‘’ De  ki : ‘ Benim  Rabbim  yalnızca  doğru  olanın  yapılmasını  emretmiştir  ve  O  sizden  kulluğunuzu  göstermek  üzere  giriştiğiniz  her  eylemde  bütün  varlığınızı  ortaya  koymanızı  ve  içten  bir  inançla  yalnız  ve  sadece  O’na  bağlanarak  kendisine  yalvarıp  yakarmanızı  ister . Başlangıçta  nasıl  sizi  yaratan  O’ysa , döneceğiniz  kimse  de  O’dur . O , sizden  bazılarınızı  doğru  yola  yönelterek  onurlandıracak , ama  bazılarınız  için  de  doğru  yoldan  sapmak  kaçınılmaz  olacak . Çünkü bakın , onlar  Allah’ı  bırakıp  kendi  kötü  dürtülerini  kendilerine  dost  edinecekler . Hem  de  böylelikle  doğru  yolu  bulmuş  olduklarını  sanarak ! ‘’  Araf  Suresi   29.30.  Ayetler .
            ‘’ Gerçek  şu  ki , Biz  Nuh’u  kendi  toplumuna  gönderdik. ‘ Ey  kavmim ! ’ dedi , ‘ yalnızca  Allah’a  kulluk  edin , O’ndan  başka  tanrınız  yok  çünkü . Doğrusu , dehşet  ve  azabıyla  büyük  bir  günün  gelip  sizi  bulmasından  korkuyorum  ben !
             Rabbimin  haberlerini  bildiriyor , öğütler  veriyorum  size . Çünkü  ben , Allah’ın  bana  bildirmesi  sayesinde  sizin  bilmediğinizi  biliyorum . Sizi  uyarabilsin  ve  siz  de  Allah’a  karşı  sorumluluk  bilinci  duyup  O’nun  rahmetiyle  onurlanasınız  diye  sizin  kendi  içinizden  birinin  eliyle  Rabbinizden  size  bir  haber  gelmesini  niçin  yadırgıyorsunuz ? ‘’  Araf  Suresi  59.62.63.   Ayetler . 
            ‘’ Ad  toplumuna  da  kardeşleri  Hud’u  gönderdik .’ Ey  kavmim ! ‘ dedi , ‘ yalnızca  Allah’a  kulluk  edin , O’ndan  başka  tanrınız  yok . Hal  böyleyken  yine  de  O’na  karşı  sorumluluk  bilinci  duymayacak  mısınız ? ‘’
            ‘’ Rabbimin  haberlerini  bildiriyor  ve  size  dürüst  ve  güvenilir  öğütler  veriyorum . Sizi  uyarabilsin  diye  kendi  içinizden  birinin  eliyle  Rabbinizden  size  bir  haber  gelmesini  niçin  yadırgıyorsunuz ? ‘’  Araf  Suresi  65.68.69.  Ayetler .
            ‘’ Semud  toplumuna  da  kardeşleri  Salih’i  gönderdik . ‘ Ey  kavmim ‘ dedi , ‘ yalnızca  Allah’a  kulluk  edin . O’ndan  başka  tanrınız  yok . ‘’
            ‘’ Ve  Salih  onlardan   yüz  çevirdi . ‘ Ey  kavmim ! ‘ dedi , ‘ gerçek  şu  ki , ben  Rabbimin  mesajlarını  ilettim  ve  güzelce  öğüt  verdim  size .  Ama  siz  güzel  öğüt  verenleri  sevmediniz . ‘’  Araf  Suresi  73. ve 79.  Ayetler .
            ‘’ Medyen  halkına  kardeşleri    Şuayb’ı  gönderdik . ‘ Ey  kavmim ‘  dedi , ‘ yalnız  Allah’a  kulluk  edin , sizin  O’ndan  başka  tanrınız  yok ! Rabbinizden  işte  apaçık  bir  duyuru  geldi  size . Öyleyse  bütün  işlerinizde  tartıyı  tam  olarak  gözetin , hukuken  onların  olan  şeyden  insanları  yoksun  bırakmayın  ve  iyi  bir  düzene  kavuşturulduktan  sonra  kalkıp  yeryüzünde  bozgunculuk  yapmayın . Bütün  bunlar  sizin  iyiliğiniz  için , tabii , eğer  inanırsanız . ‘’
            ‘’ Ve  sonunda  Şuayb , onların  yanından  dönüp  giderken  ‘ Ey  kavmim ! ‘  dedi , ‘ gerçek  şu  ki , ben  size  Rabbimin  buyruklarını  tebliğ  ettim  ve  güzelce  öğüt  verdim . Artık  ben  nasıl  sizin  gibi  hakkı  inkâr  eden  bir  topluluk  için  yas  tutup  kederleneyim ? ‘’  Araf  Suresi  85. ve 93. Ayetler .
           Bütün  peygamberler  aynı  şeyi  söylemişler , yalnızca  Allah’a  kulluk  edin  diyerek .  Abese  Suresi  23.  Ayette  denildiği  gibi , ‘’insan , Allah’ın  kendisine  buyurduklarını  henüz  yerine  getirmiş  değil . ‘’
            ‘’ Allah : ‘ Ey  Musa ‘  dedi , ‘ sana  ayetler  vahiy  ederek  ve  seninle  konuşarak  sana  insanların  arasında  üstün  bir  yer  ayırdım . Sana  bahşettiklerime  sıkı  sıkı  sarıl  öyleyse  ve  şükreden  kimselerden  ol ! ‘ Ve  levhalara  onun  için  her  konuda  öğüt  ve  her  şey  hakkında  yeterli  açıklamalar  yazdık . Ve  O’na  : ‘ Onlara  kuvvetle  sarıl  ve  halkına  emret , ellerinden  gelen  en  güzel  bir  biçimde  onlar  da  sıkıca  sarılsınlar ! ‘ dedik . Size  günaha  batmış  kimselerin  gittiği  yolu  da göstereceğim . Yeryüzünde  haksız  yere  büyüklük  taslayanları   ayetlerimden  uzak  tutacağım , çünkü , onlar  hakikatin  her  türlü  belirtisini  görseler  de  ona  inanmazlar . Ve  onlar  doğruluğa  götüren  yolu  pekâlâ  görüyor  olsalar  bile , onu  izlenecek  yol  olarak  seçmezler . Tersine , eğri  yolu  görseler  onu  hemen  kendilerine  yol  edinirler . Ayetlerimizi  yalanlamalarından  ve  onlara  karşı  ilgisiz  kalmalarındandır  bu . ‘’   Araf  Suresi   144.145.146.  Ayetler .  
            Kur’an’da  sık  sık  karşılaşıldığı  üzere , Allah’ın  günahkârları  doğru  yoldan  uzak  tutması , ya da  onların  günah  işlemesine  fırsat  vermesi , bu  insanların  kendi  davranışlarının , kendi  serbest  seçimlerinin  bir  sonucu  olarak  gösterilmektedir . Haksız  yere  büyüklük  taslayanlar  denirken , eğriyle  doğrunun  belirlenmesinde  kendi  sübjektif  yargılarını  geçerli  tek  ölçü  olarak  gören  ve  dolayısıyla  kişisel  sorun  ve  kaygılarını  vahyolunmuş  mutlak  ahlaki  ölçülerin , mutlak  değer  yargılarının  üstünde  tutan , onlara  karşı  dik  başlı  bir  tavır  seçen  kimselerin  anlatılmak  istendiği  açıktır . ‘’ Ama  insanoğlu  kendini  kendine  yeterli  görerek  kurum  kurum  kurumlanır . ‘’ Alak  Suresi  6,7.  Ayetler .    
            ‘’ Altın  buzağıya  tapınanlara  gelince , hiç  şüphe  edilmesin  ki , Rablerinin  gazabı  onları  bulacak  ve  dünya  hayatında  da  alçaklık  olacak  onların  payı !  İşte  biz  böyle  cezalandırırız  düzmece  yalan  uyduranları . ‘’  Araf  Suresi  152 . Ayet .
            Kur’an’da  bu  tabir  şu iki   davranışı  ya  da  tutumu  ifade  için  kullanılmaktadır :  1) İlahi  sıfatları  somut  veya  hayali  şeylere  yahut  kimselere  yakıştırmak ,  2 )  Allah  hakkında , O’nun  sıfatları  hakkında  yalan  ve  düzmece  yargılar , düzmece  kanaatler  ileri  sürmek . Bu  ayetteki  anlatım  içinde  , insanları  Tek  olan  Allah’a  kulluk  etmekten  alıkoyan  düzmece  bir  tertip  söz  konusudur .
            ‘’ Senin  Rabbin , her  ne  zaman  Âdemoğullarının  sulblerinden  onların  soylarını  çıkaracak  olsa , onları  kendileri  hakkında  tanıklık  etmeye  çağırır : ‘Ben  sizin  Rabbiniz  değil  miyim? ‘  Onlar  cevaben : ‘ Elbette ! ‘  derler , ‘ Buna  tanıklık  ederiz ! ‘  Bunu  böylece  hatırlatıyoruz  ki  Kıyamet  Gününde ,‘ Doğrusu , bizim  bundan  haberimiz  yoktu ‘  demeyesiniz . Yahut: ’ Aslında önce  biz  değil , atalarımızdı  Allah’tan  başkasına  tanrısal  nitelikler  yakıştıranlar , biz  sadece  onların  izinden  yürüyen  bir  kuşağız . Öyleyse  batılı  ortaya  çıkaranların  işlediklerinden  dolayı  bizi  mi  helak  edeceksin ? ‘ demeyesiniz . İşte  Biz  de  bu  ayetleri  böyle  açık  açık  dile  getiriyoruz  ki  günah  işlemiş  olanlar  belki  bizden  yana  dönerler . ‘’   Araf  Suresi   172.173.174.  Ayetler .
            Bu kişinin / kişilerin  kim  olduğu  değil , tutum  ve  davranışlar  önem  taşımaktadır . Buna  göre  Allah  her  kişiye  kendi  varlık  ve  birliğinin  kanıtlarını  bildirmiş , onun  fıtratına  kendi  yaratılış  nedenini  anlayıp  kavrama  yeteneğini  yerleştirmiştir . Fakat  daha  sonra   o  kişiler  doğalarındaki  inanma  yeteneğinden  sıyrılıp  kopmuşlar , delilleri  bir  kenara  bırakmışlar , inanmaktan  vazgeçmişlerdir . Böylece  de  şeytan  onları  peşine  takmış , onları  da  kâfirlere  ve  azgınlara  katmıştır .   
            Kur’an’a  göre , Allah’ın  varlığını  sezme , algılama  yatkınlığı  insanda  yaratılıştan  var  olan  bir  hususiyettir . Sonradan , kendini  beğenmişlik , nefsine  düşkünlük  gibi  arızi  duygular  eliyle  ya  da  yoldan  çıkarıcı  çevresel  etkilerle  üzeri  örtülebilir , bulandırılabilir  olsa  da , böyle  içsel , sezgisel  bir  idrak  imkânının  varlığıdır  ki , akıl  sahibi  her  insanı  Allah’ın  önünde  ‘’ kendi  hakkında  tanıklık  yapmaya  ‘’  yöneltmektedir . Kur’an’da  sık  sık  görüldüğü  üzere ,’’ Allah’ın  konuşması , söylemesi  ya  da  sorması ‘’, insanın  da  ‘’ cevap  vermesi ‘’  gerçekte  Allah’ın  yaratıcı  eylemini  ve  insanın  da  buna  varoluşsal  cevabını , tepkisini  dile  getirmek  için  kullanılan  ifadeler  durumundadır .    
            ‘’ Yetkinlik  ve  kusursuzluğa  dair  nitelikler  yalnızca  Allah’a  aittir . Öyleyse , bu  niteliklerle artık  yalnız  Allah’ı  çağırın .  Ve  O’nun  niteliklerinin  anlamını  eğip  büken  kimselerden  uzak  durun. Böyleleri  yapıp  ettiklerinden  ötürü  er  geç  cezalandırılacaklardır.  ‘’  Araf  Suresi  180.  Ayet .
            Bu  ayet , Allah’ın  kendilerine  eğriyi  doğruyu  ayırsınlar  diye  akıl  verdiği  halde  bunu  gereği  gibi  kullanmayan  ve  O’na  karşı   , bütün  yüce  ve  yetkin  sıfatları  kendinde  toplayan  ve  dolayısıyla  mutlak  ve  nihai  hakikatin  kendisi  olan  Allah’a  karşı , ilgisiz  ve  duyarsız  kalanları  yeren  ayetlerle  bağlantılıdır . İsim  denince  ilk  akla  gelen , ele  alınan  ya  da  işaret  edilen  herhangi  bir  nesnenin  özünü , cevherini , kendi  özünden , yapısından  ileri  gelen  özellik  ve  niteliklerini  göstermek  üzere  seçilen  bir  kelime  oluyor . El-Hüsna  terimi  ise  en  iyi , en  güzel  sözcüğünün  çoğuludur . Bu  nedenle  El-esmaul-Hüsna  terkibini  ‘’ yetkinliğe , kusursuzluğa  dair  sıfatlar ‘’ şeklinde  çevirmek  yanlış   olmayacaktır . Bu  tabir  Kur’an’da  yalnız  Allah  için  kullanılmaktadır . Bu  sıfat  ve  nitelikleri  başka  varlıklara  ya da  nesnelere  yakıştırarak  ya  da  bunun  tam  tersi  bir  yöne  giderek  Allah’ı  insan  biçimli  nitelikler  ve  beşeri  ilişkiler  içinde  tasarlayıp  öylece  tanımlamak  isteyenlerden  uzak  durmalıyız . En  güzel  isimler  Allah’ındır . İnsan , bu  isimlerle Allah’a  yakarışta  bulunmalı , yalnız  Allah’a  verilebilecek  olan  bu  güzel  isimleri  O’ndan  başkasına  vermemeli , yani  başka  hiç  bir  şeyi  O’na  denk  tutmamalı , Allah’tan  başkasını  tanrısal  bir  yücelikte  görmemelidir . Bu  isimler  Allah  hakkında  kullanılması  gereken  anlamlarıyla  Allah’tan  başkası  için  kullanılmamalıdır .
            ‘’ Yarattıklarımız  arasında  başkalarına  doğru  yolu  gösteren  ve  onun  ışığında  adaletle  davranan  insanlar  da  vardır .  Ama  ayetlerimizi  yalanlamaya  kalkışan  kimselere  gelince , onları  ne  olup  bittiğinden  haberleri  olmadan  adım  adım  alçaltacağız . Çünkü  onları  bir  süre  kendi  hallerine  bıraksam  bile , bilin  ki  Benim  ince  tertibim  çok  sağlamdır . ‘’   Araf  Suresi  181.182.183.  Ayetler .   
            Bu   ayette  yapılan  bu  atfın , bütün  çağları  ve  bütün  toplumları , yani , Allah’ın  mesajlarını  yürekten  kabul  edip , Allah’ın  mutlak  hakikat  olduğu  inancı  içinde , bu  mesajların  ışığı  altında  yaşamaya  çalışan  herkesi  kucaklayacak  kadar  geniş  tutulmuş  olduğu  görülmektedir.
            ‘’ Sen , insan  fıtratının  kabule  yatkın  olduğu  yolu  tut . İyi  olanı  emret , bilgisiz  kalmayı  seçenleri  kendi  hallerine  bırak . Ve  eğer  şeytandan  güç  alan  bir  kışkırtı  seni  gözü  kara  bir  öfkeye  sürükleyecek  olursa  hemen  Allah’a  sığın  ve  bil  ki  O  her  şeyi  işiten , her  şeyin  özünü , aslını  bilendir . Allah’a  karşı  sorumluluk  bilincine  sahip  olan  kimseler  içlerinde  şeytanın  esinlediği  karanlık  bir  kuruntu  uyanacak  olsa  O’nu  anıp  akıllarını  başlarına  toplarlar  ve  hemen  olup  biteni  açık  bir  biçimde  kavramaya  başlarlar . Kendi  inançsız  kardeşleri  onları  sapıklığa  sürüklemek  isteseler  bile . Sonra  doğru  olan  neyse , onu  yapmaktan  geri  kalmazlar. ‘’  Araf  Suresi  199.200.201.  Ayetler .
             Yani , insanların  eylem  ve  tavırlarından  sana  kolay  geleni  ya  da  kendiliğinden  sana  uygun  olanı  seç . İnsanların  sırtına  gereksiz  yükler  yüklemeksizin  işleri  onlar  için  kolaylaştır  ve  onlar  için  çok  zor  olacak  çabaları  isteme   onlardan . ‘’ İnsan  zayıf  yaratılmıştır . ‘’ Nisa  Suresi  28.  Ayet , ve ‘’ Allah  hiç  kimseye  gücünün  üstünde  yük  yüklemez . ‘’  Bakara  Suresi  286.,En’am  Suresi 152., Araf  Suresi  42.,  Müminun  Suresi  62. Ayetler ,  şeklindeki  Kur’an  öğretileriyle  de  tam  bir  uyum  içinde  olan  bu  ayetler , böylece , inanan  kimselere  insan  yaratılışının  kabule  yatkın  olduğu  yolu  tutmalarını , hata  içinde  olanlara  karşı  fazla  sert  ve  zorlayıcı  olmamalarını  öğütlüyor . Bu  tavsiyenin , özellikle , günahların  en  affedilmez  olanı   durumundaki  şirk’ ten , yani , Allah’tan  başka  herhangi  bir  kimseye  ya  da  nesneye  ilahi  güçler  ve  sıfatların  yakıştırılmasından  hemen  sonra  zikredilmesi  onu  daha  da  anlamlı  kılıyor .
            ‘’ İçinizden  kendilerini  Allah’a  teslim  edenler  bulunduğu  gibi , kendilerini  zulme  kaptıranlar  da  vardır . Kendilerini  Allah’a  teslim  edenler   doğru  ile  eğriyi  ayırt  etme  bilincine  ulaşanlardır . Öyleyse  bilin  ki , çağrımızı  duyanlar , şaşmadan  doğru  yoldan  gidecek  olurlarsa  kendilerine  sınırsız  nimetler  yağdıracağız  ve  onları  bu  yolla  deneyeceğiz . Çünkü  Rabbini  anmaktan  uzaklaşanı  Allah , en  şiddetli  azaba  uğratır . Ve  bilin  ki  kulluk  yalnızca  Allah’a  mahsustur . O  halde  Allah’ın  yanı  sıra  başka  hiç  kimseye  yalvarıp  yakarmayın ! De  ki : ‘ Ben  yalnız  Rabbime  yalvarırım  ve  O’ndan  başka  hiç  kimseye  ilahlık  yakıştırmam .’ De  ki : ‘ Size  zarar  vermek  yahut  doğruyu  eğriden  ayırt  etme  bilinciyle  sizi  donatmak  benim  elimde  değildir .’ , De  ki : ‘ Gerçek  şu  ki  hiç  kimse  beni  Allah’a  karşı  koruyamazdı  ve  O’ndan  kaçıp  saklanacak  hiç  bir  yer  bulamazdım , eğer  Allah’ın  mesajlarını  ve  O’ndan  bana  ulaşan  aydınlığı  dünyaya  duyurmamış  olsaydım .’’  Cin  Suresi  14. ….23.  Ayetler .
            ‘’ Elçiler ,’ Rabbimiz  bilir  ki ‘  dediler , ‘ biz  gerçekten  size  gönderilmiş  elçileriz . Fakat , bize  emanet  edilen  mesajı  size  açıkça   tebliğ  etmekten  başka  bir  şey  ile yükümlü  değiliz . ‘’ Yasin  Suresi  16.17.  Ayetler .
             ‘’ Neden  beni  var  etmiş  olan  ve  hepinizin  dönüp  varacağı  Allah’a   kulluk  etmeyeyim,    ( Beni  yaratana  ne  diye  kulluk  etmeyecekmişim  ben ) Neden  O’ndan  başka  tanrılar  edineyim ? O  zaman  Rahman  bana  bir  zarar  vermek  isterse  ne  onların  şefaati  zerre  kadar  fayda  getirir , ne  de  bizzat  kendileri  beni  koruyabilir .’’  Yasin  Suresi  22.23.  Ayetler .   
             ‘’ Rahman’ın   has  kulları  ki , onlar  yeryüzünde  tevazu  ve  vakar  içinde  yürürler  ve  ne  zaman  kötü  niyetli , dar  kafalı  kimseler  kendilerine  laf  atacak  olsa , sadece ‘ selam’  derler . Onlar ki , gecenin  derinliklerinde  secdeye  vararak  ve  kıyama  durarak  Rablerini  anarlar . Ve  onlar  ki ,’Ey  Rabbimiz’  derler , ‘ cehennem  azabını  bizden  uzaklaştır . Çünkü  onun  çektireceği  azap , gerçekten  pek  korkunç , pek  yaralayıcı  olacaktır . Gerçekten , o  ne  kötü  bir  yer , o  ne  kötü  bir  durak .  Ve  onlar  ki , başkaları  için  harcadıkları  zaman , ne  saçıp  savururlar , ne  de  cimrilik  yaparlar . Bu  ikisi  arasında  her  zaman  bir  orta  yol  bulunduğunu  bilirler . ‘’  Furkan  Suresi  63. …67. Ayetler .
             ‘’Ey  Peygamber , Biz  seni  yalnızca  bir  müjdeci  ve  uyarıcı  olarak  gönderdik . De ki :            ‘Bunun    için  sizden , dileyen  kimsenin , Rabbine  giden  yolu  bulmasından  başka  bir  karşılık  beklemiyorum . ‘ Öyleyse , ebediyen  ölmeyecek  olan  O  mutlak  diri  varlığa  güven  ve  O’nun  sınırsız  kuvvet  ve  yüceliğini   övgülerle  an , ki , kimse  kullarının  günahlarından   O’nun  kadar  haberdar  değildir .’’   Furkan  Suresi   56.57.58.   Ayetler .
             ‘’ İşte  Rabbiniz  Allah , mülk  O’nundur. O’ndan  başka  yalvarıp  durduklarınız  ise  bir  hurma  çekirdeğinin  zarı  kadar  bile  bir  şeye  sahip  değillerdir . Onlara  yalvarırsanız  çağrınızı  duymazlar , duyabilseler  bile  size  cevap  veremezler . Ve  kıyamet  günü  onları  Allah   ile    tutmanızı  kabul  etmezler . Hiç  kimse  her  şeyi  bilen  kadar  size  gerçeği  göstermez .  Ey  insanlar  Allah’a  muhtaç  olan  sizsiniz , ama  O , hiçbir  şeye  muhtaç  değildir  ve  hamt  O’na  mahsustur.’’    Fatır  Suresi  13.14.15.  Ayetler .
             Kur’an  birçok  yerde , bütün  sahte  ibadet  objelerinin – ister  veliler , azizler , melekler , din  adamları  ve  fetişler , peygamberler , isterse  kutsanan  tabiat  güçleri  olsun – kıyamet  günü , kendilerine  tapanlara  karşı  tanıklık  yapacaklarını  ve  onları  reddedeceklerini  belirtir . Bu , zamanın  bitiminde , insanın  mutlak  gerçekliği  kavramasına  sembolik  bir  atıftır .
             ‘’ Eğer  Allah , insanları  hayatta  işledikleri  kötülüklerden  dolayı  hemen  hesaba  çekseydi, yer  üzerinde  tek  bir  canlı  varlık  bırakmazdı . Ama  Allah , onlara  kendisi  tarafından  belirlenmiş  bir  vadeye  kadar  mühlet  tanır .  Vadeleri  dolunca  da  anlarlar  ki , Allah  kullarının  kalplerindekini  görmektedir . ‘’    Fatır  Suresi  45.  Ayet .
             ‘’ Göklerin  ve  yerin  Rabbidir  O , ve , bunların  arasında  var  olan  her  şeyin ! Öyleyse , yalnızca  O’na  kulluk  et  ve  O’na  kullukta  devamlı  ve  sebatlı  ol ! Hiç  ismi  Allah’la  birlikte  anılmaya  değer  bir  başkasını  tanıyor  musun ? ‘’  Meryem  Suresi  65.  Ayet .
             ‘’ Allah’tan  yana  sorumluluk  bilinci  taşıyanları , onurlu  konuklar  olarak  O  sınırsız  rahmet  sahibinin  huzurunda  topladığımız  gün  ve  günaha  gömülüp  gitmiş  olanları , suvarmaya  götürülen  susuz  bir  sürü  gibi  cehenneme  sürüklediğimiz  gün , işte  o  günde , hayattayken   O  sınırsız  rahmet  sahibiyle  bir  bağ , bir  bağlantı  içine  girmiş  olmadıkça  kimse  şefaatten  pay  alamayacaktır .’’   Meryem  Suresi  85.86.87.  Ayetler .
             ‘’ Ey  insan ! Bu  Kur’an’ı  sana  , seni  bedbaht  etmek  için  indirmedik . Yalnızca  Allah’tan  korkan  herkese  bir  öğüt , bir  uyarı  olsun  diye  indirdik . Yeri  ve  gökleri  yaratan  Allah  katından  indirilen  bir  vahiydir  bu ! ‘’   Taha  Suresi    1.2.3.4.  Ayetler .
             Kur’an  öğretileriyle  insana  teklif  edilen  ahlaki  disiplin  onun  yaşama  duygusunu , yaşama  sevincini  daraltmak  ya  da  söndürmek  amacına  değil , tersine , insanın  doğru  ve  eğrinin  ne  olduğu  konusundaki  bilincini  derinleştirmek  suretiyle  bu  duyguyu  pekiştirip  zenginleştirmek  amacına  dayanmaktadır .
             Kur’an  dini , kullarına  kolaylık  isteyen , iradesini  daima   hafifletme  yönünde  kullanan  bir  Allah’ın , bütün  tercihlerini  kolayı  seçme  yönünde  işleten  bir  rahmet  peygamberinin  dinidir . Hayatı  zorluklara , insani  çıkmazlara  ve  tükenişe  sürükleyen  hiç  bir  kabul  ve  yaklaşım  Kur’an’dan  onay  alamaz . Onun  esasta  rahmet  ve  mutluluk  taşıyan  kuralları , insan  çıkmaza  ve  sıkıntıya  girdiği  anda  ruhsat  ve  zorunluluk  prensipleriyle  geçici  bir  süre  devre  dışı  bırakılarak  insanın  önü  açılır . Bütün  bunların  önümüze  koyduğu  gerçek  şudur : Kur’an’ın  dini  insan  için  bir  dindir , insana  rağmen  bir  din  değil . Onu  insana  rağmen  bir  din  haline  getiren  yorum  ve  yaklaşımlar  Allah’ın  iradesine  ters  düşer .
             ‘’ Gerçek  şu  ki , Allah  benim , benden  başka  tanrı  yok . O  halde  yalnız  Bana  kulluk  et  ve  Beni  anmak  için  salatta  devamlılık  ve  duyarlık  göster ! Çünkü , zamanını  gizli  tutmuş  olsam  da , herkese , hayattayken  peşinden  koştuğu  şeylere  göre  hak  ettiği  karşılık  verilebilsin  diye , son  saat  mutlaka  gelecektir . ‘’  Taha  Suresi  14.15.  Ayetler .   
             Burada  salat  türünden bütün  gerçek  ibadetlerin  hem  temel  amacının , hem  de  zihinsel  gerekçesinin  Allah’ı , O’nun  birliğini , eşsiz  ortaksız  olduğunu  anmak , hatırlamak  olduğu  belirtiliyor . ‘’ Peşinden  koştuğu  şeyler ‘’ ifadesiyle  bilinçli  çabalar  kastedilmekte  ve  dolayısıyla  elde  olmaksızın  yapılan  eylemler  ve  yine  farkında  olmadan  yapılan  ihmaller ; bunlar  iyi  veya  kötü  olduğuna  bakılmaksızın , dışta  bırakılmaktadır . Bu  ilkeyi  Hz.  Musa’nın  kıssasını  anlatırken  telaffuz  etmekle  Kur’an , bütün  gerçek  dinlerin  temelinde  yatan  ahlaki  kavram  ve  öğretilerin  özde  hep  aynı  olduğunu  vurgulamaktadır . ‘’ İnsana  uğrunda  çaba  gösterdiği  dışında  bir  şey  verilmeyecektir . Ve  zamanı  geldiğinde  kendisine  çabasının  gerçek  anlamı  gösterilecek  ve  sonra  ona  tam  karşılığı  verilecektir . ‘’ Necm  Suresi  39.40.41.  Ayetler . Hz.  Peygamberin  bir  hadisi : ‘’ Eylemler , onları  vücuda  getiren  niyetlere  göre  değerlendirilecektir  ve  kişinin  hesabına  yalnızca  bilinçli  olarak  niyetlendiği  eylemler  kaydedilecektir . ‘’  Yani , her  ne  yapmışsa  onu  yaparken  taşıdığı  niyetlerdir  önemli  olan . Bu  bağlamda  vurgulanması  gerekir  ki , Kur’an’ın  ahlaki  sisteminde  ‘’ eylem ‘’  terimi , iyi  ya  da  kötü  herhangi  bir  eylemin  kasıtlı  olarak  ihmalini  kapsadığı  gibi , doğru  ya  da  yanlış  her  inancın  bilinçli  olarak   dile  getirilmesini  de  kapsar . Kısaca, insanın  bilinçli  olarak  amaçladığı  ve  sözle  yahut  eylemle  ifade  ettiği  her  şey .
             ‘’ Kim  ki , hesap  günü   Rabbinin  huzuruna  günahkârca  davranışlar  üzere  çıkarsa , bilsin  ki , onu  cehennem  beklemektedir . Orada  ne  ölür , ne  de  hayata  kavuşur . Oysa , Rabbinin  huzuruna  dürüst  ve  erdemli  davranışlar  ile  mümin  olarak  çıkan  kimseye  gelince , öte  dünyada  en  yüksek  makamlar  işte  böylelerinin  olacaktır . ‘’   Taha  Suresi  74.75.  Ayetler .
             Kur’an , başka  birçok  yerde  olduğu  gibi  burada  da , imanın  manevi  değerinin  kişinin  ortaya  koyduğu  dürüst  ve  erdemli  davranışlara  da  bağlı  olduğunu  işaret  etmektedir . ‘’Yoksa  onlar , meleklerin  kendilerine  görünmesini  mi  bekliyorlar  yahut  bizzat  rabbinin  veya  O’ndan  bazı  kesin  işaretlerin ? Ama  Rabbinin  kesin  işaretlerinin  ortaya  çıkacağı  gün  iman  etmenin , daha  önce  inanmamış  yahut  inandığı  halde  bir  hayır  yapmamış  olan  kimseye  hiçbir  yararı  olmaz .’’  En’am  Suresi  158.  Ayet .  Yani , imanıyla  bir  iyilik  kazanmamış  olan . Böylece , iyi  işler  yapmaya  yol  açmayan  iman  burada  hiç  iman  sahibi  olmamakla    değerde  tutulmaktadır . Bir  başka  deyişle , hesap  gününde  inandığı  halde  bir  hayır  yapmamış  olan  kimseye  iman  etmiş  olmanın  bir  yararı  olmayacağına  işaret  eden  bir  ifade .
             ‘’ Şeytan  o’na  sinsice  fısıldayarak : ‘ Ey  Âdem ! ‘ dedi , ‘ Sana  sonsuzluk  ağacını  ve  dolayısıyla  hiç  çökmeyecek  bir  hükümranlığın  yolunu  göstereyim  mi ? ‘  Ve  böylece  her  ikisi  de  o  ağacın  meyvesinden  yediler ; bunun  üzerine  çıplaklıklarının  farkına  vardılar  ve  bahçeden  topladıkları  yapraklarla  üzerlerini  örtmeye  çalıştılar . Ve  böylece  Âdem  Rabbine  karşı  geldi  ve  dolayısıyla  ciddi  bir  hataya  düşmüş  oldu . Ama  Rabbi  yine  de  o’nu    Rahmetiyle  seçip  ayırdı , o’nun  tövbesini  kabul  etti  ve  o’na  doğru  yolu  gösterdi . Onlara  şöyle  dedi : ‘ Birbirinize  düşman  olarak  hepiniz  topluca  inin  bu  safiyet / arınmışlık  makamından ! Bununla  birlikte , muhakkak  ki , size  Benden  doğru  yol  bilgisi  gelecektir . Kim  ki  Benim  doğru  yol  öğretimi  izlerse  yoldan  sapmayacak  ve  bedbaht  olmayacaktır . Ama  kim  ki  Beni  anmaktan  yüz  çevirirse , bilsin  ki , onun  dar  bir  hayat  alanı  olacaktır  ve  kıyamet  günü  onu  kör  olarak  kaldıracağız . Böyle  biri  kıyamet  gününde  ‘ Rabbim , ben  gören  biriyken  beni  niçin  kör  olarak  kaldırdın ? ‘ diye  soracak . Allah  da  ona  ‘ Şunun  için ‘ diye  cevap  verecek , ‘ sana  mesajlarım  gelmişti  de  sen  onları  göz  ardı  etmiştin  ve  bugün  de  aynen  öyle  göz  ardı  edileceksin ! ‘’  Taha  Suresi   122.  ……126.  Ayetler .
             Şeytan’ın  sonsuzluk  ya  da  ebedi  hayat  ağacı  olarak  söz  ettiği  ağacın  meyvelerinden  tatmalarına  rağmen  Hz.  Âdem  ile  Havva’nın  ölümsüzlüğe  varamamış  olduklarına  bakılırsa , Şeytan’ın  bu  teklifinin  de , bütün  ötekiler  gibi  aldatıcı  olduğu  açıktır . Yasak  ağaç , Yaratıcının  insanın  arzu  ve  eylemleri  için  koyduğu  sınırları , yani  insanın  Allah  vergisi  kendi  tabiatını  zorlayıp  bozmadan  aşamayacağı  sınırları  simgeleyen  bir  temsildir . İnsanın  yeryüzünde  ebediyeti  arzu  etmesi , hiçbir  dayanağı  olmadan  ölümü , ölümden  sonra  kalkışı  ve  buna  bağlı  olarak  da  Kur’an’ın  ahiret  olarak  tanımladığı  nihai  gerçekliği  inkâr  etmesi  demektir . Bu  arzu  ya  da  tutku , Şeytan’ın  ‘’ çöküşü  olmayan  bir  güce  ya  da  egemenliğe ‘’  ulaşmanın , başka  bir  deyişle , bütün  sınırlandırmalardan  ve  dolayısıyla , son  tahlilde , Allah  kavramının  kendisinden , yani , insan  hayatına  gerçek  anlam  ve  amacını  kazandıran  biricik  kavramdan  sıyrılmanın  insanın  elinde  olduğu  şaşırtmasıyla  yakından  ilgilidir . Hz.  Âdem  ve  Havva’nın  ‘’ kendi  çıplaklıklarının  farkına  varmaları ‘’  şeklindeki  sembolik  anlatım , kaybedilmesi  insanın  atalarını  kendi  çıplaklıklarının , yani  mutlak  çaresizliklerinin  ve  dolayısıyla  Allah’a  karşı  bağımlılıklarının  farkına  vardıran  ‘’ takva  giysisine ‘’ , yani , Allah’a  karşı  sorumluluk  bilincine  ilişkin  atıftır .   
             ‘’ Dar  bir  hayat  alanı’’  yani , herhangi  bir  gerçek  anlam  ve  amaçtan  yoksun , manevi  planda  dar  ve  kısır . Bu  durum , böylelerinin  ahiretteki  azaplarının  da  kaynağı  olacaktır .


             ‘’ Onlara : ‘ Nerede  sizin  bütün  o  tapınıp  durduklarınız ? ‘  diye  sorulacaktır . ‘ Hani  o  Allah’tan  başka  tanrı  yerine  koyduklarınız ?  Onlar , bakalım  size  yahut  kendilerine  yardım  edebilecekler  mi ? ‘’   Şu’ara  Suresi  92.93.  Ayetler .
             ‘’ Allah’tan  başka ‘’  yahut  ‘’ Allah  yerine ‘’ .  Kur’an’da  ‘’ ki  o ‘’  yahut  ‘’ki  bütün  o  ‘’  ilgi  zamirinin  asılsız , düzmece  tapınma  nesneleri  için  kullanıldığı  her  yerde , bu  zamir  hem  cansız  nesnelere ( put , fetiş , ikon   gibi  temsili  ya da  sembolik  şeylere) , hem ölü  yâda  diri, tanrılaştırılan  veli , aziz , peygamber  gibi  kimselere , tabiat  güçlerine , hem  de  zenginlik , iktidar  ve  nüfuz , toplumsal  statü  gibi , insanların  kendilerini  tutsak   ettikleri  her  türlü  reel  ya  da  hayal  mahsulü  şeylere  işaret  etmektedir .
            ‘’ ( Bütün  uyarılara  karşı  onlar ) Bize  öğüt  veriyor  olsan  da , olmasan  da , bizim  için  fark  etmez ! ‘  dediler . ‘ Bu  benimsediğimiz  tutum  atalarımızın  tutumundan  başka  bir  şey  değil  ki ! Hem  bu  yüzden  azaba  uğrayacak  da  değiliz ! ‘  İşte  o’nu  böyle  yalanladılar  ve  bunun  üzerine  biz  de  onları  yok  ettik . Bu  kıssada  da  insanlar  için  mutlaka  bir  ders  vardır , onların  çoğu  buna  inanmasa  da .’’  Şu’ara  Suresi  136.  ….139.  Ayetler .
            Lafzen , ‘’ öncekilerin  tabii  eğilimleri , yatkınlıkları , yaratılışları ‘’  ya da  ‘’ ahlaki  tutum ‘’ anlamında  kullanılan  terim ,‘’ kişinin  tutunduğu  ya da  tuttuğu  yol’’ yani , ‘’ tutum , davranış  tarzı’‘ ya da  ‘’ adet , gelenek ‘’  ve  nihayet  daha  özel  anlamda  ‘’ din ‘’  anlamına  gelmektedir . Bu  mesajda  üç  büyük  günaha  dikkat  çekilmektedir . İnsanın  amaçsız  ve  ölçüsüz  bir  biçimde  güç  ve  iktidar  peşinde  koşması  yüzünden  içine  düştüğü  şirk (Allah’tan başkasına  kulluk) görkem  ve  gösteriş  düşkünlüğü  içinde  sürüklendiği  gurur , kendini  beğenme  ve  bir  de  hemcinslerine  karşı  zorbalık  ve  şiddet .
            ‘’ Ey  insanoğlu , Allah’la  beraber  başka  ilaha  başvurma  ki  kendini  azaba  uğrayanların  arasında  bulmayasın . Ve  en  yakınlarından  başlayarak  erişebildiğin  herkesi  uyar  ve  seni  izleyen  müminlere  kol  kanat  ger . Buna  rağmen  sana  karşı  çıkarlarsa , de  ki : ‘ Ben  sizin  yapıp  ettiklerinizden  sorumlu  değilim ! ‘  Ve  bu  yolda , çok  acıyıp  esirgeyen  O  yüceler  yücesine  güven . O  ki senin  O’nun  yolunda  tek  başına  ayakta  kalmaya  çalıştığını  da  görmektedir . O’nun  huzurunda  saygıyla  yere  kapananlar  arasında  yer  aldığını  da  görmektedir . Çünkü  her  şeyi  bütün  gerçekliğiyle  bilen  ve  her  şeyi  işiten  O’dur . ‘’   Şu’ara  Suresi   213.  …….220.  Ayetler .
            Her  mümin  erişebildiği  herkese  hakkı  tebliğ  etmekle  sorumludur . Fakat  bu  tebliğe , hiç  şüphesiz  kendisine  en  yakın  kimselerden  ve  özellikle  de  kendi  sorumluluğu  altında  bulunan  kimselerden , yani , kendi  ailesinden  başlaması  gerekir . ‘’ Seni  izleyen  bütün  müminler  ‘’  ifadesi  Kur’an’la  yolunu  çizmeyi  seçmiş  herkese  hitap  etmekte  ve  böylelerini , yani , ruhen  ve  zihnen  daha  önde , daha  ileride  ve  belki  de  daha  tecrübeli  olanları  ötekilere  karşı  sevgi , şefkat  ve  sorumluluk  duygusuyla  davranmaya  çağırmaktadır . ‘’ Allah’la  beraber  başka  bir  ilaha  başvurma ‘’  uyarısı , ‘’ ilah ‘’  kelimesini  de  açmamızı  gerektirmektedir . İlah , bir  alanda  yaratıcılığı  ile  hayranlık  uyandıran , çok  beğenilen , çok  tutulan , herhangi  bir  işte  başarılı  olmuş , en  üst  dereceye  ulaşmışı  ifade  eder . Unutulmamalı  ki , Yüce  Allah , Fatiha  Suresinde  bütün  övgüler , bütün  şükürler  Yaratıcınızadır  ve  yalnız  Benden  yardım  isteyebilirsiniz  demektedir .
            ‘’De ki : ‘ Bütün  övgüler  Allah’a  yaraşır.  Selam  olsun , O’nun  resul  olarak  seçtiği  kullara!‘  Zaten  Allah , insanların  tanrısal  nitelikler  yakıştırdıkları  her  şeyden  daha  üstün , daha  hayırlı  değil  mi ? ‘’  Neml  Suresi  59.  Ayet .
            ‘’ Allah    daha  hayırlı , yoksa  O’na  ortak  koştukları  şeyler  mi ? ‘’ Bu  ifadeyle , sadece  tanrılaştırılan  tabiat  güçlerine  ya da  varlıklarına  değil , aynı  zamanda , adet  ve  geleneklerin  dinsel  bir  kutsallık  kazandırdığı  sahte  toplumsal  ve  ahlaki  değerlere  de  işaret  etmektedir .
            ‘’ Ey  Muhammed , de  ki : ‘ Ben , yalnızca , kutlu  kıldığı  bu  şehrin  ve  var  olan  her  şeyin  Rabbine  kulluk  etmekle  emrolundum . Yani , O’na  yürekten  boyun  eğen  kimselerden  olmakla  emrolundum , bir  de  bu  Kur’an’ı  insanlara  okuyup  ulaştırmakla . ‘ Bundan  sonra  artık  kim  ki , doğru  yolu  tutarsa  , o  yolu  kendi  iyiliği  için  tutmuş  olacaktır  ve  kim  de  yoldan  saparsa , böylelerine  de  ki : ‘ Ben  yalnızca  bir  uyarıcıyım ! ‘  Ve  yine  de  ki : ‘ Övgüler  olsun  Allah’a ! Alametlerinin  gerçek  olduğunu    size  gösterdiğinde  ne  iseler  onları  tanıyacaksınız. ‘’  Ve  Rabbin  yaptıklarınızdan  asla  gafil  değildir . ‘’   Neml  Suresi   91.92.93.  Ayetler .
            ‘’ Gerçek  şu  ki , daha  önceki   günahkâr  nesilleri  ortadan  kaldırdıktan  sonra , insanlar  için  bir  aydınlanma  kaynağı , bir  doğru  yol  bilgisi  ve  bir  rahmet  olarak  Musa’ya  vahyolunmuş  kitabı  verdik  ki , bizi  anıp  düşünsünler . ‘’  Kasas  Suresi   43.  Ayet .
            Yazıyla  kaydedilmiş  ilk  vahyi  yasalar  kitabı  olması  dolayısıyla  Tevrat  insanlığın  dini  tarihinde  yeni  bir  safhayı  başlatmıştır . ‘’ Biz  istiyorduk  ki , yeryüzünde  hor  ve  güçsüz  görülen  kimselerden  yana  çıkalım , onların  dinde  öncüler  olmasını  sağlayalım . Onları  varis  kılalım . ‘’ Kasas  Suresi  5.  Ayet . Bu  ayette  belirtildiği  gibi İsrail oğullarının  dinde , doğru  yolda  ‘’ öncüler ‘’  yapılmak  istenmesine  bir  atıf  yapılmaktadır .  Aynı  şekilde  Kur’an  da  insanlar  için  bir  aydınlanma  kaynağı , bir  doğru  yol  bilgisi  ve bir  rahmettir . Allah’ı  anmamızı   ve  aklımızı  çalıştırmamızı , düşünmemizi  sağlar .
            ‘’ Ey  inanan  kişi , apaçık  bir  üslupla  bu  Kur’an’ı   sana  vaaz  eden  Allah , şüphe  yok  ki , seni  ölümden  sonra  hayata  döndürecektir . Hakkı  kabule  yanaşmayanlara  de  ki : ‘ Kimin  doğru  yolda  yürüdüğünü  ve  kimin  apaçık  bir  sapıklık  içinde  olduğunu  en  iyi  bilen  Rabbimdir . ‘ Ve  sen  inanan  kişi , bu  kitabın  sana  ulaşacağını  ummazdın , fakat  işte  Rabbinden  bir  rahmet  olarak  sana  ulaştı . Öyleyse , artık  hakkı  inkâr  eden  kimselere  asla  arka  çıkma . Ve  bir  kere   Allah’ın  ayetleri  sana  indirilmiş  olduğuna  göre , bundan  sonra  artık  seni  onlardan  alıkoymalarına  izin  verme , tersine  , insanları  Rabbine  çağır .  Ve  sakın , Allah’tan  başka  varlıklara  tanrısal  güçler  ve  nitelikler  yakıştıran  kimselerden  olma . Yani , Allah’la  beraber  tutup  bir  başka  tanrıya  yalvarmaya  kalkma ! Çünkü  O’ndan  başka  tanrı  yok . Çünkü  O’nun  ebedi  zatından  başka  her  şey , herkes  yok  olmaya  mahkûmdur . Hüküm  bütünüyle  O’nun  elindedir  ve  sonunda  O’na  döndürüleceksiniz.  ‘’  Kasas  Suresi   85.86.87.88.  Ayetler .
            ‘’ Senin  üzerine ‘’ takısı , Kur’an  mesajını  alan  kimsenin , yaşama  tarzını  onun  koyduğu  ilkelere  dayandırma  yönündeki  ahlaki  yükümlülüğüne  işaret  eden  ilave  bir  anlam  katmaktadır . Belirli  bir  tarihe  ya  da  olaya  indirgenemeyecek  kadar  derin  bir  anlam  taşıyan  bu  ayetler , bütün  müminlere  hitap  ederek  onlara  sadece  bedeni  ölümden  sonraki  hayatı  değil , aynı  zamanda , kalpler  Kur’an  mesajına  açık  tutulduğu  ve  onun  ilkelerine  göre  yaşandığı  sürece  bu  dünyada  tadılacak  manevi  dirilişi  ya  da  yeniden  doğuşu  da  vaat  etmektedir .
            ‘’ Biz  Musa’ya  da  kitap  vermiştik  ve  onu  İsrail oğulları  için  bir  doğru  yol  rehberi  kılmış  ve  onlara  şöyle  demiştik : ‘ Kaderinizi  belirleme  gücünü  Benden  başkasında  aramaya  kalkmayın.’’ İsra  Suresi  2.  Ayet .
            Vekil  terimi  ‘’ bir  başkasına  ait    ya  da  sorunların  çözüm  için  emanet  ya  da  havale  edildiği  kimseyi ‘’,  yahut , ‘’  bir  başkasının  davranışlarından  sorumlu  olan  kimseyi ’’   ifade  eder . Allah  için  kullanıldığı  zaman , bazen  ‘’ koruyucu ‘’ , Al-i  İmran  Suresi  173.  Ayette  olduğu  gibi  , yahut , ‘’ destekçi , savunucu ‘’,   Nisa  Suresi  109.  Ayette  olduğu  gibi  , ya  da  En’am  Suresi  102.  Ve  Hud  Suresi  12.  Ayetlerde  olduğu  gibi  ‘’ her   şeyi  gözetiminde  tutan ‘’  anlamında  kullanılmaktadır . Bu  ayette  de  terim  belirgin  bir  şekilde , yarattığı  varlıkların  ve  nesnelerin  kaderlerinin  belirlenmesi  konusunda  sadece  Allah’ın  nüfuz  ve  kudret  sahibi  olduğu  ifade  edilmektedir .
            ‘’ Gerçek  şu  ki , bu  Kur’an  o  dosdoğru  olan  yolu  göstermekte , dürüst  ve  erdemli  davranışlar  ortaya  koyan  müminlere , ödüllerinin  çok  büyük   olacağını  müjdelemektedir . Ve  ahirete  inanmayanlara  da  kendileri  için  çok   can  yakıcı  bir  azap  hazırladığımızı  haber  vermektedir . ‘’   İsra  Suresi  9.10.  Ayetler .
            ‘’ Onlar , bir  de  şöyle  diyorlar : ‘ Demek  biz  kemiğe , toza  toprağa  dönüştükten  sonra, gerçekten  yepyeni  bir  yaratma  eylemiyle  diriltileceğiz , öyle  mi ? ‘ De  ki : ‘ İster  taşa  dönüşün , ister  demire , hatta , isterseniz  aklınıza  gelebilecek , hayata  daha  uzak  başka  bir  unsura  dönüşün, yine  de  ölümden  sonra  diriltileceksiniz . ‘ Ve  bunun  üzerine  eğer , ‘ Bizi  kim  hayata  geri  döndürecek  ?’ diye  soracak  olurlarsa  de  ki : ‘ Peki , sizi  ilk  defa  var  eden  kimdi ? ‘’  İsra  Suresi  49.50.51.  Ayetler .
            ‘’ Sen  kullarıma  söyle , inançlarını  paylaşmayan  kimselerle  en  güzel  bir  biçimde  konuşsunlar . Çünkü , şeytan  insanların  aralarını  açmak  için  her  zaman  fırsat  kollamaktadır . Şeytan , gerçekten  de  insanın  açık  düşmanıdır . ‘’  İsra  Suresi  53.  Ayet .
            ‘’ Bütün  insanlığı  hikmetle  ve  güzel  öğütle  Rabbinin  yoluna  çağır  ve  onlarla  en  güzel, en  inandırıcı  yöntemlerle  tartış . Şüphesiz , O’nun  yolundan  kimin  saptığını  en  iyi  bilen  senin  Rabbindir . Ve  yine  doğru yola  ulaşanları  da  en  iyi  bilen  O’dur . ‘’ Nahl  Suresi  125.  Ayet  Başka  inançlara  bağlı  kimselerle  girişilen  tartışmalarda  yöntem  olarak  en  güzel , en  yumuşak  ve  dolayısıyla  en  akla  ve  sağduyuya  dayanan   yöntemleri  seçmek  konusundaki  ısrar  ‘’ dinde  zorlama  yoktur . ‘’  Bakara  Suresi  256.  Ayet , ilkesiyle  tam  bir   uyum  ortaya  koymaktadır .  
            ‘’ De  ki : ‘ İster  Allah  diye  çağırın , ister  Rahman  diye , O’nu  hangi  isimle  çağırırsanız  çağırın  O  hep  birdir  ve  bütün  güzel  ve  üstün  nitelikler  O’nundur . O’na  dua  et , ama  duanda  sesini  fazla  yükseltme , çok  fazla  alçaltma  da , ikisinin  ortası  bir  yol  tut . Ve  de  ki : ‘ Bütün  övgüler , döl  edinmeyen , egemenliğinde  ortağı  bulunmayan , güçsüzlükten , düşkünlükten  ötürü  herhangi  bir  yardıma , yardımcıya  gereksinme  duymayan  Allah’a  yakışır . ‘  İşte  O’nu  hep  böyle  yücelterek  an. ‘’  İsra  Suresi  110.111.  Ayetler .
            ‘’ De  ki : ‘ Sizi  göğün  ve  yerin  ürünleriyle  rızıklandıran  kimdir ? Yahut  kimdir , işitme  ve  görme  yetisi  üzerinde  mutlak  egemen  olan ? Kimdir , ölüden  diriyi , diriden  de  ölüyü  çıkaran? Ve  yine  kimdir  var  olan  her  şeyi  çekip  çeviren ? ‘ Şüphesiz  diyecekler  ki : ‘ Elbette  Allah ! ‘ Öyleyse  de  ki : ‘ Peki , O’na  karşı  artık  gereken  duyarlığı  göstermeyecek  misiniz ? Hem  de  O’nun, sizin  Rabbiniz  Allah  olduğunu , Mutlak  ve  Nihai  Hakikat  olduğunu  bildiğiniz  halde ! Çünkü , hakikat  terk  edildikten  sonra , geriye  sapıklıktan  başka  ne  kalır ? Öyleyse hakikati  nasıl  gözden  kaçırabilirsiniz ? ‘ Böylece  günahkârca  davranmaya  eğilimli  olanlar  hakkında  Rabbinin  sözünün  hak  olduğu  ortaya  çıkmış  oldu : ‘ Onlar  inanmayacaklar ! ‘’  Yunus  Suresi  31.32.33.  Ayetler .
            Burada  hitap  edilen  kimselerin , önce   bazı  varlıkların  belli  tanrısal  ya  da  yarı-tanrısal  niteliklerle  donanmış  olduğuna  ve  dolayısıyla  tanrılıkta  Allah’a  şu  ya da  bu  bakımdan  ortak  olduklarına , sonra  da  bu  tür  varlıklara  tapınmanın  insanı  Allah’a  yaklaştıracağına  inanan  kimseler  olduğu  anlaşılıyor . Resul’ün  diliyle  kendilerine  yapılan  hitaba  verdikleri  cevaptan  da  anlaşılacağı  gibi , bu  tür  bir  inanç , içinde  Allah’ın  varlığına  da  yer  vermektedir . Fakat , Allah’ın  birliği , eşsiz  ve  ortaksız  olduğu  gerçeğini  dışarda  bıraktığı  içindir  ki , böyle  insanların  Allah’a  olan  inançlarını  gerçek  anlamından , manevi  değerinden  yoksun  bırakmaktadır . Çünkü . ‘’işte  budur , ya  da  böyledir , sizin  Rabbiniz  olan  Allah , O  Mutlak  ve  Nihai  Gerçek ‘’ , yani , ‘’ şunu  kendiliğinizden  biliyor , anlıyorsunuz  ki , O’dur  her  şeyi  yaratan  ve  yöneten  Tek  İlah , O’dur  var  olan  her  şeyin  ardındaki  Mutlak  ve  Nihai  Gerçek .’’ Bunu  bu  kadarıyla  görüp kabul  etmeniz , O’na  ilahlığında  hiç  bir  şekilde  ve  hiç  bir  kimseyi  kesinlikle  ortak  koşmamanızı , O’ndan  başka  hiçbir  varlığa  az  ya da  çok  tanrısallık  yakıştırmamanızı  gerektiriyor .  Bil  ki , Allah , var  olan  her  şeyin  ötesindeki  yüceler  yücesidir , Mutlak  ve  Nihai  Egemenlik  Sahibi , Mutlak  ve  Nihai  Gerçek’tir .’’  Taha  Suresi   114.  Ayet . Hak  ismi  Allah’ın  bir  sıfatı  olarak  kullanıldığında , yarattığı  geçici  ve  değişken  âlemin  ötesinde , mutlak  ve  katıksız  anlamda , ezeli  ve  ebedi  olan  ve  değişmeksizin  var  olan  nihai  ‘’ Gerçek ‘’  anlamını  ifade  eder . Allah’ın  Melik  sıfatı , O’nun  var  olan  her  şeyin  üstündeki  mutlak  egemenliğini  ifade  eder . Yani  Rabbimiz , ‘’ Mutlak  ve  Nihai  Egemenlik  Sahibidir .’’
            ’ Gerçek  şu  ki , haklarında  Rablerinin  sözü , yargısı  gerçekleşmiş  olanlar  imana  erişemeyeceklerdir . ‘’ Yunus  Suresi  96.  Ayet . İnsanın  sapıp  da  yoldan  çıkması , kelimenin  avami  anlamıyla  ‘’ kaderin ‘’   ya  da  ‘’ alınyazısının ‘’   keyfi  bir  sonucu  değil , kesinlikle  insanın  kendi  tutum  ve  eğilimlerinin  bir  sonucudur . Allah , tutum  ve  davranışlarının  gidişi  itibariyle  asla  imana  ermeyeceğini  bildiği  insanların  dışında  hiç  kimseyi  saptırmaz , sapıklık  içinde  bırakmaz  ve  yine  Allah , imana  olan  eğilimini  bildiği  insanların  dışında  kimseyi  doğru  yola  yöneltmez , doğru  yola  sokmaz . Bunun  içindir  ki  Allah’a  izafe  edilen  saptırma / sapıklık  içinde  bırakma  ifadeleri , Allah’ın sapmaya  eğilim  gösteren  kişiyi  rahmet  ve  hidayetinden  yoksun  kılarak , kendi  haline  bırakması  anlamına , doğru  yola  yöneltme  ifadesi  ise , bunu  hak  eden  kişiye  başarı  ve  destek  sağlaması  anlamına  gelmektedir . Bu  itibarla , ‘’ Allah , yüzüstü  bırakılmayı  hak  edenlerin  dışında  kimseyi  yüzüstü  bırakmaz , buna  karşılık  yardım  ve  desteği  hak  edenlerin  dışında  kimseye  yardım  ve  destek  vermez . ‘’  Nahl   Suresi   93.  Ayet  de  benzer  bir  ifade  ortaya  koymaktadır : ‘’ Allah , dileseydi  şüphesiz  hepinizi  bir  tek  ümmet  yapardı . Ama  sapmak  isteyeni  saptırıp , doğru  yola  ulaşmak  isteyeni  de  doğru  yola  yöneltiyor . Ve  şüphesiz , yaptığınız  her  şeyden  ötürü  sorguya  çekileceksiniz ! ‘’ Yani , Allah , bile-isteye  hakkı  inkâr  yolunu  seçip  bu  inkârcılığında  inat  göstereceğini  bildiği  kimseyi  yüzüstü  bırakır , ve , imanı  seçeceğini  bildiği  kimseye  de  bu  yolda  yardım  ve  destek  bahşeder . Bu  durum , sonucun insanın  serbest  seçimine , yani , Allah’ın  destek  ve  yardımını    yoksa  yüzüstü  bırakıp  yardımından  uzak  tutmasını    hak  etmesine  bağlı  olduğunu  göstermekte , insanın  liyakatini  hesaba  katmayan  zorlama  yorumları  hükümsüz  kılmaktadır . 
            ‘’ Ey  Peygamber , de  ki : ‘ Ey  insanlar , eğer  benim  imanımdan  şüphede  iseniz , bilin  ki, kulluk  etmem , sizin  Allah’tan  başka  kulluk  ettiğiniz  varlıklara . Ben  yalnızca , sizin  hepinizi  öldürecek  olan  Allah’a  kulluk  ederim . Çünkü  ben  yalnız  O’na  inanan  kimselerden  biri  olmakla emrolundum . ‘  Ey  insanoğlu , işte  sen  de  böyle  yüzünü , yalancı , aldatıcı  şeylerden  bütünüyle  arınmış  olarak , sebat  ve  samimiyetle  gerçek  inanca  çevir , Allah’tan  başkasına  tanrılık  yakıştıranlardan  olma . Sana  ne  bir  yarar , ne  de  bir  zarar  verebilecek  durumda  olmayan  varlıkları  Allah’la  beraber  anıp  onlara  yalvarıp  yakarma . Çünkü , eğer  böyle  yaparsan  muhakkak  ki  zalimlerden  olursun ! ‘’  Yunus  Suresi   104.105.106.  Ayetler .
            ‘’ Hepinizi  öldürecek  olan  Allah .’’ Bu  anlam  akışı  içinde  Allah’a , yaşayan   bütün  yaratıklara  ölümü  takdir  eden  vasfıyla  yapılan  atıf , hakikati  inkâr  edenlere , ölümden  sonra  O’nun  huzurunda  hesaba  çekileceklerini  hatırlatmak  içindir . ‘’ Ey  insanlar , yaptığınız  bütün  taşkınlıklar  döne  dolaşa  yine  kendinizi  bulacaktır ! Yalnızca  bu  dünya  hayatının geçici  doyumlarını  gözetiyorsunuz , fakat  hatırlayın  ki , sonunda  bize  döneceksiniz  ve  o  zaman  hayatta  yapıp  ettiğiniz  her  şeyi  size  eksiksiz  haber  vereceğiz . ‘’  Yunus  Suresi  22.23.  Ayetler .
            ‘’ Ne  yazık  ki , yok  ettiğimiz  önceki  kuşaklar  arasından , yeryüzünde  yozlaşmaya  karşı  çıkan , doğru  yolu  izledikleri  için  kendilerini  kurtardığımız  küçük  toplulukların  dışında , akıl  anlayış  ve  erdem  sahibi  kimseler  çıkmadı . Ve  zulme  eğilim  gösteren  çoğunluk  yalnızca  kendilerini  yozlaştıran  hazların  peşine  düşüp  günaha  gömülüp  gittiler .‘’ Hud  Suresi  116.  Ayet.
            Zulüm  terimi  ( haksızlık , kötülük ) , bu  anlam  akışı  içinde  ‘’ çarpık  inançlar ‘’  anlamına  gelmektedir  ki , bu  da , peygamber  aracılığıyla  Allah  tarafından  vahyolunmuş  gerçekleri  inkâr  etmek , O’nun  varlığını  tanımamak  ya da  ilahi  kudret  ve  nitelikleri  Allah’tan  başka  varlıklara  yakıştırmak  demektir . Razi , bu  ayeti  açıklarken  şöyle diyor : ‘’ Hiç  bir  toplumun  başına , sırf  inanç  düzleminde  şirk  ve  küfür  içinde  olmaları  yüzünden  bu  dünyada yok  edici  türden  cezalandırıcı  bir  azap  gelmez . Bu  kabil  bir  ceza  toplumun  başına , ancak  toplumun  insanları  birbirine  karşı  ısrarla  haksızlık  yaptıkları , başkalarının  hukukunu , hayatını  ve  onurunu  tehlikeye  sokacak  tarzda  insanlık  dışı , ahlak  dışı  davrandıkları  zaman  gelir . Bunun  içindir  ki  Müslüman  hukukçular , insanın  Allah’a  karşı  yükümlülüklerinin  O’nun  bağışlayıcı , affedici  olduğu  ilkesiyle  birlikte  düşünülebileceğini , ( yani , yerine  getirilmediği  takdirde  O’nun  affının  umulabileceğini ) ama  insanlara  karşı  olan  yükümlülüklerinin  hassas , esnemez  bir  özellik  taşıdığını , dolayısıyla  mutlaka  ve  duyarlı  bir  biçimde  gözetilmesi  gerektiğini  söylemişlerdir . Meselenin  böyle  alınmasının  sebebi  Allah’ın  mutlak  kudret  sahibi  olması  ve  hiçbir  korunmaya  ihtiyacı  olmaması , ama  insanın  zayıf  ve  korunmaya  muhtaç  olmasıdır . ‘’ Biz , hiç  bir  toplumu , üyeleri  birbirlerine  zulmetmeyi  yol  olarak  benimsemedikçe , yok  etmiş  değiliz . ‘’ Kasas  Suresi  59.  Ayet . ‘’ Ve  Allah  şöyle  devam  edecek : ‘ Ey  görünmez  ( şeytani )  varlıklar  ve  benzer  zihniyetteki  insanlar  ile  yakınlık  içinde  bulunan  sizler ! İçinizden  mesajlarımı  size  ileten  ve  hesap  gününün  geleceği  konusunda  sizi  uyaran  peygamberler  gelmedi  mi ? Onlar : ‘ Biz  kendi  aleyhimize  şahitlik  yaparız ! ‘ diyecekler . Zira  bu  dünya  hayatı  onları  ayartmıştır  ve  böylece  onlar , hakikati  inkâr  ettiklerine  dair  kendi  aleyhlerinde  şahitlik  yapacaklardır . ‘’  En’am  Suresi  130.  Ayet .
            ‘’ İnanmayanlara  gelince , onlara  şöyle  de : ‘ Artık  elinizden  ne  geliyorsa  yapın , ama , bilin  ki , BİZ  DE  ALLAH  YOLUNDA  ELİMİZDEN  GELENİ  YAPACAĞIZ . Ve  olacak  olanı  bekleyin  bakalım , doğrusu  biz  de  bekleyeceğiz ! ‘ Göklerin  ve  yerin , bilinmeyen , görülüp   gözlenemeyen  yüzü  Allah’ın  elindedir . Ve  var  olan  her  şey  çıktığı  kaynak  olarak  hep  O’na  döndürülmektedir  Öyleyse , O’na  kulluk  et , O’na  güven , O’na  dayan . Çünkü  Rabbin  yapıp  ettiklerinizden  asla  habersiz  değildir . ‘’   Hud  Suresi   121.122.123.  Ayetler .
            ‘’ De  ki : ‘ Gelin , Allah’ın  gerçekten  neyi  yasakladığını  size  anlatayım ; O’ndan  başka  şeylere  asla  ilahlık  yakıştırmayın , anne-babanıza  iyilik  yapın  ve  onlara  karşı  saygısızlıkta  bulunmayın . Ve  çocuklarınızı  yoksulluk  korkusuyla  öldürmeyin , çünkü  sizin  de  onların  da  rızıklarını  sağlayacak  olan  Biziz . Açık  veya  gizli  hiç  bir  utanç  verici  fiil  işlemeyin  ve  adaleti  ifa  etmek  dışında  Allah’ın  kutsal  saydığı  cana  kıymayın . Allah  bunu  size  emretti  ki  aklınızı  kullanabilesiniz . Ve  rüşt  yaşına  erişmeden  önce  yetimin  mal  varlığına   – onun  iyiliği  için olmadıkça -  dokunmayın . Bütün  alışverişlerinizde  ölçü  ve  tartıya  tam  olarak , adaletle  uyun . Biz  hiç  bir  insana  taşıyabileceğinden  daha  fazla  yük  yüklemeyiz . Ve  bir  görüş  belirttiğinizde , yakın  akrabanıza  karşı  olsa  da , adil  olun . Allah’a  karşı  taahhütlerinize  daima  riayet  edin . Bunu  Allah  size  emretti  ki  ders  alabilesiniz . Ve  bilin  ki , bu , dosdoğru  Bana  yönelen  bir  yoldur . Öyleyse  bunu  izleyin  ve  diğer  yollardan  gitmeyin  ki  sizi  O’nun  yolundan  saptırmasınlar . Allah  bütün  bunları  size  emretti  ki  O’na  karşı  sorumluluğunuzun  bilincine  varasınız . ‘’  En’am  Suresi  151.152.153.  Ayetler .
            İnsana  taşıyabileceğinden  daha  fazla  yük  yüklenmemesinin  anlamı , Allah’ın  insanlardan  matematiksel  bir  adaletle , - ki , birçok  manevi  faktör  açısından  bakıldığında , insan  ilişkilerinde  nadiren  ulaşılabilen  bir  durumdur -  davranmalarını  istemediği , tersine  onlardan  bu  ideali  başarma  yolunda  ellerinden  gelen  gayreti  göstermelerini  beklediğidir .
            ‘’ Kur’an , yücelerden  indirdiğimiz    bereketli  bir  ilahi   kelamdır . Öyleyse  ona  tabi  olun  ve  Allah’a  karşı  sorumluluğunuzun  bilincine  varın  ki  O’nun  rahmetine  layık  olabilesiniz . Bu  kitap  size  verildi  ki , ‘ Yalnızca bizden  önce  yaşamış  iki  grup  insana  ilahi  kelam  bahşedilmişti  ve  biz  onların  öğretilerinden  habersizdik ! ‘  demeyesiniz . Yahut  da , ‘ Eğer  bize  de  bir  ilahi  kelam  indirilmiş  olsaydı  onun  rehberliğine  kesinlikle  onlardan  daha  sıkı  uyardık ‘ demeyesiniz . İşte , şimdi  size  Rabbinizden  hakikatin  açık  bir  kanıtı  ve  bir  rehberlik , bir  rahmet  geldi . Öyleyse , Allah’ın  mesajlarını  yalanlayandan  ve  onlardan  küçümseyerek  yüz  çevirenden  daha  zalim  kim  olabilir ? Mesajlarımızdan  küçümseyerek  yüz  çevirenleri  bundan  dolayı  şiddetli  bir  azapla  cezalandıracağız ! ‘’  En’am  Suresi   155.156.157.  Ayetler .
            Bu  ayetler , kendileri  bizzat  onun  doğrudan  muhatabı  olmadıkça  vahye  inanmayı  reddeden  bütün  zamanların  insanları  ile  ilgilidir .
            ‘’ De  ki : ‘ Bakın , Rabbim  beni  düzgün  ve  saf  bir  itikat  aracılığıyla  dosdoğru  bir  yola  yöneltti . Her  türlü  batıldan  uzak  durarak  Allah’tan  başka  şeye  ilahlık  yakıştıranlardan  olmayan  İbrahim’in  yoluna .  Benim  namazım , bütün  ibadetlerim , hayatım  ve  ölümüm  yalnızca  âlemlerin  Rabbi  olan  Allah  içindir ,  ki , O’nun  ulûhiyetinde  hiç  kimse  pay  sahibi  değildir . Ben  böyle  emrolundum  ve  ben  benliklerini  Allah’a  teslim  edenlerin  daima  öncüsü olacağım . Öyleyse , O  her  şeyin  Rabbi  iken  Allah’tan  başka  bir  Rab    arayacağım ? İnsanların  işlediği  kötü  fiiller  yalnızca  kendilerini  ilgilendirir  ve  sorumluluk  taşıyan  hiç  kimseye  başkasının   sorumluluğu  yüklenmez . Zamanı  geldiğinde  hepiniz  Rabbinize  döneceksiniz  ve  o  zaman  ihtilafa  düştüğünüz  her  şeyi  size  gerçek  haliyle  gösterecektir.  Zira  O  sizi  dünyaya  mirasçı  yapmış  ve  bazınızı  diğerlerinize  üstün  kılmıştır  ki  bahşettiği  şeyler  aracılığıyla  sizi  sınayabilsin  Şüphe  yok  ki  Rabbiniz   karşılık  vermede  hızlıdır , ama , unutmayın  ki ,  O  gerçekten  çok  bağışlayıcıdır , rahmet  kaynağıdır . ‘’   En’am   Suresi     161.  ……..165.  Ayetler .
            ‘’ Bazınızı  diğerlerinize  üstün  kılmıştır . ‘’  Yani , karakter , güç , bilgi , sosyal  statü , servet , vb.  aracılığıyla . Gerçek , doğru  bir  Allah  inancı , tanımlanamaz  olan  Allah’ı  tanımlama  veya  herhangi  bir  şeyi  veya  kimseyi  kavramsal  olarak  O’na  ortak  koşma  şeklindeki  sapmaları  tamamen  dışlar . Bu  tür   teşebbüslerde  saklı  bulunan  yakıştırmalar  ise , Allah  inancının  potansiyel  anlamını  tahrip  eder  ve  böylece  kişinin  manevi  olarak  çökmesine  yol  açar .
            ‘’ Biz , Lokman’a  şu  hikmeti  bağışladık : ‘ Allah’a  şükret , çünkü  O’na  şükreden  kendi  iyiliği  için  şükretmiş  olur . Nankörlük  etmeyi  tercih  eden  ise  bilsin  ki , Allah  kesinlikle  hiç  bir  şeye  muhtaç  değildir  ve  her  zaman  hamda  layıktır . ‘  Lokman , oğluna  öğüt  verirken  şöyle  konuştu : ‘ Ey  benim  sevgili  oğlum ! Allah’tan  başkasına  ilahi  sıfatlar  yakıştırma ! Bil  ki , böyle  düzmece  ortaklık  yakıştırmalar , gerçekten  büyük  bir  zulümdür.’’ Lokman  Suresi  12.13. Ayetler.
            ‘’ İnsanlar  arasında  öylesi  var  ki , Allah  hakkında  hiç  bir  bilgisi , bir  rehberi  ve  aydınlatıcı  bir  vahiy  olmadan  ( ilimsiz , kılavuzsuz  ve  aydınlatıcı  bir  kitaba  dayanmaksızın ) O’nunla  ilgili  tartışmalara  girerler . Böyle  insanlara  Allah’ın  indirdiğine  uymaları  söylendiğinde  şu  cevabı  verirler : ‘ Hayır , biz  atalarımızı  üzerinde  bulduğumuz  şeye , atalarımızdan  gördüğümüz  inanç  ve  eylem  biçimlerine  uyarız ! ‘ Öyle  mi , ya  şeytan  onları  yakıcı  ateşin  azabına  çağırmışsa ? ‘’  Lokman  Suresi   20.21.  Ayetler .
            Kur’an , bu  ayetleriyle  gelenekleri  tabulaştıran  ve  ecdatperestlik  bataklığında  çırpınmayı  hüner  sanan  kişilerin  şeytan  yolunda  azaba  doğru  yürüdüklerini  anlatmaktadır . Ayetler  ayrıca  şu  üç  noktaya  dikkat  çekiyor : 1) Gelenekleri  dinleştirenler , mücadelelerinin  Allah  yolunda  olduğunu  söyleseler  de  gerçekte  şeytan  yolundadırlar . 2) Vahyin  karşısına  gelenekleri  dikmek  bir  ilimsizlik , hidayetsizlik  ve  kitapsızlıktır . 3) İlim , aydınlık  ve  ilahi  kitaptan  uzak  kalarak  Allah’tan  ve  dinden  bahsetmek , insanları  şeytanın  kılavuzluğunda  cehenneme  sevk  etmekten  başka  bir  sonuç  doğurmaz .   
            ‘’ Çoğu  insan  gibi , onlara , ‘ Gökleri  ve  yeri  yaratan  kimdir ? ‘  diye  sorsan , hiç  tereddüt  etmeden   ’Allah’tır ’  derler . De  ki : ‘ O  halde  bilin  ki  bütün  övgüler  yalnız  Allah’a  mahsustur .‘  Fakat  onların  çoğu  bunun  ne  demek  olduğunu  bilmez . ‘’ Lokman  Suresi  25.  Ayet .
            Yani  onlar , hiç  düşünmeden  ve  Allah’ı  bütün  evrenin  Nihai  Sahibi  olarak  görmenin  mantıksal  olarak  O’na  tam  teslimiyeti  gerektirdiğini  anlamadan  kaba  bir  düşünce  alışkanlığına  kapılarak  bu  cevabı  verirler .
            ‘’ Bu  ilahi  kelamın  indirilişi , güç  ve  hikmet  sahibi  olan  Allah’tandır . Hakikati  ortaya  koyan , gerçeğin  bilgisi  bu  kitabı  sana  indiren  Biziz . Öyleyse  dini  yalnız  Allah’a  özgüleyerek , içten  bir  inanç  ve  bağlılıkla  Allah’a , yalnız  O’na  ibadet / kulluk  et. O’nun  için    yapıp  değer  üret . Gözünüzü  açıp  kendinize  gelin . Halis  inancın  yalnız  Allah’a  yönelmesi  gerekmez  mi ? Arı  duru  din  yalnız  ve  yalnız  Allah’ındır . O’ndan  başkasını  dost  ve  koruyucu  edinenler , ‘ Biz  onlara , sırf  bizi  Allah’a  daha  çok  yaklaştırsınlar  diye  kulluk  ediyoruz  ! ‘  derler . Şüphesiz  Allah, kıyamet  günü   onlar  arasında  hakikatten  saptıkları  her  konuda  mutlaka  hüküm  verecektir . Şu  bir  gerçek  ki , Allah , yalancı  ve  nankör  kişiyi  iyiye  ve  güzele  kılavuzlamaz . Allah  kendi  kendine  yalan  söyleyen  ve  inatla  nankörlük  yapan  hiç  kimseyi  rahmetiyle  doğru  yola  ulaştırmaz . ‘’  Zümer  Suresi  1.2.3.  Ayetler .
             Aziz , ‘’ asla  yenilemeyecek  derecede  güçlü ‘’ , hâkim , ‘’ arzularına  göre  değil , hikmetin  gereğine  göre    yapan ‘’  demektir . Bu  da  Allah’ın  evrendeki  bütün  olup  bitenleri  eksiksiz  bildiği  anlamına  gelir . Burada  Allah’ın  üçüncü  bir  niteliği  ortaya  çıkar  ki o  da  hiç  bir  şeye  muhtaç  olmayışıdır . Yani , burada  Allah’ın  üç  sıfatı , güçlü , kusursuz  hikmet  sahibi  ve  ihtiyaçtan  münezzeh / arınmış , uzak  olduğu  ifade  edilmektedir .
             Allah , hiç  bir  şeye  muhtaç  olmadan  dilediği  her  şeyi  en  doğru  ve  en  iyi  bir  şekilde  yapabilecek  derecede  güç , bilgi  ve  hikmet  sahibidir . Geçmişteki  kutsal  kitapları  ve  Kur’an’ı  da  O  indirmiştir . Bu  gerçek  açıkça  belli  olduktan  sonra  2.  Ayette  artık  insanın  görevinin , içten  bir  saygı  ve  bağlılıkla  yalnızca  Allah’a  kulluk  etmek  olduğu  sonucuna  varılmıştır . Ayette  bu  saygı , bağlılık  ve  kulluk  ihlas  kavramıyla  ifade  edilmektedir . İhlas  ‘’ gerek  ibadetleri  gerekse  dini  ve  ahlaki  davranışları , riya  ve  gösterişten , çıkar  kaygılarından  uzak  olarak  yalnızca  Allah  rızası  için  yapmak  ‘’  anlamına  gelir .
             3.  Ayette  ise  şu  gerçek  dile  getirilmektedir . Melekler  veya  cinler  gibi  görülmez  varlıklara, güneş  vb.  gök  cisimlerine , Hz.  İsa  veya  başka  bir  peygambere , bir  beşere , ata  ruhlarına  veya  bu  sayılanların  sembollerine , heykellerine  tapanlar  ve  Allah’ı  bırakıp  bunları  koruyucu / veli  ve  kurtarıcı  kabul  edenler , onlardan  medet  umanlar  hak  yoldan  sapmışlardır . Bunların  inançları  yalandan  ve  küfürden  ibarettir . Yegâne  hak  din , tevhit  inancıdır . Kurtuluşu  hak  edenler  de  sadece  Tek  Tanrı  inancını  benimseyen  müminlerdir .
              1.2.3.  Ayetler  halis  dinin  yalnız  Allah’ın  tekelinde  olduğunu  anlatmaktadır . Halis  dini  Allah’a  özgüleme  tavrının  en  küçük  anlamda  zedelenmesi  şirktir . Bu  şirk  çoğu  kez  Allah’a  ortak  koşulanlar  için  ‘’ Biz  bunlara  sadece  bizi  Allah’a  yaklaştırmaları  maksadıyla  ibadet  ediyoruz ‘’  denilmek  suretiyle  saklanır . Oysa  Allah  dışındakileri  veli  edinmek  veya  ibadeti  Allah’a  özgülememek  hangi  kılıkla  sergilenirse  sergilensin  şirktir . Ayetler , halis  dinle  hak  kitap  arasında  da  irtibat  kurmuştur . Daha  açık  bir  ifadeyle  Allah’ın  tekelindeki  dinin  hüküm  yetkisi  de  Allah’ın  kitabındadır . Dinin , şirket  malı  olmaktan  çıkarılıp  yalnız  Yüce  Allah’a  özgülenmesi  29.  Ayette  de  dile  getirilmiştir . Allah’a  varmak  veya  dinden  nasiplenmek  için  araya  başkalarını  sokan  anlayışa  da  36.  Ayette  ihtarda  bulunulmuştur . Dini  Allah’a  özgülemek , yani  din  meselesinde  Allah  dışında  hüküm  kaynağı  tanımamak  tevhidin  ruhudur . Bunun  içindir  ki , 11.  …15.  Ayetlerde  Hz.  Muhammed’e  emirler  verilmiştir .
             ‘’De ki : ‘Allah  şöyle  buyuruyor: Ey  insan  kullarım! Rabbinize  karşı  sorumluluğunuzun   bilincinde  olun ! Bu  dünyada  iyi  işler  için  gayret  edenleri  güzel  bir  son  beklemektedir . Unutmayın  ki  Allah’ın  arzı  geniştir  ve  yalnızca  sıkıntılara  göğüs  gerenlere  mükâfatları  hesapsız  verilecektir ! ‘’   Zümer  Suresi   10.  Ayet .
            Yani , iyilik  yapma  ve  şeytandan  uzaklaşarak  Allah’a  sığınma  imkânı  her  zaman  vardır .
              ‘’ Ey  kullarım , bana  karşı  sorumluluğunuzun  bilincinde  olun . Şeytani  güçlere  kulluk  yapma  eğiliminden  kaçınanlara  ve  Allah’a  yönelenlere  öteki  dünya  için  mutluluk  müjdeleri  vardır .  Öyleyse  bu  müjdeyi  kullarıma  ver . Şu  söylenen  her  sözü  dikkatle  dinleyen  ve  onların  en  güzeline  uyan  kullarıma . Çünkü  Allah’ın  hidayetine  mazhar  olanlar  onlardır  ve  onlardır  gerçek  akıl , anlayış  sahipleri ! Peki , ya  Allah’ın  azabına  çarpılmış  olan  kimseyi  insanlar  kurtarabilir  mi ? Ateşi  hak  eden  kimseyi  sen  kurtarabilir  misin ? ‘’  Zümer  Suresi  16.  … 19.  Ayetler .
              ‘’ Şeytani  güçler ‘’ terimi , burada  kişinin  bütün  manevi  bağlarını  kaybetmesine  ve  duygularının  esiri  olmasına  yol  açan  belli  bazı  şeytani  ihtirasların  veya  arzuların  ( otorite  tesisi  peşinde  koşmak , başkasını  sömürerek  servet  edinmek , her  türlü  gayri  ahlaki  aracı  kullanarak  sosyal  gelişme  ve  ilerlemeyi  sağlamak , vb. arzuların )  kargaşa  çıkarıcı  gücünü  anlatmaktadır .       ‘’ Sözün  en   güzeline  uyan  kullar ‘’ ifadesi , her  dini  yükümlülüğü  kendi  akılları  ışığında  değerlendiren  ve  akıllarının  geçerli  ve  mümkün  gördüklerini  kabul  edip , akıllarına  yatmayanları  reddeden  kişileri  tasvir  etmektedir .  Bu  ayet , insanın , aklın  sunduğu  kanıtlara  uymasının  ve  eleştirel  değerlendirme  ve  mantıksal  çıkarımın  bulgularıyla  uyumlu  sonuçlara  varmasının  yüceltilmesini  ve  övülmesini  ifade  etmektedir .
              ‘’ ( Onlara  şöyle  denilecektir ) : Bu  başınıza  geldi , çünkü  Tek  Allah’a  her  çağırıldığınızda  bu  hakikati  inkâr  ettiniz , ama  O’na  ortak  koşulunca  hemen  inandınız ! Artık  hüküm , Büyük  ve  Yüce  Allah’ındır !’ Size  her  türlü  işareti  gösteren , sizin  için  gökten  rızık  indiren  O’dur . Ama  Allah’a  yönelmiş  olanlardan  başkası  bundan  bir  ders  çıkarmaz . Hakikati  inkâr  edenleri  ne  kadar  öfkelendirse  de , içten  bir  inançla  yalnız  Allah’a  bağlanarak  O’na  dua  edin ! ‘’  Mümin  Suresi   12.13.14.  Ayetler .
              ‘’ Rabbimiz  Allah’tır  ‘’  diyen  ve  sebatla  doğru  yolu  izleyenlere  gelince , onların  üzerine  sık  sık  melekler  iner  ve  şöyle  derler : ‘ Korkmayın  ve  üzülmeyin , işte  alın  size  vaat  edilmiş  olan  cennet  müjdesini . Biz  bu  dünyada  da  sizin  dostunuzuz  ve  öteki  dünyada  da  dostunuz  olacağız . Orada  canınızın  çektiği  her  şeye  sahip  olacak  ve  istediğiniz  her  şeye  kavuşacaksınız ; bağışlayıcı  ve  rahmet  kaynağı  olan  Allah’tan  bir  karşılama  olarak ! ‘  İNSANLARI  ALLAH’A  ÇAĞIRAN , DOĞRU  VE  ADİL  OLANI  YAPAN  VE  ŞÜPHESİZ  BEN  ALLAH’A  TESLİM  OLANLARDANIM! ‘  diyenden  daha  güzel  sözlü  kim  vardır ? Madem  ki  iyilik  ile  kötülük  bir  değil , sen  kötülüğü  daha  güzel  olan  ile  sav . Bak  o  zaman  seninle  arasında  düşmanlık  olan  kimse , eski  bir  dostun , gerçek  bir  arkadaşınmış  gibi  davranır ! Ama  bu  mazhariyet , sadece  sıkıntıya  karşı  sabredenlere  verilmiştir ; yalnızca  faziletten  en  büyük  payı  almış  olanlara  verilmiştir . Bu  nedenle , eğer  şeytandan  gelen  bir  vesvese  seni  anlamsız , sebepsiz  bir  öfkeye  sürükleyecek  olursa , hemen  Allah’a  sığın . Şüphesiz  yalnız  o , her  şeyi  işiten , her şeyi  bilendir ! Gece  ile  gündüz , güneş  ile  ay  O’nun  işaretlerindendir . O  halde  güneşe  ve  aya  secde  etmeyin, ama  onları  yaratmış  olan  Allah’a  secde  edin , eğer  gerçekten  O’na  kulluk  etmek  istiyorsanız . Bazısı  bu  çağrıya  kulak  kapatacak  kadar  büyüklük  tasladığı  halde  içlerinden  Rableri  ile  birlikte  olanlar  gece  gündüz , hiç  bıkmadan, usanmadan O’nun  sınırsız  şanını  yüceltirler .’’   Fussilet  Suresi  30.   …..38.  Ayetler .
            Allah  bütün  mevcudatın  yegâne  sebebi  ve  kaynağıdır . Var  olan  her  şey , O’nun  yaratıcı  gücünün  olağanüstü  bir  işaretidir . Bu  nedenle , yaratılmış  her  hangi  bir  şeye , bu  ister  somut  bir  olay , görüntü , ister  soyut  bir  tabiat  gücü , ister  bir  durumlar  dizisi  veya  bir  fikir  demeti  olsun , gerçek  bir  güç  ve  etki  yakıştırmak  - ki  secde  etmenin  buradaki  anlamıdır – mantıksız  olduğu  kadar  küfürdür  de .
            ‘’ Yeryüzünü  sizin  için  bir  dinlenme  yurdu  ve  göğü  de  bir  kubbe  yapan , size  şekil  veren  ve  sizi  hayatın  nimetleri  ile  rızıklandıran  Allah’tır . İşte  Rabbiniz  Allah  budur . Bütün  âlemlerin  Rabbi  olan  Allah  ne  yücedir ! O , hep  diridir , O’ndan  başka  ilah  yoktur . Öyleyse , içten  bir  inançla  yalnız  O’na  bağlanarak  O’na  yalvarın . Hamt  âlemlerin  Rabbi  olan  Allah’a  mahsustur. De  ki : ‘ Rabbimden  bana  hakikatin  bütün  kanıtları  verildiği  için , Allah’ı  bırakıp  da  yalvardığınız  varlıklardan  hiç  birine  kulluk  yapmam . Ben  âlemlerin  Rabbine  kendimi  teslim  etmekle  emrolunmuşum . ‘’   Mümin  Suresi  64.65.66.  Ayetler .
            ‘’ Sana  vahyolunmuş  olan  her  şeye  sımsıkı  sarıl , çünkü  sen  dosdoğru  bir  yoldasın . Ve  bu  vahiy  şüphesiz  senin  ve  halkın  için  bir  şeref  ve  itibar  kaynağı  olacaktır . Ama  zamanı  gelince  hepiniz  ona  karşı  tutumunuzdan  dolayı  hesaba  çekileceksiniz . ‘’ Zühruf  Suresi  43.44.  Ayetler .
            Burada , Kur’an’da  vazedilen  manevi  ve  toplumsal  vecibelere  uymakla  insanın  kazanacağı  onur  ve  mutluluğa  ilişkin  dolaylı  bir  ima  vardır . Hesap  günü , bütün  peygamberlere  mecazi  olarak  toplumlarından  nasıl  bir  karşılık  gördükleri  sorulacaktır . Onlara  tabi  olduklarını  itiraf  edenler , kendilerine  tebliğ  edilen  vahyi  manevi  ve  sosyal  planda  esas  almalarından  veya  almamalarından  dolayı  hesaba  çekileceklerdir . Netice  olarak , Hz.  Muhammed’in  izleyicilerine  vaat  edilen  üstünlük , onların  sadece  inandıklarını  bildirmelerine  değil , fiili  davranışlarına  bağlı  olacaktır .
            ‘’ Cehennem  önlerindedir  ve  ne  bu  dünyada  kazanabilecekleri  şeyler , ne  de  Allah’ın  yerine  dost  ve  koruyucu  edindikleri , onlara  hiçbir  fayda  sağlamaz . Çünkü  onları  korkunç  bir azap  beklemektedir . Allah’ın  işaretlerine  ve  mesajlarına  dikkatlice  kulak  vermek ; işte  rehberliğin  anlamı  budur . Diğer  taraftan , Rablerinin  mesajlarını  inkâra  şartlanmış  olanları , yaptıkları  çirkinliklerin  bir  karşılığı  olarak acı  bir  azap  beklemektedir . ‘’  Casiye  Suresi  10.11.  Ayetler .
            Yani , ister  sahte  kişilikler , isterse  tutarsız  ve  geçersiz  değerler  şeklinde  olsun , kendi  hayatları  üzerinde  tanrısal  güce  benzer  bir  güç  izafe  ettikleri  her  şey ; zenginlik , servet , güç , sosyal  statü , vb. Günahkârları  öteki  dünyada  bekleyen  azap , bu  dünyada  bilerek  yaptıkları  kötü  fiillerin  tabii  bir  sonucudur .
            ‘’ İman  etmiş  olan  herkese  söyle , Allah’ın  günlerinin  geleceğine  inanmayanları  affetsinler . Çünkü  insanlara  hak  ettiklerinin  karşılığını  vermek  yalnız  Allah’a  özgüdür . Her  kim  doğru  ve  uygun  bir  şey  yaparsa  kendi  iyiliği  için  yapmış  olur , kim  de  kötülük  işlerse  kendi  aleyhine  işlemiş  olur . Ve  sonunda  hepiniz  Rabbinize  döndürüleceksiniz . ‘’ Casiye  Suresi  14.15.  Ayetler .
            ‘’ Ey  Muhammed , seni  imanın  hedefini , amacını  gerçekleştireceğin  bir  yola  koyduk . O halde  bu  yolu  izle  ve  hakikati  bilmeyenlerin  boş  arzu  ve  heveslerine  uyma . Allah , O’nun  bilincinde  olan  herkesin  koruyucusudur . İşte  bu  vahiy , insanlık  için  bir  kavrayış  aracıdır , tereddütsüz  bir  inanca  ve  emniyete  ulaşanlar  için  de  bir  rahmet  ve  hidayettir . Kötülük  işleyenlere  gelince , onlar  kendilerini  hayatlarında  ve  ölümlerinde , iman  edip  doğru  ve  yararlı  işler  yapanlarla  aynı  yere  koyacağımızı    sanırlar ? Onların  yargıları  ne  kadar  da  kötü .  Çünkü  Allah , gökleri  ve  yeri  deruni / içten  bir  hakikate  göre  yarattı  ve  bu  sebeple  diledi  ki  her  insan  kazandığının  karşılığını  görsün  ve  hiç  kimseye  haksızlık  yapılmasın . ‘’  Casiye  Suresi  18.  .. …22. Ayetler .
            İmanın  amacı  terimi , bütün  ilahi  vahiylerin  ve  insanın  onlara  inancının  gerisindeki  amaca  atıfta  bulunan  bir  terimdir . Kur’an  öğretisini  bütünlüğü  içinde  ele  aldığımızda  görürüz  ki, bütün  gerçek  dinlerin  temel  hedefi , ilkin  Allah’ın  varlığının  ve  her  insanın  O’na  karşı  sorumluluğunun  kavranması , ikinci  olarak , insanın  Allah’ın  yaratma   planındaki  olumlu  bir  öğe  olarak  sahip  olduğu  değerli  konumunun  bilincine  varması  ve  böylece  her  türlü  hurafeden  ve  akıl  dışı  korkulardan  kendini  kurtarması  ve  son  olarak  da  insana  yaptığı  her  iyi  ve  kötü  şeyin  sadece  kendi  faydası  veya  zararına  olduğu  bilincinin  kazandırılmasıdır .  ‘’ Hakikati  bilmeyenlerin  boş  arzu  ve  hedeflerine  uyma ‘’ yani , davranışlarını  Allah’a  karşı  sorumluluk  bilinci  ile  yönlendirmeyen  yahut  önceliği  buna  vermeyenlerin  ve  bu  nedenle  sadece  değişken  dünyevi  şartlar  çerçevesinde  ‘’ doğru ‘’  olarak  gördükleri   şeylerin  etkisi  altında  hareket  eden  kimselere  uyma   anlamındadır .
            Kötülük  işleyenlere  ve  iman  edip  doğru  ve  yararlı  işler  yapanlara  aynı  şekilde  davranılmayacağının  ikili  bir  anlamı  vardır . ‘’ Onların  hayatları  ve  ölümleri ‘’  göz  önüne  alındığında , esas  farklılığa  yapılan  atıf , sadece  onların  dünyevi  varoluşlarının  ahlaki  niteliğine  değil , aynı  zamanda , bir  taraftan  gerçek  bir  müminin  hayatın  sıkıntıları  ve  ölüm  anı  karşısında   duyduğu    huzuru  ve  sükûnetine , diğer  taraftan  ruhi  nihilizmin  ve  ölüm  karşısındaki  ‘’bilinmezlik  korkusunun ‘’ beraberinde  taşıdığı  yıpratıcı , bunaltıcı  endişeye  işaret  etmektedir .
            ‘’ Kendi  arzu  ve  özlemlerini  tanrı  edinen  ve  bunun  üzerine  Allah’ın  - zihninin  hidayete  kapalı  olduğunu – bilerek  saptırdığı , kulaklarını  ve  kalbini  mühürlediği  ve  gözlerinin  üzerine  bir  perde  çektiği  insanı , hiç  düşündün  mü ? Allah’ın  onu  terk  etmesinden  sonra  kim  ona  doğru  yolu  gösterebilir ? O  halde , hiç  düşünüp  ders  çıkarmaz  mısınız ? ‘’  Casiye  Suresi  23.  Ayet .
            Bilgisine  rağmen  sözü , hayatını  dini  kayıt  ve  sınırların  dışında  yaşayan , Allah’ın  rızasına  değil , nefsinin  arzusuna  uyan  bir  çok  kimsenin  yaptıklarını , Allah’ın  rızasına  aykırı  olduğunu  bile  bile  yaptıklarını  ifade  etmektedir . Doğruyu  ve  iyiyi  bilmek  ona  uygun  davranmak  için  yeterli  olmamakta , sağlam  imana  ve  doğru  eğitime  ihtiyaç  bulunmaktadır . ‘’ Allah’ın , güzel , doğru  bir  söz  için  nasıl  bir  misal  verdiğini  görmüyor  musunuz ? Kökü  sapasağlam , dalları  göğe  doğru  uzanan  güzel – diri  bir  ağaç  gibidir  o ; ki , Rabbinin  izniyle  her  mevsim   meyvesini  verip  durur . Allah  insanlara  işte  böyle  misaller  veriyor  ki , değişmeyen  gerçeği  düşünüp  kendilerine  ders  çıkarsınlar. Ve  çirkin  bir  sözün  durumu  ise , kökü  toprağın  üzerine  çıkarılmış , bütünüyle  kararsız, dayanıksız  çürük  bir  ağacın  durumuna  benzer . Allah , imana  erişenlerin  durumunu  sapasağlam  ve  dosdoğru   bir  sözle , hem  dünya  hayatında  ve  hem  de  ahirette  sağlamlaştırır ; haksızlık  yapanları  ise , Allah  sapıklık  içinde  bırakır . Çünkü  Allah  dilediğini  yapar . ‘’ İbrahim  Suresi  24.  ……27.  Ayetler . Güzel , doğru  bir  söz  ifadesi , mahiyeti  itibariyle  doğru  olan  ve  ahlaki  anlamda  iyi  ve  güzel  olana  çağırdığı  için  sonuna  kadar  yararlı  ve  kalıcı  olan  teklif , fikir  ya da  öğreti  anlamındadır . Allah’ın  mesajlarının  her  biri , nihai  amacı  itibariyle  ahlaken  iyi  ve  doğru  olan  yönünde  yapılmış  çağrıdan  ibaret  olduğuna  göre, güzel , doğru  söz  terimi , aynı  zamanda  Allah’ın  mesajlarını  da  işaret  etmektedir . ‘’ Çirkin  söz ‘’  tabiri  ise , ilahi  mesajın  gösterdiği  yönün  tersini  işaret  eden , yani , mahiyeti  itibariyle  yanlış , ahlaken  kötü  ve  buna  bağlı  olarak  manevi  planda   yıkıma  götüren  her  türlü  düşünce , inanç  ve  öğreti  anlamında  kullanılmaktadır . Peki,  Yüce  Allah, haksızlık  yapanları  niçin  sapıklık  içinde  bırakır . ‘’ Biz  her  elçiyi , mutlaka  kendi  halkının  diliyle  vahyolunmuş  bir  mesajla  gönderdik  ki , hakkı  onlara  açık  ve  dolaysız  bir  biçimde  ulaştırabilsin . Artık  bundan  sonra  Allah  sapmayı  dileyeni  sapıklık  içinde  bırakır , doğru  yolu  tutmayı  dileyeni  de  doğru  yola  yöneltir . Çünkü  doğru  hüküm  ve  hikmetle  edip  eyleyen  en  yüce  iktidar  sahibi  O’dur . ‘’  İbrahim  Suresi  4.  Ayet . Allah’ın  saptırması  ya da  sapıklık  içinde  bırakmasına  ilişkin  tüm  Kur’an  atıfları  ancak  Bakara  Suresi  26.27.  Ayetlerde  ortaya  konan ‘’ Allah , kendisine  karşı  taahhütlerini  bozan  fasıklardan  başkasını  saptırmaz ‘’ ilkesiyle  birlikte  düşünülmeli , bu  temel  üzerinde  değerlendirilmelidir . ‘’ Allah’a  karşı  taahhüt ‘’ insanın  kendisine  yaratılıştan  verilen  akli  ve  maddi  nimetleri  Allah’ın  istediği  şekilde  kullanması  yolundaki  ahlaki  sorumluluğuna  işaret  eder . Bu  sorumluluğun  üstlenilmesi , akıl  melekesinden  kaynaklanır , ki , bu  meleke , doğru  kullanıldığında , insanı  kendi  davranışları  ile  ilgili  olarak  Allah’ın  iradesini  azar  azar / gittikçe  kavramaya  yöneltir . ‘’ Hakikati  inkâra  şartlanmış  olanları  uyarıp  uyarmaman  birdir , inanmazlar . Allah  onların  kalplerini  ve  kulaklarını  mühürlemiştir  ve  gözlerinin  üzerinde  bir  perde  vardır . Dehşet  verici  bir  azap  beklemektedir  onları . ‘’ Bakara  Suresi  7. Ayet . Bu  ayet , batıl  inançlara  inatla  sarılan  ve  hakikatin  sesini  dinlemeyi  reddeden  kişinin  zamanla  hakikati  kavrama  yeteneğini  kaybedeceği  ve  böylece , sonunda  kalbinin  mühürlenmiş  olacağı  şeklindeki  ilahi  kanuna  bir  atıftır . Bütün  tabiat  kanunları  Allah  tarafından  vaaz  edildiğinden  - ki  bunlara  bir  bütün  olarak ‘’ Sünnetullah – Allah’ın  kanunu ’’ adı  verilir – bu  mühürleme  Allah’a  izafe  edilmektedir . Oysa  bu , insanın  hür  tercihinin  sonucudur , bir  ‘’ önceden  takdir  edilme ‘’  değildir. Aynı  şekilde , bu  dünyadaki  hayatları  sırasında  hakikate  karşı  bilerek  kör  ve  sağır  kalmışlar  olanlar  için  öteki  dünyada  hazırlanmış  olan  azap  da , onların  hür  tercihlerinin  tabii  bir  sonucudur .


Tıpkı  öteki  dünyadaki  mutluluğun , insanın  dürüst  ve  erdemlice  davranarak    aydınlığı  ve  huzuru  elde  etmeye  yönelmesinin  bir  sonucu  olması  gibi . Kur’an’da  Allah’ın  mükâfatına  ve  cezasına  yapılan  atıflar  bu  şekilde  anlaşılmalıdır .     
            ‘’ Hani  ey  Muhammed , Biz  bir  grup  tanınmayan , bilinmeyen  varlığı , Kur’an’ı  dinleyebilsinler  diye  sana  doğru  yöneltmiştik  ve  O’nun  mesajlarını  fark  eder  etmez  de  birbirlerine  ‘’ sessizce  dinleyin ! ‘’  demişler  ve  okuma  bittiğinde  kendi  toplumlarına  uyarıcı  olarak  dönmüşlerdi . Onlar , ‘’ Ey  halkımız ! ‘’  diye  seslendiler , ‘’ Tevrat’tan  geriye  hakikat  adına  ne  kalmışsa  hepsini  teyit  ve  tasdik   eden , Musa’nınkinden   sonra  indirilmiş  olan  bir  vahyi  dinleyip  geldik . Ve  anladık  ki , bu  vahiy  hakikate  ve  dosdoğru  yola  götürmektedir .  Ey  halkımız ! Allah’ın  çağrısına  uyun  ve  O’na  iman  edin . O , geçmişte  işlediğiniz  bütün  günahlarınızı  affedecek  ve öteki  dünyada  sizi  acıklı  azaptan  koruyacaktır . Ama  Allah’ın  çağrısına  uymayan , O’ndan  yeryüzünde   asla  kurtulamaz  ve  öteki  dünyada  hiç  bir  koruyucu  bulamaz . Böyleleri , sapıklık  içinde  kaybolup  gitmişlerdir .’’   Ahkaf  Suresi   29.  …..32.  Ayetler .
            ‘’ Kulak  veren  herkese  hatırlatmaya  devam  et , çünkü  bu  hatırlatmalar  müminlere  fayda  sağlar . Ve  onlara  söyle , görünmez  varlıkları  ve  insanları  yalnızca  Beni  tanımaları  ve  Bana  kulluk  etmeleri  için  yarattım . Ama  dikkat  edin , Ben  onlardan  ne  bir  rızık  istiyorum  ne  de  Beni  gözetip  beslemelerini .’’   Zariyat  Suresi  55.56.57.  Ayetler .
            Bütün  akıl  sahibi  varlıkların  yaratılmasındaki  temel  amaç , onların  Allah’ın  varlığını  tanımaları  ve  bundan  dolayı , kendi  varoluşlarının  bilinçli  olarak  O’nun  iradesi  ve  planı  ile  uyumlu  hale  getirme  isteği  duymalarıdır . İşte  bu  iki  aşamalı  tanıma  ve  isteme  kavramlarıdır  ki  Kur’an’ın  ‘’ kulluk ‘’  olarak  tanımladığı  şeye  derin  anlamını  verir . Bir  sonraki  ayetin  de  gösterdiği  gibi , bu  manevi  çağrı , hiç  bir  şeye  muhtaç  olmayan  ve  sınırsız  güç  sahibi  olan  Yaratıcının  her  hangi  bir  farazi  ‘’ ihtiyacından ‘’ doğmuş   değildir . Tersine , her  şeyi  kuşatan  ilahi  iradeye  bilinçli  olarak  kendini  teslim  etmek  suretiyle  bu  iradeyi  kavramayı  ve  böylece  Allah’a  daha  yakın  olmayı  ümit  eden  kulun  ruhi  gelişmesinin  bir  aracı  olarak  öngörülmüştür .
            ‘’ Göklerin  ve  yerin  gizli  gerçekleri  yalnızca  O’nun  elindedir . O  ne  eşsiz  bir  görücü , ne  eşsiz  bir  işiticidir . O’ndan  başka  koruyucu , kayırıcı  yoktur . Çünkü  O  hükmünde  kimseyi  kendisine  ortak  tutmaz . Öyleyse , Rabbinin  kitabından  sana  vahiy  edileni  insanlara  duyur . O’nun  sözlerini  değiştirebilecek  kimse  yoktur . Ve  sen  de  O’ndan  başka  sığınacak  kimse  bulamazsın .    ‘’ Kehf  Suresi  26.27.  Ayetler .
            ‘’ Onlara  şu  iki  adam  örneğini  ver , ki  onlardan  birine  iki  üzüm  bağı  bahşetmiş , onların  çevresini  hurmalıklarla  çevirmiş  ve  aralarına  da  ekili  bir  alan  yerleştirmiştik . Bu  her  iki  bahçe  de  beklenen  ürünü  veriyor , verimlerinde  herhangi  bir  eksilme  göstermiyorlardı , çünkü  Biz  her  birinin  içinden  bir  dere  akıtmıştık. Böylece  bu  bahçenin  sahibi  bolluk  içinde  ürün  kaldırıyordu. Ama  bir  gün  bu  adam  komşusuyla  tartışırken  söz  arasında  ona : ‘ Benim  malım mülküm  senden  çok  , nüfusça  da  senden  daha  güçlü , daha  ilerideyim !’ dedi . İşte  kendi  kendine  böylece  yazık  eden  bu  adam : ‘ Bu  bahçenin  bir  gün  yok  olacağını  asla  düşünemiyorum’  diyerek  bahçesine  girdi  ve  ‘ Son  saatin  bir  gün  gelip  çatacağını  da  düşünemiyorum ! ‘ diye  ekledi . ‘ Hem , o  saat  gelse  ve  ben  Rabbimin  huzuruna  çıkarılacak  olsam  bile , sonuç  olarak , her  halde  bundan  daha  iyisini  karşımda  bulacağım ! ‘ Kendisiyle  tartışmaya  girdiği  komşusu  ona : ‘ Seni  tozdan , topraktan , sonra  bir  damla  döl  suyundan  yaratıp  da  eksiksiz  bir  insan  şekline  sokan  Allah’a  karşı  nankörlük    yapıyorsun ? ‘ dedi . ‘Bana  gelince , biliyorum  ki  benim  Rabbim  Allah’tır  ve  ben  tanrısal  nitelikleri  O’ndan  başka  kimseye  yakıştırmam . ‘ Ve  devamla ‘ Yazık , keşke  bahçene  girerken  ‘ Allah’ın  dilediği  olur , çünkü  yaratıcı  güç  ancak  Allah’ın  elindedir  deseydin . Mal  ve  evlatça , gördüğün  gibi , senden  daha  güçsüz  isem  de  Rabbim  bana  senin  bağından , bahçenden  pekâlâ  daha  hayırlısını  verebileceği  gibi , senin  bu  bahçene  gökten  bir  afet  gönderir  de  bahçen  o  zaman yerle  bir  olabilir . Yahut  bir  daha  asla  bulup  çıkaramayacağın  biçimde  onun  suyu  çekilebilir ! ‘  Ve  gerçekten  de  öyle  oldu . Ürünlerle  dolup  taşan  bahçeleri çepeçevre  tarumar  edildi  ve  o  bahçenin  tarumar  olmuş  çitleri , çardakları  karşısında , boşa  giden  emeğine  yanarak  ellerini  ovuştura  ovuştura  ‘ Ah  ne  olurdu , Rabbimden  başkasına  tanrısal  nitelikler  yakıştırmamış  olsaydım ! ‘ demekten  başka  söyleyecek  bir  şey  bulamadı . Çünkü  şimdi  artık  onun  ne  Allah  yerine  kendisine  yardım  ulaştıracak  kimsesi  vardı , ne  de  kendi  başının  çaresine  bakabilecek  durumdaydı . İşte  bunun  içindir  ki , koruyucu , kayırıcı  güç  bütünüyle , Tek  ve  Gerçek  Tanrı  olan  Allah’a  aittir . Hak  edilen  karşılığı  vermekte  de , sonucun  ne  olacağını  belirlemekte  de  en  iyi  olan  O’dur . ‘’ Kehf  Suresi  32.  ……44.  Ayetler .
            Bu  ayetler  yeryüzündeki  bütün  güzelliklerin  Allah’ın  sınaması  için  bir  araç  olduğunu  belirten  ifadelerdir . ‘’ Gerçek  şu  ki , yeryüzünde  güzel  olan  ne  varsa  Biz  hepsini , hangisinin  daha  iyi  davrandığını  ortaya  koymak  üzere , insanları  sınamak  için  bir  araç  kıldık  ve  hiç  şüphe  yok  ki  zamanı  gelince  yeryüzündeki  her  şeyi  kupkuru  toprak  haline  getireceğiz . ‘’  Kehf  Suresi  7.8.  Ayetler . Allah  insanlara , dünyanın  kendilerine  sunduğu  maddi  yarar  ve  zenginliklere  karşı  benimsedikleri , güzel  ya da  çirkin , kişiden  kişiye  değişen  tutumları  içinde  her  birinin  kendi  seciyesini  ortaya  koyması  için  fırsat  tanımıştır . Bu  ayetler , insanların  Allah’ın  manevi , ruhani  mesajını  kabule  yanaşmamalarının  altında  yatan   gerçek  sebebin  hemen  hemen  her  zaman  onların  dünya  malına  aşırı  ve  körcesine  bağlılık  duymaları  ve  bunun  yanında  bir  de  onlara  kendi  başarıları  olarak  görünen  şeylerde  kendilerini  boş  ve  anlamsız  bir  gurura  kaptırmamaları  gerektiğini  işaret  etmektedir . ‘’ Sizin  tanrınız  Tek  Tanrıdır , ne  var  ki , ahirete  inanmayanların  kalpleri  bu  gerçeği  boş  bir  kibir  yüzünden  kabule  yanaşmıyor . ‘’ Nahl  Suresi  22.  Ayet . Yani , insanın  bütünüyle  bu  eşsiz – ortaksız  ilaha  kulluk  yapması  gerektiğini  ve  nihai  anlamda  ancak  O’na  karşı  sorumlu  olduğu  fikrini  kabul  edemeyecek  kadar  küstah  ve  kibirliler .   
            Ayetlerden  anlaşıldığı  üzere  küstah  ve  kibirli  olan  kişi  büyük  bir  servete  sahiptir , mümin  kişi  ise  fakir  ve  zayıftır . Servet  sahibi  olan  kişi  Allah’a  iman  edip verdiği  nimete  şükredeceği  yerde , servetini  fakir  arkadaşına  karşı  böbürlenme  ve  nankörlük  vesilesi  yapmıştır . Malının  yok  olmayacağına  ve  kıyametin  kopmayacağına  inanmaktadır . Kıyamet  kopsa  bile  ahirette  Allah  katında  dünyadakinden  daha  iyi  bir  durumda  olacağını  iddia  etmektedir . Ahirete  inanan  arkadaşı  ise  iman  ve  salih  amel  konusunda  ona  öğüt  vermiş , Allah’a  ortak  koşarak  nankörlük  etmesinin  doğru  olmadığını , ahireti  inkâr  etmenin  bir  bakıma  Allah’ı  inkâr  etmek  olduğunu  söylemiştir . Zenginlik  de  yoksulluk  da  bir  imtihan  aracıdır . Bu  ayetlerde  imtihanı  kazanan  ile  kaybeden  iki  örnek  karşılaştırılmaktadır . Mümin  kişi , ‘’ Bana  gelince , biliyorum  ki  benim  Rabbim  Allah’tır  ve  ben  tanrısal  nitelikleri  O’ndan  başka  kimseye  yakıştırmam . ‘’  demektedir . Yani , ‘’Rabbime  kimseyi  ortak  koşmam / koşmayacağım , zenginliği  ya  da  yoksulluğu  asla  Allah’tan  başka  bir  güce  ya  da  yaratıcı  bir  amile  izafe  etmem / edemem / etmeyeceğim ‘’  demektedir . Her  müminin  yapması  gerektiği  gibi  de  uyarmakta  ve  hatırlatmaktadır . İnanmanın  insan  ruhuna  verdiği  güven  ve  huzura  sahiptir . ‘’ Hak  edilen  karşılığı  vermekte  de , sonucun  ne  olacağını  belirlemekte  de  en  iyi  olan  Allah’tır . ‘’
            ‘’ Bu  dünya  hayatı  bir  sınamadan  ibaret  olduğuna  göre , şimdi  sen  mağara  insanlarının ve  onların  kendilerini  kutsal  yazıtlara / kitabelere  adamalarının  kıssasının , gerçekten  Bizim  öteki  mesajlarımızdan  daha  meraka  değer  bulunacağını    düşünüyorsun .’’  Kehf  Suresi    9.  Ayet .
            Bu  kıssada , olayı  hayret  verici  bulan  Mekkelilerin , Hz.  Peygamberi  imtihan  etmek  için  olay  hakkında  sorular  sormaları  üzerine  Allah  tarafından  Hz.  Peygambere  yöneltilen  soruya  bakıldığında  Hz.  Peygamberin  de  olayı  şaşırtıcı  bulduğu  anlaşılmaktadır . İnsanların  kendilerini  şaşırtan  şeylere  ilgi  duyup , diğer  mesajları  meraka  değer  bulmamalarını  Yüce  Allah  kınamaktadır . Çünkü  kıssanın  ortaya  koyduğu  meselin  bir  bütün  olarak  Kur’an’ın  önerdiği  ahlaki  öğretiyle  tam  bir  bağdaşım  içinde  olduğu  açıktır .
            ’Sizin  yaratıcınız  Allah  olduğu  için size  yolun  doğrusunu  göstermek  de  Allah’a  düşer . Çünkü  o  yoldan  sapıp  da  yolunu  kaybeden  çok  insan  var . Oysa  Allah  dileseydi  sizin  hepinizi  doğru  yola  çıkarırdı . ‘’  Nahl  Suresi   9.  Ayet .
            ‘’ Yolun  varacağı  yeri  göstermek  Allah’a  düşer . ‘’ Yani , ‘’ doğru  yol ‘’  kavramıyla  kastedilen    manevi  ve  ahlaki  hedeflerin  tayini  ‘’ Allah’a  özgüdür ’’  ya da  ‘’ Allah’a  düşer ‘’ ifadesi  son  tahlilde  En’am  Suresi  12.  ve 54.  Ayetlerdeki  , ‘’ O , kendisi  için  rahmeti  ilke  edinmiştir ‘’  ifadesiyle  benzer  bir  içerik  taşımaktadır .  İnsanların  doğru  ve  adaletli  yolu  görmelerine , o  yolda  yürümelerine , bu  suretle  evrenin  en  seçkin  varlığı  olarak  insan  olmanın  şerefine  uygun  bir  hayat  tarzını  benimseyip  yaşamalarına  imkân  veren , Allah’tır . Ama  yolun  eğrisi  de  vardır , yani  insan  hayatı  seçeneksiz , tek  çizgi  değildir . Aksine  insanlar  kendi  iradelerine  göre  Allah’ın  doğru  yol  olarak  bildirdiğini  seçebilecekleri   gibi  yanlış  bir  yol  da  tutabilirler . ‘’ Allah  dileseydi  hepinizi  doğru  yola  iletirdi. ‘’ Ama  O , bu  konuda  insanları  özgür  bıraktı , tercihlerinin  sonucundan  da  sorumlu  tuttu .    
            ‘’ Göklerde  ve  yerde  ne  varsa , hepsi  O’nundur . O  halde  kulluk  ve  itaat  da  daima  O’na  olmalıdır . Hal  böyleyken , tutup  yine  de  Allah’tan  başkasına    saygı  ve  duyarlık  göstereceksiniz . ‘’   Nahl  Suresi  52.  Ayet .
            Ayete  göre  göklerde  ve  yerde  olan  her  şey  Allah’ın  mülk  ve  yönetiminde  olduğu  gibi  din  de  onun  mülk  ve  yönetimindedir . Burada  dinin  sürekli  bir  biçimde  Allah’a  ait  olduğu  özellikle  belirtiliyor  ve  ‘’ Allah  dışında  birilerinden  mi  sakınıyorsunuz ?‘’ deniliyor . Anlaşılmaktadır  ki , din  meselesinde  her  zaman  tek  bir  hüküm  kaynağı  vardır : ‘’ Allah! ’’ Allah  dışında  din  adına  korku  ve  bağlılık  merkezi  olarak  gösterilen  bütün  kuvvetler  puttur . Peygamberler  de  dâhil  bütün  insanların  din  konusunda  yücelik  ve  saygınlıkları  dinin  sahibi  tarafından  vahiy  edilen  mesajları  insanlığa  olduğu  gibi  ulaştırmak  ve  tanıtmaktan  ibarettir .    
             ‘’ Sakın  Allah’la  başkaları  arasında  herhangi  bir  benzerlik  kurmaya  kalkmayın ! Çünkü  Allah   her  şeyin  aslını  biliyor , ama  siz  bilmiyorsunuz . Allah  size iki  insan  örneği  veriyor ; biri hiç  bir  şeye  gücü  yetmeyen , başkasına  bağımlı  bir  köle , diğeri  de  kendisine  katımızdan  bir  armağan  olarak  güzel  bir  rızık  bahşettiğimiz  özgür  bir  insan  ki , o rızıktan  gizli-açık , gönlünce , doğru  yolda  harcamalar  yapıyor . Şimdi  düşünün  bu  iki  insan  hiç  bir  tutulabilir  mi ? Bütün  övgüler  Allah’a  yakışır , ama  onların  çoğu  bunu  bilmezler . Ve  yine  Allah  size  başka  iki  insan  örneği  veriyor . Onlardan  biri , elinden  hiç  bir    gelmeyen  bir  dilsiz  ki , efendisinin  sırtında  gerçek  bir  yük ; öyle  ki , beriki  onu  herhangi  bir  işe  koşsa  olumlu  bir  sonuç  alamıyor . Peki , işte böyle  biri , doğru  ve  hakça  olanın  yapılmasını  emreden  ve   kendisi  de  dosdoğru  bir  yolda  yürüyen  bilge  bir  kimseyle  hiç  bir  tutulabilir  mi ? ‘’  Nahl  Suresi   75.76.  Ayetler .
             Bu  kıyaslamalara  verilecek  cevabın , hayır , olduğu  açıktır . Bu  kıyaslamanın  taşıdığı  anlam  da  açıktır . Misaldeki  bu  iki  tür  insan  bir  tutulamazsa , peki  öyleyse , her  haliyle  diğer  yaratıklara  ya da  insan  aklıyla  kavranabilen   yahut  tasavvur  edilebilen  tabiat  güçlerine  bütünüyle  bağımlı  bir  yaratık , var  olan  her  şeyin  mutlak  yaratıcısı , sınırsız  ve  kavranamaz  kudret  sahibi  Allah’la  nasıl  bir  tutulabilir , kudret  ve  nüfusça  O’nunla  nasıl  kıyaslanabilir .
             ‘’ Dosdoğru  bir  yolda  yürüyen  bilge  kişi ‘’ , yani , sadece  kendisi  dürüst  ve  erdemli  biri  olmakla  kalmayan , ama  aynı  zamanda  doğru  yaşama  tarzını  başkalarına  tavsiye  edecek  güce  ve  yetkiye  de  sahip  biri . Böylece  birinci  meselin  konusu  özgürlük  ve  kölelik  yahut  daha  da  genel  tanımlamayla  bağımsızlık  ve  bağımlılık  arasındaki  karşıtlık  iken , ikinci  meselin  konusu , dilsizlik  ve  yetersizlik , ehliyetsizlik  ile  dürüstlük , adalet  ve  yeterlilik  arasındaki  karşıtlıktır . Bu  her  iki  meselin  de , sonuç  olarak  işaret  ettikleri  anlam  aynı  yöndedir .
             Bu  mesellerden  çıkaracağımız  derslerden  biri  de  taklide  saplanıp  hiç  bir  değer  üretmeden  eskiyi  olduğu  gibi  tekrarlamanın  yanlışlığıdır . Taklide  saplanıp  şunun  bunun  varlığını  putlaştırarak  hiç  bir  yeni  değer  üretmemek  bir  köleliktir . Prangalarla  yaşamayı  yüceltme  gafletidir . Bu  gaflet  sadece  gelecek  kuşakların  önünü  tıkamakla  kalmaz , geçmiş  kuşakların , ecdadın  değer  üretmiş  büyük  ruhlarını  da  rahatsız  eder . Çünkü  taklitçi  köle , yaratıcı  ruhların  sırtlarında  bir  yük , omuzlarında  bir  kamburdur . Taklitçinin , kendi  tembelliğini  yüceltmek  için  taklit  ettiği  büyük  ruhları  övmesi , durumu  değiştirmez . Çünkü  gerçek  mümin , taklitten  ve  taklitçiden  nefret  edeceği  için , taklitçinin  onu  övmesi  onu  rahatsız  eder .
             Bu  ayetlerin  asıl  amacının , müminle  kâfir  arasında  bir  karşılaştırma  yaparak  bunların  birbirlerine  denk  tutulamayacağını  anlatmak  olduğu  ileri  sürülmüşse  de her  iki  ayetteki  amaçlardan  biri  de  Allah’ı  her  türlü  ortaklık  iddialarından  tenzih  edip  tevhit  ilkesini  vurgulamaktır .
             ‘’ Gerçek  şu  ki, Allah , adaleti  ve  iyilik  yapmayı , yakınlara  karşı  cömert  olmayı  emredip , utanç  verici  ve  arsızca  olanı , akıl  ve  sağduyuya  aykırı  olanı  ve  azgınlığı , taşkınlığı  yasaklıyor . Ve  size  böyle  tekrar  tekrar  öğüt  veriyor  ki , böylece  bütün  bunları  belki  aklınızda  tutarsınız . ‘’ Nahl  Suresi   90.  Ayet .
             ‘’ Yanlış  ya da  kötü  olan ‘’  ifadesiyle  de  çevrilebilen  münker  terimi , burada  esas  anlamıyla  ‘’ aklın  ve / veya  sağduyunun  reddettiği ‘’  ve  buna  bağlı  olarak  ‘’ ilke  olarak  reddedilmesi , kaçınılması  gereken  şey  ‘’ anlamında  geçmektedir . Zemahşeri , daha  kesin  bir  ifadeyle  ‘’ insan  aklının  kabul  etmediği ‘’ yahut ‘’ yanlış , eğri  olduğuna  hükmettiği  şey ‘’ olarak , bir  başka  deyişle , akla , mantığa , sağduyuya  uymayan , bunlara  ters  düşen  şey  olarak  açıklamaktadır . Bu  ayet  sadece  zihnen  kabul  edilmesi  mümkün  olmayan  önermeleri  değil , aynı  zamanda  fiilen  uygunsuz  ve  muzır  olan  ve  dolayısıyla  uzak  durulması , kaçınılması  gereken  tutum  ve  davranışları  da  içine  almaktadır . Böyle  olduğu  için  de  bu  açıklama , Kur’an’ın  hem  ahlaki  problemlere  ilişkin  akla  uygun  yaklaşımıyla , hem  de  onun  insan  davranışlarında  gözetilmesi  gereken  sağduyu  ve  itidal  konusundaki  ısrarıyla  tam  bir  bağdaşım  içindedir .
             ‘’ Bütün  insanlığı  hikmet  ve  güzel  öğütle  Rabbinin  yoluna  çağır  ve  onlarla  en  güzel , en  inandırıcı  yöntemlerle  tartış . Şüphesiz , O’nun  yolundan  kimin  saptığını  en  iyi  bilen  senin  Rabbindir . Ve  yine  doğru  yola  erişenleri  de  en  iyi  bilen  O’dur . Bunun  içindir  ki , tartışmada  zora  başvurmanız  gerekirse , ancak  onların  sizi  zora  koştukları  kadar  zora  başvurun . Fakat  eğer  kendinizi  tutarsanız , bilin  ki , güçlüklere  göğüs  germesini  bilen  kimseler  için  bu  daha  iyi , daha  hayırlıdır . Öyleyse , hakkı  inkâr  edenlerin  söylediklerine  karşı  sabır  göster  ve  daima  hatırla  ki , sana  güçlüklere  göğüs  germe  gücünü  veren  yalnızca  Allah’tır . Ve  onlardan  yana  üzülme , hele  onların  o  asılsız  iddiaları  seni  hiç  sıkmasın . Çünkü  Allah  elbette , kendisine  karşı  sorumluluk  bilinci  taşıyanlarla  beraberdir , yani  iyi  olan  ve  iyilikte  devamlı  olanlarla ! ‘’  Nahl  Suresi  125. …..128.  Ayetler .
             Başka  inançlara  -aynı  dinde  olsalar  bile-  bağlı  kimselerle  girilen  tartışmalarda  yöntem  olarak  en  güzel , en  yumuşak  ve  dolayısıyla  en   akla  ve  sağduyuya  dayanan  yöntemleri  seçmek  konusundaki  bu  ısrar  ‘’ dinde  zorlama  yoktur ‘’ Bakara  Suresi  256.  Ayet  ilkesiyle  tam  bir  uyum  ortaya  koymaktadır . ‘’ Maruz  kaldığınız  kadarıyla  karşılık  veya  cevap  verin ‘’  talimatıyla , müminlerin  başka  inançlara  bağlı  kimselerle  tartışırken  kendilerini  tutmaları  ve  muhataplarına  karşı  asla  onur  kırıcı , zihnen  küçültücü , alay  edici , aşağılayıcı  olmayan  davranış  tarzlarını  seçmeleri  öğütleniyor . Tartışmalarda  kişinin  dürüstlüğü  ya da  samimiyeti  muhatabınca  itham  altına  sokulduğunda  buna  karşılık  verilebilir , ama  ayetin  devamı , sabır  ve  itidalle  karşılamanın  ahlaki  planda  daha  tercihe  değer  olduğunu  ortaya  koyuyor . Ve  ‘’ senin  güçlüklere  göğüs  germen  yalnızca  Allah’a  bağlıdır. ‘’ yani , yoksa  bu  sabır  sadece  ruhani  ya da  manevi  bir  gurur  ya da  küstahlığın , sahte  bir  kendine  güvenin , sahte  bir  dürüstlük  tavrının  kaynağı  olmamalıdır .
             ‘’ Ey  insanlar ! Gerçek  şu  ki , Biz  size , akılda  tutmanız  gereken  her şeyi  kapsayan  ilahi  bir  mesaj  indirdik . Hala  aklınızı  kullanmayacak  mısınız? ‘’  Enbiya  Suresi  10.  Ayet .
             Hatırlatıcı – hatırlama – bir  şeyin  zihinde  tutulması   anlamını  taşıyan  zikir  tabiri  aynı  zamanda  ‘’ kişinin  kendisiyle  anıldığı , hatırlandığı , yani , övüldüğü   şey  ve  şöhret , nam ,  ün ve  bu doğrultuda , deyim  olarak   onur , şeref  yahut  itibar  anlamlarına  da  gelmektedir .  Bu  nedenle , bu  ayet , ‘’ hatırlatıcı ‘’  kavramının  yanında , ayrıca , Kur’an’da  vaaz  edilen  manevi  ve  toplumsal  vecibelere  uymakla  insanın  kazanacağı  onur  ve  mutluluğa  ilişkin  dolaylı  bir  ima da  taşımaktadır.
             ‘’ Siz  ey  inananlar , gerçek  şu  ki , bu  sizin  ümmetiniz  tek  bir  ümmettir , çünkü  hepinizin  Rabbi  Benim . Öyleyse  yalnızca  Bana  kulluk  edin ! Ama  insanlar  aralarındaki  bu  birliği  paramparça  ettiler , hem  de  sonunda  topluca  bize  döneceklerini  unutarak . Yine  de  her  kim , hem  inanmış , hem  de  dürüst  ve  erdemli  davranışlardan  bir  şeyler  ortaya  koymuşsa , onun  bu  çabası  asla  ziyan  edilmeyecektir .Çünkü , hiç  kuşkusuz  Biz  bunu  onun  lehine  kaydetmekteyiz .’’  Enbiya  Suresi  92.93.94.  Ayetler .
             Aynı  surenin  48. ….91.  ayetlerinde , hepsi  de Allah’ın  birliği , eşsiz – ortaksız  olduğu  ilkesini  tebliğ  eden  önceki  bazı  peygamberler  hatırlatıldıktan  sonra , söylem  O’na  inananların  birliğiyle  bir  arada  düşünülmesi  gereken  tevhit  ilkesine  dönüyor . ‘’ Ama  insanlar  aralarındaki  bu  birliği  paramparça  ettiler . ‘’ Burada  hitabın  ikinci  çoğul  şahıstan  üçüncü  çoğul  şahsa  dönmesi  Allah’ın  şiddetli  hoşnutsuzluğunun , yani , müminlerin  birlik  ve  beraberliğini  bozan  ya da  bozmaya  kalkanlardan  ‘’ yüz  çevirmesinin ‘’  ifadesidir . ‘’ Ama  sizi  izlediklerini  söyleyen  toplumlar  aralarındaki  bu  birliği  bozup  parça  parça  oldular . Her  hizip  ancak  kendi  benimsediği  öğretinin  dar  ve  katı  kalıpları  içinde  rahat  soluk  alır  oldu . ‘’  Müminun  Suresi  53.  Ayet . Bu  ayet  de , şu  ya da  bu  yoldaki  muhtelif  dini  gruplara , yani , daha  önceki  vahyi  tebliğlerden  birini  ya da  ötekini  benimseyen , ama  zaman  içinde  tevhidi  yoldan  ayrılıp  Yahudilik , Hıristiyanlık  gibi  ayrı  isimler  altında  hizbi  bir  taassup  içine  kapanıp  katılaşan  ve  her  biri  kendi  doğmalarına , kendi  biçimsel , törensel  uygulamalarına  kıskançlıkla  sarılıp  diğer  bütün  ibadet  yollarına  karşı  en  küçük  bir  müsamaha  göstermekten  uzak  kalan  gruplara  işaret  etmektedir . Bu  kınama , ayrıca , bu  yerleşik  ve  kurumlaşmış  dinlerin  kendi  içlerinde  birliği  bozan  hizipleşmeye  de  işaret  etmektedir  ki  bu  bütün  ümmetler  için  geçerlidir . Dolayısıyla , son  Peygamber  Hz.  Muhammed’in  bugüne  kadar  uzanan  bütün  izleyicilerini  de  içine  almakta  ve  onlara , çağımızda  İslam  dünyasının  içine  gömüldüğü  doktriner  uyuşmazlığı  önceden  haber  veren  ve  bunu  kınayan  bir  mesaj  vermektedir. Burada  Hz.  Muhammed’in  söylediği  rivayet  edilen  bir  hadise  de  yer  vermeliyiz :     ‘’ Yahudiler  yetmiş bir  fırkaya , Hıristiyanlar  yetmiş iki  fırkaya  bölünmüşlerdir . Benim  ümmetim  ise  yetmiş üç  fırkaya  bölünecektir . ‘’ Burada  hatırlatılmalıdır  ki  klasik  Arapçada  ‘’ yetmiş ‘’  sayısı  ‘’muhtelif’’  ya da  ‘’ çeşitli ‘’  anlamını  ifade  ettiğinden  çoğu  zaman  belirli  bir  sayısal  değeri  değil , bir  ‘’ çokluğu ‘’  ifade  etmek  için  kullanılır . Dolayısıyla , burada  Hz.  Peygamberin  ifade  etmek  istediği  husus  da , Müslümanların  sonraki  çağlarda  pek  çok  hizip  ve  fırkalara  ayrılacağı , hatta  bu  konuda  Yahudi  ve  Hıristiyanları  geride  bırakacakları  hususudur .
             ‘’ Biz  hiç  kimseye  gücünün  üstünde  yük  yüklemeyiz  ve  katımızda  insanların  ne  yaptığı  ve  ne  yapabileceği  konusunda  gerçeği  söyleyen  bir  kitap  bulunmaktadır . Dolayısıyla  kimseye  haksızlık  yapılmayacaktır , ama , din  ve  inanç  birliğini  bozanlara  gelince , onların  kalpleri  bütün  bu  gerçeklerden  yana  aymazlık  içindedir ! Fakat , onların  içlerinde  bu  bozgunculuk  eğiliminden  başka  daha  kötü  eylemlere  kalkışma  eğilimleri  de  var  ve  onlar  bu  tür  eylemlere  devam  edip  gidecekler . Öyle  ki , sonunda , onların  arasından  bolluk , genişlik  içinde  dalıp  gitmiş  olanları  azapla  kıskıvrak  yakaladığımız  zaman  yalvarıp  yakarmaya  başlayacaklar . ‘’  Müminun   Suresi  62.63.64.  Ayetler .
             Bu  ayetler , açıkça  56.  Ayetin  son  cümlesiyle  bağlantılıdır : ‘’ Hayır , onlar  yanıldıklarının  farkında  değiller ! ‘’  ve  dolayısıyla , 54.  Ayette  ‘’ kendi  cehaletlerine  gömülü ‘’   olmakla  nitelenen  kimselere  işaret  etmektedir .  ‘’ Bu  bozgunculuk  eğiliminden  daha  kötü  eylemlere  kalkışanlar  ‘’  ise , Allah’tan  başkalarına  tanrılık   yakıştıranlar , azizlere , velilere , peygamberlere  tapınmak  ya da  kendi arzu  ve  emellerine , alıştıkları  düşünce  tarzına  uymayan  ilahi  mesajları  reddetmek  gibi , bağlı  olduklarını  iddia  ettikleri  elçilerin  bizzat  kendi  tebligatına  ters  düşen  eylemlere  ve  tutucu  eğilimlere  düşenler  kastedilmektedir .
             ‘’De  ki : ‘ Peki , yeryüzü  ve  orada  var  olanlar  kimin ? Biliyorsanız , hadi  söyleyin  bana ! ‘Allah’ın ! ’ diye  cevap  verecekler . De  ki : ‘ Peki , Allah’ın  birliğini , eşsiz , ortaksız  olduğunu  kendiliğinizden  hatırlamayacak  mısınız , düşünmez  misiniz  artık ? ‘ De  ki : ‘ Peki , kimdir  yedi  kat  göğü  yerinde  tutan  ve  yüce  kudret  tahtında  hükümran  olan ? ‘ Diyeceklerdir  ki : ‘ Allah ! ‘ De  ki : ‘ Peki , artık  O’na  karşı  sorumluluk  bilinci  taşımayacak  mısınız ? ‘ De  ki : ‘ Her  şeyin  yönetimini  elinde  tutan , koruyup  kollayan  ama  kendisine  karşı  kimsenin  korunup  kollanamayacağı  kimdir ? Biliyorsanız , hadi  söyleyin  bana ! ‘ , ‘ Allah  ‘ diye  cevap  vereceklerdir . De  ki : ‘ Peki ,o  halde , nasıl  böyle  aldatılabiliyorsunuz / büyüleniyorsunuz ? ‘’  Müminun  Suresi   84.  ….89.  Ayetler .
             ‘’Onlar  gerçekten  yalancıdırlar ‘’ , yani , Allah’a  inandıklarını  söyledikleri  halde , ölümden  sonraki  hayat  fikrini  reddederek  kendi  kendilerini  aldatıyorlar . Oysa  bu  dünyada  pek  çok  zalim  ve  haksız  insan  bolluk  ve  genişlik  içinde  yaşarken  dürüst  ve  inanmış  pek  çok  insanın  acı  ve  sıkıntı  içinde  olduğu  göz  önünde  tutulursa , ölümden  sonra  hayat  fikri  ilahi  adalet  kavramının  ayrılmaz  bir  parçasıdır . Öte  yandan  , ölümden  sonra  diriliş  fikrini  inkâr  etmek , Allah’ın  sınırsız  gücünden  ve  dolayısıyla , gerçek  anlamıyla  O’nun  Tek  Tanrı  oluşundan  şüphe  etmek  demektir  ki  bu  şüphe  en  tipik  ifadesini  tanrısal  güçlerin  çok  başlılığını  öngören  mistik  ve  çok  tanrıcı  inançlarda  ifadesini  bulmaktadır .
             Müşriklerin  verdikleri  cevaplar , onların  Allah’a , O’nun  sınırsız  kudret  ve  hâkimiyetine  inandıklarını  göstermektedir . Bu  durumda  onların , bir  yandan  bu  inanca  sahip  olurken  diğer  yandan  Allah’ın  peygamber  ve  kitap  göndermesini , ahiret  hayatını  gerçekleştirmesini  imkânsız  görmeleri   bir  çelişki  olduğu  gibi  bu  tür  inkârcı  tutumlarıyla  onlar  yalancı  olduklarını  da  ortaya  koymuş  bulunuyorlardı .
             ‘’ Her  insan , sonunda , ilerisi  için  ne  hazırladığını  ve  bu  dünyada  ne  bıraktığını  anlayacaktır . Ey  insan ! Nedir  seni  lütuf  sahibi  Rabbinden  uzaklaştıran ? Seni  yaratan  ve  varlık  amacına  uygun  olarak  şekillendiren , tabiatını  adil  ölçüler  içinde  oluşturan  ve  seni  dilediği  şekilde  bir  araya  getiren  Rabbinden ? Hayır , ey  insanlar , siz  Allah’ın  hükmünü  yalanlamaya  ne  zaman  kalkıştıysanız  Allah’tan  uzaklaştınız ! Hâlbuki  üzerinizde  gözetleyici  güçler  vardır , değerli  kaydediciler , yaptığınız  her  şeyin  farkında  olan ! ‘’  İnfitar  Suresi  5.   …..12.  Ayetler .
             ‘’ Bu  dünyada  ne  bıraktığını ‘’ , yani , yaptıklarını  ve  yapmayı  ihmal  ettiklerini . Alternatif  bir  çeviri  şöyle  olabilirdi : ‘’ Öne  koydukları  ve  geride  bıraktıklarını ‘’ , yani , daha  fazla  değer  atfettiklerini  ve  sübjektif  değerlendirişlerine  göre  daha  önemsiz  gördüklerini . Böylece , yeniden  dirilme  anında  insan , bu  dünyadaki  hayatında  yapmış  olduğu  - veya  bilinçli  olarak  yapmaktan  kaçındığı – her  şeyin  gerçek  sebepleri  ile  manevi / ahlaki  sonuçlarını  açık  şekilde  anlayacaktır  ve  bu , onun  yaptığı  bütün  güzel  fiilleri  ve  kaçındığı  günahları  ve  yapmaktan  kaçındığı  iyilikleri  de  kapsar .
             ‘’ Nedir  seni  lütuf  sahibi  Rabbinden  uzaklaştıran. ‘’ Bu , hiç  bir  insanın  ‘’ aralarından  yalnız  hakikati  inkâr  etmeye  şartlanmış  olanlarla  sınırlı  olmayan  şeytani  eğilimlerden  ( fitne ) ‘’ tamamıyla  masun  olmadığına  işaret  eden  bir  belagat   sorusudur . Cevabı  da  9.  Ayettedir : ‘’ Siz  Allah’ın  hükmünü  yalanlamaya  ne  zaman  kalkıştıysanız  Allah’tan  uzaklaştınız . ‘’ , ‘’ Kötülük  yönündeki  bir  ayartıya  karşı  dikkatli  ve  uyanık  olun  ki , o , ötekileri  dışta  tutarak  yalnızca  hakkı  inkâra  kalkışanlara  musallat  olmaz  ve  bilin  ki  Allah  azapta  çok  çetindir . ‘’ Enfal  Suresi  25.  Ayet . Burada  , ‘’ kötülük  yönündeki  ayartı ‘’ ifadesiyle  aktarılan  fitne  terimi  geniş  bir  kavramlar  kümesini  kucaklamaktadır :‘’ayartma – imtihan – deneme  ya da  kişinin  sınanıp  denendiği  bir  bela’’ gibi . Ayrıca  nispeten  birbirine  yakın  bu  anlamlar  dizisinin  bir  uzantısı  olarak  fesat / karışıklık , ihtilaf  yahut  çekişme  ( gruplaşmalara  yol  açan  ya da  insanın  gruplaşmalar  içindeki  yerini  tayin  eden  bir  imtihan  fikrini  bünyesinde   taşıdığı  için ) ; keza  zulüm  ve  baskı  (insanın  yoldan  çıkmasına , manevi  değerlere  olan  inancını  yitirmesine  yol  açabilecek  bir  bela  ya da  musibet  olduğu  için )  ve  nihayet , kargaşalık / fesat , birbirine  düşme  ve  kardeş  kavgası  (bütün  bir  toplumu  ya da  cemaati  şaşkınlığa  ve  giderek   başıbozukluğa  ve  anarşiye  sürüklediği  için. ) ‘’Kötülük  yönündeki  ayartı ‘’  ifadesi , bütün  bu  anlamları  kucaklar  görünmektedir  ve  yalnızca , ruhi / manevi   gerçekleri  açıkça  ve  kesin  olarak  inkâr  edenlerin  bu  ayartıyla  karşı  karşıya  bulunmadıkları , fakat , başka  şartlarda  iyi  ve  dürüst  olanların  da  kendilerini  doğru  yoldan  uzaklaştırabilecek  her  şeye  karşı  belli  bir  süreklilik  içinde  ve  bilinçli  olarak  korunmadıkları  takdirde  bu  ayartının  kurbanı  olabilecekleri  fikri  de  bu  karşılığın  isabetli  olduğunu  göstermektedir .
            ‘’ Seni  ölçülü  yapandır  O ‘’ , yani , insanı  maddi  ihtiyaçlara  ve  duygusal  dürtülere  bağımlı  ve  aynı  zamanda  zihni  ve  ruhi  kavrayışlar  ile  donatılmış  bir  varlık  yapan . Başka  bir  deyişle , ‘’ruh  ile  bedenin’’  talepleri  arasında  önceden  mevcut  bir  çatışmanın  olmadığı  bir  varlık, çünkü , insan  cinsinin  bu  her  iki  yüzü  ilahi  irade  eseridir  ve  bu  nedenle  de  manevi/ahlaki  açıdan  dengeli  ve  adildir .
            ‘’ Siz  Allah’ın  hükmünü  yalanlamaya ne  zaman  kalkıştıysanız  Allah’tan  uzaklaştınız . ‘’ Bu  ayetin  yalnızca  hakikati  inkâr  edenlere  değil , genel  olarak  ‘’ İnsan ‘’ a   veya  ‘’ insanlar ‘’ a  seslendiği  gerçeği  ışığında  baktığımızda  görürüz  ki  ‘’ yalanlamaya  kalkışma ‘’  ifadesi , bu  bağlamda , mutlaka  Allah’ın  nihai  hükmünün / yargısının  bilinçli  inkârı  anlamına  gelmeyip , daha  çok ,bir  çok  insanda  mevcut  olan , yaptıklarından  dolayı  Allah’ın  huzurunda  hesap  verme  gerçeğine  zihnini  - geçici  veya  sürekli  olarak -  kapama  eğilimini  gösterir .
            ‘’ O , ölüden  diriyi  meydana  getirendir , diriden  de  ölüyü . Ve  toprağı  öldükten  sonra  yeniden  canlandıran  O’dur . İşte  siz  de  ölümden   hayata  böylece  döndürüleceksiniz . Sizi  balçıktan  yaratması , O’nun  mucizevi  işaretlerinden  biridir  ve  yaratıldıktan  sonra  baktınız  ki , birbirinizden  farklı  ölümlü  insanlar  olarak  olup  çıkmışsınız ! O’nun  işaretlerinden  biri  de , sizi  cezbeden kendi  cinsinizden  eşler  yaratması  ve  aranıza sevgiyi  ve şefkati  yerleştirmesidir . Bunda  kuşkusuz  düşünen  insanlar  için  dersler  vardır ! Göklerin  ve  yerin  yaratılması , renklerinizin  ve  dillerinizin  farklılaştırılması  da  O’nun  alametlerindendir . Bunda , kuşkusuz , fıtri  bilgiye  ( anlama  ve  kavrama  yeteneğine ) sahip  insanlar  için  dersler  vardır ! Hem  gece  hem  de  gündüz  uyuyabilmeniz  ve  O’nun  nimetlerinin  ardından  koşma  arzu  ve  yeteneğine  sahip  olmanız  da  O’nun  işaretlerinden  biridir . Bunda  kuşkusuz , dinleyip  anlamak  isteyen  kimseler  için  mesajlar  vardır . Gözünüzün  önünde  size  korku  ve  ümit  veren  şimşekler  çaktırması  ve  gökten  inen  yağmurun  ölü  toprağa  can  vermesi  de  O’nun  mucizevi  işaretlerinden  biridir . Akıllarını  kullananlar  için  bundan  alınacak  dersler  vardır ! Göklerin  ve  yerin  Allah’ın  buyruğu  altında  sapasağlam  durmaları  da  O’nun  mucizevi  işaretlerindendir . Bunları  hatırlayıp  düşünün  çünkü  sonunda  O  sizi  bir  tek  seslenişle  yerden  kalkmaya  çağırdığında , hepiniz  yargılanmak  üzere  ortaya  çıkacaksınız . Göklerde  ve  yerde  olan  her  şey  O’na  aittir , hepsi  O’nun  iradesine  tabidir . Bütün  hayatı  yoktan  var  eden , sonra  onu  yeniden  vücuda  getiren  O’dur . Bu  O’nun  için  pek  kolaydır , çünkü  O , göklerde  ve  yerde  mevcut  olan  bütün  yüceliklerin  özü  ve  esasıdır  ve  yalnız  O , kudret  ve  hikmet  sahibidir .  O  size  kendi  hayatınızdan  örnek  verir : Sağ  elinizin  sahip  olduğu  kimseleri  ( otoriteniz  altında  yaşayan  kimseleri ) size  verdiğimiz  rızık  üzerinde  tam  yetki  sahibi  ortaklarınız  olarak  görmeye  ve  böylece  onlarla  bu  hakkı  eşit  olarak  paylaşmaya  razı  olur  musunuz ? Ve  daha  güçlü  olan  emsallerinizden  ( benzerlerinizden – statü  olarak  size  denk  durumda  olanlardan ) korktuğunuz  gibi  onlara  danışmadan  o  hakkı  kullanmaktan  korkar  mısınız? İşte  akıllarını  kullanan  insanlara  mesajlarımızı  böylece  açıklarız . Ne  var  ki , zulüm  işlemeye  şartlanmış  olanlar  bir  hakikat  bilgisine  dayanmadan  kendi  arzu  ve  hedeflerinin  peşinden  giderler . Allah’ın  bu  şekilde  saptırdıklarını  kim  doğru  yola  sevk  edebilir  ve  bu  işte  kim  onlara  yardım  edebilir ? Böylece  sen , batıl  olan  her  şeyden  uzaklaşarak  yüzünü  kararlı  bir  şekilde  hak  olan  dine  çevir  ve  Allah’ın  insan  bünyesine  nakşettiği  fıtrata  uygun  davran , ki , Allah’ın  yarattığında  bir  bozulma  ve  çürümeye  meydan  verilmesin . Bu , sahih  bir  dinin  gayesidir , ama  çoğu  insanlar  onu  bilmezler . O  halde  batıl  olan  her  şeyden  yüz  çevirerek  yalnızca  O’na  yönel  ve  O’na  karşı  sorumluluğunun  bilincinde  ol . Namazını  devamlı  ve  dikkatli    şekilde  ifa  et  ve  O’ndan  başkasına  ilahlık  yakıştıranlar  arasına  girme . Yahut  inançlarının  bütünlüğünü  bozarak  parçalara  bölünen  ve  her  grubun  yalnız  kendi  sahip  olduğu  ilkelerle  övündüğü  kimselerden  olma ! İnsanlar  sıkıntıya  uğradıklarında  Rablerine  dönerek  yardım  için  O’na  yalvarıp  yakarırlar , fakat  rahmetine  nail  olunca  da  bir  kısmı , başka  güçleri  Rablerinin  ilahlığına  ortak  koşmaya  başlarlar . Sanki  kendilerine  bahşettiğimiz  nimetlere  karşı  nankörlüklerini  göstermek  istiyorlar . Madem  böyle  düşünüyorsunuz , bu  kısa  ömrünüzün  tadını  çıkarın , ama  zamanı  geldiğinde  gerçeği  göreceksiniz ! BİZ  ONLARA , BİZDEN  BAŞKASINA  KULLUK  YAPMALARINI  SÖYLEYEN  BİR  İLAHİ  VAHİY    GÖNDERDİK ? ‘’  Rum  Suresi   19.  ………35.  Ayetler .  
            Bu  ayetlerde , Allah’a  şirk  koşma , yani  O’nu  Tanrı  kabul  etmekle  beraber  başka  bazı  varlıkları  da  tanrılıkta  O’na  ortak  görme  yaklaşımının , özündeki  sakatlığın  yanı  sıra  aynı  zamanda  çelişkiler  içeren  bir  tutum  olduğu  ortaya  konmaktadır . Daha  güçlü  olan  emsallerden , benzerlerinizden  korkmak  sorusu , tabii  ki  üslup  gereği  sorulan  bir  sorudur  ve  olumsuz  bir  karşılığa  sahiptir . Fakat  eğer  kastedildiği  üzere , bir  efendi , kölelerini  kendi  isteğiyle  tam  yetki  sahibi  ortaklar  olarak  görmezse  - efendi  ile  köle , esas  olarak , her  ikisi  için  ortak  olan  insani  değerler  açısından  eşit  olsalar  bile – insanlar , herhangi  bir  varlığı  veya  nesneyi , mutlak  efendisi  ve  yaratıcısı  olan  ve  mevcut  veya  muhtemel  hiçbir  şeyle  mukayese  edilemeyecek  bir  konumda  bulunan  Allah’a  nasıl  denk  görebilir ?
            Bu  mesel , özetle  ‘’ Köleyi  efendisine  eşit  saymıyorsunuz  da , yaratılmış  olanı  yaratıcısına  nasıl  eşit  görürsünüz ? ‘’  anlamında  bir  eleştiri  ve  uyarı  taşımaktadır . ‘’ O , size  kendi  hayatınızdan  örnekler  veriyor  ‘’  ifadesini , ‘’ yakın  çevrenizden  ve  kolay  tahlil  edebileceğiniz  bir  örnek  veriyor ‘’  şeklinde  yorumlamak  mümkün  olduğu  gibi , bunun  ‘’ Unutmayın  ki  siz  nihayet  yaratılmış  aciz  varlıklarsınız , buna  rağmen  Allah  iyi  bir  muhakeme  yapmanıza  fırsat  vermek  üzere  sizi  bile  bu  mukayesede  temel  alma  lütfunda  bulunmaktadır ‘’  gibi  bir  anlam  taşıdığı  ve  insanları  Allah’a  karşı  edebe  davet  etmeyi  amaçladığı  düşünülebilir .
            Bu  ayetleri  yorumlarken  öncelikle  Kur’an’ın  geldiği  dönemde  yaygın  ve  yerleşik  bir  uygulaması  bulunan  köleliğin  hatırlanması  gerekir . Beşeri  ilişkiler  içinde  ‘’ sahiplik ‘’  kavramının  en  üst  düzeyde  kullanımına  imkân  vereni  efendilik – kölelik  ilişkisidir . Fakat  bunda  dahi  birincisi  diğerinin  varlık  sebebi , yaratıcısı  olmak  bir  yana , - İslami  kurallara  göre - , onun  üzerinde  ölüm- dirim  hakkına  sahip  değildir , hatta  bir  çok  konuda  eşit  tutulmuşlardır , varlık  açısından  da  aralarında  bir  fark  bulunmamaktadır . Kaldı  ki , ‘’ size  verdiğimiz  rızıklarda ‘’  ifadesinin  içerdiği  uyarıya  dikkat  edilirse , size  ait  olan  şeyler  gerçekte  sizin   değil , Allah’ın  size  vermiş  olduklarıdır. O’na  ait  olanlar  ise  hakiki  anlamda  da  O’nundur . Böyle  olduğu  halde  efendiler  kölelerinin  kendileriyle  eşit  haklara  sahip  olmalarına  rıza  gösterirler  mi  ve  diğer  hür  ortaklarıyla  olan  ilişkilerinde  olduğu  gibi  onlardan  çekinirler  mi ? Mesela , kârın  bölüşümünde  ortaklarının  haksızlık  yapmasından  endişe  ettikleri   gibi  kölelerinin  de  böyle  bir  hak  gaspında  bulunabileceğinden  endişe  ederler  mi ? Asla ! Zaten  onlarla  bir  paylaşım  içine  girmeye  razı  olmazlar  ki ! Bu  hususları  göz  önüne  aldıktan  sonra  cevaplanması  gereken  soru  şu  olmaktadır : Evrendeki   bütün  varlıkların  yegâne  yaratıcısı , gerçek  sahibi  ve  maliki  olan  Yüce  Allah’ı  onun  bu  yarattıklarından  bazılarıyla  ortak  saymak  büyük  bir   tutarsızlık  değil  midir? Ayetin  emsallerinizden birbirinizden  çekindiğiniz  gibi  kendilerinden  çekindiğiniz  şeklinde  çevrilen  kısmı  ‘’o  taptıklarınızın  ne  yarar  ne  de  zarar  verme  gücü  olmadığına  göre  birbirinizden  korktuğunuz  gibi  onlardan  niye  korkarsınız  ve  korkup  da  onlara  niye  taparsınız  ki ! ‘’ şeklinde  de  açıklanmıştır . Yine  bu  kısma     ‘’ kendinizi  saydığınız  gibi  saydığınız ‘’  anlamı  da  verilmiş  ve  şöyle  bir  yorum  yapılmıştır . Sizin  tanrılık  yakıştırdığınız  varlıklar  için  ‘’ onlar  Allah  katında  bizim  için  şefaatçi  oluyorlar , bu  sebeple onlara  tapıyoruz ‘’  şeklindeki  bahaneniz  de  tutarsızdır , çünkü  siz , kendiniz  gibi  hür  kimselere  gösterdiğiniz  saygıyı  kendinizle  aynı  nitelikleri  taşıyan  kölelerinize  göstermiyorsunuz  ki  yine  yüce  Allah’ın  mülkiyetinde  olan  fakat  O’nunla  hiçbir  benzerliği  bulunmayan  varlıklara  aynı  hürmeti  gösteresiniz ! 
            Öte yandan  bu meselin  anlaşılması  için  konuyu  daima  hukuki  bir  statü  olarak  efendi –köle  ilişkisi  çerçevesinde  ele   almak  zaruri  değildir . Hatta  meselin  teması  açısından  ‘’ sahiplik ‘’ fikri  ve duygusunun  daha  zayıf  ve  sınırlı  olduğu  ilişkilerden  yararlanılması  öncelikle  mümkündür. Mesela  bir  fabrikanın  sahibi  orada  çalıştırdığı  işçilerin  emeğini  satın  aldığı  ve  bu  emeğe  sahip  olduğu  fikri  ve  duygusuyla  hareket  eder . Sosyal  tartışmalarla  işçi  hakları  konusunda  ne  kadar  mesafe  alınırsa  alınsın , onların  kendisine  ait  bütün  mal  varlığı  hatta  sırf  o  fabrikanın  mülkiyeti  üzerinde  eşit  haklara  sahip  olmasına  razı  olmaz .  Ayetin  bütün  zamanlar  ve  coğrafyalar  için  geçerli  olan  mesajı  şudur :  Hangi  sebeple  ve  hangi  biçimde  olursa  olsun , Allah’ın  yegâne  yaratıcı  olduğu , mutlak  iradesini  hiçbir  gücün  sınırlayamayacağı  gerçeği  ile  bağdaşmayan  her  inanç  ve  O’ndan  başkasına  kulluk  etme  veya  kullukta  başkasını  aracı  kılma  anlamı  taşıyan  her  davranış  şirktir  ve  ayette  vurgulanan  çelişkiyi  taşır .
            ‘’Zulüm  işlemeye  şartlanmış  olanlar ‘’  ifadesi , bilinçli  olarak , Allah’tan  başka  bir  kişiye  veya  şeye  ilahlık  veya  yarı  ilahi  bir  sıfat  yakıştıran  ve  böylece  kendileriyle  O’nun  arasına  ilahi  veya  yarı  ilahi  ‘’ aracılar ‘’  koymak  isteyenlere   işaret  eder . Zulüm , her  şeyi  yerli  yerince  yapmak  ve  her  hak  sahibine  hakkını  vermek  demek  olan  adaletin  zıddıdır . Şirk , sadece  Allah’ın  hakkı  olan  tanrılık  sıfatında  başkalarını  O’na  ortak  etmek  anlamına  geldiğinden , Allah’ın  her şeyi  bilme  ve  her  zaman , her  yerde  mevcut  bulunma  sıfatlarına  karşı  bir  haksızlık  olduğundan , bu  isteği  duyan  kişinin  Allah  inancının  gerçek  olmadığını  ve  hakikatin  en  temel  bilgisine  sahip  bulunmadığını  gösterir . Bütün  uyarı  ve  delillere  rağmen , bir  bilgiye  dayanmadan , sırf  kişisel  arzu  ve  hevesleri  peşinde  gitmeyi  yeğledikleri  için  bu  haksız  tutumlarında  ısrar  eden  kimseleri  Allah  kendi  şaşkınlıkları  ile  baş başa   bırakır , bu  durumda  artık  onları  kimse  doğruya  eriştiremez.           
            ‘’ Allah’ın  buyruklarını  umursamaz  hale  gelen  şu  insanların  kendi  elleriyle  yapıp  ettikleri  sonucunda  karada  ve  denizlerde  çürüme  ve  bozulma  başladı . Bu  şekilde  Allah  belki  doğru  yola  geri  dönerler  diye  yaptıklarının  bazı  kötü  sonuçlarını  onlara  tattıracaktır . ‘’  Rum  Suresi  41.  Ayet .           
            Böylece , günümüzde  korkunç  bir  şekilde  ortaya  çıkan  doğal  çevremizdeki  yoğun  çürüme  ve  tahribat , burada , ‘’ insanın  kendi  yapıp  ettiklerinin  sonucu ‘’ , yani , insanın  kendi  kendini  tahrip  eden  teknolojik  gelişmelerin  ve  insanlığı  daha  önce  hayal  bile  edemediği  ekolojik  felaketlerle  karşı  karşıya  getiren  çılgınca  faaliyetlerin  bir  sonucu  olarak  öngörülmüştür .
            Toprağın , havanın  ve  suyun  sanayi  atıkları  ve  şehir  çöpleri  yüzünden  dizginlenemeyen  bir  şekilde  kirlenmesi , bitki  örtüsü  ve  denizlerin  artan  bir  şekilde  zehirlenip  yok  olması , yaygın  uyuşturucu  ve  görünürde  faydalı  ilaç  kullanımı  sebebiyle  insanın  kendi  bedeninde  ortaya  çıkan  her  türlü  genetik  bozukluklar  ve  insanlara  yararlı  bir   çok  hayvan  türünün  giderek  yok  olması , bütün  bunlara , insanın  sosyal  hayatındaki  hızlı  bozulmayı  ve  çürümeyi , cinsel  sapıklıkları , suçları, şiddeti  ve  son  aşamada  nükleer  dehşeti  ilave  edebiliriz . Bunların  tümü , son  tahlilde , insanın  Allah’a  ve  mutlak  manevi , ahlaki  değerlere  karşı  umursamazlığının  ve  bunun  yerine  maddi  ilerlemeyi  tek  önemli  hedef  sayan  inançlara  tutsaklığının  bir  sonucudur .
             ‘’ İnsanlar , inandık  demeleriyle  kendi  hallerine  bırakılacaklarını  ve  hiç  bir  imtihana  çekilmeyeceklerini  mi  sandılar . Yemin  olsun  ki , biz , onlardan  öncekileri  de  sınamışızdır . Allah, özüyle  sözü  bir  olanları  elbette  bilecektir . O  halde  bugün  yaşayanlar  da  sınanacak  ve  elbette  Allah , doğru  davrananları  ortaya  çıkaracaktır . Ve  Allah , yalancıları  da  elbette  bilecektir , inandıklarını  iddia  ettikleri  halde  kötülük  işleyenleri . Yoksa  o  kötü  işler  yapanlar  bizden  kaçıp  kurtulabileceklerini  mi  sandılar . Ne  kötü  hüküm  veriyorlar .’’  Ankebut  Suresi  2.3.4.  Ayetler .
             Fahrettin  Razi  der  ki : ‘’ Müfessirler  sandılar  ki , bu  ayetin  açık  anlamı  üzere  yorumlanması ,  Allah’ın  ilminin  bir  süreç  içinde  yenilenmesini  gerektirir . Hâlbuki  Allah , doğru  olanı  ve  yalancıyı , sınamadan , denemeden  önce  de  biliyor  iken , ‘ sınama  sırasında  bilecek ‘ demek  nasıl  mümkün  olur  diye , bu  ifadeyi , ‘gösterecek , ortaya  koyacak , seçip  ayırt  edecek ‘ gibi  anlamlara  yorumladılar . Hâlbuki , Allah’ın  ilmi  bir  sıfattır  ki , onda  her  olay  gerçeklikte  olduğu  gibi  ortaya  çıkar . Örneğin , yükümlü  kılmadan  önce  Allah  bilir  ki , ‘’ Zeyd  itaat  edecek , Amr  da  isyan  edecek ‘’ , sonra  yükümlü  tutma  zamanında  da  bilir  ki , o  itaatkârdır , öteki  de  isyankârdır . Yapıldıktan  sonra  da  bilir  ki , o  itaat  etti , öteki  de  isyan  etti . Hiçbir  durumda  O’nun  ilmi  değişmez , değişen  ancak  onun  ilmine  konu  olan  şeydir , bilinendir . ‘’
             İbni  Münir’in  şu  ifadesi  daha  güzeldir : ‘’ Gerçek  şu  ki , Yüce  Allah’ın  ilmi  birdir . Yüce  Allah’ın  var  kılınan  bir  şeyi  bilmesi , o  şeyin  var  olduğu  zamanda  ve  önce  ve  sonra  olduğu  gibi  aynı  şekildedir . Fakat  şunu  da  unutmamak gerekir  ki , burada  bilecek  demekten  maksat , nedenden  söz  edip , aslında  sonuca  dikkat  çekmektir . İmtihan  eder  gibi , kesin  ortaya  koyacak  ve  meydana  çıkaracak  da , onu  ödüllendirecek  veya  ceza  verecek  demektir . ‘’ Nitekim  Kadı  Beyzavi  de  şöyle  demiştir : ‘’ Yüce  Allah’ın  imtihan  yoluyla  bilmesi , şimdiki  zamanda  bilmesi  anlamındadır  ve  bu  yolla  O , inanma  konusunda  dürüst  olanlarla , bu  konuda  yalancı  olanları  seçip  ayırır . İnsanların  sevap  elde  etmeleri  ya da  cezalandırılmaları  buna  dayanır . ‘’ Aynı  şekilde, bu  ayetin  anlamının  ‘’ onları  ayırt  etmek  için  veya  onlara  hak  ettiklerini  vermek  için ‘’  şeklinde  olduğu  da  söylenmiştir .
             Allah  her  şeyi  bilir  de  kul  her  şeyi  bilemez . Kul  azaba  uğradığında  nedenini  sebebini  anlayamayabilir . Ama  kula   ‘’ işte  azaba  uğramanın  nedenleri  şu  yaptıklarındır , bu    yapmadıklarındır  ‘’  denildiğinde  kulun  diyecek  sözü  olamaz .
             ‘’Kim  Allah  yolunda  üstün  gayretler  gösterirse  bunu  yalnız  kendi  iyiliği için  yapmış  olur. Çünkü  Allah , her  türlü  ihtiyaçtan  uzaktır . İman  edip  doğru  ve  yararlı  işler  yapanların  Biz  önceki  kötülüklerini  mutlaka  sileriz  ve  onları  yaptıkları  iyiliklere  göre  ödüllendiririz . İman  edip  doğru  ve  yararlı  işler  yapmış  olanları  öteki  dünyada  da  mutlaka  dürüst  ve  erdemlilerin  arasına  sokacağız . ‘’   Ankebut  Suresi  6.7.8.9.  Ayetler .
             İnsanların   bütün  iyi  işleri  er  veya  geç  , ama  mutlaka  kendi  faydalarına  sonuç  verir , onun  insanlıkta  ve  Müslümanlıkta  kemalini  artırır , Allah  katındaki  değerini  ve  derecesini  yükseltir . İnsanlar  bir  kere  gönülden  niyet  edip  karar  vererek  hayırlı  işlere , üstün  gayretlere  giriştiler  mi  artık  Allah’ın  yardım  ve  desteği  de  onlarla  olur  ve  bu  sayede  üstesinden   gelemeyecekleri  kadar  ağır  gibi  görünen  işleri  bile  başarabilir , ulaşılamaz  zannedilen  hedeflere  ulaşabilir. Kur’an’ın  en çok  önem  verdiği , zihinlere  yerleştirmeyi  istediği  ilkelerden  biri  de  şudur: İnsanın  inancı  ne  kadar  yanlış , işleri  ne  kadar  kötü  olursa  olsun , onun  için  kurtuluş  kapısı  daima  açıktır . İnsan  bir  kere  içtenlikle  Allah’a  dönüp  bu  kapıdan  girdikten , yani  istikametini  düzeltip  Allah’ın  istediği  ruh  temizliğini  gerçekleştirdikten , kalbini  imanla  ve  hayatını  güzel  işlerle  donattıktan  sonra  artık  günahları  anlamını  kaybedecek  ve  tamamıyla  silinip  yok  edilecek. O insan tertemiz  bir  mümin  olarak   hayata  yeniden  başlamış  sayılacaktır. Hatta  ayete  göre  Allah  böyle  insanları  yaptıkları  iyi  işleri  sayesinde  hak  ettiklerinden  daha  güzeliyle  ödüllendirecektir .     
             ‘’ Kesin  olan  şu  ki , Allah  gökleri  ve  yeri  deruni  bir  hakikat  üzere  yarattı . Unutmayın  ki  bu  yaratılışta  O’na  inananların  tümü  için  alınacak  dersler  vardır . Sana  vahiy  edilen  bu  İlahi  Kelamı  başka  insanlara  ilet  ve  namazında  dikkatli  ve  devamlı  ol . Çünkü  Allah’ı  anmak  insanı  çirkin  fiillerden  ve  akla  ve  sağduyuya  aykırı  olan  her  türlü  şeyden  alıkoyar . Allah’ı  anmak  gerçekten  en  büyük  erdemdir . Allah  bütün  yaptıklarınızı  bilir . Geçmiş  vahyin  mensuplarıyla  zulüm  ve  haksızlıktan  uzak  durdukları  sürece  en  güzel  şekilde  tartışın  ve  deyin  ki : ‘ Bize  indirilene  inandığımız  gibi  size  indirilmiş  olana  da  inanıyoruz . Çünkü  bizim  ilahımız  ile  sizin  ilahınız  tek  ve  aynıdır   ve  biz  hepimiz  O’na  teslim  olmuşuzdur . ‘’ Ankebut  Suresi  44.45.46. Ayetler . 


Evrenin  yaratılışının  gerisinde  belli  bir  anlam  ve  amacın  yattığına  inanmak , kişinin  Allah’a  inancının  mantıki  bir  gereğidir . ‘’ Bunların  hiç  birini  Allah  bir  anlam  ve  amaçtan  yoksun  yaratmış  değildir .  Yunus  Suresi  5.  Ayet .   ‘’ Ey  Rabbimiz ! Sen  bunların  hiç  birini  anlamsız  ve  amaçsız  yaratmadın . ‘’ Al-i  İmran  Suresi  191.  Ayet . ‘’ Biz , hakikati  inkâr  edenlerin  sandığı  gibi göğü  ve  yeri  ve  ikisi  arasındaki  şeyleri  bir  amaç  ve  anlamdan  yoksun  yaratmadık .’’ Sad  Suresi  27.  Ayet .

              Zulüm  ve  haksızlıktan  uzak  durdukları  ve  bu  nedenle  dostça  bir  tartışmayı  hak  ettikleri  sürece . Bundan  çıkarılacak  sonuç , böyle  durumlarda  bütün  peşin  çatışmalara  meydan  verilmemesi  gerektiğidir .
             ‘’ Allah , kullarından  dilediğine  bol  rızık  bağışlar , dilediğine  ise  ölçülü  ve  idareli . Zira  unutmayın , Allah  her  şeyi  hakkıyla  bilir . Ve  hep  olduğu  gibi , şayet  onlara  da  ‘ Gökten  yağmuru  boşaltıp  ölü  toprağa  tekrar  hayat  veren  kimdir ? ‘  diye  sorarsan , hiç  tereddüt  etmeden  ‘ Allah ‘ derler . De  ki : ‘ O  halde  hamt  yalnız  Allah’a  mahsustur ! ‘ Fakat  onların  çoğu  akıllarını  kullanmazlar . Çünkü  akıllarını  kullansalardı  bilirlerdi ki  bu  dünya  hayatı  geçici  bir  zevk  ve  eğlenceden  başka  bir  şey  değildir . Oysaki  sonraki  hayat , tek  gerçek  hayattır , keşke  bunu  bilselerdi . Kendilerini  tehlikede  gördükleri  sırada , işte  o  anda  içten  bir  inançla  yalnız  Allah’a  yalvarıp  yakarırlar . Sağ  salim  düze çıkar  çıkmaz  da  bazı  hayali  güçleri  tekrar  O’na  ortak  koşmaya  başlarlar . Böylece  kendilerine  bahşettiğimiz  her  türlü  nimete  karşı  nankörlük  yapar  ve  dünyadaki  hayatlarından  ahmakça  zevk  almaya  devam  ederler . Fakat  günü  gelince  gerçeği  öğrenecekler . ‘’  Ankebut  Suresi   63.64.65.66.   Ayetler .
             Din  bir  yasalar  bütünüdür ; buyruk  ve  yasakları  vardır  ve  bunlar  insanın  arzularını  sınırlar. Bu  noktada  insan  bir  ikilemle  karşı  karşıya  kalır . Aklının  ve  vicdanının  buyruklarını  nefsani  isteklerine  hâkim  kılanlar  iradelerini  inançlarıyla  bütünleştirir ; dinin  buyruk  ve  yasalarının  makul , değerli  ve  uyulması  gerekli  ödevler  olduğuna  hükmeder . Nefsani  arzuları  akıl  ve  vicdanlarına  galip  gelenler  ise  söz  konusu  buyruk  ve  yasakları  birer  külfet  olarak  gördükleri  için  bunların  anlamsız  ve  yararsız  olduğuna  hükmederek  sonuçta  din  karşıtı  bir düşünceyi  ve  hayat  tarzını  benimserler .
             ‘’ Kendi  uydurduğu  yalanları  Allah’a  isnat  edenlerden  yahut  ona  vahiyle  gelen  hakikati  yalanlayandan  daha  zalim  kim  olabilir ? Bu  şekilde  hakikati  inkâr  edenler  için  cehennem  en  uygun  yer  değil  mi ? Ama  davamız  uğrunda  üstün  gayret  gösterenleri  , Bize  varan  yollara  mutlaka  yöneltiriz . Allah , kuşkusuz , iyilik  yapanlarla  beraberdir . ‘’ Ankebut  Suresi  68.69.  Ayetler .
             ‘’ Nihai  Gerçek’e  varmak  amacıyla  yapılan  bütün  dualar , bütün  çağrı  ve  arayışlar  ancak  Allah’a  yöneltilmelidir . Çünkü  insanların  O’nu  bırakıp  da  yakardıkları  öteki  varlıklar  ve   güçler  bu  yakarışlarına  hiç  bir  şekilde  karşılık  veremezler . Öyle  ki , onlara  yakarıp  duran  kimsenin  durumu  ellerini  suya  doğru  uzatıp , suyun  kendisine  ulaşmasını  bekleyen  birinin  durumuna  benzer. Oysa bu  durumda  su  asla  ona  ulaşmayacaktır . Bunun  içindir  ki , hakkı  inkâr  edenlerin  yakarması  kendilerini  sapıklık  içinde  tüketmekten  başka  bir  sonuç  getirmez .‘’Rad  Suresi 14. Ayet .
             ‘’ Hakkın  çağrısı ‘’  yahut  ‘’hakka  yönelen  dua  O’nundur , O’na  aittir ‘’ ya da  ‘’ Bütün  dualar  yalnızca  O’na  olmalıdır . ‘’  Bununla  birlikte  hatırlanmalıdır  ki , ‘’ el-hak – hak , değişmeyen  gerçek‘’  terimi , Nihai  Gerçek‘e , ya da  var  olan  her  şeyin  özündeki   Asli  Sebebe  işaret  etmek  üzere  Allah’a  atfedilen  sıfatlardan  biridir . Dolayısıyla  Hakka  yönelen  dua  ifadesi , başka  varlıklara  güçlere  ya da  beşeri  ilkelere  dayanıp  sığınmanın  kendiliğinden  batıl  ve  yararsız  olduğunu  ima  edecek  şekilde , ‘’ Nihai  Gerçek  olan  Allah’a  yöneltilen  dua  yahut  sığınma  ‘’ olarak  anlaşılabilir .
             ‘’Göklerin  ve  yerin  Rabbi  kimdir ?‘ diye  sor  onlara . Ve  de  ki : ‘Allah’tır ! ‘ Ve  yine  de  ki: ‘Peki  öyleyse  niçin  Allah’ı  bırakıp , kendileri  için  bile  ne  bir  yarar  sağlayabilecek ne de bir  zararı  giderebilecek  güçte  olmayan  şeyleri  kendinize  koruyucular , kayırıcılar  olarak  görüyorsunuz ? ‘ Sor  onlara : ‘ Hiç  kör  olan  kimseyle  gören  kimse  bir  olur  mu ?  Yahut  kopkoyu  karanlıkla  aydınlık  bir  tutulabilir  mi ? ‘  Yoksa  onlar  Allah’la  beraber , onun  yarattığına  benzer  şeyler  yaratan  başka  tanrısal  güçlerin  var  olduğuna  gerçekten  inanıyorlar  da  bu  yaratma  eylemi  onların  gözünde  O’nun  yaratma  eylemine  benzer  mi  görünüyor ?  De  ki : ‘ Her  şeyin  yaratıcısı  Allah’tır  ve  O’dur  var  olan  her  şeyin  üstünde  mutlak  hükümranlık  sahibi  biricik  Yaratıcı ! O , gökten  su  indirdiğinde  ve  kurumuş  nehir  yataklarından  her  biri  kendi  hacimlerine  göre  dolup  taştıklarında, akıntı  yüzeydeki  çerçöpü , tortuyu  alır  götürür . Tıpkı  süs  eşyası  ya da  alet  yapmak  için  ateşte  eritilen  madenlerin , yüzeyinde  çıkan  köpüklü  tortudan  arındırılması  gibidir  bu . Hak  ile  batılı  Allah  işte  böyle  bir  benzetmeyle  göz  önüne  koyuyor . Çünkü , gerçekten  de , tortuysa , çerçöpse  söz  konusu  olan , bütün  bu  köpüksü  şeyler  gibi  akar  gider , ama  insanlara  yararlı  olan  şeye  gelince , o  her  zaman   olduğu  yerde , sapasağlam  ayakta  kalır. Allah  işte  böyle  benzetmelerle  ortaya  koyuyor , Rablerinin  davetine  güzel  bir  karşılık  verenlerle  O’na  hiç  karşılık  vermeyenlerin  durumlarını . ‘’  Rad  Suresi  16.17.18.  Ayetler .
             ‘’ Yaratma ‘’ yahut  ‘’ yaratma  eylemi ‘’  terimi  çoğu  zaman , mecazi  anlamda , insanın  belirli   mahiyette  bazı  etkinlikleri  için  de  kullanılıyor  olmakla  birlikte , bir  ressama , bir  şaire  ya da  bir  filozofa  atfedilen  ‘’ yaratma ‘’ ile  Allah’a  atfedilen  ‘’ yaratma ‘’  eylemi  arasında  bir  mahiyet  farkı  vardır . Çünkü  insan  yaratırken  eserini  bu  yaratma  eyleminden  önce  zaten  mevcut  bulunan  unsurlardan  yola  çıkarak  ortaya  koymaktadır . Denebilir  ki , en  üstün  sanat  eserinde  bile  sanatçının , yani  yaratıcının  yaptığı  bütün  iş , önceden  mevcut  bu  unsurları  yeni  bir  terkip  içinde  bir  araya  getirmekten  ibarettir , ama  ‘’ yoktan  var  etmek ‘’ anlamında  yaratmaya  gelince , kelimenin  bu  gerçek  anlamıyla , yaratma  kudret  ve  bilgisine  sahip  olan   sadece  Allah’tır . Çünkü  O , yaratma   eyleminden  önce  ya  bütün  olarak , ya da  unsurları  itibariyle  mevcut  bulunmayan  şeyi  var  etmektedir . ‘’ O , bir  şeyin  olmasını  dilerse , ona  sadece  ‘ Ol ! ‘  der  ve  o  şey  olur. ‘’ Bakara  Suresi  117.  Ayet . Bu  ayetlerde , Allah’tan  başka  herhangi  bir  gücün  ya da  varlığın  da  ‘’Allah’ın  yarattığı  gibi  yaratabileceği ‘’  yolundaki  batıl  ve  çarpık  inanca  ilişkin  atfın  anlamı  da  budur.
             ‘’ Nice  insan , herhangi  bir  bilgiye  sahip  olmaksızın  Allah  hakkında  tartışmakta  ve  bu  yolda , başkaldıran  her türlü  şeytani  gücün  peşine takılmaktadır . O  şeytani  güçler  ki , kendilerine yönelen  kimseleri  yoldan  çıkarmaya  ve  onları  kavurucu  azaba  sürüklemeye  memur  edilmişlerdir. Yine  insanların  içinde  niceleri  vardır  ki , herhangi  bir  bilgiye , herhangi  bir  doğru  yol  öğretisine  ve  ışık  saçan  bir  ilahi  kitaba  sahip  olmaksızın  Allah  hakkında  tartışmakta , başkalarını  Allah  yolundan  saptırmak  için  hakka  sırt  çevirmektedir .  Ve  insanlardan  kimi  de  vardır  ki , Allah’a  imanla  küfrün  sınırında  kulluk  eder . Öyle  ki , başına  bir  iyilik  gelse , O’ndan  hoşnut  olur , ama  başına  sınayıcı  bir  güçlük  gelse  hemen  bütünüyle  yüz  çevirir  ve  böylece  dünyayı  da , ahireti  de  kaybeder . Zaten , hiç  bir  şeyle  kıyaslanmayan  kayıp  da  gerçekte  budur. Böyle  yaparken , Allah  yerine , kendisine  ne  zarar  ne  de  yarar  sağlayabilen  şeylere  yalvarıp  yakarır . Düşünülebilecek  en  vahim  sapıklık  da  zaten  budur . Ve  bazen  de  kendisine  zararı  yararından  çok  olan  kimseye , bir  başka  insana  yalvarıp  yakarır . Gerçekten  de , bu  ne  kötü  efendi  ve  bu  ne  kötü  uyruk ! Gerçek  şu  ki , Allah  imana  erişip  dürüst  ve  erdemli  davranışlar  ortaya  koyanları , içlerinde  derelerin , ırmakların  çağıldadığı  has  bahçelere  kabul  edecektir . Çünkü  Allah  dilediğini  yapar . ‘’  Hac  Suresi   3.  ……..14.  Ayetlerden .
             Eğer  Müslümansak , kendimizi  Allah’a  teslim  olan  olarak  görüyorsak , Allah’ı  tanımak  zorundayız . Allah’ı  tanımak  O’nun  bize  yolladığı  mesajıyla , Kur’an’la  olacaktır . Kur’an’ı  okudukça  Sünnetullah’ı   öğreneceğiz .
             Benimsediği  inanca  kayıtsız  şartsız  bağlı  kalmakta  acze  düşen  insan , çoğu  zaman , gerçek  ya da  hayali , birtakım  harici  güçlere  kendi  kaderi  üzerinde  belirleyici  bir  etki  ya da  rol  yakıştırmaya  ve  böylece  onlara  tanrısal  nitelikler  isnat  etmeye  eğilimlidir . Bir  başka  insana  yalvarıp  yakaranlar  ifadesi , kendinin , ‘’ Allah’a  ancak  imanla  küfrün  sınırında  kulluk  edenler ‘’  tarafından  tanrılaştırılmasına  izin  veren  ve  böylece  hem  kendini , hem  de  peşinden  gidenleri  uçuruma  sürükleyen  kimseye  işaret  etmektedir . Allah  yolunda  mücadele  ettiğini  söyleyenler  eğer , ilimden  ve  Kur’an’dan  uzak   kalırlarsa  Allah  için  mücadele  adı  altında  insanları  Allah  yolundan  uzaklaştırırlar . Böyleleri , inatçı  şeytana  uyarak  imanla  inadı  birbirine  karıştırır , sonuçta  da  hem  kendi  başını  yakar , hem  de  Allah’ın  tertemiz  dinine  yüz  karası  olurlar . Böylelerinin  bütün  sermayelerinin  inat , sağa  sola  sataşmak  olduğunu  da  ayetler  bize  haber  veriyor .   
             ‘’ Onlar , sadece  ‘ Bizim  Rabbimiz  Allah’tır ! ‘ dedikleri  için  haksız  yere  yurtlarından  çıkarıldılar . Allah , insanları  birbirlerine  karşı  savunmasız  bırakmasaydı , şüphesiz  o  zaman , içlerinde  Allah’ın  isminin  çokça  anıldığı  manastırlar , kiliseler , havralar  ve  mescitler  çoktan  yıkılıp  gitmiş  olurdu . Muhakkak  ki  Allah , O’nun  davasına  arka  çıkanlara  yardım  edecektir . Çünkü , Allah  her  şeyi  hükmü  altında  tutan  en  yüce  iktidar  sahibidir . O  yardıma  layık  olanlar  ki , kendilerini  yeryüzünde  egemen  kılsak  dahi  salata  devam  ederler , arınmak  için  verilmesi  gerekeni  verirler , yapılması  iyi  ve  doğru  olanı  emreder , yanlış  ve  kötü  olanı  yasaklarlar . Ama  yine  de , olup  biten  her  şeyin  sonucu  Allah’a  kalmıştır . ‘’  Hac  Suresi  40.41.  Ayetler .
             ‘’ Bakın , katımızdan  indirdiğimiz  hakikatin  ve  rehberliğin  delilini  İlahi  Kelam  aracılığıyla  insanlığın  önüne  koyduktan  sonra  onu  gizleyip  örtbas  edenlere  gelince ; işte  onlardır  Allah’ın  lanet  edeceği  ve  onlardır  yargılama  yeteneğine  sahip  herkesin  lanet  yağdıracağı . Ancak  tövbe  edenler , kendilerini  düzeltenler  ve  tebliğ  edilen  hakikati  duyuranlar  bunun  dışındadır . Onların  tövbelerini  kabul  edeceğim , zira  yalnız  Benim  tövbeleri  kabul  eden , rahmet  dağıtan . ‘’ Bakara  Suresi  159.160.  Ayetler .
             ‘’Hâlâ  Allah’a  rakip  gördükleri  varlıklara  inanmayı  tercih  eden  ve  onları  yalnızca  Allah’a özgü  olması  gereken  bir  sevgi  ile  seven  insanlar  var . Hâlbuki  imana  ermiş  olanlar , Allah’ı  başka  her  şeyden  daha  çok  severler . Zulüm  yapmaya  şartlanmış  olanlar , kıyamet  günü  azaba  uğratıldıkları  zaman  görecekleri  gibi , bütün  kudretin  yalnızca  Allah’a  ait  olduğunu  da  keşke  görselerdi . O  gün  haksız  yere  kutsananlar  kendilerine  tabi  olanları  tanımazlıktan  gelecekler  ve  onlara  tabi  olanlar , bütün  ümitleri  paramparça  olmuş  bir  şekilde  kendilerini  bekleyen  azabı  çekeceklerdir . ‘’  Bakara  Suresi   165.166.  Ayetler .
             ‘’ İnsanlar  arasında  ibadet  için  Allah’tan  başka  ortaklar  edinenler ‘’ yani , ‘’ Allah’a  eşler  koşanlar ‘’ Ortak , eş  terimi , ister  kendi  başına  bir  tanrı , isterse  sözüm  ona  bazı ilahi  veya  yarı ilahi  güçlere  sahip  bir  aziz  olarak  telakki  edilsin , Allah’ın  sıfatlarından  tümünün  veya  bir  kısmının  izafe  edildiği  herhangi  bir  tapınma  objesini  ifade  eder . ‘’ Allah    daha  hayırlı , yoksa  O’na  ortak  koştukları  şeyler  mi ?’’ Bu  ifadeyle  sadece  tanrılaştırılan  tabiat  güçlerine  ya da  varlıklarına  değil , aynı  zamanda , adet  ve  geleneklerin  dinsel  bir  kutsallık  kazandırdığı  sahte  toplumsal  ve  ahlaki  değerlere  de  işaret  edilmektedir .
             ‘’ Elçi  ve  onunla  birlikte  olan  müminler , Rabbi  tarafından  ona  indirilene  inanırlar . Hepsi , Allah’a ,meleklerine , vahiylerine  ve  elçilerine  inanılar . O’nun  elçilerinden  hiçbiri  arasında  ayrım  yapmazlar . ‘’ Bakara  Suresi  285.  Ayet .
             Bütün  elçiler  Allah’ın  mesajının  dürüst  ve  erdemli  taşıyıcıları  olduklarından , bazılarına  ‘’diğerlerinden  daha  fazla  lütufta  bulunulmuş ‘’  olsa  da  aralarında  hiç  bir  farklılık  yoktur .
             ‘’ İnananlar  ancak  o  kimselerdir  ki , her  ne  zaman  Allah’tan  söz  edilse  kalpleri  korkuyla  titrer  ve  kendilerine  her  ne  zaman  O’nun  ayetleri  ulaştırılsa  inançları  güçlenir  ve  Rablerine  güven  beslerler . Onlar  ki  salatlarında  devamlı  ve  kararlıdırlar , kendilerine  rızık  olarak  bahşettiğimiz  şeylerden  başkalarının  yararına  harcarlar . İşte  böyleleridir  gerçekten  inanmış  olanlar . Rablerinin  katında  büyük  onur , bağışlanma  ve  çok  değerli  bir  rızık  olacaktır  onların  payı . ‘’ Enfal  Suresi  2.3.4.  Ayetler .
             ‘’ De  ki : ‘ Ey  geçmiş  vahyin  izleyicileri ! Sizinle  bizim  aramızda  şu  ortak  ilkeye  gelin ; Allah’tan  başka  kimseye  kulluk  etmeyeceğiz , O’ndan  başka  hiç  bir  şeye  ilahlık  yakıştırmayacağız  ve  Allah  ile  birlikte  insanları  Rab  edinmeyeceğiz .’  Ve  eğer  yüz  çevirirlerse  de  ki : ‘ Şahit  olun  biz  kendimizi  O’na  teslim  etmişiz ! ‘’  Al-i  İmran  Suresi  64.  Ayet .
             ‘’ Allah’ın  vahiy , sağlam  muhakeme  ve  peygamberlik  bağışladığı  bir  kimsenin  bundan  sonra  halkına , ‘ Allah’ın  yanı  sıra  bana  da  kulluk  edin ! ‘  demesi  düşünülemez . Aksine , onlara  şöyle  öğüt  verir : ‘ İlahi  Kelamın  bilgisini  yayarak  ve  kendiniz  onu  derinlemesine  inceleyerek  Allah  adamları  olun ! ‘  O , melekleri  ve  peygamberleri  tanrı  edinmenizi  emretmez . Zaten  kendinizi  Allah’a  tam  teslim  ettikten  sonra  hiç , O , sizi  hakikati  inkâra  davet  eder  mi ? ‘’  Al-i  İmran  Suresi  79.80.  Ayetler .
             Rabbani , yani , Allah  adamı , kendisini  özellikle  Rabbini  tanımaya  ve  O’na  itaat  etmeye  adayan  kişidir . Bu  ayetlerde  azizlerin , velilerin , meleklerin , peygamberlerin  kutsanması , onlara  ilahi  veya  yarı  ilahi  vasıfların  atfedilmesi  kesin  bir  dille  reddedilmiştir .
             ‘’ Allah , kendi  yolunda  üstün  çaba  gösterdiğinizi  ve  zorluklara  karşı  sabırlı  olduğunuzu  görmedikçe  cennete  girebileceğinizi  mi  sanıyorsunuz ? ‘’ Al-i  İmran  Suresi  142.  Ayet .
             Allah , her  şeyi  bilen  olduğundan , O’nun  bir  şeyi  ‘’görmemesi ‘’ , elbette , atıfta  bulunulan  olayın  veya  şeyin  henüz  meydana  gelmediğini  veya  hali  hazırda  mevcut  olmadığını  gösterir .
             Yüce  Allah , Uhud  savaşında  yenilgiye  uğramış  olan  müminleri  teselli  etmek  ve  cesaretlendirmek  için  onlara  Bedir  savaşındaki  zaferlerini  hatırlatarak  buyuruyor  ki : Eğer  siz  Uhud’ da   yenilgiye  uğradıysanız  hemen  üzüntüye  kapılıp  cesaretinizi  yitirmemeli  ve  zaaf   göstermemelisiniz . Bilmelisiniz  ki  düşmanlarınız  da  Bedir ‘de  benzeri  bir  yenilgiye  uğramışlardı . Fakat  onlar  yenildikleri  için  zaaf  göstermemişler , cesaretlerini  yitirmemişlerdir . Bilakis  onlar  sizinle  savaşmak  için  azimli  ve  kararlı  bir  biçimde  hazırlıklarını  tamamlamış  ve  Uhud   savaşına  gelmişler , sonuçta  kararlılıklarının  karşılığını  da  almışlardır . Bu  Allah’ın  bir  kanunudur . Allah  onları  sevdiği  için  değil , onlar  sabırla  ve  kararlılıkla  savaştıkları  için  zafere  ulaşmışlardır . Sabır  ve  kararlılık  içinde  çalışıp  gayret  gösterenler   daima  başarıya  kavuşurlar . Yüce  Allah  samimi  müminleri  ortaya  çıkarmak  ve  onların  bir  kısmını  şehitlik  rütbesine  erdirmek , müminleri  günahlarından  ve  kusurlarından  arındırıp  tertemiz  hale  getirmek  ve  kâfirleri  helak  etmek  için  bu  zafer  ve  yenilgileri  insanlar  arasında  döndürüp  durmuş , acı   ve  tatlı  günleri  her  iki   tarafa  da  tattırmıştır .   
             ‘’  Allah , geçmişte  kendilerine  vahiy  verilenlere , ‘ Bunu  insanlara  açıklayın  ve  ondan  hiç  bir  şeyi  gizlemeyin ! ‘  buyurduğunda , bunu  yapacaklarına  dair  onlardan  güçlü  bir  taahhüt  almıştı .  Ama  onlar  bu  taahhütlerini  kulak  arkasına  attılar  ve  küçük  bir  kazançla  değiştirdiler . Ne  kötü  bir  alışverişti  bu ! Sanma  ki  bu  şekilde  başardıklarıyla  övünen  ve  yapmadıklarıyla  ile  övülmekten  hoşlananlar  azaptan  kurtulabileceklerdir . Onları  ahirette  şiddetli  bir  azap  beklemektedir . ‘’  Al-i  İmran   Suresi   187.188.  Ayetler .
             Yahudilerin  kendilerini  Allah’ın  seçilmiş  toplumu  görmeleri  ve  Hıristiyanların , Hz.  İsa’nın  vekâleten  kefaretine  inanmalarının  kendilerini  otomatik  olarak  kurtaracağı  inancına  işaret. Her  iki  halde  de  ‘’ satın  aldıkları  ne  kötü  bir  şeydi ‘’ yani , yaptıkları  alışveriş  öteki  dünyada  azabın  kendilerine  dokunmayacağı  hayalidir . Bugünkü  Müslüman  âleminde  de  Hz.  Peygambere  selam  göndermenin  ve  şefaat  dilemenin  kendilerini  kurtaracağı  inancı  vardır .
             Muhammed  Abduh’a  göre  Müslümanlar   Kur’an’ı  çok  iyi  korumuş  ve  kuşaktan  kuşağa  nakletmiş  olmalarına  rağmen  onun  anlamını  insanlara  yeterince  ve  doğru  açıklamadıkları  için  onu  korumuş  olmaları  fazla  bir  şey  ifade  etmemiştir . Çünkü  insanlar  onun  hidayetinden  faydalanamamışlar , hatta  Müslümanların  kendileri  dahi  ondan  saptıklarını , dinlerini  korumanın  elde  kor  tutmak  kadar  zor  bir  duruma  geldiğini , hilekârlığın  ve  hıyanetin  yaygınlaştığını , emaneti  koruma  anlayışının  kalktığını  itiraf  etmişlerdir . Bütün  bunlar  Kur’an’ı insanlara  açıklamayı  terk  etmenin    sonucu  olarak  ortaya  çıkmıştır . Kur’an’ın  anlaşılmasına  engel  olan  en  önemli  sebep  ilim  adamları  arasında  çıkan  ihtilaflardır . Bu  dönemde  ümmet  mezheplere  ayrılmış , her  grup  Kur’an’ı  anlama  yerine  onun  kendi  mezhebini  destekler  mahiyette  olanlarını almış , aykırı  olanlarını  ise  tevil  etmiştir . ( Başka  anlam  vermişlerdir . ) Halk  da  bunları  takip  ederek  gruplara  ayrılmış  ve  her  grup  bir  mezhebin  kitaplarını  okumayı  tercih  etmiştir . Sonuçta  öyle  bir  zaman  gelmiştir  ki  herkes  Kur’an’ın  hidayet  ve  hakemliğine  başvurmayı  bırakmış , kendi  grubunun  yaşayan  veya  ölmüş  âlimlerine  başvurmuştur .
             ‘’Onlar ki, ayakta  dururken , otururken  ve  uyumak  için  uzandıklarında  Allah’ı  anar  ve , göklerin  ve  yerin  yaratılışı  üzerinde  inceden  inceye  düşünürler . ‘ Ey  Rabbimiz ! Sen  bunların  hiç  birini  anlamsız  ve  amaçsız  yaratmadın . Sen  yücelikte  sınırsızsın ! Bizi  ateşin  azabından  koru!’ Al-i  İmran  Suresi   191.  Ayet .
             Kur’an  insanın  onur  borcunu ‘’ düşünmek ’’  olarak  belirlemiştir . Ayetler , inceleme  ve  düşünmenin  giriş  kapısı  olarak  hiçbir  şeyin  anlamsız  olmadığını  gösteriyor . Kur’an’a  göre  varlıkta  her  şey  ayet  olduğu  için , her  şeyin  tetkiki  aynı  derecede  kutsal  ve  önemlidir .
             ‘’ Ey  Rabbimiz ! Bizi  imana  çağıran  bir  ses  duyduk ; ‘ Rabbinize  iman  edin ! ‘ Ve  böylece  imana  geldik . Ey  Rabbimiz ! Günahlarımızdan  ötürü  bizi  affet  ve  kötülüklerimizi  sil  ve  gerçek  erdem  sahipleri  olarak  canımızı  al ! ‘’   Al-i  İmran  Suresi  193.  Ayet .
            ‘’ Bir  ses ‘’ – yani – ‘’ Bir  davetçi ‘’
             ‘’ Ve  Rableri  onların  dualarını  şöyle  cevaplar : ‘ İster  erkek , ister  kadın  olsun , Benim  yolumda  çaba  gösterenlerden  hiç  kimsenin  çabasını  boşa  çıkarmayacağım . Çünkü  hepiniz  birbirinizin  soyundan  geliyorsunuz . Zulüm  ve  kötülük  diyarından  kaçanlara , yurtlarından  sürülenlere , Benim  yolumda  eziyet  çekenlere  ve  bu  yolda  savaşıp  öldürülenlere  gelince , onların  kötülüklerini  mutlaka  sileceğim  ve  onları , Allah’tan  bir  mükâfat  olarak , içinden  ırmaklar  akan  has  bahçelere   sokacağım . Zira  mükâfatların  en  güzeli , Allah  katında  olanıdır . ‘’ Al-i  İmran  Suresi  195.  Ayet .
             ‘’ Siz  ey  imana  ermiş  olanlar ! Allah’a  karşı  sorumluluğunuzun  bilincinde  olun ; herkes  yarın  için  ne  hazırladığına  baksın ! Ve  bir  kez  daha : Allah’a  karşı  sorumluluğunuzun  bilincinde  olun , çünkü  Allah  bütün  yaptıklarınızdan  haberdardır . Ve  Allah’tan  habersiz  olan , bu  nedenle  Allah’ın  da  kendileri  için  neyin  iyi  olduğundan  habersiz  bıraktıkları  gibi  olmayın . Çünkü  onlar, gerçekten  sapmış  olanlardır . Ateşe  mahkûm  edilmiş  olanlar  ile  cenneti  hak  etmiş  olanlar  bir  olamaz . Cenneti  hak  etmiş  olanlar , hesap  günü  kurtuluşa  erecek  olanlardır ! Bu  Kur’an’ı  bir  dağa  indirmiş  olsaydık , dağın  ezilip  büzülerek  Allah  korkusuyla  paramparça  olduğunu  görürdün . Ve  işte  bütün  bu  temsilleri , belki  düşünmeyi  öğrenebilirler  diye  insanların  önüne  koyuyoruz .’’  Haşr  Suresi  18.19.20.21.  Ayetler .
             ‘’ Sapmış  olanlar ‘’ yani , Allah’ın  insana  bağışladığı  akıl  melekesini  kasıtlı  bir  şekilde  yanlış  kullanmakla  ve  O’ndan  gafil  olmanın  sonucunda , kendi  ruhi  potansiyelini  boşa  harcamak  suretiyle . Allah’a  ve  bütün  manevi / ahlaki  sınırlara , değerlere  karşı  gaflet  içinde  bulunmak , ruhen , hareketsiz  bir  dağdan  daha  fazla  cansız  olmaktır .
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder