Ben değişik
bakış açıları yakalamaya
çalıştım, bazı noktalara daha
çok kafa yordum. Mesela Yüce
Allah’ın Yahudileri niye
seçtiğine ve sonra
da onları niye dünyanın
dört bir tarafına
dağıttığına. Allah’ın isim sıfatlarından
biri de Cebbar’dır, yapılmasına karar
verdiği şeyi dilediğinde
zorla yaptıran. Allah Yahudilerden
tek tanrılı dini
yaymalarını istemişti. Onlara,
Allah tarafından, O’nun birliği
ve benzersizliği mesajını
bütün dünyaya ulaştırma
görevi emanet edilmişti. Ama onlar, Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz.
Yakub soyundan gelmiş
olmaları sebebiyle kendilerini
‘’Allah’ın seçilmiş toplumu’’ olarak gördüklerinden ve
dolayısıyla, ilahi mesajın başka
bir toplum için
değil yalnız
kendileri için geldiğine
inandıklarından bu görevi yerine
getirmediler. Ama Yüce Allah
yine de gittikleri
yerlerde onların tek
tanrılı dini tanıtmalarını sağladı. Bir başka örnek
Hucurat Suresinin 14.-17. Ayetlerin de belirtilen
bedeviler konusu: ’’
Bedeviler biz imana
erdik ‘’ derler. De ki
onlara ey Muhammed
siz daha imana
ermediniz. Biz zahiren /
görünüşte Müslüman olduk
demeniz daha doğrudur. Çünkü gerçek
inanç henüz kalplerinize
girmiş değil.’’ ‘’Bedevi’’
kelimesinin, geçtiği bütün ayetlerde negativitenin, kötülüğün, bozgunculuğun, inadın, ikiyüzlülüğün simgesi olduğu söyleniyor. Ben bedevi kelimesinin ‘’imana ermeyenler, görünüşte Müslüman olanlara’’ daha uygun düştüğünü
ve şu an
Müslümanım diyenlerin çoğunun
bir bedevi olduğunu
düşünüyorum. Peki, niye bu
iki ayet. Çünkü bu
ayetler beni uykumdan
uyandırdı. Özdemir Asaf’ın dediği
gibi ‘’İnsanın bedeninde
ameliyat yapmak için onu bayıltmak
gerekir, ruhunda yapmak içinse
ayıltmak." Bu iki ayet
de yürekten iman
ettik diyenlerin, ben Müslümanım / Allah’a teslim
olanlardanım, diyenlerin Allah
yolunda çaba göstermelerinin gerektiğini anlatan
ayetler. Biz iman ettik
diyerek bir kapı çalıyoruz,
Allah’ın kapısını. Yüce Allah
diyor ki; ’’kim o’’ ? Ben
geldim Yüce Allah’ım
diyorsun, sana teslim olmaya, senin
rızanı aramaya. Ama bugün
Allah’ın hoşnutluğunu kazandığını
zannedip kendilerini kurtulmuş
görenlerin, kendileri adına çok
olumlu sanıları olsa gerek;
Allah’ın karşısına çıkmaktan korkmadıklarına göre.
Kur’an çok basılan bir
kitap olabilir ama
çok okunan bir
kitap olmadığı belli. Mesela
diyorlar ki Yasin Suresi Kur’an’ın
kalbi, onu okumak Kur’an’ı
okumak demekmiş. Peki Allah
diğer sureleri boşuna
mı yolladı. Bu dini
biz daha iyi
biliriz demek değil
mi? Yasin Suresi Kur’an’ın
kalbiyse, Kur’an’ın beyni Zümer
Suresi olabilir mi
acaba. Bakara Suresi kulaklarımıza
hitap ediyorsa ‘’Dinledik, boyun eğdik’’
derken, neyi dinlediniz,
neyi anladınız da
boyun eğdiniz. Boyun eğince
hayatınızda neler değişti
peki. Bu iş yalnız
kalple olmuyor, çünkü hiçbir ayet, hiçbir sure boşuna yollanmadı, hepsi de puzzle’nin bir
parçası ve ancak
Yüce Allah ‘’Bugün
dininizi kemale erdirdim’’ dediğinde, ne demek istediğini anladığımızda
biz de bedevi
değil de Allah
adamı oluruz. Kur’an’ı anlamadan
okuyanların, namazı anlamadan kılanların
eski çağlarda insanların
önünde anlaşılmaz hareketler yapıp, anlaşılmaz şeyler söyleyip, ilahi güçlerle
irtibat kurduklarını zanneden büyücülerden
farkları ne? Kur’an bir
büyü kitabı mı ki anlaşılmayan
sözler söyleyip bundan
bir fayda umuyoruz. Namazın her rekâtında okunan
Fatiha Suresinin ne anlama
geldiğini bilen kaç
kişi var? Secdede ve rükûda söylenen üç
kelimenin anlamını bilen
kaç kişi var? Hz. Peygamber namazı
beni kılar gördüğünüz
gibi kılın, ama namazı
Allah’ı anmak için
kılın, demiş. Şeklen Hz. Peygamber
gibi namaz kılıyor
olabiliriz de namazı
Allah’ı anmak için
mi kılıyoruz acaba? Anlamını bilmediğimiz
kelimeleri kullanıyorsak anmış olamayız
herhalde. Bütün övgüler,
bütün şükürler banadır, yalnız bana
ibadet edin ve
yalnız benden yardım
dileyin diyen Allah’ı, mesajlarını okumadığımız için
anlamıyoruz. Herkes Allah diyor
ama Allah neler
diyor diye merak
eden az. Bir Cuma
vaazında hoca besmelenin
ne kadar önemli
olduğunu, her işimize besmeleyle
başlamamız gerektiğini anlatıyordu. Biz besmeleyi
söylediğimizde şunu demek
istiyormuşuz, bunu demek istiyormuşuz. O zaman niye
onları söylemiyoruz. Yemeğe başlarken besmeleyi söyleyen
diyor ki: ‘’Ben bu
yemeği Allah adına
yiyeceğim’’. Çünkü
besmelenin anlamı ‘’Rahman
ve Rahim olan
Allah adına’’ demektir.
Yemeği Allah
adına mı yiyoruz, yoksa bu
yemeği bize verdi
diye Allah’ı anmak
ve şükretmek mi
istiyoruz? O zaman anladığımız, kullandığımız dilde
‘’Allah’ım bize bu
nimetleri verdiğin için
sana şükürler
olsun’’ diyebiliriz, ‘’Allah’ım,
evimize soframıza bereket ver ‘’ diyebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder