MATTA’YA GÖRE
BAP
4- ( Hz. İsa’nın
İblisle konuşmaları ) O zaman
İsa , İblis tarafından denenmek
üzere , Ruh tarafından çöle sevk
edildi . Ve kırk gün
kırk gece oruç
tuttuktan sonra acıktı . Ve
ayartıcı gelip ona
dedi : Eğer sen Allah’ın
oğlu isen , söyle , bu taşlar
ekmek olsun . İsa da
cevap verip dedi : ‘’İnsan yalnız
ekmekle yaşamaz , fakat Allah’ın
ağzından çıkan her
bir sözle yaşar ‘’ diye yazılmıştır (Tesniye 8 : 3 ) . O
zaman İblis onu
mukaddes şehre götürdü
ve mabedin
kulesi üzerine koyup kendisine dedi : ‘’ Eğer sen
Allah’ın oğlu isen
kendini aşağı at , çünkü
yazılmıştır : ‘’ Meleklerine
senin için emredecek ; Ayağını bir
taşa çarpmayasın diye ; Elleri
üzerinde seni taşıyacaklar .’’demişti. ( Mezmur 91 : 11.12 ) İsa ona
dedi : ‘’Sen Allah’ın Rabbi
denemeyeceksin’’ (Tesniye 6 :
16 ) diye de
yazılmıştır . İblis İsa’yı çok
yüksek bir dağa
da götürdü ve
ona dünyanın bütün
ülkelerini ve onların
izzetini gösterdi ; ve İblis
ona dedi : ‘’ Eğer yere
kapanıp bana tapınırsan , bütün bu
şeyleri sana veririm . O
zaman İsa ona
dedi : Çekil Şeytan , çünkü :
‘’Rab Allah’ına tapınacak
ve yalnız ona
kulluk edeceksin .’’ diye
yazılmıştır . ( Tesniye 6 : 13 )
O zaman
İblis onu bıraktı ; ve
işte , melekler gelip ona
hizmet ediyorlardı .
BAP 4 : 17. İsa
vazedip : ‘’ Tövbe edin ,
çünkü göklerin melekûtu yakındır ‘’ demeğe başladı.
( Melekût : Hükümdarlık , saltanat . )
BAP
5 : 3.
Ne mutlu ruhta
fakir olanlara ; çünkü göklerin
melekutu onlarındır . Ne mutlu
yaslı olanlara ; çünkü onlar
teselli edilecekler . Ne mutlu
halim olanlara ; çünkü onlar
yeri miras alacaklar . Ne mutlu salaha acıkıp
susayanlara ; çünkü onlar doyurulacaklar . Ne mutlu
merhametli olanlara ; çünkü onlara
merhamet edilecek . Ne mutlu
yüreği temiz olanlara ; çünkü onlar
Allah’ı görecekler . Ne mutlu
sulh edicilere ; çünkü onlar
Allah’ın oğlu çağırılacaklar . Ne mutlu
salâh (İyilik) uğrunda
eza çekmiş olanlara ; çünkü göklerin
melekutu onlarındır . Benim uğruma
insanlar size sitem
edecekleri , eza eyleyecekleri ,
ve size
karşı yalan yere
her türlü fenalığı
söyleyecekleri zaman , size ne
mutlu ! Sevinin ve meserretle
coşun ; çünkü göklerde karşılığınız
büyüktür . Çünkü sizden önceki
peygamberlere de böyle
eza ettiler .
BAP
5 : 17.
Sanmayın ki , ben şeriatı
yahut peygamberleri yıkmaya
geldim ; ben yıkmaya değil , fakat
tamam etmeğe geldim . Çünkü doğrusu
size derim : Gök ve
yer geçip gitmeden , her şey
vaki oluncaya kadar , şeriattan en
küçük bir harf
veya nokta bile
yok olmayacaktır . Bundan dolayı
bu en küçük
emirlerden birini kim
bozar ve insanlara
öylece öğretirse , göklerin melekutunda
kendisine en küçük
denilecektir . Ve onları kim
yapar ve öğretirse , göklerin melekutunda
kendisine büyük denilecektir .
BAP
5 : 21.
İşittiniz ki , eski zaman
adamlarına denildi : ‘’
Katletmeyeceksin ‘’ ve ‘’ Kim
katlederse , hükme müstahak
olacaktır .’’ Fakat ben
size derim : Kardeşine kızan
her adam hükme
müstahak olacaktır ; ve kardeşine
bir hakaret sözü
ederse , Millet meclisinin hükmüne
müstahak olacaktır ; ve kim ahmak derse , cehennem ateşine
müstahak olacaktır . İmdi , takdimini mezbahta
arz ederken , kardeşinin
sana karşı bir
şeyi olduğu hatırına
orada gelirse , takdimini orada
mezbahın önünde bırak , ve
git , önce kardeşin ile
barış , ve o vakit
gel , takdimini arz et .
BAP 5
: 27.
‘’ Zina etmeyeceksin ‘’ denildiğini
işittiniz . Fakat ben size
derim ; bir kadına şehvetle
bakan her adam zaten yüreğinde
onunla zina etmiştir .
BAP 5
: 33.
Ve yine , eski zaman
adamlarına : ‘’ Yalan yere ant
etmeyeceksin ve antlarını
Rab’ be ödeyeceksin‘’
denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim : hiç
ant etmeyin ; ne gök
üzerine, çünkü o Allah’ın
tahtıdır ; ne yer üzerine , çünkü onun
ayaklarının basamağıdır .
Başın üzerine de
ant etmeyeceksin ; çünkü sen
bir tek saçı
ak yahut kara
edemezsin. Ancak sözünüz: Evet , evet ; Hayır , hayır olsun , bunlardan ziyadesi
şerirdendir . (Kötü , yaramaz)
BAP
5 : 38. ‘’
Göz yerine göz , diş
yerine diş ‘’ denildiğini
işittiniz . Fakat ben size
derim : Kötüye karşı koyma ; ve
senin sağ yanağına
kim vurursa , ona ötekini
de çevir . Ve eğer
biri seninle mahkemeye
gidip senin gömleğini
almak isterse , ona abanı
da bırak . Senden dileyene
ver , senden ödünç isteyenden
yüz çevirme .
BAP
5 : 43. ‘’
Sen komşunu sevecek ‘’
ve düşmanından nefret
edeceksin , denildiğini işittiniz
. Fakat ben size
derim : Düşmanlarınızı sevin , ve size
eza edenler için
dua edin ki , siz
göklerde olan Babanızın
oğulları olasınız ; zira O , güneşini
kötülerin ve iyilerin
üzerine doğdurur; ve salih
olanlar ile olmayanların
üzerine yağmur yağdırır : Çünkü eğer
sizi sevenleri severseniz , ne karşılığınız
olur ? Ve yalnız kardeşlerinizi selamlarsanız , fazla ne
yapmış olursunuz ?
Putperestler de öyle
yapmıyorlar mı ? Bundan dolayı , semavi Babanız
kâmil olduğu gibi , siz
de kâmil olun . ( Babalar ve
oğullar : Tevrat ve İncil
indirilmeden önce eğitmen
ve öğretmenlere âba , ebler : babalar , eğittikleri insanlara
da ebnâ , ibinler : oğullar denirdi .)
BAP
6 : Sakının , insanlara iyiliğinizi
onların önünde gösteriş
için yapmayın ; yoksa göklerde
olan Babanızın önünde
karşılığınız olmaz. Sadaka
verdiğiniz zaman , ikiyüzlü adamların
insanlardan hürmet görmek
için yaptıkları gibi , önünde
boru öttürme . Doğrusu size
derim : Onlar karşılıklarını aldılar . Fakat sadaka verdiğin
zaman sol elin
sağ elinin ne
yaptığını bilmesin de
sadakan gizlide olsun ; gizlide gören
Baban da sana
ödeyecektir . (‘’ Baba ‘’ kelimesinin eğiten, öğreten anlamında
kullanıldığını unutmayın . Bizler de
Yüce Allah için ; Tüm
bilgilerin kaynağı , her şeyi
gereğince bilen , bilgi bakımından
eşi ve benzeri
olmayan ‘’Âlim ‘’ ve ‘’
Alîm ‘’ sıfatlarını kullanırız.)
BAP
6 : 5.
Dua ettiğiniz zaman
da ikiyüzlüler gibi
olmayın . Çünkü insanlar kendilerini
görsünler diye , havralarda ve
köşe başlarında durup
dua etmeyi severler . Doğrusu size
derim : Onlar karşılığını aldılar . Fakat sen
dua ettiğin zaman , kendi
iç odana gir
ve kapını kapayarak gizlide olan
Babana dua et ; gizlide
gören Baban sana
ödeyecektir . Dua ederken putperestlerin ettiği
gibi boş tekrarlar
yapmayın ; zira onlar sanırlar
ki , çok söylemeyle işitilecekler. Bundan dolayı
onlara benzemeyin ; çünkü
Rabbimiz nelere ihtiyacınız
olduğunu siz ondan
dilemeden önce bilir .
BAP
6 : 14.
İnsanların suçlarını bağışlarsanız
Rabbimiz de sizi
bağışlar . Fakat siz insanların
suçlarını bağışlamazsanız Rabbimiz
de sizin suçlarınızı
bağışlamaz .
BAP
6 : 16.
Oruç tuttuğunuz zaman
ikiyüzlüler gibi surat
asmayın ; zira onlar oruç
tuttuklarını insanlar görsünler
diye suratlarını asarlar . Doğrusu size
derim ; Onlar karşılıklarını aldılar . Fakat sen
oruç tuttuğun zaman , başına yağ
sür ve yüzünü
yıka ; ta ki insanlara
değil , gizlide olan Rabbine
oruçlu görünesin ; ve gizlide
olan Baban sana
ödeyecektir .
BAP
6 : 19 .
Yeryüzünde kendinize hazineler
biriktirmeyin ki , orada güve
ve pas yiyip
bozar ve hırsızlar
delip girerler ve çalarlar
. Fakat kendinize gökte hazineler biriktirin
ki orada ne
güve ne de
pas yiyip bozar , ne
hırsızlar orada ne
delerler , ne de çalarlar . Çünkü hazinen
nerede ise yüreğin
de orada olacaktır . Bedenin ışığı
gözdür ; imdi , gözün saf olursa , bütün bedenin
aydın olur . Fakat gözün
kötü olursa , bütün bedenin
karanlık olur . İmdi sendeki
ışık karanlıksa , o karanlık
ne büyüktür . Hiç kimse
iki efendiye kulluk
edemez ; çünkü ya birinden
nefret eder ve
ötekini sever , yahut da
birini tutar diğerini
hor görür . Siz Allah’a
ve zenginliğe kulluk
edemezsiniz . ( Aynı anda )
Bunun için size
diyorum : Ne yiyeceksiniz , yahut ne
içeceksiniz diye hayatınız
için , ne giyeceksiniz diye
bedeniniz için kaygı
çekmeyin . Hayat yiyecekten ve
beden giyecekten daha
üstün değil midir ? Gök’ün kuşlarına
bakın , onlar ne ekerler , ne
biçerler ne de
ambarlara toplarlar ve
semavi Babanız onları
besler . Siz onlardan daha
değerli değil misiniz ? Ve
sizden kim kaygı
çekmekle boyunun ölçüsüne
bir arşın katabilir ? Ve niçin
esvaptan ötürü kaygı
çekiyorsunuz ? Kır zambaklarının nasıl
büyüdüklerine iyi bakın ; ne
çalışırlar , ne de iplik
eğirirler ; size derim :
Süleyman bile , bütün izzetinde
bunlardan biri gibi giyinmiş değildi . Fakat bugün
mevcut olup yarın
fırına atılan kır
otunu Allah böyle
giydirirse , sizi daha çok
giydirmez mi , ey az
imanlılar ? İmdi : Ne yiyeceğiz ?
, yahut : Ne içeceğiz ? , yahut : Ne
giyeceğiz ? diye kaygı çekmeyin . Çünkü Milletler
bütün bu şeyleri
ararlar ; çünkü semavi Babanız
bütün bu şeylere
muhtaç olduğunuzu bilir . Fakat
önce O’nun melekutunu
ve salâhını arayın ; ve
bütün bu şeyler
size artırılacaktır . Bundan dolayı , yarın için kaygı çekmeyin ; zira yarınki
gün kendisi için
kaygı çekecektir . Kendi derdi
güne yeter .
BAP
7 : Hükmetmeyin
ki , hükmolunmayasınız . Çünkü ne
hükümle hükmederseniz , onunla hükmolunacaksınız ; ölçtüğünüz ölçü
ile de size
ölçülecektir . Ve niçin kardeşinin
gözündeki çöpü görürsün
de kendi gözündeki
merteği ( ağaç parçasını )
seçmezsin . Yahut nasıl kardeşine : Bırak , gözündeki çöpü
çıkarayım dersin ? İşte mertek
senin gözünde ! Ey ikiyüzlü , önce kendi
gözünden merteği çıkar , o
vakit çöpü kardeşinin
gözünden çıkarmak için
iyi görürsün .
BAP
7 : 7.
Dileyin , size verilecektir ;
arayın , bulacaksınız ; kapıyı çalın ,
size açılacaktır . Çünkü her
dileyen alır , arayan bulur , ve
kapıyı çalana açılır . Sizden hangi
adam , oğlu ondan ekmek
ister de , ona taş
verir ? Veya balık ister
de , ona yılan verir ? İmdi
sizler kötü olduğunuz
halde , çocuklarınıza iyi hediyeler
vermeyi bilirseniz ,
göklerde olan Babanız
kendisinden dileyenlere ne
kadar ziyade iyi
şeyler verir ! İmdi , insanların size
her ne yapmalarını
istiyorsanız siz de onlara
öyle yapın ; çünkü şeriat
budur , peygamberler de .
BAP
7 : 15 .
Yalancı peygamberlerden sakının ; onlar size
koyun esvabında gelirler , fakat iç
yüzden kapıcı kurtlardır . Onları meyvelerinden
tanıyacaksınız . İnsanlar
dikenlerden üzüm , yahut deve
dikenlerinden incir toplarlar
mı ? Böylece her iyi
ağaç iyi meyve
verir ; fakat çürük ağaç kötü meyve
verir . İyi ağaç kötü
meyve veremez ; çürük ağaç
da iyi meyve
veremez . İyi meyve vermeyen
her ağaç kesilir
ve ateşe atılır . Öyle
ise , onları meyvelerinden tanıyacaksınız . Ya Rab , ya
rab diyen her
adam göklerin melekûtuna
girecek değildir ; ancak göklerde
olan Babamın iradesini
yapan girer . O günde
birçokları bana : Ya Rab , ya
Rab , biz senin isminle
peygamberlik etmedik mi ? Ve
senin isminle cinleri
çıkarmadık mı? Ve senin
isminle çok kudretli işler yapmadık
mı diyecekler . Ve o
zaman ben onlara
açıkça söyleyeceğim : Ben sizi
hiç tanımadım , yanımdan gidin , fesat
işleyenler !
İmdi , benim bu
sözlerimi kim işitir
ve onları yaparsa , evini kaya
üzerine kuran akıllı
adama benzer . Yağmur yağdı , seller geldi , yeller esti
ve o eve
çarptılar ; ev yıkılmadı ;
çünkü kaya üzerine
kurulmuştu . Ve benim bu
sözlerimi işiten ve yapmayan herkes , evini kum
üzerine kuran budala
adama benzer . Yağmur yağdı , seller geldi , yeller esti
ve o eve
saldırdılar ; ev yıkıldı ve
onun yıkılması büyük
oldu .
BAP
9 : 10.
Ve vaki oldu
ki , evde , sofrada otururken ,
işte , bir çok vergi
tahsilatçısı ve günahkarlar
gelip İsa ve
şakirtleri ile oturdular . Ferisiler bunu
görünce , onun şakirtlerine dediler : Niçin öğretmeniniz / öğreticiniz vergi
tahsilatçıları ve günahkarlar
ile yemek yiyor ? İsa
da bunu işitince , dedi : Sağlam olanlar
değil , ancak hasta olanlar
hekime muhtaçtırlar . Fakat siz
gidin de ‘’ Ben
kurban değil , merhamet isterim ‘’
( Hoşea 6 : 6.) sözünün
ne demek olduğunu
öğrenin . Çünkü ben Salihleri
değil , ancak günahkarları çağırmaya
geldim .
BAP
9 : 36. Kalabalıkları
görünce , İsa onlara acıdı ; zira
çobanı olmayan koyunlar
gibi şaşırmış ve
dağılmış idiler . O zaman
İsa şakirtlerine dedi : Gerçi
hasat bereketli , fakat işçiler
az . İmdi hasadın Rabbine
yalvarın , kendi hasadına işçiler
çıkarsın .
BAP
10 : 28.
Bedeni öldürüp de
canı öldürmeye kudreti
olmayanlardan korkmayın ;
ancak daha ziyade
cehennemde hem bedeni , hem canı
helak etmeğe kudreti
olandan korkun .
BAP
12 : 9.
Ve İsa oradan
ayrılıp , onların havrasına girdi . Ve
işte eli kurumuş
bir adam vardı . İsa’yı itham
etmek için kendisinden : Sebt günü
şifa vermek caiz
midir ? , diye sordular . Ve
İsa onlara dedi : Sizden
kim vardır ki , onun
bir koyunu olup
da Sebt günü
çukura düşerse , tutup onu
çıkarmasın ? İmdi , insan
koyundan ne kadar
ziyade değerlidir ! Bunun için
Sebt günü iyilik
etmek caizdir . O zaman
İsa adama : Elini uzat , dedi ; ve adam
elini uzattı , ve öteki
eli gibi eski
sağlam haline geldi . Ve
Ferisiler dışarı çıkıp
İsa’yı nasıl helak
etsinler diye , ona karşı
öğütleştiler .
BAP
12 : 38. Ferisilerden bazıları : Muallim , senden bir
alâmet görmek isteriz , diye cevap
verdiler . İsa da cevap
verip onlara dedi : Kötü
ve zina işleyici
nesil bir alâmet
arar ; ona Yunus Peygamberin
alâmetinden başka bir
alâmet verilmeyecektir .
Çünkü nasıl Yunus
üç gün üç
gece iri balığın
karnında kaldı ise , İnsanoğlu da
üç gün üç
gece yerin bağrında
öyle kalacaktır .
BAP
13 : 3.
İsa onlara mesellerle
çok şeyler söyleyerek
dedi : İşte , ekinci tohum ekmeğe
çıktı ve ekerken
bazıları yol kenarına
düştü ve kuşlar
gelip onları yediler . Ve
başkaları toprağı çok
olmayan kayalıklar üzerine
düştü ve hemen
sürdü , çünkü toprağın derinliği
yoktu , ve güneş doğunca
yandı ve kökü
olmadığı için kurudu . Ve
başkaları dikenler üzerine
düştü , dikenler çıkıp onları
boğdular . Ve başkaları iyi
toprak üzerine düştü , bazısı yüz , bazısı
altmış , bazısı da otuz kat
semere verdiler . Kulakları olan
işitsin .
Ve şakirtleri gelip
İsa’ya dediler : Neden onlara
mesellerle söylüyorsun . Ve o
cevap verip dedi : Göklerin melekûtu
sırlarını bilmek size
verilmiştir ; fakat onlara verilmemiştir . Onlara mesellerle
söylenir , ta ki bakıp görmesinler
ve işitip anlamasınlar . Bundan dolayı
nasıl dinlediğinize dikkat
edin . Zira , kimin (imanı) varsa , ona
verilecek ve artırılacaktır ; fakat kimin
yok ise , kendisinde olan
da ondan alınacaktır . Bundan dolayı
onlara mesellerle söylüyorum ; çünkü gördükleri
halde görmezler , işittikleri halde
işitmezler ve anlamazlar .
Şimdi ekinci
meselini siz dinleyin . Tohum , Allah’ın sözüdür . Kim
Allah’ın sözünü işitir
de anlamazsa , şerir ( kötü , hayırsız , iblis ) gelip onun
yüreğinde ekilmiş olanı
kapar . Yol kenarına ekilmiş
olan budur . Kayalıklar üzerine
ekilmiş olan da
odur ki , sözü işitir
ve hemen sevinçle
alır ; fakat kendisinde kök
yoktur , imanları ancak bir
zaman içindir ; ve sözden
dolayı sıkıntı ve
eza olunca , hemen sürçer . Ve
dikenler arasına ekilmiş
olan da odur
ki , sözü işitir ; dünyanın kaygısı
ve zenginliğinin aldatıcılığı
sözü bozar ve
söz semeresiz olur . İyi
toprak üzerine ekilmiş
olan da şudur
ki , sözü işitir , anlar ,
ve gerçekten semere
verir , bazısı yüz , bazısı altmış , bazısı da
otuz kat yapar .
İsa
onların önüne başka
bir mesel koyup
dedi : Göklerin melekûtu , tarlasına iyi tohum eken
bir adama benzer ; fakat adamlar
uyurken , onun düşmanı gelerek
buğdayların arasına delice
ekip gitti . Ve ekin
büyüyüp semere verdiği
zaman , deliceler de göründü . Ve
ev sahibinin hizmetçileri
gelip ona dediler : Efendi , sen tarlana
iyi tohum ekmedin
mi ? Öyle ise delice
nereden oldu ? Ve hizmetçilere : Bunu bir
düşman yapmıştır , dedi .
Adamın hizmetçileri de ona
: Öyle ise ister
misin , gidip onları toplayalım ? dediler . Fakat o dedi
: Hayır , belki deliceleri toplarken
onlarla beraber buğdayı
da sökersiniz . Hasada kadar
bırakın , ikisi beraber büyüsün , hasat vaktinde
ben Orakçılara diyeceğim : önce deliceleri
toplayın ve yakmak
için onları demet
yapın ; fakat buğdayımı ambarıma toplayın .
Ve
şakirtleri ona : Tarlanın delicesi meselini bize
anlat , diyerek geldiler .
Ve İsa
cevap verip dedi: İyi
tohumu eken insanoğludur; tarla ise dünyadır ; ve
iyi tohum melekûtun oğullarıdır; ve deliceler
şeririn oğullarıdır . Onları ekmiş
olan düşman İblistir ; hasat da
dünyanın sonudur ; ve Orakçılar
meleklerdir . İmdi , delicelerin
toplanıp ateşte yakıldığı
gibi , dünyanın sonu da
böyle olacaktır . İnsanoğlu meleklerini
gönderecektir , ve onlar sürçmeye
sebep olan bütün
şeyleri , ve fesat işleyenleri
onun melekûtundan toplayacaklar ; ve onları
fırın ateşine atacaklar . Orada ağlayış
ve diş gıcırtısı
olacaktır . O zaman Salihler
Babalarının melekûtunda güneş
gibi parlayacaklardır .
Kulakları olan işitsin . (İnsanoğlu : Allah’ın oğlu . Kastedilen peygamberler
ve özellikle Hz.
İsa )
İsa onların
önüne başka bir
mesel koyup dedi : Göklerin melekûtu , bir adamın
alıp tarlasına ektiği
bir hardal tanesine
benzer . O tane ki , bütün
tohumların gerçi en
küçüğüdür ; fakat büyüyünce ,
sebzelerden daha büyüktür . Ve
ağaç olur ; şöyle ki , göğün
kuşları gelip onun
dallarında yerleşirler .
İsa
onlara başka bir
mesel söyledi : Göklerin melekûtu
hamur mayasına benzer ; bunu
bir kadın almış
ve üç ölçek
un içine hepsi
mayalanıncaya kadar gizlemiştir .
Göklerin melekûtu
tarlada saklı bir
hazineye benzer . Onu bir
adam bulup gizledi ; ve
sevinçle gitti , bütün varını
satıp o tarlayı
satın aldı .
Yine göklerin
melekûtu denize atılan
ve her çeşitten
toplayan bir ağa
benzer ; dolduğu zaman , onu kıyıya
çektiler , ve yere oturup
iyileri kaplara koydular , fakat kötüleri
dışarı attılar . Dünyanın sonunda
böyle olacaktır ; melekler gelip
kötüleri Salihlerin arasından
ayıracaklar; onları fırın
ateşine atacaklar ; orada ağlayış
ve diş gıcırtısı
olacaktır .
BAP
15 : Yeruşalim’den Ferisiler
ve yazıcılar İsa’ya
gelip dediler : İhtiyarların ananesini
senin şakirtlerin niçin
bozuyorlar ? Çünkü onlar yemek
yedikleri zaman ellerini
yıkamıyorlar . İsa cevap verip
onlara dedi : Siz de
niçin kendi ananeniz
ile Allah’ın emrini
bozuyorsunuz ? Zira Allah dedi : ‘’ Babana ve
anana hürmet et ,’’
ve ‘’ Babaya yahut
anaya kötü söyleyen
mutlaka öldürülsün . ‘’ (
Çıkış 20 :12 ve 21
: 17 ) Fakat siz diyorsunuz : Kim babasına
yahut anasına : Benden sana
fayda olacak şey
vakfedilmiştir ( İşine bağışlamak , bir şeyin
bütününü bir işe
vermek , sermaye yapmak ) derse ,
babasına hürmet etmeyecektir / etmemiş olacaktır . Ve siz
ananeniz ile Allah’ın
sözünü bozmuş oldunuz . Ey
ikiyüzlüler . İşaya :
Bu kavim
dudakları ile beni
sayarlar ,
Fakat onların
yüreği benden uzaktır .
Ve talimat
olarak insan emirlerini
öğretip,
Boş yere bana
taparlar . ( İşaya 29
: 13.) diye
sizin için peygamberlik
etmiştir .
Ve
İsa halkı yanına
çağırıp onlara dedi : Dinleyin ve
anlayın ; ağza giren şey
insanı kirletmez ; fakat ağızdan
çıkan şeydir ki , insanı
kirletir . O zaman şakirtler
gelip ona dediler : Biliyor musun
ki , Ferisiler bu sözü
işitince , gücendiler . Fakat
İsa cevap verip
dedi : Semavi Babamın
dikmediği her fidan
kökünden sökülecektir .
Onları bırakın ; onlar körlerin
kör kılavuzlarıdır ; eğer kör
köre yederse ( çekerek peşinden
götürürse – kılavuzluk ederse )
her ikisi de
çukura düşer . Ve Petrus
ona cevap verip
dedi : Bize bu meseli
anlat . Ve İsa dedi : Siz
de mi hâlâ
anlayışsızsınız ? Anlamıyor
musunuz ki , ağza giren
her şey karna
geçer , ve mecraya atılır . Fakat ağızdan
çıkan şeyler yürekten
çıkar , ve insanı onlar
kirletir. Çünkü kötü düşünceler , katiller , zinalar , fuhuşlar ,
hırsızlıklar , yalan şehadetler ,
küfürler yürekten çıkar ; İnsanı kirleten
şeyler bunlardır .
BAP
18 : Şakirtleri
İsa’ya gelip dediler : Göklerin melekûtunda
en büyük kimdir ? İsa
da yanına bir
küçük çocuk çağırıp
onu ortalarında durdurdu , ve
dedi : Doğrusu size derim : Siz
dönmez , ve küçük çocuklar gibi
olmazsanız , göklerin melekûtuna asla
girmeyeceksiniz . Bundan
dolayı kim bu
küçük çocuk gibi
kendini alçaltırsa , göklerin melekûtunda
en büyük odur . Ve
kim böyle bir
küçük çocuğu benim
ismim için kabul
ederse , beni kabul eder . Fakat
kim bana iman
eden bu küçüklerden
birinin sürçmesine sebep
olursa , boynuna büyük bir
değirmen taşı asılıp
denizin dibine atılması
kendisi için iyidir .
Tökezlerden dolayı , vay
dünyanın başına ! Zira tökezlerin
gelmesi gerektir ; fakat vay
o adama ki , tökez
onun vasıtası ile
gelir ! Elin veya ayağın
sürçmene sebep oluyorsa , onu kes
ve kendinden at ; sana
çolak veya topal
olarak hayata girmek , iki
el ve iki
ayağın olarak ebedi
ateşe atılmaktan iyidir . Gözün sürçmene
sebep oluyorsa , onu çıkar , kendinden at ; sana
hayata tek gözlü
girmek , iki gözün olarak
cehennem ateşine atılmaktan
iyidir . Bu küçüklerden birini
hor görmekten sakının ; zira size
derim ki , göklerde onların
melekleri daima göklerde
olan Babamın yüzünü
görürler .
Size nasıl
görünür ? Bir adamın yüz
koyunu olsa ve
onlardan biri yolunu
şaşırsa , doksan dokuzu bırakıp
dağlara gitmez , ve yolunu
şaşıranı aramaz mı ? Eğer
onu bulacak olursa , doğrusu size
derim : Yolunu şaşırmayan doksan
dokuz için sevindiğinden
ziyade onun için
sevinir . Böylece bu küçüklerden
birinin helak olması
göklerdeki babamızın muradı
değildir . Zira insanoğlu kaybolmuş
olanı kurtarmaya geldi . ( İnsanoğlu , yani , peygamber )
BAP
18 : 15. Eğer kardeşin sana
karşı günah işlerse
git , yalnız onunla senin
aranda kabahatini kendisine göster ; seni
dinlerse , kardeşini kazandın .
fakat seni dinlemezse , yanına bir
yada iki kişi
daha al da , iki veya
üç şahidin ağzı
ile her söz
sabit olsun . Ve eğer
onları dinlemek istemezse , kiliseye söyle . Ve
eğer kiliseyi de
dinlemek istemezse , o sana
putperest ve vergi
tahsilatçısı gibi olsun .
BAP
19 : Ferisiler
onu deneyerek gelip
dediler : Her sebeple karısını
boşamak caiz midir ? İsa
cevap verip dedi : Başlangıçtan yaratan
onları erkek ve
dişi yarattığını , ve : ‘’
Bunun için insan
babasını ve anasını
bırakacak , ve karısına yapışacaktır ; ve ikisi
bir beden olacaktır . ‘’ (Tekvin 2
: 24.) dediğini
okumadınız mı ? Şöyle ki ,
onlar artık iki
değil , fakat bir bedendirler . İmdi Allah’ın
birleştirdiğini insan ayırmasın . Onlar İsa’ya
dediler : Öyle ise , Musa niçin
bir boş kâğıdı
vermeği ve kadını
boşamayı emretti . ( Tesniye 24 : 1.) İsa
onlara dedi :Yüreklerinizin katılığından
ötürü karılarınızı boşamanıza
Musa müsaade etti ; fakat
başlangıçtan böyle olmamıştır .
BAP
20 : Göklerin
melekûtu ev sahibi
bir adama benzer
ki , sabah erken bağına
rençper tutmaya çıktı .
Ve rençperlerle günde
bir dinara uyuşup
onları bağına gönderdi . Ve
saat üç sularında
çıkıp çarşı meydanında
başkalarını işsiz durur
gördü . Ve onlara dedi : Siz
de bağa gidin , ben
size hak ne ise
, onu veririm . Onlar da
gittiler . Saat altı ve
dokuz sularında yine
çıktı , yine böyle yaptı . Ve
saat on bir sularında
çıkıp işsiz duran başkalarını
da buldu , ve onlara
dedi : Neden burada bütün
gün aylak duruyorsunuz ? Onlar kendisine
dediler : Çünkü bizi kimse
tutmadı . Onlara dedi : Siz de
bağa gidin . Ve akşam
olunca , bağ sahibi kahyasına
dedi : Rençberleri çağır ve
sonunculardan başlayarak birincilere
kadar ücretlerini ver . Saat
on bir sularında
tutulanlar geldikleri zaman , her
biri bir dinar
aldı . Birinciler geldikleri vakit
daha fazla alacaklarını
sandılar ; onlar da adam
başı bir dinar
aldılar . Ve aldıkları zaman , ev
sahibine karşı mırıldanarak
dediler : Bu sonuncular bir
saat işlediler , ve sen
onları günün ağırlığını
ve sıcaklığını çeken bizlerle
bir tuttun . Fakat o
cevap verip onlardan
birine dedi : Arkadaş , sana haksızlık
etmiyorum ; sen benimle bir dinara uyuşmadın
mı ? Kendininkini al , git ;
bu sonuncuya sana
verdiğim gibi vermek
istiyorum . Malımla istediğimi yapmak
bana caiz değil
mi ? Yoksa benim iyi
olduğumu kötü gözle
mi görüyorsun ? Böylece sonuncular
birinciler , ve birinciler sonuncular
olacaklardır .
BAP
21 : 18. İsa
sabahleyin şehre dönerken
acıktı . Yol kenarında bir
incir ağacı görüp
ona geldi ; ancak yapraktan
başka onda bir
şey bulmadı ; ve İsa
ona dedi : artık senden
ebediyen meyve çıkmasın . Ve
incir ağacı hemen
kurudu . Şakirtleri bunu görünce ; İncir ağacı
hemen nasıl kurudu
diyerek şaştılar . İsa cevap
verip onlara dedi : Doğrusu size derim
: Eğer imanınız olup
şüphe etmezseniz , yalnız bu
incir ağacına olanı
yapacak değilsiniz ; fakat bu
dağa: Kalk denize atıl ,
derseniz , olacaktır . Ve duada iman
ederek her ne
dilerseniz alacaksınız .
BAP
21 : 33.
Başka bir meseli
dinleyin : Ev sahibi bir
adam vardı , bağ dikip
etrafına çit çevirdi , içinde bir masara (Üzüm
sıkılan yer ) kazdı , bir kule
yaptı , ve onu bağcılara
kiralayıp başka memlekete
gitti . Meyve vakti yaklaşınca , meyvelerini almak
için hizmetçilerini bağcılara gönderdi . Bağcılar onun
hizmetçilerini tutup kimini
dövdüler , kimini öldürdüler ,
kimini de taşladılar
ve boş gönderdiler . O tekrar
öncekilerden daha çok
başka hizmetçiler gönderdi ; bağcılar onlara
da yine öyle yaptılar . Fakat sonradan : Oğlumu sayarlar , diye , onlara oğlunu
gönderdi . Bağcılar , oğlu
görünce , aralarında : Bu
mirasçıdır ; gelin , onu
öldürüp mirasa konalım , dediler . Ve bağcılar
onu da tutup
öldürdüler ve onu
bağdan dışarı attılar . İmdi , bağın sahibi
geldiği zaman , bu bağcılara
ne yapacaktır ? Onlar İsa’ya
dediler : Bu kötü adamları
kötü surette helâk
edip meyvesini mevsiminde
kendisine verecek olan
bağcılara bağı kiralayacaktır . İsa onlara
dedi : Siz kitapta : ‘’
Yapıcıların reddettikleri taş , Köşenin
başı oldu ; Bu , Rab tarafından
oldu , Ve o , gözlerimizde şaşılacak
iştir . ‘’ ( Mezmur 118 : 22.23. ) sözünü
hiç okumadınız mı ? Bundan
dolayı size derim , Allah’ın melekûtu
sizden alınacak , ve onun
meyvelerini yetiştirecek bir
millete verilecektir . Baş
kâhinler ve Ferisiler
onun mesellerini işitince , kendileri için
söylenildiğini anladılar .
BAP
22 : 34.
Ferisilerden bir fakih ,
İsa’yı deneyerek ona
sordu : Ey Muallim ,
şeriatta büyük emir
hangisidir ? İsa ona dedi : ‘’
Allah’ın Rabbi bütün
yüreğinle , bütün canınla ,
bütün fikrinle seveceksin .’’ ( Tesniye 6 : 5.
) Büyük ve birinci
emir budur .
BAP
23 : İsa halka
ve şakirtlerine söyleyip
dedi : Yazıcılar ve Ferisiler
Musa’nın kürsüsünde otururlar ; bundan dolayı
size söyledikleri bütün
şeyleri yapın , ve tutun ; fakat
onların işlerine göre
yapmayın ; çünkü söylerler ,
ve yapmazlar . Evet , onlar ağır
ve taşınması güç
yükler bağlayıp insanların
omuzlarına korlar , onlar ise
kendilerinin parmağı ile
onları kımıldatmak istemezler . Fakat onlar
bütün işlerini insanlara
görünmek için yaparlar . Çünkü onlar
muskalarını genişletip esvaplarının
saçaklarını büyük yaparlar ; ziyafetlerde üst
yeri , ve havralarda baş
yerleri , ve çarşı meydanlarında
selamları , ve insanlar tarafından
rabbi diye çağırılmayı
severler . Fakat siz rabbi
diye çağırılmayın ; zira sizin
mualliminiz birdir , ve siz
hep kardeşsiniz . Yeryüzünde kimseyi
babanız diye çağırmayın ; zira babanız
birdir , semavi Babadır . (Rabbi
: Ülkemizde ve diğer
Müslüman toplumlarında ,
aynı anlama gelmemekle
birlikte , Arapça ‘’ Tanrı
‘’ karşılığı Rab’la
aynı kökten olmasından
dolayı Müslüman coğrafyada
Yahudilerin yanlış anlamadan
çekinmeleri üzerine ‘’ Bilge
kişi ‘’ anlamındaki ‘’ Haham ‘’
adıyla bilinegelmiş din
bilgini ve adamı )
Lakin vay
başınıza , yazıcılar ve Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü siz
göklerin melekûtunu insanların
yüzüne kapıyorsunuz ; zira kendiniz
girmiyorsunuz , girenleri de bırakmıyorsunuz ki
girsinler . Vay başınıza ,
yazıcılar ve Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü nanenin , anasonun ve
kimyonun ondalığını veriyorsunuz , ve şeriatın
daha ağır işlerini , adaleti , merhameti ve
imanı bırakıyorsunuz .
Onları yapmalı idiniz , bunları da
bırakmamalı idiniz . Ey kör
kılavuzlar , siz küçük sineği
süzerek ayırırsınız , fakat deveyi
yutarsınız ! Vay başınıza ,
yazıcılar ve Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü siz
bardağın ve çanağın
dışını temizlersiniz , fakat onların
içi soygunculuk ve
taşkınlıkla doludur . Sen ,
ey kör
Ferisi , önce bardağın ve
çanağın içini temizle
ki , dışı da temiz
olsun . Vay başınıza ,
yazıcılar ve Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü siz
badanalı kabirlere benzersiniz
ki , dıştan güzel görünürler , fakat içten
ölü kemikleri ve her türlü
murdarlıkla doludurlar . Siz de
böyle insanlara dıştan
salih görünürsünüz , fakat içten
ikiyüzlülük ve fesatla
dolusunuz .
BAP
25 : 31.
İnsanoğlu bütün melekler
kendisiyle beraber olarak
izzet ile gelince , o
zaman izzetinin tahtı
üzerine oturacaktır . Bütün milletler
onun önünde toplanarak ,
çoban koyunları keçilerden
ayırdığı gibi , onları
birbirinden ayıracaktır . Koyunları sağına
ve keçileri soluna
koyacaktır . O zaman Kral , sağındakilere diyecektir : Ey sizler , Babamın mübarekleri , gelin, dünya kurulduğundan
beri sizin için
hazırlanmış olan melekûtu
miras alın . Zira aç
idim , bana yiyecek verdiniz ; susamıştım , bana içecek
verdiniz ; yabancı idim ,
beni içeri aldınız ; çıplak idim , beni
giydirdiniz ; hasta idim ,
beni aradınız ; zindanda idim , yanıma
geldiniz . O zaman Salihler
ona cevap verip
diyecekler : Ya Rab , biz seni
ne zaman aç
görüp yedirdik , veya susamış
görüp içirdik ? Ve ne
zaman seni yabancı
görüp içeri aldık , veya
çıplak görüp giydirdik ? Ve ne
zaman seni hasta , veya
zindanda görüp yanına
geldik ? Kral cevap verip
onlara diyecek : Doğrusu size
derim ; mademki bu kardeşlerimden , şu en
küçüklerinden birine yaptınız , bana yapmış
oldunuz . O zaman solundakilere
de diyecek : Ey lanetliler ,
benim yanımdan İblis
ile onun meleklerine
hazırlanmış olan ebedi
ateşe gidin . Çünkü aç
idim , bana yiyecek vermediniz ; susamıştım , bana içecek
vermediniz ; yabancı idim , beni içeri
almadınız ; çıplak idim ,
beni giydirmediniz ; hasta ve
zindanda idim ; beni aramadınız . O zaman
onlar da cevap
verip diyecekler : Ya Rab , seni
ne vakit aç
veya susamış , yahut hasta ,
veya zindanda gördük
de , sana hizmet etmedik ? O
zaman onlara cevap
verip diyecek : Doğrusu size
derim : Mademki bu en
küçüklerden birine yapmadınız , bana da
yapmamış oldunuz . Ve bunlar
ebedi azaba , fakat Salihler
ebedi hayata gideceklerdir .
LUKA’YA GÖRE
BAP
6 : 27.
Ey dinleyenler , size diyorum :
Düşmanlarınızı sevin , sizden nefret
edenlere iyilik edin , size
lanet edenlere hayır
dua edin , ve size
hakaret edenler için
dua edin . Bir yanağına
vurana diğerini de
uzat , ve senin abanı
alandan gömleğini de
esirgeme . Senden her isteyene
ver , ve senin eşyanı
alandan geri isteme . İnsanların size
ne yapmalarını istiyorsanız , siz de
onlara öyle yapın . Eğer
sadece sizi sevenleri
severseniz , ne mükafatınız olur ? Yalnız
kardeşlerinizi selamlarsanız,
fazla ne
yapmış olursunuz.
Putperestler de öyle
yapmıyorlar mı ? Çünkü günahkarlar
da kendilerini sevenleri
severler . Eğer size iyilik
edenlere iyilik ederseniz , ne mükafatınız olur ? Çünkü
günahkarlar da öyle
yaparlar . Eğer
kendilerinden almayı ümit
ettiğiniz kimselere ödünç
verirseniz , ne mükafatınız olur ? Günahkarlar bile
günahkarlara karşılığını almak
üzere ödünç verirler . Fakat düşmanlarınızı sevin , onlara iyilik
edin , ve hiç ümitsiz
olmayarak ödünç verin ; karşılığınız büyük
olacaktır . Ve siz Yüce
Olanın oğulları (!!!) olacaksınız ; çünkü o , nankörlere ve
kötülere karşı nimet
vericidir . Babanız nasıl merhametli
ise , siz de merhametli
olun . Hükmetmeyin , size de hükmolunmayacaktır ; mahkum etmeyin , siz
de mahkum olmayacaksınız ; bağışlayın , size de
bağışlanacaktır ; verin , size
de verilecektir ; sizin kucağınıza
güzelce basılmış , ve silkelenmiş , taşkın , iyi ölçekle
verilecektir ; zira hangi ölçekle
ölçerseniz , o ölçekle size
ölçülecektir .
BAP
7 : 36.
Ferisilerden biri İsa’nın
kendisi ile yemek
yemesini istedi . O da
Ferisinin evine girdi , ve
sofraya oturdu . Ve işte , şehirde bulunan
bir kadın , bir günahkar
kadın , Ferisinin evinde yemekte
olduğunu öğrenince , bir ak
mermer kapta değerli
yağ getirip onun
ayaklarının yanında arkada
durdu , ağlayarak ayaklarını gözyaşları
ile ıslatmaya başladı , ve başının saçları
ile sildi , ayaklarını öptü , ve
değerli yağ ile
meshetti . İsa’yı evine çağırmış
olan Ferisi bunu
görünce içinden dedi : Bu adam
peygamber olsaydı ,
kendisine dokunan kimdir
ve ne çeşit
kadındır bilirdi , çünkü bu
günahkar bir kadındır . İsa da ona cevap
verip dedi : Simun , sana bir
söyleyeceğim var . Ve o : Söyle
Muallim , dedi . Bir
alacaklının iki borçlusu
vardı ; biri beş yüz , öteki
elli dinar borçlu
idiler . Ödemek için bir
şeyleri olmadığından , her ikisine
de bağışladı . İmdi ,
bunlardan hangisi onu
çok sevecektir ? Simun cevap
verdi : Sanırım ki ,
kendisine çok bağışlanan . İsa ona : Doğru
hükmettin , dedi . Ve kadına dönerek
Simuna dedi : Bu kadını
görüyor musun ? Senin evine
girdim , ayaklarım için bana
su vermedin ; fakat o
benim ayaklarımı gözyaşları
ile ıslattı , saçları ile
sildi . Sen bana bir
öpüş vermedin , fakat o , geldiğimden beri ayaklarımı durmadan
öptü . Saçlarımı zeytin yağı
ile mesh etmedin ; fakat o , ayaklarımı değerli
yağ ile meshetti . Bundan dolayı
sana derim : Onun çok
olan günahları bağışlandı . Fakat kendisine
az bağışlanan az
sever .
BAP
10 : 25.
Bir fakih kalktı
ve : Ey muallim , ebedi hayatı
miras almak için
ne yapayım ? diyerek
İsa’yı denedi . Ve İsa
ona dedi : Şeriatta ne
yazılmıştır ? Nasıl okursun ?
O cevap
verip dedi : ‘’Rab Allah’ını , bütün yüreğinle , bütün canınla , bütün kuvvetinle , ve bütün
fikrinle , ve komşunu kendin
gibi seveceksin. ‘’ İsa da ona
: Doğru cevap verdin , böyle yap , yaşarsın , dedi . Fakat o
kendisini doğruya çıkarmak
isteyerek İsa’ya dedi : Ya
benim komşum kimdir ? İsa
da söze başlayıp
dedi : Adamın biri Yeruşalimden
Erihaya iniyordu ;
haydutların eline düştü , ve
onu soydular ve
vurdular yarı ölü
bırakıp gittiler . Rastgele bir
kahin o yoldan
iniyordu : adamı görünce öteden
geçip gitti . Aynı suretle
bir Levili de
o yere geldiği
zaman onu gördü , öteden geçip
gitti. Fakat bir Samiriyeli
yolculuk ederken, onun bulunduğu
yere geldi; onu görünce
acıdı , yanına gitti ,
yaraları üzerine zeytin
yağı ve şarap
akıtıp onları sardı , ve
onu kendi hayvanına
bindirdi, bir hana götürdü
ve ona baktı . Ertesi gün
iki dinar çıkardı , hancıya verdi
ve : Ona bak, ve bundan
fazla ne harcarsan , yine döndüğüm
zaman , sana öderim , dedi .
Bu üçünden hangisi , haydutların eline
düşen adamın komşusu
oldu , sanırsın ? Ve fakih :
Ona acıyan , dedi . İsa da
fakihe : Git , sen de öyle
yap , dedi .
BAP
11 : 5.
Ve onlara dedi : Aranızda kim
var ki , bir dostu
olup da gece
yarısı ona gelsin
ve desin : Dostum bana
üç ekmek ödünç
ver ; çünkü yanıma bir
dostum yoldan geldi , önüne
koyacak bir şeyim
yok ; ve o da
içerden cevap vererek
desin : Beni rahatsız etme ; kapı
artık kapanmıştır , ve çocuklarım
yanımda yatıyorlar ; kalkıp sana
veremem ? Size derim :
Kendisinin dostu olduğu
için kalkıp ona
vermezse de , onun arsızlığından
dolayı kalkıp ihtiyacı
ne ise ona
verir . Ben de size
derim : Dileyin , size
verilecektir ; arayın , bulacaksınız
; kapıyı çalın , size açılacaktır . Zira her
dileyen alır ; arayan bulur ; ve
kapıyı çalana açılır .
BAP
11 : 27.
Ve vaki oldu
ki , İsa bu şeyleri
söylerken , cemaatten bir kadın
yüksek sesle ona
dedi : Seni taşıyan rahme
ve emziren memelere
ne mutlu ! Fakat İsa
dedi : Evet , Allah’ın
sözünü dinleyip onu
tutanlara daha ne
mutlu !
BAP
12 : 4.
Siz dostlarıma diyorum : Bedeni öldürüp
de ondan sonra
başka bir şey yapmaya
kadir olmayanlardan korkmayın . Fakat kimden
korkacağınızı size söyleyeyim : Öldükten sonra
cehenneme atmaya kadir
olandan korkun . Evet , size
derim , O’ndan korkun !
BAP 12
: 16. Ve
İsa onlara bir
mesel söyleyip dedi : Zengin
bir adamın toprağı
bol mahsul verdi ; ve
o , içinden : Ne yapayım ? çünkü
mahsulümü koyacak yeri
yok , diyerek düşünüyordu . Ve ,
şunu yaparım , dedi , ambarlarımı yıkarım , daha büyüklerini
bina ederim ; bütün zahiremi , malımı , oraya korum . Ve
canıma derim : Ey can , çok
yıllar için toplanmış
çok malın var ; rahatına bak , ye , iç , sefa sür . Fakat
Allah ona dedi : Ey
akılsız , bu gece canın
senden isteniliyor ; hazırladığın şeyler
kimin olacak ? Kendisi için
hazine toplayan , ve Allah’ın
indinde zengin olmayan
kimse böyledir .
BAP
13 : 6. Ve İsa şu
meseli söyledi : Bir adamın
bağında dikili bir
incir ağacı vardı ; ve
adam , ağaçta yemiş aramaya
geldi , bulmadı . Ve bağcıya dedi : İşte , üç yıldır
bu incir ağacında
yemiş aramaya geliyorum ve
bulmuyorum ; onu kes , niçin toprağı
da zayıflatsın ? Bağcı cevap
vererek ona dedi : Efendi , ben etrafını
kazıncaya , gübreleyinceye kadar
, onu bu
yıl da bırak : eğer
ondan sonra yemiş
verirse , ne iyi ; fakat vermezse , onu kesersin .
BAP
13 : 23 .
Birisi ona dedi : ya
rab , kurtulanlar az mı ? Ve
İsa onlara dedi : Dar
kapıdan içeri girmeye
uğraşın ; çünkü size derim ; çokları içeri
girmeye isteyecekler ,
giremeyecekler .
BAP
14 : 7.
Ve çağırılanların baş
yerleri nasıl seçtiklerini
İsa görünce , onlara bir
mesel söyleyip dedi : Sen
bir kimse tarafından
düğüne çağırıldığın zaman , baş
yere oturma ; belki senden üstün
sayılan bir kimse
onun tarafından çağırılmıştır , seni ve
onu çağıran gelip
sana : Bu adama
yer ver , der , sen de
utanarak en alt
yere oturmaya başlarsın . Fakat çağırıldığın
zaman , git , en alt yere
otur da seni
çağıran gelip sana : Ey
dost , yukarı çık desin ;
o zaman bütün
seninle beraber yemekte
oturanlar karşısında sana
itibar olur . Çünkü her
kendini yükselten alçaltılır , ve kendini
alçaltan yükseltilir .
Ve
İsa kendini çağırana
da dedi : Sen bir
öğle yahut bir
akşam yemeği yaptığın
zaman , ne dostlarını , ne kardeşlerini , ne akrabanı , ne
zengin komşularını çağır ; ta
ki onlar da
seni çağırarak sana
bir karşılık olmasın . Fakat ziyafet
ettiğin vakit , fakirleri ,
sakatları , topalları , körleri çağır ;
ve mutlu
olursun ; çünkü onların sana
karşılık yapacak bir
şeyleri yoktur ; fakat sana
salihlerin kıyametinde karşılık
verilir .
Ve
yemekte onunla beraber
oturanlardan biri bu
şeyleri işitince ; İsa’ya dedi : Allah’ın melekûtunda
ekmek yiyecek olana
ne mutlu ! Fakat İsa
ona dedi : Adamın biri
bir büyük akşam
yemeği yaptı , çok kimseyi
çağırdı , ve yemek vaktinde
çağırılanlara : Gelin , çünkü
şimdi hazırdır , demek için hizmetçisini gönderdi . Hepsi birden
özür dilemeye başlayarak , birincisi ona
dedi : Bir tarla satın
aldım , çıkıp onu görmem
lazım ; sana rica ederim , beni
mazur gör . Ve bir
başkası dedi : Beş çift
öküz satın aldım , onları denemeğe
gidiyorum ; sana rica ederim , beni
mazur gör . Bir başkası
da dedi : Ben evlendim , bundan dolayı
gelemem . Ve hizmetçi gelip efendisine
bu şeyleri söyledi . O
zaman ev sahibi
kızarak , hizmetçisine dedi :
Çabuk , şehrin meydanlarına ,
sokaklarına git , fakirleri ,sakatları ,
körleri ve topalları
getir . Ve hizmetçi dedi : Efendi
, senin emrin yapıldı , daha yer
var . Ve efendi hizmetçiye
dedi : Yollara ve çitlerin
boyuna çık , bulduklarını içeri
girmeye zorla da
evim dolsun . Çünkü size
diyorum ki , çağırılan adamlardan
hiç biri akşam
yemeğimden tatmayacaktır .
BAP
15 : Ve
İsa dedi : Bir adamın
iki oğlu vardı ; bunlardan küçüğü
babasına dedi : Baba ,
malından payıma düşeni
bana ver . Ve baba
varını onlara pay
etti . Bir kaç gün
sonra , küçük oğul her
şeyi topladı , uzak bir
memlekete gitti ; ve orada sefahatle yaşayarak
malını telef etti .
Ve
hepsini sarf ettikten sonra , o
memlekette büyük bir
kıtlık çıktı ; ve yoksulluk
duymaya başladı . Ve gitti , o
memleket ahalisinden birine
takıldı ; o da
kendisini tarlalarına domuz
gütmeye yolladı . Ve çocuk
domuzların yediği keçiboynuzu
ile karnını doyurmak
istiyor , ve kimse ona
vermiyordu . Kendine geldiği zaman
dedi : Babamın işçilerinden ne kadarının artan
ekmekleri var , ben ise
burada açlıktan helak
oluyorum . Kalkayım , babama
gideyim , ve ona diyeyim : Baba ben
göğe karşı , ve senin
gözünde suç işledim ; artık senin
oğlun denilmeye layık
değilim ; beni işçilerinden biri gibi
et . Ve kalktı babasına
geldi . Fakat henüz uzakta
iken , babası onu görüp
acıdı , koştu , boynuna
sarıldı ve öptü . Ve
oğlu ona dedi : Baba , ben göğe
karşı , ve senin gözünde
suç işledim , ben artık
senin oğlun denilmeye
layık değilim . Fakat baba
hizmetçilerine dedi : En iyi
kaftanı çabuk getirin , ona
giydirin ; parmağına bir yüzük
takın , ayaklarına çarık giydirin ; ve
besili danayı getirip
kesin , yiyelim ve eğlenelim ; çünkü benim
bu oğlum ölmüştü , dirildi ; kaybolmuştu , bulundu .
Ve onlar
eğlenmeye başladılar . Ve büyük
oğlu tarlada idi , eve
gelirken yaklaştığı zaman , musiki ve
oyun sesleri işitti . Hizmetçilerden birini
yanına çağırıp : Bunlar nedir ? diye
sordu . Hizmetçi de ona
dedi : Kardeşin geldi ; ve baban
besili danayı kesti , çünkü
onu sağ salim
buldu . Fakat o kızdı , ve
içeri girmek istemiyordu ; babası dışarı
çıktı , ve ona yalvardı . Fakat o
cevap verip babasına
dedi : İşte bunca yıldır
sana hizmet ediyorum , hiç bir
vakit senin emrinden
çıkmadım ; ve hiç bir
vakit dostlarımla eğleneyim
diye bana bir
oğlak vermedin ; fakat senin
malını kötü kadınlarla yiyen
bu oğlun gelince
onun için besili
danayı kestin . Ve baba
ona dedi : Oğul , sen daima
benimle berabersin , ve nem
varsa , senindir . Fakat
eğlenmek ve sevinmek
gerekti , çünkü senin bu
kardeşin ölmüştü , dirildi ;
kaybolmuştu , bulundu .
BAP
16 : 19.
Zengin bir adam
vardı , ve o erguvani
ile ince keten
giyip her gün
zevk ederek yer , içerdi . Ve Lazar
denilen bir fakir , yara
ile dolu olup
zengin adamın sofrasından
düşen kırıntılarla doyurulmak
isteyerek , onun kapısına yatırılırdı ; hatta köpekler
gelip onun yaralarını
yalarlardı . Ve vaki oldu
ki , fakir öldü , ve
melekler tarafından İbrahim’in
kucağına götürüldü ; ve
zengin de ölüp
gömüldü . Ölüler diyarında ,
azap içinde olarak , gözlerini
kaldırdı , uzakta İbrahim’i ve
kucağında olan Lazar’ı
gördü . Ve feryat edip
dedi : Ey İbrahim baba , bana
acı , Lazar’ı gönder de , parmağının ucunu
suya batırsın , benim dilimi
serinletsin ; zira ben bu alevde
azap çekiyorum . Fakat İbrahim
dedi : Ey oğul , sen yaşarken iyi
şeylerini aldığını , ve Lazar’ın
aynı suretle kötü şeyleri
aldığını an ; fakat o
şimdi burada teselli
ediliyor , ve sen azap
çekiyorsun . Bunların
hepsinden başka , buradan size
geçmek isteyenler geçemesin
diye , sizinle bizim aramıza
büyük bir çukur koyulmuştur . Ve o dedi
: Öyle ise , ey baba , sana
yalvarırım , onu babamın evine
gönder ; çünkü beş kardeşim
var ki , onlar da
bu azap yerine
gelmesinler diye şehadet
etsin . Fakat İbrahim dedi : Musa
ile peygamberleri var ; onları
dinlesinler . Ve o dedi : Hayır , İbrahim baba ; fakat
ölülerden biri onlara
giderse tövbe ederler . Ve
İbrahim ona dedi : Eğer
Musa’yı ve peygamberleri
dinlemiyorlarsa , ölülerden biri kalksa
bile onlar inanmaz .
BAP
17 : 7.
Sizden kim var ki
, çift süren yahut
çobanlık eden bir
hizmetçisi olup da , tarladan
eve gelince , ona : Hemen gel ,
sofraya otur , der ; fakat ona : Akşam
yiyeceğimi hazırla , kuşan ve
ben yiyip içinceye
kadar , bana hizmet et ; ondan
sonra yer içersin , demez mi ? Hizmetçiye emrettiği
şeyleri yaptığından dolayı
ona teşekkür eder
mi ? Siz de
böylece , size emredilen şeyleri
yaptığınız zaman : Biz faydasız
kullarız ; bize borç olanı
yaptık deyin .
BAP
17 : 12.
Ve köyün birine
girerken , cüzamlı on adam , uzakta
durarak , onu karşıladılar ve
onlar : Ey Üstat İsa , bize
acı ! diye bağırdılar . İsa onları
görünce kendilerine dedi : Gidin , kendinizi kahinlere
gösterin . Ve vaki oldu
ki , onlar giderken temiz
oldular : Onlardan biri iyi
olduğunu görüp , yüksek sesle
Allah’a hamdederek , geri döndü ; ve
teşekkür edip İsa’nın
ayaklarına kapandı ; ve o , bir
Samiriye’li idi . İsa cevap
verip dedi : On kişi
de temizlenmedi mi ? Dokuzu
nerede ? Bu yabancıdan başka ; Allah’a hamt etmek
için geri dönen
olmadı mı ? Ve İsa
ona dedi : Kalk git ; imanın
seni kurtardı .
BAP
17 : 26.
İnsanoğlunun günlerinde de , Nuh’un
günlerinde olduğu gibi
olacaktır . Nuh’un gemiye girdiği
güne kadar , yerler , içerler , evlenirler , kocaya verilirlerdi ; ve tufan
geldi , hepsini helak etti . Lut’un
günlerinde de böyle oldu ;
yerler , içerler , satın alırlar
, satarlar , dikerler , bina ederlerdi ;
fakat Lut Sodom’dan
çıktığı gün , gökten ateş
ve kükürt yağdı , ve
hepsini helak etti . İnsanoğlunun göründüğü
gün de böyle
olacaktır .
BAP
18 : Ve
daima dua etmeleri , ve
hiç usanmamaları lazım
olduğuna dair İsa
onlara bir mesel
söyleyip dedi : Bir şehirde
Allah’tan korkmaz ve insana
riayet etmez bir
hakim vardı . O şehirde
bir dul kadın
da vardı ve : Hasmımdan hakkımı
al , diyerek hakime gelirdi . Ve
hakim bir müddet
istemedi , fakat sonra kendi
kendine dedi : Her ne
kadar ben Allah’tan
korkmaz , insana riayet etmezsem
de , yine bu dul
kadının beni rahatsız
etmesinden dolayı onun
hakkını alayım da , daima
gelip beni incitmesin . Ve Rab
dedi : Adaletsiz hakimin ne
dediğini işitin . Ve Allah
onlar için sabırlı
ise de , gece gündüz
kendisine feryat eden
seçilmiş olanlarının hakkını
almayacak mı ? Size derim
ki , haklarını tez alacaktır . Bununla beraber
İnsanoğlu geldiği vakit
yeryüzünde iman bulacak
mı ?
Kendilerinin salih
olduğuna güvenen , ve bütün
başkalarını hor gören
bazılarına İsa şu
meseli de söyledi : İki
kişi dua etmek
için mabede çıktılar ; biri Ferisi , diğeri vergi
mültezimi idi . Ferisi durdu
ve kendi kendine
şöyle dua etti : Ya
Allah , sana şükrederim ki , ben
başka adamlar gibi , soyguncu , haksız , zina işleyici , yahut şu
vergi mültezimi gibi
de değilim . Haftada iki
kere oruç tutarım ; bütün gelirimin
ondalığını veririm . Fakat vergi
mültezimi , uzakta durarak ,
gözlerini bile göğe
kaldırmak istemiyordu ; ancak :
Ya Allah , ben günahkara
merhamet kıl , diyerek göğsüne
vuruyordu . Size diyorum :
Bu adam
ötekinden salih sayılarak
evine indi ; zira kendini
yükselten her adam
alçaltılır ; fakat kendini alçaltan
yükseltilir .
YUHANNAYA GÖRE
BAP 3 :
19. Ve hüküm
budur ki , dünyaya nur
geldi ; ve insanlar karanlığı
nurdan çok sevdiler ; zira işleri
kötü idi . Çünkü her
kötülük işleyen nurdan
nefret eder ; ve
işleri ayıplanmasın diye
nura gelmez . Fakat , işleri Allah’ta
işlemiş olduğu gösterilsin
diye , hakikati yapan
nura gelir .
BAP
5 : 41.
İnsanlardan izzet ( Büyüklük , ululuk ) kabul etmiyorum . Fakat sizi
bilirim ki , kendinizde Allah
sevgisi yoktur . Ben Babamın
namına geldim ve
beni kabul etmiyorsunuz ; eğer bir
başkası kendi namına
gelirse kabul edersiniz . Siz ki , birbirinizden izzet
kabul eder , ve bir
olan Allah’tan gelen
izzeti aramazsınız , nasıl iman
edebilirsiniz ? Sanmayın ki ,
ben sizi Babanın
önünde suçlu çıkaracağım ; sizi suçlu
çıkaran kendisine ümit
bağladığınız Musa’dır . Çünkü ,
eğer siz
Musa’ya iman etmiş
olsaydınız , bana da iman
ederdiniz ; zira o benim
için yazmıştır . Fakat eğer
onun yazılarına iman
etmiyorsanız , benim
sözlerime nasıl iman
edersiniz .
BAP
8 : 3.
Yazıcılar ( Mukaddes kitapları
çoğaltanlar , tefsir ve tatbik
eden alimler ) ve Ferisiler
zinada tutulmuş bir
kadın getirdiler ; onu ortaya
koyarak , İsa’ya dediler : Muallim , bu
kadın zina işlemekte
iken tutuldu . Bu gibilerin
taşlanmasını Musa şeriatta
bize emretmiştir , sen ise
ne dersin ? İsa’yı suçlu çıkarmak
için kendisini deneyerek
bunu dediler . Fakat İsa
eğilip parmağı ile
yere yazı yazıyordu . Ve kendisine
sormaya devam etmeleri üzerine
doğruldu ve onlara
dedi : Kadının üzerine sizden
günahsız olan önce
taş atsın . Ve yine
eğilip yere yazı
yazıyordu . Bunu işittikleri zaman , ihtiyarlardan başlayıp
sonuncusuna kadar birer
birer çıktılar . İsa’yı yalnız
bıraktılar , kadın da ortada idi . İsa doğrulup
ona dedi : Kadın , onlar nerede ? Kimse sana
hükmetmedi mi ? Kadın : Kimse ,
ya Rab , dedi : İsa : Ben de
sana hükmetmem ; git , bundan sonra artık
günah işleme dedi .
BAP
8 : 31. İmdi İsa
kendisine iman etmiş
olan Yahudilere dedi : Eğer
siz benim sözümde
durursanız , gerçekten benim şakirtlerimsiniz ( öğrencilerimsiniz ) ;
siz hakikati bileceksiniz ; ve hakikat
sizi azat edecektir . Ona cevap
verdiler : İbrahim’in zürriyetiyiz
; hiç kimseye asla
kölelik etmedik ; sen nasıl
azat olacaksınız diyorsun ? İsa onlara
cevap verdi : Doğrusu ve
doğrusu size derim : Günah
işleyen herkes günahın
kölesidir . İbrahim
zürriyeti olduğunuzu bilirim ; fakat beni
öldürmeye çalışıyorsunuz ;
çünkü benim sözüm
içinizde yer tutmuyor . Ben Babamın
yanında işittiklerimi söylüyorum ; siz de
babanızdan işittiklerinizi yapıyorsunuz . Onlar cevap
verip kendisine : Babamız İbrahim’dir
dediler . İsa onlara dedi : İbrahim çocukları
olsaydınız , İbrahim’in
işlerini yapardınız . Fakat beni , Allah’tan işittiğim
hakikati size söylemiş
olan adamı , şimdi öldürmeye
çalışıyorsunuz ; İbrahim
bunu yapmadı . Siz babanızın
işlerini yapıyorsunuz . (
Dikkat ettiyseniz peygamberlerin Babası , yani
onları eğitenle kastedilen ‘’ Allah’’ , sizin babanızla
kastedilen atalardır. ) Ona dediler : Biz
zinadan doğmadık ; bizim bir
babamız var , o da
Allah’tır . İsa onlara dedi : Eğer
Allah sizin Babanız
olsaydı , beni severdiniz ; çünkü ben
Allah’tan çıkıp geldim ; çünkü ben
kendiliğimden de gelmedim , fakat O
beni gönderdi . Neden söylediğimi
anlamıyorsunuz ? Çünkü benim sözümü
dinlemiyorsunuz . Siz
babanız İblistensiniz ; ve babanızın
heveslerini yapmak istiyorsunuz . O
başlangıçtan katil idi , ve
hakikatte durmadı ; çünkü kendisinde
hakikat yoktur . Yalan söylediği
zaman , kendisininkinden söyler ,
çünkü o
yalancıdır , ve yalanın babasıdır . Fakat ben
hakikati söylediğim için
bana iman etmiyorsunuz . Bende günah
olduğunu sizden kim
ispat eder? Ben hakikati
söylüyorsam , niçin bana iman
etmiyorsunuz ? Allah’tan
olan Allah’ın sözlerini
dinler ; onun için siz
dinlemiyorsunuz , çünkü Allah’tan
değilsiniz.
BAP
9 : Ve
geçerken , anadan doğma kör
bir adam gördü . Şakirtleri ondan sordular
: Rabbi , bu adamın kör
doğması için kim
günah işledi , bu mu , yoksa
anası babası mı ? İsa
cevap verdi : Ne bu
günah işledi , ne de
anası babası ; ancak Allah’ın
işleri onun üzerinde
gösterilsin diye oldu .
BAP
9 : 31.
Allah’ın günahkarları dinlemediğini
biliriz . Ancak eğer bir
kimse yalnız Allah’a
tapar ve iradesini
yaparsa , onu dinler .
BAP
20 : 17.
İsa ona dedi : Bana
dokunma ; çünkü ben daha
Babanın yanına çıkmadım ; fakat kardeşlerime
git ve onlara
söyle : Benim Babamın
ve sizin Babanızın , benim Allah’ımın
ve sizin Allah’ınızın
yanına çıkıyorum .
Ben, Hz. İsa’nın
ağzından çıkan sözlerden
bir kısmını yazdım .Kafaları karıştıran
kısımlarla ilgili açıklamalar
da yapmaya çalıştım . Başından beri
dediğim gibi ‘’ anlamaya
çalıştım .’’ Rabbi kelimesi ,
bilge kişi , haham , eğitici ,
öğretmen anlamında kullanılıyor . Peygamberlere oğullar , insanoğlu diye
de hitap ediliyor . Baba
kelimesi de hemen
hemen aynı anlamda , yani eğitmen
anlamında ama Hz.
İsa Babam dediğinde
bunu ‘’ Allah’’ anlamında
kullanıyor . Ve aynı zamanda
beni eğiten , öğretmenim Allah’tır
anlamında kullanıyor. Hz. İsa
kendisine inananlara şakirt
diyor, çırak, öğrenci anlamında . Yani öğretenler
ve öğrenenlerle ilgili
kullanılan kelimeler maalesef
kafaları çok karıştırmış .
‘’ Ferisi ‘’ kelimesi
de çok geçiyor . Hz.
İsa’ya en çok karşı çıkanlar , ve
bizlerin inancına göre
Hz. İsa’nın öldürülmesini
isteyenler . O devirde Ferisilerin , altı bin
üyeli yoğun bir
toplulukları mevcutmuş . Coşkulu
, kahraman ve vatansever
oldukları kadar dar
görüşlü ve kibirli olan bu insanların
topluluğu , milli
restorasyon partisini temsil
etmekteydi . Meleklere de ,
kıyamete de inanmaktaydılar ama
kendilerine Perslerden intikal
etmiş batınilik kalıntılarını , kaba ve
maddi yorumlarına bulaştırmışlar ve tanınmaz
hale getirmişlerdi . Yasayı kılı
kırk yararcasına didikleyen , fakat buna
karşılık , dini , tanrı
aşkına ve insan
sevgisine dayandırmış olan
peygamberlerin , görüş ve zihniyetlerine tamamen
muhaliftiler . Onlara göre dindarlık , şekli ibadetleri
yerine getirmek , oruç tutmak
ve tövbe ve istiğfar
etmekten ibaret bir
şeydi . Önemli günlerde kan
ter içinde yollara
dökülüp avaz avaz
dualar etmekte ve
gösterişli bir şekilde
etrafa sadaka saçmaktaydılar . Zaten lüks
içinde hayat sürmekte
ve doymak bilmezcesine
resmi görevleri ve
iktidarı türlü çeşitli
entrikalarla ele geçirme
hasreti içinde yanıp
tutuşmaktaydılar . Demokratik
partinin liderleri konumuna
da sahiptiler ve
bu konumlarıyla halkı
avuçlarının içine almış
durumdaydılar . Aksine
Sadukiler ise , ruhban ve
aristokrat partisini temsil
etmekteydiler . Bu parti ,
ta Hz.
Davut zamanından beri
ruhbanlık hizmetini veraset
yoluyla yürütme hakkına
sahip olduklarını iddia
eden ailelerden oluşmaktaydı . Aşırı derecede
muhafazakar olan bu
insanlar , sözlü geleneği reddetmekte , yasanın sadece
dini yanını kabul
etmekte , ruhu ve gelecekteki
hayatı inkar etmekteydiler . Üstüne üstlük , bunlar , Ferisilerin o
perişan edici şekli
ibadetleriyle ve ipe
sapa gelmez inançlarıyla
da alay etmekteydiler . Onlar için
din , sadece ruhban takımına
ait törenlerden ibaret
bir şeydi . Selefkeliler’in yönetim
dönemi sırasında büyük
rahiplik müessesesi onların
elinde bulunmaktaydı ;
putperestlerle araları çok
iyiydi ; ayrıca Yunan sofistiğini
(yanıltmalı ) ve zarif
Epikürizm’i (M.Ö. 341-270 yıllarında
yaşamış Atinalı filozof . Mutluluğa , zevkleri ılımlı
hale getirmekle ulaşılabileceğini öne
sürmekte ve dünyanın , ezellerden beri
mevcut halde bulunan
atomların rastlaşması sonucunda
teşekkül ettiğini iddia
etmekteydi.) Makabeler döneminde
, Ferisiler , büyük rahipliği onların
elinden kapmışlardı . Ama Hirodes
ve Roma egemenliği döneminde
bu makama tekrar
kavuşmuşlardı . Bunlar haşin ,
inatçı ve yiyip
içip eğlenmeyi seven
insanlardı ; kendilerini
herkesten üstün görmekte
ve gelenek gereği
olarak ellerinde bulundurdukları iktidarı
ne yapıp yapıp
muhafaza etmekten başka
bir şey düşünmemekteydiler .
Sosyal düzeni , ilahi düzenin
küçük bir sureti
haline getirmeyi düşlemiş
olan ve dini , adaletin hayat ; ilmin
adalet ; ve aşk ve
bilgeliğin de her
üçü üzerindeki egemenliğini
yansıtır bir kurum
olarak telakki etmiş
bulunan Hz. İsa , yukarıda sözünü
ettiğimiz dinde neyi
fark etmiş olabilirdi ? Mabette , yüce bilimin
ve inisiyasyonun değil
de , aksine , dini , bir iktidar vasıtası
haline getirmiş olan
materyalist ve agnostik
(İnsan ruhunun kesinlikle
erişilemez ve anlaşılamaz
bir şey olduğunu
öne süren ve
her türlü ontolojik / varlık bilimsel metafiziği
nafile ve anlamsız
bir şey gibi
gören her türlü
doktrin ) bir cehaletin
çöreklendiğini ; yani mürailiğin (İkiyüzlülüğün) ve
münafıklığın ( Dini kurallara
inanmadığı halde inanmış
gibi gören / arabozan ) baş köşeye
kurulduğunu . Okullarda ve sinagoglarda , kalplere yağan
semavi çiyin ve
hayat ekmeğinin yerini , şekilci bir
dindarlığa , yani
ikiyüzlülüğe bulanmış bir
çıkarcı zihniyetin aldığını . Bunlardan da
beter olarak , kendisini devrin
tanrısı olarak ilan
etmiş bulunan ve böylece kötülüğün
ve maddenin ilahı
haline gelmiş olan
mutlak kudret sahibi
Kayzer‘in , isteseler de istemeseler
de Sadukiler’ in ve Ferisilerin tek
efendisi olduğunu . Bu egemenliği , Pers ezoterizminden alınmış
olan ve maddenin
ruh üzerindeki egemenliği
anlamına gelen Ahriman / İblis sözcüğüyle
nitelendirmekle , Hz. İsa ,
hata mı
etmişti , yanılgıya mı düşmüştü ? Tüm büyük
reformcular gibi , o da , çaba
sarf ederek pekala
kendini ıslah edebilecek
olan insancıklara karşı
değil , fakat onların döküm
kalıpları demek olan doktrinlere ve
kurumlara karşı savaş
açmıştı . Günün iktidar sahiplerine
önce meydan okumak , ardından da
savaş ilan etmek
gerekiyordu .
Bu
savaş Galile sinagoglarında başlamış
ve Hz. İsa’nın
uzun süre kalıp
vaazlar verdiği ve
rakiplerine kafa tuttuğu
Yeruşalim kentindeki büyük
mabedin revaklarında devam
etmişti . Diğer tüm faaliyetlerinde olduğu
gibi bu savaşta
da Hz. İsa , o
harika denecek ölçüdeki
dengeli tabiatını karakterize
eden ihtiyat ve
cüret karışımı bir
tutumla hareket etmekteydi . Saldırıyı başlatan
o olmamıştı ; mukabele etmek
üzere hasımlarının saldırısını
beklemişti . Ve bu saldırı
da gecikmemişti . Zira Ferisiler , peygamberi , dağıttığı şifalar
ve halkın nazarında
kazandığı itibar nedeniyle
daha ilk günlerden
beri kıskanmaktaydılar . Çok geçmeden
onun tehlikeli bir
düşman olduğunu sezinlemişler
ve bu yüzden
de onu , kendilerine özgü
ikiyüzlü bir yumuşaklıkla
perdelenmiş olan alaycı
bir çelebilik (tüccarlık)
ve çakalca bir
niyet çemberi içine
almışlardı . Bilgili , önemli
ve yetkili insan
havalarıyla Hz. İsa’ya , tahsildarlarla ve
fahişelerle niçin o
kadar samimi olduğunu
sormuşlardı . Şakirtlerine
gelince , onlar da niçin Sebt günü
başak devşirmekteydiler acaba ? Talimatları pek
ciddi şekilde ihlal
edilmekteydi . Yumuşaklığının
ve hoşgörüsünün gereği
olarak Hz. İsa ,
onlara şefkat ve
merhamet dolu sözlerle
karşılık vermişti . Aşk ve
sevgi kelamını onlar
üzerinde denemişti . Onlara ,
istiğfar etmiş bir
tek günahkarı , birçok dürüste
tercih eden Tanrı
sevgisinden söz etmiş
ve kayıp kuzu
meseli ile müsrif
çocuk meselini anlatmıştı . Onlar da
ne yapacaklarını bilemeyip
susmuşlardı . Ama çok geçmeden
kafa kafaya verip
tekrar anlaşmışlar ve
tekrar saldırıya geçmişlerdi . Bu kez
hastaları niye Sebt
günü tedavi ettiğini
sormuşlardı . Bunu üzerine Hz.
İsa şöyle cevap
vermişti : ‘’ İkiyüzlüler ! Sebt
günleri sulamaya götürmek
üzere öküzlerinizin zincirlerini
çözmüyor musunuz ? İbrahim’in
kızı , İblis’ in
zincirlerinden sebt günü
kurtulmadı mı ? ‘’ Ne diyeceklerini
şaşırmış olan Ferisiler , bu kez
onu , cinleri ve şeytanları
İblis namına kovmakla
ithama kalkışmışlardı . Bu soruyu
gayet esprili ve
zarif bir biçimde
cevaplamıştı , yani şeytanın
kalkıp da kendi
kendini kovalayamayacağını söylemişti ; ayrıca , İnsanoğluna karşı
işlenmiş bir günahın
pekala affolunabileceğini ,
ama Kutsal Ruh’a
karşı işlenenin hiç
bir zaman affa
uğramayacağını da belirtmişti . Böylece , şahsına karşı
edilmiş küfürleri pek
önemsemediğini , ama gün gibi
aşikar olarak görüp
anladıktan sonra İyiyi
ve Gerçeği inkar
etmenin ise entelektüel
bir ahlaksızlık , en büyük
hata ve bağışlanamaz
türden bir melanet olduğunu
ifade etmiştir . Bu söz , savaş
ilanı anlamını taşımaktaydı . Onlar Hz.
İsa için kafir
dedikçe , Hz. İsa da
onlar için ‘’Mürailer ! Münafıklar ! ‘’ demeye
başlamıştı . Belzebutun
ortağı ithamına karşı
o da ‘’Engerek
soyu’’ ifadesiyle cevap verir
olmuştu. O günden itibaren
sertleşen mücadelede Hz.
İsa sıkı ve
keskin bir diyalektik
sergilemeye başlamıştı .
Sözü bir
kamçı gibi şaklamakta
ve bir mızrak
gibi delip geçmekteydi . Artık taktik
değiştirmişti; savunmayı
bırakmış ve ithamlara
daha ağır ithamlarla
cevap vermeye yönelmişti . ‘’ Geleneğiniz yüzünden
Tanrı’nın yasasını niçin
ihlal ediyorsunuz ? Tanrı şöyle
emretmiştir : Babana ve anana
saygı göster ; mabedinize bol
para aktığı zaman
onlara saygı duymak
aklınıza bile gelmiyor . İşaya’ya sadece
dudaklarınızla hizmet ediyorsunuz , siz kalpsiz
sofularsınız .’’
Saldırılar arttıkça , Hz. İsa
da Mesih olduğunu
daha yüksek sesle
ilan eder olmuştu . Mabedi tehdit
etmekte , İsrail’in başına gelecek
felaketleri sıralamakta ,
hasımlarını putperest diye
adlandırmakta ve Tanrı’nın , bağına başka
hizmetkarlar göndereceğinden söz
etmekteydi . Bu durum Ferisileri
iyice telaşlandırmıştı .
Onun ağzını kapayamayacaklarını ve
sözlerine cevap veremeyeceklerini gören
Ferisiler de taktik
değiştirmişti . Onu tuzağa düşürmek
en iyi yoldu . Ağzından dini
ilkelere ters bir
söz dökülmesini sağlamak
üzere ona elçiler
yollamışlardı. Böylece onun , Musa
yasasına karşı küfretmiş
bir insan olarak
tevkif edilip , Roma valisi
tarafından isyan suçuyla
mahkum edilmesini planlamışlardı . Zina suçlusu
kadınla ve Kayzer’e
ödenecek vergiyle ilgili
o faka bastırıcı
soru işte bu
planın bir parçasıydı . Hasımlarının niyetlerini
derhal anlayan Hz.
İsa , derin bir psikolog
ve usta bir
strateji uzmanı olarak , onları yine
kendi cevaplarıyla mat
etmişti .Onu Romalıların karşısında
zor duruma sokmak
için , kendisine hahamların tartıştığı
soruyu yöneltirler : ‘’
Sezar’a vergi vermek
caiz mi , değil mi ? ( Markos , BAP 12 : 14. ) Olumlu cevap
verse , ‘’işbirlikçi ‘’ denecek , itibarını yitirecektir . Olumsuz cevap
verse , Romalılar tarafından tutuklanacaktır . Hz. İsa verginin karşılığı
olarak verilecek dinarın
kendisine gösterilmesini ister : ‘’ Bana bir
dinar getirin de
göreyim. ‘’ Suçlayanlar ,
putperestlerin parasını getirirler .
Avuçlarındaki paranın üstünde
imparatorun turası vardır
ve ‘’ Kutsal Sezar ‘’ yazısı
ona tapınmayı çağrıştırmaktadır . Tanrı’larının her
tür yontulmuş imgesini reddeden
Yahudiler için dehşet
verici şey ! Ama cevap
çarpıcıdır : ‘’Sezar’ın
hakkını Sezar’a , Tanrı’nın hakkını
da Tanrı’ya verin . ‘’ Tek Tanrı
adına onları suçlayan , yine odur ! Onu
oyuna getiremeyeceklerini anlayan
Ferisiler , bu kez onu , her
an ve her
yerde tedirgin ederek
sindirmeyi denemişlerdi .
Ferisiler’ce şartlandırılmış olan
halkın büyük bir
kısmı , İsrail Krallığını tekrar
tesis etmediği gerekçesiyle
ondan yüz çevirmeye
başlamıştı . En küçük yerleşim
merkezine varıncaya kadar
her yerde dalkavuk
ve şüpheli çehreler , ispiyonlar ve
sinsi özel görevliler
karşısına dikilmekteydi . Bunlardan bazıları
yanına yaklaşıp ona
şöyle demişlerdi : ‘’Burada uzaklaşmaya
bak , zira Hirodes seni
öldürmek istiyor .’’Hz. İsa
da bu söze
şöyle mukabelede bulunmuştu : ’’O tilkiye
söyleyin ; Bir peygamberin Yeruşalim
sınırları dışında öldüğü
görülmemiştir ! ‘’ Ama buna rağmen , tuzaklardan kurtulmak
amacıyla birçok kez ; Teberiye denizini
kat edip doğu yakasına
sığınmak zorunda kalmıştı . Artık hiç
bir yerde güvenlik
içinde değildi . Tam o
sıralarda Hz. Yahya’nın
ölüm haberi gelmişti ; Makeru kalesinde
kafası vurularak öldürülmüştü . Bu haber
Hz. İsa’yı , kasvet verici
bir ikaz olarak
can evinden vurmuş
ve onu şöyle
haykırtmıştı : ‘’ Onu tanımadılar
, ama istediklerini yaptılar . Onların elinden
İnsanoğlu da aynı
şekilde ıstırap çekecek .’’
Hz.
İsa , hasımlarının o müthiş
dalavere ve düzenleri
karşısında doktrinini , halka ,
vaazlar yoluyla anlatmayı
başarmanın imkansızlığını düşünüp
durmaktaydı . Diğer yandan da
kendisine güvenip sadakatle
sarılmış olan ve
ailesini , işini gücünü , varını yoğunu
bırakıp peşine düşmüş
bulunan on iki
havarisini düşünmekteydi .
İçlerine hakikat yeterince
nüfuz etmiş miydi ? Kendisinin kim
olduğunu biliyorlar mıydı ? Onlara şu
soruyu yöneltmişti :
‘’Halkın dediğine göre
İnsanoğlu kimdir ? Ve onlar
dediler : Bazıları vaftizci Yahya , başkaları İlya , başkaları da
Yeremya , yahut peygamberlerden biridir , diyorlar . İsa onlara
dedi : Ya siz , ben kimim
dersiniz ? Simun Petrus cevap
verip dedi : sen Mesih’sin ! ( Matta : 13…16.) Ne Petrus’un
dilinde , ne de Hz.
İsa’nın düşüncesinde ‘’ Sen
Mutlak Yaradan’ın tecellisi
ve tecessümüsün ‘’ anlamı yoktu . Sadece ‘’ Sen , peygamberler tarafından
önceden bildirilmiş olan
İsrailli İsa’sın .’’ düşüncesini
dile getirmekteydi . Hindu ,
Mısır ve
Yunan inisiyasyonunda , Tanrı
oğlu terimi , ilahi hakikatle
özdeşleşmiş bir şuur , onu
tezahür ettirecek güç ve yeteneğe
sahip bir irade
anlamına gelmekteydi . Demek ki
şakirtleri onu anlamıştı ; demek ki
artık onlarda yaşayabilecekti .
Ve
Hz. İsa’nın Yeruşalim’e
son yolculuğu . Hz. İsa
tapınakta hem eylemleri
hem de sözleriyle
büyük olay çıkarır . İplerden bir
kamçı yapıp satıcıları
ve sattıkları kurbanlık
hayvanları kovalamıştı .
Sarrafların masalarını devirince
paralar yerlere saçılmıştı . Oysa tapınma
için sığırlar ve
koyunlar gerekliydi . Yabancı diyarlardan
gelen Yahudiler bunları
putperestlerin parasıyla satın
alamazlardı , Yahudi parası edinmek
zorundaydılar ! Yani İsa ,
tapınak tacirlerinin yasadışı
kazançlarına karşı mı çıkmaktadır?
Hem de
Hz. İsa onlara İşaya’nın
şu sözleriyle haykırmaktaydı: ‘’Kitap şöyle
der : Benim evime dua
evi denilecek , fakat siz
onu haydut ini
yapıyorsunuz . Lakin vay başınıza , yazıcılar ve
Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü
siz göklerin melekûtunu
insanların yüzüne kapıyorsunuz ; zira kendiniz
girmiyorsunuz , girenleri de bırakmıyorsunuz ki
girsinler . Vay başınıza
yazıcılar ve Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü nanenin , anasonun ve
kimyonun ondalığını veriyorsunuz
ve şeriatın daha
ağır işlerini , adaleti ,
merhameti ve imanı
bırakıyorsunuz ! Vay başınıza ,
yazıcılar ve Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü siz
badanalı kabirlere benzersiniz
ki , dıştan güzel görünürler , fakat içten
ölü kemikleri ve
her türlü murdarlıkla
doludurlar . Siz de böylece
insanlara salih görünürsünüz , fakat içten
ikiyüzlülük ve fesatla
dolusunuz .’’
Dini ikiyüzlülüğü
ve sahte ruhbanlık
otoritesini bu şekilde
dağlayıp asırlara havale
ettikten sonra , Hz. İsa , mücadelesinin sona
erdiğinin farkına varmıştı . Peygamberler daha
önce Tanrı adına
çok sert sözler
söylemişlerdi . ‘’ Bayramlarınızdan
nefret ediyorum , onları hor
görüyorum , besili hayvanlarınızın kurban
edilmesinden tiksiniyorum ,
bakmıyorum bile . Ama hak
su gibi aksın
ve adalet ırmağı
hiç kurumasın .’’ ( Amos )
İsa ise daha
günahkarca bir söz
eder : ‘’ Yıkın bu tapınağı , ben üç
günde yenisini inşa
ederim . ‘’ Bin yıldan
beri bu kutsal
yer ulusun kalbiydi . Altı yüzyıldan
beri , şehrin Babilliler
tarafından yakılıp yıkılmasından
sonra , buranın yeniden inşa
edilmesi için can
atılıyordu . Bazıları Tapınağı eleştiriyordu : Kumranlı Essenliler
ve Vaftizci Yahya ..Ama
bu Celileli adam
onu yıkmaktan söz
eder ! Bu aynı zamanda
bütün ruhban sınıfının
ayrıcalıklarına ve her
türden çıkarlarına saldırmak
demektir . Ayrıca büyük bayramlarda
akın akın gelen
hacılar sayesinde varlığını
sürdüren Kudüs’ü
yıkmayı dilemektir . Son olarak
da Tanrı’nın bu
kutsal yerdeki varlığını
küçümsemektir . Ve Nasıralı
adam , yapımı bittiğinde kıyamet
gününün geleceği ve
Tanrı’nın bizzat gökleri
yıkıp kendi saltanatını
başlatacağı meşhur Tapınağın
yerine üç günde
bir başkasını koyacağını
iddia eder . İsa bu
eli kulağındaki Tanrı
Saltanatından sık sık
söz etmişti , şimdi de
bu olayın gelişini
çabuklaştırmak ister . Bütün bunların
bir ayaklanma hareketi
ile sona ermesi
tehlikesi vardır . Artık noktayı
koymanın zamanı gelmiştir . Son sözü
durumu açıklayan başrahip
söyler : ‘’ Bütün halk öleceğine
tek bir insanın
ölmesi daha hayırlıdır .’’
Bundan sonra
olanları yazmak istemiyorum .
Hıristiyanlara göre Hz.
İsa çarmıha gerilerek
öldürülmüştür . Ama Yüce
Allah , Kur’an’la bize böyle
olmadığını söylemektedir .
Bu konudaki Kur’an
ayetlerini biraz geniş
olarak alacağım :
‘’ Ey Peygamber , Tevrat’ın izleyicileri
senden , kendilerine gökten bir
vahiy indirmeni isterler . Onlar Musa’dan
bunun daha büyüğünü
istemişler ve ‘Bizi
Allah ile yüz yüze
getir ‘ demişlerdi de
bu çarpıklıkları yüzünden
onları bir ceza
yıldırımı çarpmıştı . Daha sonra
altın buzağıya tapmaya
başlamışlardı , ve hakikatin bütün
kanıtları kendilerine geldikten
sonra yapmışlardı bunu . Yine
de bu günahlarını
silmiş ve Musa’ya
hakikatin açık kanıtını
bahşetmiştik ; ve Sina Dağı’nı
verdikleri sözün delili
olarak üzerlerine yükseltmiştik . Onlara kapıdan
tevazu içinde girin
demiş ve ‘ Sebt
gününü ihlal etmeyin ! ’
diye uyarmıştık ve
kendilerinden sağlam bir
taahhüt almıştık . Böylece ,
taahhütlerini çiğnedikleri ,
Allah’ın mesajlarını reddettikleri , peygamberleri haksız
yere öldürdükleri ve ‘
Kalplerimiz zaten bilgi
ile doludur ‘ diye
böbürlendikleri için onları
cezalandırdık . Dahası inkarları
sebebiyle Allah o
kalpler üzerine mühür
vurmuştur ve şimdi
artık çok az
şeye inanırlar . Ve hakikati
inkar ettikleri ve
Meryem’e korkunç bir
iftira attıkları için ; ve
‘ Bakın , biz , Allah’ın elçisi olduğunu
iddia eden Meryem’in
oğlu İsa Mesih’i
öldürdük ! ‘ diye böbürlendikleri için .
Aslında onu ne
öldürdüler ne de
çarmıha gerdiler , sadece onlara
öyle olmuş gibi
göründü ; ve o konuda
farklı görüşler taşıyanlar
da gerçekten şaşkındılar , onunla ilgili
gerçek bir bilgileri
yoktu ve sadece
bir zanna uymuşlardı . Kesin olan
şu ki onu
öldürmediler . Hayır ,
Allah onu kendi
katına yüceltti . Allah kudret
ve hikmet sahibidir . Nitekim geçmiş
vahyin izleyicilerinden hiç
kimse yoktur ki , ölümü
anında , İsa ile ilgili
hakikati kavramamış olsun . Ve
kıyamet günü İsa , bizzat
onlar aleyhine şahitlik
yapacaktır .
Böylece , o zaman , Yahudi itikadına
mensup olanlar tarafından
işlenen zulümden dolayı daha
önce tattırdığımız hayatın
bazı nimetlerinden onları
yoksun bıraktık ; böyle yaptık
çünkü Allah yolundan her
an sapmaktaydılar . Yasaklandığı halde
faiz alıyorlardı ve
başkalarının malını haksız
yere harcıyorlardı . Böylece ,
onlar arasından hakikati
inkar etmeye devam
edenler için şiddetli
bir azap hazırladık . İçlerinden bilgide
derinleşmiş olanlara , sana ve
senden öncekilere indirilmiş
olana iman edenlere , namazlarında dikkatli
ve devamlı olanlara , Allah ve
Ahiret Günü’ne inananlara
gelince ; işte Biz , bunlara büyük
bir mükafat bahşedeceğiz. ‘’ Nisa
Suresi 153. ….162. Ayetler .
Böylece Kur’an , Hz.
İsa’nın çarmıha gerilme
hikayesini tamamen reddeder . Müslümanlar arasında
yaygın bazı efsanelere
göre , Allah , Hz. İsa’nın yerine
ona çok benzeyen
bir kişi koydu
ve Hz. İsa’nın
yerine bu kişi
çarmıha gerildi . (
Rivayetlere göre onu
ihbar eden Yahuda ) . Ancak bu
efsanelerden hiç biri
Kur’an’dan en küçük
bir destek bulmaz
ve bu çerçevede
klasik müfessirler tarafından
üretilen hikayeleri tamamen
reddetmek gerekir . Bunlar ,
Hz. İsa’nın çarmıha
gerilmediği şeklindeki Kur’an’i
beyanı İncillerde onun
çarmıha gerilişine ilişkin
canlı tasvirler ile
uyumlu hale getirmeyi
amaçlayan şaşkın teşebbüslerden başka
bir şeyi temsil
etmezler . Bu şekildeki çarmıha
gerilme hikayesi , ‘’ sadece onlara
öyle olmuş gibi
göründü .’’ şeklinde çevrilen
Kur’an ibaresinde özlü
bir şekilde açıklanmıştır
ve şuna işaret
eder : Zamanın akışı içinde , Hz.
İsa’dan uzun zaman
sonra , onun insanlığın işlediği
ileri sürülen ‘ ilk
günah ‘ karşılığında kefaret
olarak haç üzerinde
öldüğünü söyleyen bir
efsane gelişmişti . Ve bu
efsane Hz. İsa’nın
daha sonraki izleyicileri
arasında öylesine köklü
şekilde yerleşti ki , düşmanları olan
Yahudiler bile ona
inanmaya - olumsuz anlamda
olsa da - başladılar . ( Çünkü çarmıha
germe , o zamanlar en
tehlikeli suçlular için
verilen ölüm cezasının
berbat bir biçimi
idi .) ‘’ Allah onu kendi
katına yüceltti . ‘’ Daha sonraki
ayetlerle de aktaracağım
gibi yukarı çıkartma , yükseltme fiili
ne zaman Allah’a
atfedilmişse , her zaman ‘’ onurlandırma ‘’ yahut
‘’ yüceltme ‘’ anlamlarına gelir . Kur’an’ın hiçbir
yerinde , Allah’ın Hz. İsa’yı
yaşadığı sırada bedensel
olarak cennete yükselttiği
şeklindeki yaygın inancı
destekleyen bir beyan
yoktur . Allah’ın onu kendi
katına yüceltmesi ibaresi , Hz.
İsa’nın Allah’ın özel
rahmeti mertebesine yükselttiğini
gösterir . Cümlenin başındaki ‘’
hayır ‘’ vurgusu , Yahudilerin Hz.
İsa’yı haç üzerinde
korkunç bir ölüme
mahkum ettiklerine inanmaları
ile Allah’ın onu
kendi katına yücelttiği
gerçeği arasındaki zıtlığı
vurgulamayı amaçlar .
Kendinden önceki
kitaplardan günümüze kalanın
doğrulunu tasdik eden , yanlışlarını düzelten
ve efsaneleri değil
de gerçekleri anlatan
Kur’an , Hz. İsa
ve Hıristiyanlık hakkında
neler diyor ; tabii ki
surelerin iniş sırasına
göre :
‘’ Bu ilahi mesajda
Meryem’i de an . Hani
o ailesinden ayrılıp
doğu yönünde bir
yere çekilmişti . Kendini onlardan
uzak tutuyordu ; bu durumdayken
kendisine vahiy meleğimizi
gönderdik ; bu melek ona
eli yüzü düzgün
bir beşer kılığında
göründü . Meryem onu görünce
‘Senden , O kuşatıcı rahmet
ve esirgeme sahibine
sığınırım ! ’ dedi . ’ Eğer O’na
karşı sorumluluk bilinci
yaşıyorsan bana yaklaşma .’ Melek : ’ Ben yalnızca
Rabbinin bir elçisiyim
’ dedi , ‘ O Rab ki ,sana
tertemiz bir oğul
armağan edeceğim .’ diyor . Meryem
: ’ Bana daha hiçbir
erkek dokunmamışken , nasıl bir
oğlum olabilir ? Üstelik ben
iffetsiz bir kadın
da değilim ’ dedi . Melek
’ Bu doğru ’ dedi , ’ Ancak Rabbin
diyor ki : ‘ Bu benim
için kolay ; ve böyle
olduğu için de , senin
bir oğlun olacak
ve Biz onu
insanlar için katımızdan
bir sembol ve
aydınlatıcı bir bağış
kılacağız ! ’ Bu Allah
tarafından önceden hükme
bağlanmış bir şeydi . Bunun
için de , Meryem ona
gebe kaldı ve
onunla birlikte uzak
bir yere çekildi . Ve
doğum sancısı onu
bir hurma ağacının
gövdesine sürüklediği zaman : ’ Keşke bu
durum başıma gelmeden
önce ölseydim de
unutulup giden biri
olsaydım ! ’ diye yakındı . Bunun üzerine , hurma ağacının
alt yanından bir
ses ona şöyle
seslendi : ’ Üzülme ! Rabbin senin
alt yanında ufak
bir dere akıttı . Şimdi hurmanın
gövdesini kendine doğru
silkele , taze hurma dökülsün . Sonra da ye
, iç ; gözün aydın olsun ! Ve
eğer insanlardan birini
görürsen ona de ki
: ’ Ben O sınırsız
rahmet sahibi için , bir
süre konuşmaktan kaçınmaya
ahdettim ; bu yüzden bugün
insanlardan kimseyle konuşmayacağım . ‘ Ve bir
süre sonra , çocuğuyla beraber , kavmine döndü . ’ Ey
Meryem ! ’ dediler , ’ Sen
gerçekten tuhaf bir
iş yaptın ! Ey Harun’un
kız kardeşi ! Senin baban kötü
bir adam değildi ; ne
de annen iffetsiz
bir kadındı ! ’ Bunun üzerine
Meryem çocuğa işaret
etti . ’ Daha beşikteki bir
çocukla biz nasıl
konuşabiliriz ki ! ’ diye çıkıştılar . Fakat çocuk : ‘ Bakın , ’ dedi , ’ Allah’ın kuluyum
ben . O bana ilahi
mesaj bahşetti ve
beni peygamber yaptı , ve
nerede bulunursam bulunayım beni
kutlu ve erdemli
kıldı ; yaşadığım sürece bana
salatı , arınmak için vermeyi
emretti ; ve anamı saygıyla
gözetmemi . Ve beni merhametten
yoksun bir zorba
kılmadı . Bunun içindir ki , doğduğum
gün selam benim
üzerimdeydi ; öleceğim gün ve
hayata yeniden döndürüleceğim gün
yine benim üzerimde
olacaktır ! ’ Meryem oğlu İsa
hakkında , üzerinde öylesine derin
bir anlaşmazlığa düştükleri
doğru açıklama işte
budur . Bir oğul edinmek
Allah’a asla yakıştırılamaz ; sınırsız yüceliğiyle
O böyle bir
şeyin üstünde , ötesindedir !
O bir
şeyin olmasına hükmettiği
zaman , ona yalnızca ‘ Ol ! ‘
der , ve o şey
hemen oluverir ! Ve İsa’nın
her zaman söylediği
gerçek şudur : ‘ Şüphesiz ,
benim Rabbim de , sizin
Rabbiniz de Allah’tır ; öyleyse yalnız
O’na kulluk edin ; dosdoğru yol
yalnızca budur ! ’ Hal böyleyken
Kitab-ı Mukaddes’e bağlı
olduklarını iddia eden
hizipler yine de
kendi aralarında İsa’nın
doğası hakkında çekişip
duruyorlar . Öyleyse , o büyük
gün bütün açıklığıyla
gelip çattığı zaman vay
hallerine hakkı inkar
edenlerin . Bizim karşımıza çıkacakları
o gün , gerçeği nasıl
da apaçık işitecek
ve görecekler ! Ne var ki
, bu zalimler o gün artık
aşikar bir biçimde
bir kere yoldan
çıkmış bulunacaklar . Bunun içindir
ki , her şeyin hükme
bağlanmış olacağı o
onmaz pişmanlıklar gününün
gelip çatması konusunda
onları uyar ; Çünkü onlar
hâlâ umursamazlık gösteriyor
ve gaflet içindeyken , iman da
etmemişken iş bitirilmiş
olacaktır .’’ Meryem Suresi
16. ….39. Ayetler .
‘’ Şimdi , ne zaman
Meryem’in oğlunun tabiatı
örnek olarak ortaya
getirilse , ( Ey Muhammed ) ,
senin kavmin bu
yüzden yaygarayı basar . Ve ‘ hangisi daha
iyi , bizim ilahlarımız mı
yoksa o mu ?‘
derler . Ama onlar bu
mukayeseyi , yalnızca , sırf
muhalefet olsun diye senin
önüne getirirler ; evet onlar
kavgacı / tartışmacı bir toplumdur . İsa’ya gelince , o
sadece bir insandır , kendisini peygamberlikle onurlandırdığımız ve
İsrailoğulları için örnek
kıldığımız bir kulumuz . Ve
eğer isteseydik , sizi yeryüzünde
birbiri ardına gelen
melekler yapardık. / içinizden ,
yeryüzünde size halef
olacak melekler vücuda
getirirdik . Bakın bu ilahi
kelam son saatin
geleceğini bildiren bir
araçtır . O halde
son saat hakkında
hiçbir şüpheye kapılmayın
ve Bana uyun ; dosdoğru yol
yalnız budur . Şeytanın sizi
bu yoldan çevirmesine
izin vermeyin , çünkü o
sizin apaçık düşmanınızdır ! İsa kendi
halkına hakikatin bütün
kanıtları ile geldiği zaman , ‘ Ben ‘ dedi , ‘ size
hikmet ile ve üzerinde
ayrılığa düştüğünüz şeylerin
bir kısmını açıklığa
kavuşturmak üzere geldim . O
halde Allah’a karşı
sorumluluğunuzun bilincine varın
ve bana tabi
olun ! Allah , şüphesiz
benim de Rabbim , sizin de
Rabbinizdir . Öyleyse
yalnızca O’na kulluk
edin , doğru yol sadece
budur ! ’ Fakat İsa’dan sonra
gelenler arasından çıkan
gruplar farklı görüşleri
savunmaya başladılar . Vay haline
o zulmedenlerin ve
yazık o acı
günde başlarına gelecek
azap için !’’ Zuhruf
Suresi 57. ..65. Ayetler .
Müşrik Kureyşliler , meleklere ( ki
burada onları ilahlarımız
şeklinde tanımlıyorlar )
tapınmalarının Kur’an tarafından
kınanmasına karşı çıkarlarken , Hıristiyanlıktaki Hz. İsa’yı
Allah’ın oğlu , hatta Allah’ın ruhu
görerek ona tapmak
şeklindeki paralel uygulamaya
işaret etmişler ve
yaklaşık olarak şu
anlamda bir itiraz
ileri sürmüşlerdi : ‘’
Kur’an Hz. İsa’nın
normal bir insan
olduğunu ifade ediyor
ama Kur’an’ın geçmiş
vahiy mensupları / Ehlikitap olarak
tanımladığı Hıristiyanlar ona
ilahi bir kimlik
izafe ediyorlar . O halde
biz normal insanlardan
üstün oldukları kesin
bulunan meleklere tapmakta
haklı değil miyiz ? ‘’ Ama Kur’an , Hz.
İsa’nın Hıristiyanlar tarafından
ilahlaştırılmasını birçok yerde açıkça
kınadığı için bu
keyfi ilahlaştırma putperestlerin meleklere
tapmaları lehinde ve
böylece Kur’an aleyhinde
bir delil olarak
kullanılamaz . Böyle bir itiraz
yanlış bir kıyası , yanlış bir
önermeye tatbik etmek
olur . Ayrıca , yalnız Hz. İsa’nın
tabiatüstü bir varlık
olmadığına değil , aynı zamanda
meleklerin de yaratılmış
fani varlıklar olduklarına
ve bu nedenle
ilahlık statüsünden kesinlikle
uzak bulunduklarına da
işaret edilmektedir .
‘’ Üzerinde
ayrılığa düştüğünüz şeylerin
bir kısmını açıklığa
kavuşturmak üzere geldim . ‘’ Şeylerin bir
kısmı şeklindeki kısıtlayıcı
ifade , yalnızca inanç ve
ahlak alanıyla ilgilidir. Çünkü halkının
dünyevi problemleri ile
ilgilenmek Hz. İsa’nın
görevleri arasında değildi . Bu
düşünce , Sinoptik İncillerde bize
sunulan Hz. İsa’nın
öğretilerinin tasvirinden doğan
Hz. İsa imajı
ile çakışmaktadır . Hz. İsa’dan
sonra gelenlerin farklı
görüşler savunmaya başlamaları , Hz. İsa’nın
kişiliği ve Allah’tan
başkasına kulluk yapmanın
kabul edilmezliğine bir
uyarıdır . Kendi arkadaşları tarafından
saptırıldıklarını anlayanların ,
kendilerini saptıranlardan nefret
edeceklerine ve saptıranların
günahlarından dolayı hesaba
çekileceklerine bir uyarıdır .
‘’ Melekler demişti ki : ‘ Ey
Meryem ! Allah , seni kendisinden
bir
kelime ile müjdeliyor . Adı , Meryem oğlu
İsa Mesih’tir . Dünya ve
ahirette büyük şeref
sahibi ve Allah’a
yakın kılınanlardandır . Ve o
hem beşikte iken
hem de yetişkin
halinde insanlarla konuşacak
ve dürüst ve
erdemli kişilerden olacak . ‘ Meryem , ‘ Ey
Rabbim ‘ dedi , ‘ Bana hiçbir
erkek dokunmadığı halde
nasıl oğul sahibi
olabilirim ? ‘ Melek cevap verdi : ‘ İşte öyle ! Allah
dilediğini yaratır ; bir şeyin
olmasını istediğinde sadece
‘ Ol ! ‘ der , ve o
şey hemen oluverir . O
senin oğluna hem
vahyi ve hikmeti
öğretecek , hem de Tevrat’ı
ve İncil’i . Onu İsrail oğullarına bir
elçi kılacak ve o
şöyle diyecek : ‘ Ben Rabbinizden
bir mucize ile
geldim ve size
bir mesaj getirdim . Sizin için
çamurdan kuş biçiminde
bir şey , adeta kaderinizin suretini
yapacağım ve sonra
ona üfleyeceğim ki
Allah’ın izniyle kuş / kaderiniz olsun . Körleri ve
cüzzamlıları iyileştireceğim ve
Allah’ın izniyle ölüleri
yeniden hayata döndüreceğim . Evlerinizde yemekte
ve biriktirmekte olduklarınızı
/ neleri yiyebileceğinizi ve
evlerinizde neleri saklayabileceğinizi size
bildireceğim . Şüphesiz , eğer
gerçekten inanıyorsanız ,
bütün bunlarda sizin
için bir mesaj
vardır . Ben , Tevrat’tan
önümde bulunanın / günümüze kalanın
doğruluğunu tasdik etmek
ve önceden size
yasak edilen şeylerin
bazısını helal kılmak
için geldim . Ve size
Rabbinizden bir mesaj
getirdim ; öyleyse Allah’a karşı
sorumluluğunuzun bilincine varın
ve bana tâbi
olun . Kuşkusuz Allah ,
benim de
Rabbim , sizin de Rabbinizdir ; öyleyse yalnız
O’na kulluk edin ; işte
doğru olan yol
budur. ‘’ Al-i İmran Suresi
45. 51. Ayetler.
Hz.
İsa’nın beşikte iken
konuşacak olması olağan
üstü bir olay
olmakla beraber, yetişkinlik
çağında konuşacak olması
doğal bir durum
olduğu halde ayette
bundan niçin söz
edildiğine değişik açıklamalar
getirilmiştir: Hz. İsa’ya çok
küçük yaştan itibaren
ilham kaynağı olan
peygamberce bilgeliğe mecazi
bir işaret olabilir.
Allah’a yakın kılınanlardan
olduğu için daha
beşikte iken de
yetişkinliğindeki gibi gerek
içerik, gerek üslup
olarak peygamber tavrıyla
konuşacağına işaret edilmektedir.
Hz. İsa’nın yetişkinlik
çağına kadar yaşayacağı
da annesine bildirilmiş
olabilir. Ayrıca Hz. İsa’nın
değişik dönemlerden geçmesi,
bu dönemlerde farklı
haller sergilemesi onun tanrı olarak
düşünülemeyeceğinin açık bir
belgesidir ve bu
yolla Hıristiyanların sakat
inançlarına reddiyede bulunulmaktadır.
Hz.
İsa tarafından gösterileceği
bildirilen mucizelerin Hz.
İsa’nın muhatapları açısından
önem taşımasının yanı
sıra, daha sonra
Hıristiyanlıkta bunlara bağlanan
sonuçlar bu dinin
mensuplarını çok tehlikeli
bir mecraya sevk etmiş
olduğundan gerek burada
gerekse Maide Suresinin
110. Ayetinde, bunların
Yüce Allah’ın iznine bağlı
olduğuna sık sık
dikkat çekilmiştir. Bu husus
öylesine önemlidir ki,
peygamberin bir beşer
olduğu ve gösterdiği
bütün olağanüstü hallerin
Allah’tan mesaj getirdiği
iddiasını desteklemek için
yine O’nun tarafından
sağlandığı göz ardı
edilirse, peygambere iman
etmenin hiç bir
değeri kalmaz ve
dalalete düşülmüş olur.
Nitekim Hıristiyanlar bu
olağan üstü durumları
bütün evrenin yaratıcısı
olan Yüce Allah’ın
mutlak kudretine bağlamak
yerine, Hz. İsa’yı
tanrılaştırma yoluna girmişler,
böylece dini hayatlarını
çürük bir zihniyet
üzerine bina etmişlerdir.
Bu ağır hatayı
Allah’ın vahyine mazhar
olmuş bir peygambere
yüklemenin dayanaktan yoksun
ve O’nun elçisine
iftira olduğunu gözler
önüne sermek üzere
Maide Suresinin 110. .. 118.
Ayetlerinde karşılıklı konuşma
üslubu içinde Hz.
İsa’nın insanlara ‘’ Beni
ve annemi tanrı
edinin ‘’ demiş olamayacağı
ortaya konur .
Hz.
İsa’nın kavmine söyleyeceği
‘’ Bana da itaat
edin ‘’ sözünün
öncesinde ‘’ Allah’a karşı
gelmekten sakının ‘’ ifadesinin,
sonrasında da ‘’ Kuşkusuz
Allah benim de
Rabbim sizin de
Rabbiniz; öyleyse O’na
kulluk edin, işte
doğru olan yol
budur ‘’ uyarısının yer
alması göstermektedir ki,
Hz. İsa kendisine
itaati asla kendi
iradesinin kutsallığı anlamında
takdim etmeyecek, aksine
‘’ kul ‘’ özelliğini ön
plana çıkaracak ve
kendisine itaatin ancak
Allah’ın iradesine boyun eğmenin bir
sonucu olması halinde
değer taşıyacağı fikrini
canlı tutmaya çalışacaktır.
Kur’an, bu
ayetlerde Hz. İsa’nın
öğretilerine hakim olacak
ilkelerin daha dünyaya
gelmeden annesine bildirilmiş
olduğunu haber vermek
ve başka bir
çok ayette de
onun her vesileyle
tevhit inancını yerleştirmek
için çaba sarf
ettiğini açıklamak suretiyle,
böylesine açık delillere
rağmen bir dinin
asli hüviyetini değiştirip
Hz. İsa’yı Tanrı’nın
oğlu şeklinde takdim
eden din adamlarının
ne ağır bir
suç işlediklerine ve
taklitçi bir zihniyetle
bu inanca teslim
oluveren kitlelerin ne
büyük gaflet içinde
olduğuna, tefekküre ve
muhakemeye çağrıda bulunan
farklı üsluplar içinde
tekrar tekrar dikkat
çekmektedir.
‘’ İsa ,
onlardaki inkarcılığı sezince
sordu : ‘ Kim Allah yolunda
benim yardımcılarım olacak ? ‘ Beyazlara bürünmüş
olanlar / havariler dediler ki : ‘ Biz
Allah yolunda senin
yardımcıların olacağız ! Biz Allah’a
iman ettik ; sen de
şahit ol , biz O’na
teslim olanlarız . Ey Rabbimiz ! Senin indirdiğine
inanıyoruz ve bu
elçiye tabi oluyoruz : O
halde bizi hakikate
şahitlik yapanlarla bir
tut . İnanmayanlar İsa’ya tuzak kurdular ; ama
Allah onların tuzaklarını
boşa çıkardı . Çünkü Allah , tuzak
kuranların tümünün üzerindedir . O zaman
Allah , ‘ Ey İsa ! ‘ demişti , ‘
Ben seni
vefat ettireceğim ve
kendime yükselteceğim ;
hakikati inkara şartlanmış
olanların arasından uzaklaştırıp
seni arındıracağım . Ve sana
uyanları kıyamet gününe
kadar inkar edenlerden
üstün tutacağım . Sonunda hepiniz
bana döneceksiniz ve
aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz
her konuda Ben
hüküm vereceğim . Hakikati inkara
şartlanmış olanlara gelince , onlara bu
dünyada da , ahirette de
şiddetli azap çektireceğim
ve onlar kendilerine
yardımcı olacak kimse
bulamayacaklar . İman edip doğru
ve yararlı işler
yapanlara gelince , Allah onların
mükafatlarını tam olarak
verecektir . Allah zalimleri sevmez . Bu
bildirdiklerimiz , sana
ilettiğimiz mesajlardan ve
hikmet yüklü haberlerdendir . Allah katında
İsa’nın durumu Âdem’in
durumu gibidir , ki Allah
onu topraktan yarattı
ve sonra ‘ Ol ! ‘ dedi
ve oluverdi . Bu Rabbinden
gelen bir hakikattir , öyleyse şüphecilerden
olma !’’ Al-i İmran
Suresi 52. ….60.
Ayetler .
Peygamber olarak algılanma
hususunda Hz. İsa
diğer peygamberlerden farklı
bir konumdadır. Zira
diğerlerinde, peygamberin Allah’ın
elçisi olduğunu kabul
eden muhatap, onun
Allah’tan vahiy aldığına,
kutsal bir görev
ifa ettiğine fakat
aynı zamanda bir
beşer olduğuna inanır.
Hz. İsa’nın böyle
kutsal bir göreve
sahip olduğunu kabul
edenlerin çoğu ise
bu noktada durmayıp
ona Tanrı’nın oğlu
nazarıyla bakmışlardır. Kur’an,
bu sebeple konunun
teolojik yönüne yani
Hz. İsa’yı bu
şekilde algılamanın yanlışlığına
ağırlık vermeyi
tercih etmiştir.
Hz.
İsa ilahi mesajı
tebliğ edince İsrail oğullarından genel
bir kabul görmek
şöyle dursun, onların
inkarcılıkta kararlı olduklarını
hatta kendisini öldürmeyi
planladıklarını anlamıştı. Kendisine
bu davada canı
gönülden kimlerin destek
olacağını belirlemek üzere ‘’ Allah’a giden
yolda bana yardımcı
olacaklar kimlerdir ‘’ diye
sordu. Böylece Hz.
İsa tebliğ faaliyetini
örgütlü bir biçimde
yürütebilmek için çekirdek
bir kadro belirleme
yoluna gidiyordu. Onun
has adamları olup
bildirdiklerine yürekten inanmış
bulunan havariler ‘’ Allah’ın
yardımcıları biziz ‘’ cevabını
verdiler. Bu cevapla
‘’ Allah’ın dinine sahip
çıkmada ve onu
yaymada olanca çabayı
sarf etmenin ‘’ kastedildiği açıktır.
Bununla
birlikte, Hz. İsa’nın
çağrısına olumlu karşılık
veren ilk müminlerin,
ona yüklenen görevle
tanrılık vasfı arasında
asla bir bağ
kurmadıklarını açık bir biçimde
belirmek üzere, ayetin
devamında onların ‘’ Allah’a
inandık; şahit ol
ki bizler Müslümanlarız / Bu davaya
gönülden teslim olduk ‘’
şeklindeki sözlerine yer
verilmiştir.
Arapçada havari
‘’ beyaz, beyazlık, seçilmiş,
kusursuz, kendisini bir
davaya adamış, candan
dost ve yardımcı ‘’
gibi anlamlara gelir.
Terim olarak özellikle
Hz. İsa tarafından seçilmiş,
tebliğ ve irşat
görevinde ona yardımcı
olan on iki
kişilik grubu ifade
eder. Hz. İsa’nın
kendisini izleyen pek
çok kişiden yalnızca
on ikisine havari
adının verilmesi, bu
terimin özel bir anlatımla, Katolik
kilisesinin başında kendini
Petrus’un ve dolayısıyla
Hz. İsa’nın vekili
olarak gören kadroyu
temsil ettiği anlamına
gelir. Havariler Hz.
İsa adına konuşurlar.
Kilise bu düşünceden
yararlanarak Havari Petrus
vasıtasıyla kendisini doğrudan
Hz. İsa’ya bağlamıştır.
Bir başka yanılmaz papa
bulunmaktadır.
Hz.
İsa’nın babasız olarak
dünyaya gelmesi, Hıristiyanlığın teolojik
esaslarını etkileyen ve
mensupları arasında asırlar
boyu şiddetli tartışmalara
yol açan bir
olay olma özelliğini
korumuştur. Hıristiyanların inançlarındaki yanlışlıkları
ortaya koyup bu
konulardaki gerçekleri haber
veren ayetlerden sonra,
Hz. İsa’nın bir
insan olduğuna ve
ilahi iradenin bu
yönde olduğu bilindikten
sonra onun babasız
dünyaya gelmesinin yadırganacak
bir husus olmaktan
çıkması gerektiğine, Hz.
Adem örneğine değinilerek
dikkat çekilmektedir. İslam
alimleri bu ayeti
açıklarken, mümin kişi
için Hz. İsa’nın
bu şekilde dünyaya
gelmiş olduğunu kabullenmede
bir sorun bulunmadığını belirtip başlıca
iki hususa işaret
ederler: 1) Bu
mümkündür, yani meydana
gelmesi aklen imkansız
denebilecek bir husus
değildir. 2) Ayette
işaret edildiği üzere
Hz. Adem’in babasız
meydana gelmesi kabul
edildiğinde, Hz. İsa’nın
da babasız dünyaya gelmesi
kolaylıkla kabul edilir.
Hz. Adem’in ana-baba
olmadan yaratılmış bulunduğu,
Hıristiyanlar da dahil
insanlığın büyük çoğunluğunca
kabul edilen bir
gerçektir.
Hz.
İsa’nın babasız dünyaya
gelmiş olmasını izah
için delil aramaya
gerek yoktur. Kur’an Hz.
İsa’nın yaratılışının diğer
insanların yaratılış biçiminden
farklı olduğunu, Hz.
Adem’i anasız-babasız yaratmaya
kadir olan Yüce
Allah’ın bir başkasını
babasız yaratmaya kadir
olduğuna dikkat çekerek,
başka bir izah
aramaya gerek olmadığını
ortaya koymaktadır. Meryem
Suresinin 21. Ayetinde
belirtildiği üzere, ilahi
irade Hz. İsa’nın
insanlık için bir
delil, bir mucize
kılınmasını ve babasız
olarak dünyaya gelmesini
murat etmiştir. Bunun
nasıl gerçekleşebileceğini hayretle
ve çevresinden gelebilecek
ithamlar sebebiyle endişe
içinde soran ilk
kişi de Hz.
Meryem olmuştur. Bu
soruya verilen cevapta,
bunun Allah için
çok kolay olduğu,
Yüce Allah’ın dilediğini
yaratması için ‘’ ol ‘’
buyurmasının yeterli olduğu
belirtilmiş, başka açıklama
yapılmamıştır. Bu konuda
bilgi veren Al-i
İmran Suresindeki ayetler
kümesinin sonunda da
(60. Ayet.), ‘’ Gerçek
Rabbinden gelendir, öyleyse kuşkulananlardan olma )
buyurularak Hz. Peygamberin
şahsında bütün müminlerden
Yüce Allah’tan gelen
bilgiye mutlak teslimiyet
içinde inanmaları istenmiş,
bu konuda şüpheci
davrananlar kınanmış, ayrıca
Allah’ın çocuk edinebileceği
fikri şiddetle reddedilerek
O’nun hükmettiği sonucun
sadece ol, buyruğuna
bağlı olduğu tekrar
hatırlatılmıştır.
Elmalılı’nın bu
konudaki açıklamalarını şöyle
özetlemek mümkündür: Surenin
başında akıl sahiplerine
ve ilimde derinleşmiş
kişilere anlatıldığı üzere
hak olan vakıalar
ve onları ifade
eden ayetler muhkemât
ve müteşabihat şeklinde
iki kısma ayrılır.
Muhkemât hem duyu
organlarıyla hem de
aklen hiç bir tereddüt duyulmaksızın
alınırlar ve onlar
kendi kendilerini izah
ederler. Müteşabihat da şüpheye
düşmeksizin alınır, fakat
bunlar kendi kendilerini
izah edemezler. Sadece
kendilerine uygun muhkem
bir misale veya
bir kanuna döndürülerek
izah ve tevil
olunurlar. Gerçek misali
bulunmadıkça yapılan teviller
yanlış olur, yalan
olur, aldanmak, aldatmak
ve gerçeği tahrif
olur. Hz. İsa
vakasına gelince: 1) Hz. İsa’nın
zatı, yani böyle
bir beşer’ in var
olduğu ve yaşamış
bulunduğu muhkem bir
husustur. Beşiklikteki
çocukluk döneminden yetişkinlik
çağına kadar pek
çok insan, özellikle
İsrailoğulları onu görmüş,
onunla konuşmuş, kimi
sevmiş, kimi sevmemiş
ama hepsi de
yalanlanamayacak bir ifade
birliği içinde bu
insanın yaşadığına tanıklık
etmişlerdir. 2) Hz.
İsa’nın, Hz. Meryem’den
doğduğu da muhkem
bir husustur. Kabul
edilegelen adetler çerçevesinde
herhangi bir şahsın
annesinden doğmasına ilişkin
bilgiyi sağlayan delil
ne ise bu
Hz. İsa için
de böyledir. 3)
Hz. Meryem’in bir
erkekle cinsel ilişkide
bulunmaksızın Hz. İsa’nın
onun rahminde yaratılmış
olması ise, gerçekte
imkan dışı sayılamayacak
fakat örnekleri görülmediğinden (
o devir için )
istisnai, yadırganabilen ve
münferit bir olaydır,
bu sebeple müteşabih
bir vakadır.
‘’
De ki:
‘ Ey geçmiş
vahyin izleyicileri! Sizinle
bizim aramızdaki şu
ortak ilkeye gelin;
Allah’tan başka kimseye
kulluk etmeyeceğiz, O’ndan
başka hiç bir
şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve
Allah ile birlikte
insanları rab edinmeyeceğiz. Eğer
yüz çevirirlerse de ki:
‘ Şahit olun ki
biz kendimizi O’na
teslim etmişiz!’’ Al-i
İmran Suresi 64.
Ayet.
Burada Müslümanlar
ile tek Tanrı
inancının savunucusu olan
din mensupları arasındaki
ortak ilkelerin özünün
kastedildiği açıkça anlaşılır.
Ayette bu ilkelerin
en temel noktası
‘’ yalnız Allah’a kulluk etme ‘’
şeklinde belirtilmiştir. Fakat
bu ilkenin zedelenmeden
varlığını koruyabilmesi iki ön şarta
bağlı sayılmıştır. 1) Hiç bir
şeyi Allah’a ortak
saymamak, 2) Allah’ın
dışında hiç bir
merci, kişi veya
gücü rab kabul
etmemek. Böylece bir
taraftan Ehl-i kitap,
peygamberlerin tebliğ faaliyetinin
ortak çizgisine çağrılmakta,
bir taraftan da
onların anılan iki
şarta riayet etmemeleri
sebebiyle tevhit insancının
safiyetini ihlal ettikleri
hatırlatılmış olmaktadır. Elmalı’lı Hamdi
ayetteki çağrının dayandırıldığı düşünceyi
şöyle açıklar: Burada
muhtelif vicdanların, milletlerin,
dinlerin kitapların temel
bir vicdanda, bir
hak sözde nasıl
birleştirilebilecekleri,
İslam’ın insanlık alemine
ne kadar geniş,
açık ve tutarlı
bir hidayet yolu,
özgürlük kanunu öğrettiği
artık bunun Araplara
veya başka belirli
bir millete özgü
olmadığı tam anlamıyla
gösterilmiştir. ‘’ Yalnız Allah’a
tapalım, O’na hiç
bir şeyi ortak
koşmayalım ve Allah’ı
bırakıp da içimizden
bazıları diğer bazılarını
rab edinmesin. ‘’ sözünde
toplanan vicdan birliğinden
daha geniş, daha
hakim hiç bir
vicdan bulmak mümkün
değildir ki onun
arkasına düşülsün. Din
alanındaki ilerleme ve
gelişmeler, vicdanların birbirinden
ayrı düşen özelliklerinde değil,
bütüncüllüğünde ve genişliğindedir. Bütün
özgürlük ve eşitlik
çağrılarının temeli şu
bir sözde, bir
vicdanda toplanır: ‘’ Allah’ı
bırakıp da içimizden
bazıları diğer bazılarını
rab edinmesin.’’ İşte
özgürlük ve eşitlik
meselesinin çözümünü sağlayacak
yegane anahtar budur.
Birbirimizi rab, Mevla,
hakim-i mutlak tanımayalım,
bütün davranışlarımızı bir
hakkın buyruğuyla ve
Allah’ın hoşnutluğuyla ölçelim.
Allah’ı bırakıp da O’nun hükümranlığı
altındaki varlıklara hakka
aykırı bir antlaşmamız
olmasın, hepimiz Allah’a
kul olalım ve
kendimizi ancak O’nun
hükmü altında bilelim,
birbirimize de ancak
bu açıdan tabi
ve bağlı olalım.
Ayette hem uluhiyet birliği,
hem de rububiyyet
birliği, yani tanrı
ve rab olarak tek
bir varlığa inanıp
bağlanmanın kaçınılmazlığı üzerinde
durulmaktadır ki bunlardan
birincisi Allah’a fizik
ötesi alemle ilgili
yegane gücün kendisine
ait olduğu inancıyla
tapmayı, ikincisi de
hayata sadece Allah’ın
iradesini hakim kılmayı,
yalnız O’nun istediği
biçimde kulluk etmeyi
ifade eder.
Gerek Yahudilik
gerekse Hıristiyanlık ‘’ tapılacak,
ibadet edilecek, kulluk
edilecek ‘’ varlığın Yüce
Allah olduğunu kabul
noktasında İslam inancıyla
kesiştiği halde, zamanla
bu dinlerin mensuplarınca
benimsenen bazı inanç
ve davranışlar, Tanrının
Tek olduğu ve
Allah’tan başka hiç
bir varlığın rab
sayılamayacağı telakkisini, dolayısıyla
‘’ yalnız Allah’a kulluk
etme ‘’ ilkesini temelden
sarsmış bulunuyordu. Bir
çok ayette belirtildiği
üzere bütün peygamberlerin ısrarla
Allah’a ortak koşulmaması
uyarısında bulunmalarına rağmen,
Yahudiler Hz. Üzeyir’i,
Hıristiyanlar da Hz.
İsa’yı Allah’ın oğlu
olarak nitelendirmişler, Hıristiyanlar
Allah ‘’ üçün üçüncüsüdür ‘’ demişler,
Yahudiler Tanrı’yı millileştirerek, Allah’ın
sadece bir kavmin,
hatta sadece insanların
değil bütün evrenin
yaratıcısı ve Tanrısı
olduğu hakikatini perdelemeye
çalışmışlar ve adeta
bütün insanların aynı
Tanrı’ya kulluk etmelerine
rıza göstermemişlerdir. Oysa
tahrif edilmiş şekliyle
bile bugün mevcut
Tevrat ve İncillerdeki ifadeler
Tanrının ‘’ bir ‘’ olduğunu
ve Hz. İsa’nın
İsrail oğullarına
gönderildiğini
belirtmektedir. ‘’ Dinle, ey
İsrail; Allah’ımız rab
bir olan rabdir
ve Allah’ın Rabbi
bütün yüreğinle ve
bütün canınla ve
bütün kuvvetinle seveceksin ‘’
( Tesniye, 6 / 4-5 ) ‘’ Ve Allah
bütün bu sözleri
söyleyip dedi: Karşımda
başka ilahların olmayacaktır..’’ ( Çıkış, 20/ 1-3 )
‘’….Hep emirlerin birincisi
hangisidir, diye ona sordu.
İsa cevap verdi : ‘ Birincisi, ‘ Dinle, ey
İsrail; Allah’ımız rab
bir olan rabdir.
Ve Allah’ın rabbi
bütün yüreğinle, bütün
canınla, bütün fikrinle
ve bütün kuvvetinle
seveceksin.’’ ( Markos,
12/29-30 ) ‘’ Fakat
İsa cevap verdi:
Ben İsrail evinin
kaybolmuş koyunlarından başkasına
gönderilmedim.’’ ( Matta,
15/24)
Evrendeki bütün
varlıkların sahibi ve
onları terbiye eden,
onlara dilediği kıvamı
veren Yüce Allah
olduğuna göre, O’na
kullukta yine O’nun
iradesine yürekten teslimiyet
gerektiği halde Hıristiyanlar
ve Yahudiler din
adamlarına Tanrı benzeri
bir otorite tanıyarak
yalnız Allah’a kul
olma çizgisinin dışına
çıkmışlardır. Bu iki
dinin mensuplarınca din
adamları, mürşit, yol
gösteren, uyaran kişiler
olmanın ötesinde tanrıya
nasıl kulluk edileceğine
karar verebilen ve
Tanrı adına affedebilen
merciler olarak görülmekte,
yine Hıristiyanlar tarafından
Hz. İsa koruyan,
gözeten insan üstü
bir varlık olarak
telakki edilmektedir.
Kurtubi bu
ayeti yorumlarken İslam’da
dini hükümlerin çıkarılmasında kişisel
eğilimlerin ve keyfi
takdirlerin hakim kılınmasına
müsaade edilmediği anlamı
üzerinde durur.
‘’ Allah’a karşı
taahhütlerini ve yeminlerini
ufak bir kazanç
karşılığında değiştirenler var ya
; onlar , öteki dünyanın nimetlerinden
asla nasiplenemeyeceklerdir .
Allah , kıyamet günü , onlarla ne
konuşacak , ne yüzlerine bakacak , ne
de onları günahlarından
arındıracaktır . Onları
acıklı bir azap
beklemektedir . Onlardan öylesi
de var ki , söyledikleri Kitap’tan
olmadığı halde ondan olduğunu
düşünesiniz diye dilleriyle Kitabı
çarpıtırlar ve Allah’tan
olmadığı halde ‘ Bu
Allah’tandır ! ‘ derler .
Böylece bile bile
Allah hakkında yalanlar
uydururlar . Allah’ın vahiy ,
sağlam muhakeme ve
peygamberlik bağışladığı hiç
kimsenin bundan sonra
halkına , ‘ Allah’ın yanı sıra
bana da kulluk
edin ! ‘ demesi düşünülemez . Aksine , onlara şöyle
öğüt verir : ‘ İlahi kelamın
bilgisini yayarak ve
kendiniz onu derinlemesine
inceleyerek , benliklerini
Allah’a adamış kullar , Allah adamları / Rabbaniler olun !’
O , melekleri ve peygamberleri
tanrı edinmenizi emretmez . Zaten kendinizi
Allah’a tam teslim
ettikten sonra hiç O sizi
hakikati inkara davet
eder mi ?’’ Al-i
İmran Suresi 77.
…80. Ayetler .
Muhammed Abduh’a
göre, sözü geçen
kitap tahrifi, mutlaka
metnin çarpıtılmasını gerektirmez.
Bu tahrifat, aynı
zamanda, ‘’ bir ibareye
orijinal olarak kastedilen
anlamdan başka bir
anlam yüklemekle ‘’ de
gerçekleştirilebilir. Abduh, İncillerde
Allah’a atfen ‘’Babam’’
teriminin mecazi kullanımını
örnek olarak verir
ki, bu terim
ile, Yaratıcı, Rab
kastedilmiştir. Ancak Hz.
İsa’ya tabi olduklarını
iddia edenlerden bazıları,
daha sonra bu
ibareyi mecazi anlamından
kopardılar ve ‘’
onu yalnızca Hz.
İsa ile ilgili
olan pozitif gerçeklik
alanına aktardılar. ‘’ Ve
böylece, onun lafzi
anlamda ‘’ Allah’ın Oğlu ‘’
yani, insan şeklinde
tecessüm etmiş ilah
olduğu düşüncesine geçerlilik
kazandırdılar.
‘’ Ey Ehlikitap ! Dininizin temeli
olan hakikatin sınırlarını
aşmayın ve Allah
hakkında gerçek dışı
bir şey söylemeyin ! Meryem oğlu
İsa Mesih sadece
Allah’ın elçisi , O’nun Meryem’e
ulaştırdığı vaadinin gerçekleşmesi
ve O’nun yarattığı
bir can idi . O
halde Allah’a ve
peygamberlerine iman edin , inanın
ve ‘ Tanrı bir
üçlüdür !‘ demeyin . Bundan
vazgeçin , hakkınızda
hayırlı olan budur . Allah
tek ve biricik
ilahtır , çocuk sahibi olmaktan
münezzehtir . Göklerde ve yerde
olan her şey
O’na aittir ve
hiç kimse Allah
kadar güvene layık
değildir . Ne İsa , Allah’ın kulu
olmaktan kaçınacak kadar
gurura kapıldı , ne de
O’na yakın olan
melekler . O’na kulluk etmeyi
gururlarına yediremeyenler ve
küstahça böbürlenenler bilsinler
ki hesap günü
Allah hepsini kendi
katında toplayacaktır . Orada ,
iman edip doğru
ve yararlı işler
yapanlara bütün mükafatlarını
bağışlayacak ve lütfuyla
fazlasını da verecektir . Gururlanan ve
küstahça böbürlenenleri ise
şiddetli bir azap
ile cezalandıracaktır .
Onlar kendilerini ne Allah’tan koruyacak
ve ne de
yardım edecek birini
bulabileceklerdir .
Ey insanlar ! Rabbinizden size
hakikatin bir tezahürü
geldi ve size
aydınlatıcı bir ışık
gönderdik . Allah’a iman edenlere
ve O’na sımsıkı
sarılanlara gelince , Allah onları
rahmeti ve lütfu
ile kuşatacak ve
dosdoğru bir yol
ile kendisine yöneltecektir .’’ Nisa
Suresi 171. …175. Ayetler .
‘’ Biz Hıristiyanlarız !’ diyenlerden
kesin bir taahhüt
almıştık ; ama onlar da , akıllarından çıkarmamaları
emredilen şeylerin çoğunu
unutmuşlardır . Bu nedenle ,
onlar arasında mahşer
gününe kadar sürecek
düşmanlık ve kini
artırdık ve zamanı
geldiğinde Allah onlara
neler işlediklerini gösterecektir . Ey Ehlikitap ! Şimdi size , kendi
kendinizden gizlediğiniz Kitabın
birçoğunu açıklamak ve
bir kısmını da
bağışlamak amacıyla Elçimiz
gelmiştir . Şimdi Allah’tan size
bir ışık ve
apaçık bir ilahi
kelam ulaşmıştır ki
onunla Allah , kendi rızasını
arayan herkese kurtuluşa
giden yolları gösterir . Rahmetiyle onları
karanlığın derinliklerinden aydınlığa
çıkarır ve dosdoğru
bir yola yönlendirir . ’ Allah , Meryem’in oğlu
Mesih’tir ! ’ diyenler
hakikati inkar ederler . De
ki : ‘ Eğer Meryem oğlu
İsa’yı ve onun
annesini ve yeryüzündeki
herkesi helak etmek
isteseydi kim Allah’a
mani olabilirdi ? Zira ,
göklerin ve yerin
ve onlar arasında
bulunan her şeyin
hükümranlığı Allah’a aittir . O , dilediğini yaratır
ve Allah dilediğini
yapmaya kadirdir .’’ Maide
Suresi 14. ….17. Ayetler .
‘’ Biz , Meryem
oğlu İsa’yı , o geçmiş
peygamberlerin izleri üzerinde
Tevrat’tan o güne
kalanın doğruluğunu tasdik
edici olarak gönderdik . Ona , Allah’a karşı
sorumluluk bilinci taşıyanlara
bir rehber ve
bir öğüt olarak
Tevrat’tan o güne
kalanı tasdik eden , içinde
rehberlik ve aydınlık
bulunan İncil’i verdik .
O halde İncil’e
uyanlar , Allah’ın onunla vahyettikleri
doğrultusunda hüküm versinler . Kim Allah’ın
indirdiği ile hükmetmezse
işte onlardır gerçek
fasıklar ! ‘’ Maide Suresi
46.47. Ayetler .
‘’ Eğer
onlar Tevrat’a, İncil’e
ve Rableri tarafından
kendilerine indirilmiş olan
bütün vahiylere uymuş
olsalardı, gökyüzünün ve
yerin tüm nimetlerinden
yararlanırlardı. Onların bir
kısmı doğru bir
yol tutarlar, çoğuna
gelince yaptıkları ne
kötüdür onların.’’ Maide
Suresi 66. Ayet.
Dinin icaplarına
uymuş olmanın göstergesi,
bazı dini ayrıntıları
ön plana çıkarmak
değil, her şeyden
önce dinin insan
hayatındaki yerini ve
önemini idrak etmektir.
Batı dünyasının din
olgusu karşısında başarılı
bir tavır sergileme
yolunda ciddi mesafeler
almış olmasının temelinde
bu anlayışın bulunduğu
gözlenmektedir. Bunun sonucu
olarak, dinin yükselen
değerler arasındaki yerini
alması, dine saygı
sınırının ihlaline sıcak
bakılmaması, dini araştırmalara
önem verilmesi, dinlerin
ortak ilkelerinden yararlanılması ve
vahyin yol göstericiliğine her
zaman ihtiyaç bulunduğunun
kabullenilmesi olmaktadır.
‘’ De ki : ‘ Ey
Ehlikitap! Siz Tevrat’a, İncil’e ve
Rabbiniz tarafından size
indirilen her şeye
tam olarak uymadıkça
inançlarınızı sağlam bir
temele oturtmuş olamazsınız! Fakat ey Peygamber, Rabbin tarafından
sana indirilenler, onların çoğunu
kibirli küstahlıklarında ve inkârcılıkta daha inatçı yapacaktır. Ama hakikati
inkâr eden insanlara
üzülme. Çünkü iman edenler ve
Yahudi itikadına uyanlar
ile Sabiiler ve Hıristiyanlardan,
Allah’a ve ahiret
gününe inanıp, doğru ve
yararlı fiillerde bulunanlar, ne korkacak, ne
de üzüleceklerdir. ‘’ Maide
Suresi 68.69.
Ayetler.
‘’ Gerçekten ,
‘Allah Meryem oğlu
Mesih’tir ‘ diyenler hakikati
inkâr etmiş olurlar. Mesih’in ‘ Ey İsrailoğulları!
Yalnızca hem benim Rabbim,
hem de
sizin Rabbiniz olan
Allah’a kulluk edin !’
dediğini bildikleri halde. Unutmayın, kim Allah’tan
başka bir varlığa
ilahlık yakıştırırsa,
Allah onu cennetten
mahrum edecek ve
böylelerinin varış yeri
cehennem olacaktır. Ve böyle
zalimler kendilerine bir
yardımcı da bulamayacaklardır. Gerçekten, Tek Allah’tan
başka bir ilah
olmadığını gördükleri halde , ‘ Bakın, Allah üçlünün
üçüncüsüdür ‘ diyenler, hakikati inkâr etmiş olurlar.
Ve onlar
bu iddialarından vazgeçmedikçe, hakikati inkâr
eden bu gibilerin
başına şiddetli bir
azap gelecektir. Öyleyse
pişmanlık içinde Allah’a
yönelip O’nun bağışlamasını
hâlâ dilemeyecekler mi? Allah
çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. Meryem oğlu
Mesih sadece bir peygamberdir.
Ondan önce de
peygamberler gelip geçmiştir. Onun annesi, hakikatten asla
sapmamış olan biriydi
ve onların ikisi
de diğer ölümlüler
gibi yiyecekle beslenirdi. (Yemek yerlerdi.) Bak, bu mesajları
onlara nasıl açıkladık ve
sonra bak, nasıl tersyüz
olmuştur onların zihinleri! De
ki : ‘ Allah’ın yanı sıra
size ne bir
fayda sağlama ne
de zarar verme
gücü olmayan şeye
mi taparsınız? Oysa yalnız
Allah’tır her şeyi duyan,
her şeyi
bilen! ’ De ki : ‘ Ey
İncil’in takipçileri!
İnançlarınızın içerdiği hakikatin
sınırlarını ihlal etmeyin ve
daha önce kendileri
sapmış olup bir
çoğunu da saptırmış
olan ve doğru
yoldan hâlâ sapmakta
devam eden bir
topluluğun dayanaksız görüşlerine
uymayın. ‘ Hakikati inkâra şartlanmış
bulunan şu İsrailoğulları zaten
Davut’un ve Meryem
oğlu İsa’nın diliyle
lanetlenmişlerdir. Böyledir, çünkü
onlar Allah’a isyan ettiler;
hak ve
adalet sınırlarını ihlalde
ısrarcı davrandılar. Onlar birbirlerini
yaptıkları iğrenç şeylerden
vazgeçirmeye çalışmadılar.
Yaptıkları şey gerçekten
ne kötü idi. ‘’
Maide Suresi 77.78.
Ayetler.
‘’ Bütün insanlar
içinde iman edenlere
en çok düşmanlık
yapanların Yahudiler ve Allah’tan başkasına
ilahlık yakıştırmaya şartlanmış
olanlar olduğunu göreceksin. Ve bütün
insanlar içinde iman edenlere
sevgide en yakın
olanları ise ‘ Biz Hıristiyanlarız!
‘ diyenler olduğunu
göreceksin. Böyledir, çünkü
onlar arasında öyle
keşişler ve rahipler
var ki bunlar
kibre kapılmamışlardır.
Onlar bu
elçiye indirileni anlamaya
başladıkları zaman, farkına vardıkları
gerçekten dolayı gözlerinden
yaşlar boşalmaya başladığını
görürsün. ‘ Ey Rabbimiz !’ derler , ‘ Biz inanıyoruz, iman ettik. Öyleyse bizi
hakikate şahitlik yapanlarla
bir tut. Ve Rabbimizin
bizi dürüst ve
erdemliler arasına katmasını
arzuladığımız halde nasıl
Allah’a ve bize
indirilen hakikate inanmakta
zaaf gösterebilirdik. ‘’ Maide
Suresi 82.83.84. Ayetler.
‘’ Allah’ın
bütün peygamberleri toplayıp
onlara , ‘ Size ne cevap verildi?
‘ diye soracağı gün
onlar ‘ Bizim bir
bilgimiz yok. Yalnız sensin
yaratılmışların idrakini aşan
her şeyi tümüyle
bilen! ‘ diyecekler. İşte o zaman
Allah şöyle diyecek : ‘ Ey Meryem’in
oğlu İsa! Hatırla sana
ve annene bağışladığım
nimetleri, seni nasıl Kutsal
Ruh ile güçlendirerek insanlarla
beşikte iken ve
yetişkin bir adam
olarak konuşmanı sağladığımı ve nasıl
sana Tevrat’ı ve
İncil’i ihtiva eden
vahiy ve hikmeti
öğrettiğimi; nasıl benim iznimle
çamurdan kuş görünümünde
bir şey yaratıyor, içine üflüyordun
da o kuş oluyordu.
Doğuştan körleri ve
cüzzamlıları benim iznimle
iyileştirdiğini; Benim
iznimle ölüleri ayağa kaldırdığını. Sen
İsrailoğulları’na hakikatin bütün
kanıtları ile geldiğinde
ve onlardan hakikati
inkâra şartlanmış olanların , ‘ Bu aldatmacadan
başka bir şey
değil ‘ dedikleri zaman onların
sana zarar vermelerine
nasıl mani olduğumu. Ve
hatırla o vakti ki,
beyazlara bürünmüş olanlara , ‘ Bana ve
Benim Elçime inanın! ‘
diye vahiy etmiştim. Onlar , ‘ Biz inanıyoruz
ve şahit ol ki kendimizi
sana teslim etmişiz! ‘ diye
cevap verdiler. Ve o
zaman beyaz elbiseliler / Havariler , ‘ Ey İsa, ey
Meryem’in oğlu! ‘ dediler , ‘
Rabbin bize gökten
bir sofra indirebilir
miydi? ‘ İsa cevap
verdi : ‘ Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde
olun, eğer gerçek müminler
iseniz! ‘ Onlar , ‘ Biz ondan
nasiplenmek isteriz ki kalplerimiz
sükûnete ulaşsın, bize hakikati
söylediğini bilelim ve biz buna
tanıklık edenlerden olalım. ‘ Meryem oğlu
İsa şöyle yakardı : ‘ Allah’ım, ey Rabbimiz! Bize gökten
bir sofra gönder. O, bizim için, ilkimizden sonuncumuza
kadar sürekli tekrarlanan
bir bayram ve
senden bir işaret
olacaktır. Ve bizi rızıklandır; zira Sen
rızık verenlerin en hayırlısısın.
‘ Allah , ‘ Şüphe yok ki ‘ dedi , ‘ Ben onu
size her zaman gönderirim.
Ama bundan sonra
hakkı inkâr edeninize, küfre sapanınıza
öyle bir azapla
azap edeceğim ki, bu
dünyada benzerine hiç
kimseyi çarptırmadığım bir
azap olacaktır. ‘
Ve işte
o zaman Allah, şunu
da söyledi : ’ Ey Meryem
oğlu İsa! Sen insanlara ‘ Allah’tan başka
tanrılar olarak bana
ve anneme de
kulluk edin / Allah’ın yanında
beni ve annemi
de iki tanrı
olarak kabul edin ‘
dedin mi? İsa cevap
verdi : ‘ Sen yücelikte sonsuzsun! Söylemeye hakkım
olmayan bir şeyi
hiç söyleyebilir miyim? Bunu
söylemiş olsaydım Sen
muhakkak bilirdin! Sen benim
içimdeki her şeyi bilirsin,
hâlbuki ben Senin
Zât’ ında olanı bilemem. Şüphe yok ki,
yaratılmış varlıkların idrakini
aşan her şeyi
tam bilen yalnız
Sensin. Ben onlara söylememi
emrettiğin şeyden başkasını
söylemedim : ‘ Benim Rabbim ve
sizin Rabbiniz olan
Allah’a kulluk edin ‘ dedim. Ve onların
arasında yaşadığım sürece
yaptıklarına tanıktım. Ama Sen
bana ölümü verdikten
sonra onların üzerine
gözetleyici yalnız sen oldun.
Ve sen
zaten her şey
üzerinde bir tanıksın. Şayet onlar
azaba çarptırırsan, şüphesiz onlar
Senin kullarındır ve eğer onları
bağışlarsan şüphesiz yalnız
Sensin, kudret sahibi, hikmet sahibi! ‘’
Maide Suresi 109.
…..118. Ayetler .
‘’ Ve sonra onların
ardından öteki elçilerimizi
gönderdik ; ve zaman içinde
arkalarından kendisine İncil
verdiğimiz Meryem oğlu
İsa’yı gönderdik . Ona sadık
bir şekilde uyanların
kalplerine şefkat ve
merhamet yerleştirdik .
Ruhbanca riyazete ( Nefsin
isteklerini kırma) gelince , Biz
onlara bunu emretmedik . ( Bir bidat
olarak çıkardıkları ruhbaniyeti , onlar üzerine
biz yazmamıştık .) Allah’ın arzusunu
kazanmak arzusuyla onu
kendileri çıkardılar . Ama ona
gerektiği gibi uymadılar . Onların iman
edenlerine ödüllerini verdik , ama
onların çoğu yoldan
çıkmışlardı . ‘’ Hadid Suresi
27. Ayet .
Kur’an’da peygamberler
zinciri ve birçok
peygamber hakkında daha
ayrıntılı bilgiler verilmiş
olup burada bu
sürecin nasıl tamamlandığı
hususu öne çıkarılmaktadır. Pek
çok peygamber gönderildikten sonra
nihayet Hz. Muhammed
öncesinde Hz. İsa’ya
kutsal kitap İncil
verilmiştir. Ona uyanlar,
yani Hz. İsa’nın
örnek ahlakını, İncil
öğretisine hâkim olan
hoşgörü vb. ahlaki
erdemleri özümseyenler kalpleri
şefkat ve merhamet
dolu insanlar oldular.
Allah onlara ruhbanlık
gibi bir görev
yüklememişti; fakat Hıristiyanlığın başlangıcında
samimi müminler ağır
sosyal ve siyasi
baskılara maruz kaldılar.
Bu durum karşısında
onlardan bir kısmı
sırf bu katliam
ve çatışmalarda eriyip
gitmemek ve böylece
dinlerini koruyabilmek amacıyla
dağlara, ücra yerlere
çekilip kendilerini ibadete
verdiler. Fakat zaman
içinde bu hareket
amacından saptırıldı ve
dinin istismar aracı
olmasını kurumlaştıran hatta
toplum içi ve
toplumlar arası çatışmaları
körükleyen bir örgütlenmeye
dönüştü.
Hıristiyanlığın ilk
döneminin belirgin özelliği
olan ruhbaniyet terimi,
çoğunlukla bu dünya
hayatında hiç bir
değerin bulunmadığını iddia
etmeye kadar varan
ruhbanca bir hayat
anlayışı ile mübalağalı
bir takvayı ( Allah’tan
korkma, dinin yasak
ettiği şeylerden sakınıp,
buyurduklarını yerine getirme )
birleştirmektedir. Bu, İslam’ın
tasvip etmediği bir
tavırdır. ‘’Sizin ölçülü ve
dengeli bir toplum
olmanızı istedik.’’ Bakara
Suresi 143. Ayet.
Yani, orta bir
toplum. Aşırılıklar karşısında
adil bir denge
gözeten ve hem
zevk ve sefahati,
hem de mübalağalı
bir takvayı reddederek
insanın tabiatını ve imkânlarını değerlendirmede gerçekçi
ve makul davranan
bir topluluk. Kur’an,
sıkça tekrarladığı, hayatın
her cephesinde dengeli
ve ölçülü olma
çağrısı ile uyumlu
olarak müminlere, hayatlarının
bedeni ve maddi
yönüne çok fazla
ağırlık vermemelerini öğütler.
Ama aynı zamanda
insanın bu bedeni
hayat ile ilgili
ihtiyaç ve isteklerinin
ilahi iradenin eseri
ve bu nedenle
de meşru olduğunu
kabul eder. Daha
ileri bir tahlilde
‘’ dengeli ve ölçülü
bir toplum ‘’ ifadesinin,
insanın varoluş problemine
İslami yaklaşımı temsil
ettiği söylenebilir. Ruh
ile beden arasında
fıtri ( doğuştan ) bir
çatışma olduğu görüşünün
reddi ve insan
hayatının bu ikili
cephesindeki tabii ve
ilahi bütünlüğün açık
bir teyidi. İslam’a
özgü olan bu
dengeli davranış, doğrudan
Allah’ın birliği ve
bütün hilkatin temelinde
yatan amacın tekliği
kavramından doğmaktadır.
‘’ Yahudiler : ‘
Üzeyr Allah’ın oğludur ‘
diyorlar ; Hıristiyanlarsa : ‘ İsa
Allah’ın oğludur ‘ diyorlar . Bunlar
, özleri itibariyle , böylelerinin geçmiş
çağlarda hakkı inkâr
edenlerin uydurduğu asılsız
iddialara özenerek dillerine
doladıkları söylentilerdir !
Allah kahretsin onları ! Zihnen nasıl
da saptırılıyorlar . Hahamlarını
, rahiplerini , bir de Meryem
oğlu Mesih’i , Allah’la beraber
rableri olarak gördüler . Oysa , Tek olan
Allah’tan başkasına ibadet / kulluk etmekle emrolunmuş
değillerdi . O Tek Allah
ki , O’ndan başka ilah
yoktur . O Tek Allah
ki , sınırsız kudret ve
izzetiyle , böylelerinin
O’nun tanrılığında bir
pay yakıştırdıkları her
şeyden bütünüyle uzaktır .’’ Tevbe
Suresi 30.31. Ayetler .
Yahudiler de
Hıristiyanlar da hahamlarını , rahiplerini ve
peygamberleri rableştirdiler ,
Allah’a ortak kıldılar . Hâlbuki tüm
peygamberler aynı şeyleri
söylemişlerdi : O Tek Allah
ki , O’ndan başka ilah
yoktur . Başlangıç da O’dur , son
da O’dur . Dinde
bildiğiniz her şeyi
bir kenara koyun . Geride Allah’tan
başka ne kalır . Peki,
insanlar nasıl bu
hatalara düştüler ? Ben anladıklarımı
yazacağım ; ve şimdi Peygamberler .!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder