İncil-i Şerif



MATTA’YA  GÖRE

           
           BAP  4-  ( Hz.  İsa’nın  İblisle  konuşmaları ) O  zaman  İsa , İblis  tarafından  denenmek  üzere , Ruh  tarafından  çöle  sevk edildi . Ve  kırk  gün  kırk  gece  oruç  tuttuktan  sonra  acıktı . Ve  ayartıcı  gelip  ona  dedi : Eğer  sen  Allah’ın  oğlu  isen , söyle , bu  taşlar  ekmek  olsun . İsa  da  cevap  verip dedi : ‘’İnsan  yalnız  ekmekle  yaşamaz , fakat  Allah’ın  ağzından  çıkan  her  bir  sözle  yaşar ‘’ diye yazılmıştır (Tesniye  8 : 3 ) . O  zaman  İblis  onu  mukaddes  şehre  götürdü  ve    mabedin  kulesi  üzerine  koyup kendisine  dedi : ‘’ Eğer  sen  Allah’ın  oğlu  isen  kendini  aşağı  at , çünkü  yazılmıştır : ‘’ Meleklerine  senin  için  emredecek ; Ayağını  bir  taşa  çarpmayasın  diye ; Elleri  üzerinde  seni  taşıyacaklar .’’demişti. ( Mezmur  91 : 11.12 ) İsa  ona  dedi : ‘’Sen  Allah’ın  Rabbi  denemeyeceksin’’ (Tesniye  6 : 16 )  diye  de  yazılmıştır . İblis  İsa’yı  çok  yüksek  bir  dağa  da  götürdü  ve  ona  dünyanın  bütün  ülkelerini  ve  onların  izzetini  gösterdi ; ve  İblis  ona  dedi : ‘’ Eğer  yere  kapanıp  bana  tapınırsan , bütün  bu  şeyleri  sana  veririm . O  zaman  İsa  ona  dedi : Çekil  Şeytan , çünkü : ‘’Rab  Allah’ına  tapınacak  ve  yalnız  ona  kulluk  edeceksin .’’  diye  yazılmıştır . ( Tesniye  6 : 13 ) O  zaman  İblis  onu  bıraktı ; ve  işte , melekler  gelip  ona  hizmet  ediyorlardı .                  
             BAP 4 : 17.  İsa  vazedip : ‘’ Tövbe  edin , çünkü  göklerin  melekûtu  yakındır ‘’ demeğe  başladı.  ( Melekût : Hükümdarlık , saltanat . )
           BAP  5  :  3.  Ne  mutlu  ruhta  fakir  olanlara ; çünkü  göklerin  melekutu  onlarındır . Ne  mutlu  yaslı  olanlara ; çünkü  onlar  teselli  edilecekler . Ne  mutlu  halim  olanlara ; çünkü  onlar  yeri  miras  alacaklar . Ne  mutlu  salaha   acıkıp  susayanlara ; çünkü  onlar  doyurulacaklar . Ne  mutlu  merhametli  olanlara ; çünkü  onlara  merhamet  edilecek . Ne  mutlu  yüreği  temiz  olanlara ; çünkü  onlar  Allah’ı  görecekler . Ne  mutlu  sulh  edicilere ; çünkü  onlar  Allah’ın  oğlu  çağırılacaklar . Ne  mutlu  salâh  (İyilik)  uğrunda  eza  çekmiş  olanlara ; çünkü  göklerin  melekutu  onlarındır . Benim  uğruma  insanlar  size  sitem  edecekleri , eza  eyleyecekleri , ve  size  karşı  yalan  yere  her  türlü  fenalığı  söyleyecekleri  zaman , size  ne  mutlu ! Sevinin  ve  meserretle  coşun ; çünkü  göklerde  karşılığınız  büyüktür . Çünkü  sizden  önceki  peygamberlere  de  böyle  eza  ettiler .
            BAP  5  :  17.  Sanmayın  ki , ben  şeriatı  yahut  peygamberleri  yıkmaya  geldim ; ben  yıkmaya  değil , fakat  tamam  etmeğe  geldim . Çünkü  doğrusu  size  derim : Gök  ve  yer  geçip  gitmeden , her  şey  vaki  oluncaya  kadar , şeriattan  en  küçük  bir  harf  veya  nokta  bile  yok  olmayacaktır . Bundan  dolayı  bu  en  küçük  emirlerden  birini  kim  bozar  ve  insanlara  öylece  öğretirse , göklerin  melekutunda  kendisine  en  küçük  denilecektir . Ve  onları  kim  yapar  ve  öğretirse , göklerin  melekutunda  kendisine  büyük  denilecektir .
            BAP  5  :  21.  İşittiniz  ki , eski  zaman  adamlarına  denildi : ‘’ Katletmeyeceksin ‘’  ve  ‘’ Kim  katlederse  , hükme  müstahak  olacaktır .’’  Fakat  ben  size  derim : Kardeşine  kızan  her  adam  hükme  müstahak  olacaktır ; ve  kardeşine  bir  hakaret  sözü  ederse , Millet  meclisinin  hükmüne  müstahak  olacaktır ; ve  kim  ahmak  derse , cehennem  ateşine  müstahak  olacaktır . İmdi , takdimini  mezbahta  arz ederken , kardeşinin  sana  karşı  bir  şeyi  olduğu  hatırına  orada  gelirse , takdimini  orada   mezbahın  önünde  bırak , ve  git , önce  kardeşin  ile  barış , ve  o  vakit  gel , takdimini  arz et .       
             BAP  5 :  27.  ‘’ Zina  etmeyeceksin ‘’  denildiğini  işittiniz . Fakat  ben  size  derim ; bir  kadına  şehvetle  bakan  her  adam  zaten  yüreğinde  onunla  zina  etmiştir .
             BAP  5 :  33.  Ve  yine , eski  zaman  adamlarına : ‘’ Yalan  yere  ant  etmeyeceksin  ve  antlarını  Rab’ be  ödeyeceksin‘’ denildiğini  işittiniz. Fakat  ben  size  derim : hiç  ant  etmeyin ; ne  gök  üzerine, çünkü  o  Allah’ın  tahtıdır ; ne  yer  üzerine , çünkü  onun  ayaklarının  basamağıdır . Başın  üzerine  de  ant  etmeyeceksin ; çünkü  sen  bir  tek  saçı  ak  yahut  kara  edemezsin.  Ancak  sözünüz: Evet , evet ; Hayır , hayır  olsun , bunlardan  ziyadesi  şerirdendir . (Kötü , yaramaz)
            BAP  5  :  38.  ‘’ Göz  yerine  göz , diş  yerine  diş ‘’  denildiğini  işittiniz . Fakat  ben  size  derim : Kötüye  karşı  koyma ; ve  senin  sağ  yanağına  kim  vurursa , ona  ötekini  de  çevir . Ve  eğer  biri  seninle  mahkemeye  gidip  senin  gömleğini  almak  isterse , ona  abanı  da  bırak . Senden  dileyene  ver , senden  ödünç  isteyenden  yüz  çevirme .
            BAP  5  :  43.  ‘’ Sen  komşunu  sevecek ‘’  ve  düşmanından  nefret  edeceksin , denildiğini  işittiniz . Fakat  ben  size  derim : Düşmanlarınızı  sevin , ve  size  eza  edenler  için  dua  edin  ki , siz  göklerde  olan  Babanızın  oğulları  olasınız ; zira  O , güneşini  kötülerin  ve  iyilerin  üzerine  doğdurur; ve  salih  olanlar  ile  olmayanların  üzerine  yağmur  yağdırır : Çünkü  eğer  sizi  sevenleri  severseniz , ne  karşılığınız  olur ? Ve  yalnız  kardeşlerinizi  selamlarsanız , fazla  ne  yapmış  olursunuz ? Putperestler  de  öyle  yapmıyorlar  mı ? Bundan  dolayı , semavi  Babanız  kâmil  olduğu  gibi , siz  de kâmil  olun . ( Babalar  ve  oğullar : Tevrat  ve  İncil  indirilmeden  önce  eğitmen  ve  öğretmenlere  âba , ebler : babalar , eğittikleri  insanlara  da  ebnâ , ibinler : oğullar  denirdi .)
             BAP  6  :  Sakının , insanlara  iyiliğinizi  onların  önünde  gösteriş  için  yapmayın ; yoksa  göklerde  olan  Babanızın  önünde  karşılığınız  olmaz.  Sadaka  verdiğiniz  zaman , ikiyüzlü  adamların  insanlardan  hürmet  görmek  için  yaptıkları  gibi , önünde  boru  öttürme . Doğrusu  size  derim : Onlar  karşılıklarını  aldılar . Fakat sadaka  verdiğin  zaman  sol  elin  sağ  elinin  ne  yaptığını  bilmesin  de  sadakan  gizlide  olsun ; gizlide  gören  Baban  da  sana  ödeyecektir .  (‘’ Baba ‘’ kelimesinin  eğiten, öğreten  anlamında  kullanıldığını  unutmayın . Bizler  de  Yüce  Allah  için ; Tüm  bilgilerin  kaynağı , her  şeyi  gereğince  bilen , bilgi  bakımından  eşi  ve  benzeri  olmayan  ‘’Âlim ‘’  ve  ‘’ Alîm ‘’ sıfatlarını  kullanırız.)
            BAP  6  :  5.  Dua  ettiğiniz  zaman  da  ikiyüzlüler  gibi  olmayın . Çünkü  insanlar  kendilerini  görsünler  diye , havralarda  ve  köşe  başlarında  durup  dua  etmeyi  severler . Doğrusu  size  derim : Onlar  karşılığını  aldılar . Fakat  sen  dua  ettiğin  zaman , kendi    odana  gir  ve  kapını  kapayarak gizlide  olan  Babana  dua  et ; gizlide  gören  Baban  sana  ödeyecektir . Dua  ederken  putperestlerin  ettiği  gibi  boş  tekrarlar  yapmayın ; zira  onlar  sanırlar  ki , çok  söylemeyle  işitilecekler. Bundan  dolayı  onlara benzemeyin ; çünkü  Rabbimiz  nelere  ihtiyacınız  olduğunu  siz  ondan  dilemeden  önce  bilir .
            BAP  6  :  14.  İnsanların  suçlarını  bağışlarsanız  Rabbimiz  de  sizi  bağışlar . Fakat  siz  insanların  suçlarını  bağışlamazsanız  Rabbimiz  de  sizin  suçlarınızı  bağışlamaz .
            BAP  6  :  16.  Oruç  tuttuğunuz  zaman  ikiyüzlüler  gibi  surat  asmayın ; zira  onlar  oruç  tuttuklarını  insanlar  görsünler  diye  suratlarını  asarlar . Doğrusu  size  derim ; Onlar  karşılıklarını  aldılar . Fakat  sen  oruç  tuttuğun  zaman , başına  yağ  sür  ve  yüzünü  yıka ; ta  ki  insanlara  değil , gizlide  olan  Rabbine  oruçlu  görünesin ; ve  gizlide  olan  Baban  sana  ödeyecektir .  
            BAP  6  :  19 .  Yeryüzünde  kendinize  hazineler  biriktirmeyin  ki , orada  güve  ve  pas  yiyip  bozar  ve  hırsızlar  delip  girerler  ve  çalarlar . Fakat  kendinize  gökte  hazineler  biriktirin  ki  orada  ne  güve  ne  de  pas  yiyip  bozar , ne  hırsızlar  orada  ne  delerler , ne  de  çalarlar . Çünkü  hazinen  nerede  ise  yüreğin  de  orada  olacaktır . Bedenin  ışığı  gözdür ; imdi , gözün  saf  olursa , bütün  bedenin   aydın  olur . Fakat  gözün  kötü  olursa , bütün  bedenin  karanlık  olur . İmdi  sendeki  ışık  karanlıksa , o  karanlık  ne  büyüktür . Hiç  kimse  iki  efendiye  kulluk  edemez ; çünkü  ya  birinden  nefret  eder  ve  ötekini  sever , yahut  da  birini  tutar  diğerini  hor  görür . Siz  Allah’a  ve  zenginliğe  kulluk  edemezsiniz . ( Aynı  anda ) Bunun  için  size  diyorum : Ne  yiyeceksiniz , yahut  ne  içeceksiniz  diye  hayatınız  için , ne  giyeceksiniz  diye  bedeniniz  için  kaygı  çekmeyin . Hayat  yiyecekten  ve  beden  giyecekten  daha  üstün  değil  midir ? Gök’ün  kuşlarına  bakın , onlar  ne  ekerler , ne  biçerler  ne  de  ambarlara  toplarlar  ve  semavi  Babanız  onları  besler . Siz  onlardan  daha  değerli  değil  misiniz ? Ve  sizden  kim  kaygı  çekmekle  boyunun  ölçüsüne  bir  arşın  katabilir ? Ve  niçin  esvaptan  ötürü  kaygı  çekiyorsunuz ? Kır  zambaklarının  nasıl  büyüdüklerine  iyi  bakın ; ne  çalışırlar , ne  de  iplik  eğirirler ; size  derim : Süleyman  bile , bütün  izzetinde  bunlardan  biri  gibi  giyinmiş  değildi . Fakat  bugün  mevcut  olup  yarın  fırına  atılan  kır  otunu  Allah  böyle  giydirirse , sizi  daha  çok  giydirmez  mi , ey  az  imanlılar ? İmdi : Ne  yiyeceğiz ? , yahut : Ne içeceğiz ? , yahut : Ne  giyeceğiz ? diye  kaygı  çekmeyin . Çünkü  Milletler  bütün  bu  şeyleri  ararlar ; çünkü  semavi  Babanız  bütün  bu  şeylere  muhtaç  olduğunuzu  bilir . Fakat  önce  O’nun  melekutunu  ve  salâhını  arayın ; ve  bütün  bu  şeyler  size  artırılacaktır . Bundan  dolayı , yarın  için  kaygı  çekmeyin ; zira  yarınki  gün  kendisi  için  kaygı  çekecektir . Kendi  derdi  güne  yeter .   
            BAP  7  :  Hükmetmeyin  ki , hükmolunmayasınız . Çünkü  ne hükümle  hükmederseniz , onunla  hükmolunacaksınız ; ölçtüğünüz  ölçü  ile  de  size  ölçülecektir . Ve  niçin  kardeşinin  gözündeki  çöpü  görürsün  de  kendi  gözündeki  merteği  ( ağaç  parçasını )  seçmezsin . Yahut  nasıl  kardeşine : Bırak , gözündeki  çöpü  çıkarayım  dersin ? İşte  mertek  senin  gözünde ! Ey  ikiyüzlü , önce  kendi  gözünden  merteği   çıkar , o  vakit  çöpü  kardeşinin  gözünden  çıkarmak  için  iyi  görürsün .
            BAP  7  :  7.  Dileyin , size  verilecektir ; arayın , bulacaksınız ; kapıyı  çalın , size  açılacaktır . Çünkü  her  dileyen  alır , arayan  bulur , ve  kapıyı  çalana  açılır . Sizden  hangi  adam , oğlu  ondan  ekmek  ister  de , ona  taş  verir ? Veya  balık  ister  de , ona  yılan  verir ? İmdi  sizler  kötü  olduğunuz  halde , çocuklarınıza  iyi  hediyeler  vermeyi  bilirseniz , göklerde  olan  Babanız  kendisinden  dileyenlere  ne  kadar  ziyade  iyi  şeyler  verir ! İmdi , insanların  size  her  ne  yapmalarını  istiyorsanız siz  de  onlara  öyle  yapın ; çünkü  şeriat  budur , peygamberler   de .
            BAP  7  :  15 .  Yalancı  peygamberlerden  sakının ; onlar  size  koyun  esvabında  gelirler , fakat    yüzden  kapıcı  kurtlardır . Onları  meyvelerinden  tanıyacaksınız . İnsanlar  dikenlerden  üzüm , yahut  deve  dikenlerinden  incir  toplarlar  mı ? Böylece  her  iyi  ağaç  iyi  meyve  verir ; fakat  çürük  ağaç  kötü  meyve  verir . İyi  ağaç  kötü  meyve   veremez ; çürük  ağaç  da  iyi  meyve  veremez . İyi  meyve  vermeyen  her  ağaç  kesilir  ve  ateşe  atılır . Öyle  ise , onları  meyvelerinden  tanıyacaksınız . Ya  Rab , ya  rab  diyen  her  adam  göklerin  melekûtuna  girecek  değildir ; ancak  göklerde  olan  Babamın  iradesini  yapan  girer . O  günde  birçokları  bana : Ya  Rab , ya  Rab , biz  senin  isminle  peygamberlik  etmedik  mi ? Ve  senin  isminle  cinleri  çıkarmadık  mı? Ve  senin  isminle  çok  kudretli işler  yapmadık    diyecekler . Ve  o  zaman  ben  onlara  açıkça  söyleyeceğim : Ben  sizi  hiç  tanımadım , yanımdan  gidin , fesat  işleyenler !
            İmdi , benim  bu  sözlerimi  kim  işitir  ve  onları  yaparsa , evini  kaya  üzerine  kuran  akıllı  adama  benzer . Yağmur  yağdı , seller  geldi , yeller  esti  ve  o  eve  çarptılar ; ev  yıkılmadı ; çünkü  kaya  üzerine  kurulmuştu . Ve  benim  bu  sözlerimi  işiten  ve  yapmayan  herkes , evini  kum  üzerine  kuran  budala  adama  benzer . Yağmur  yağdı , seller  geldi , yeller  esti  ve  o  eve  saldırdılar ; ev  yıkıldı  ve  onun  yıkılması  büyük  oldu .   
            BAP  9  :  10.  Ve  vaki  oldu  ki , evde , sofrada  otururken , işte , bir  çok  vergi  tahsilatçısı  ve  günahkarlar  gelip  İsa  ve  şakirtleri  ile  oturdular . Ferisiler  bunu  görünce , onun  şakirtlerine  dediler : Niçin  öğretmeniniz / öğreticiniz  vergi  tahsilatçıları  ve  günahkarlar  ile  yemek  yiyor ? İsa  da  bunu  işitince , dedi : Sağlam  olanlar  değil , ancak  hasta  olanlar  hekime  muhtaçtırlar . Fakat  siz  gidin  de  ‘’ Ben  kurban  değil , merhamet  isterim ‘’  ( Hoşea  6 : 6.)  sözünün  ne  demek  olduğunu  öğrenin . Çünkü  ben  Salihleri  değil , ancak  günahkarları  çağırmaya  geldim .
            BAP  9  : 36.  Kalabalıkları  görünce , İsa  onlara  acıdı ; zira  çobanı  olmayan  koyunlar  gibi  şaşırmış  ve  dağılmış  idiler . O  zaman  İsa  şakirtlerine  dedi : Gerçi  hasat  bereketli , fakat  işçiler  az . İmdi  hasadın  Rabbine  yalvarın , kendi  hasadına  işçiler  çıkarsın .
            BAP  10  :  28.  Bedeni  öldürüp  de  canı  öldürmeye  kudreti  olmayanlardan  korkmayın ; ancak  daha  ziyade  cehennemde  hem  bedeni , hem  canı  helak  etmeğe  kudreti  olandan  korkun .   
            BAP  12  :  9.  Ve  İsa  oradan  ayrılıp , onların  havrasına  girdi . Ve  işte  eli  kurumuş  bir  adam  vardı . İsa’yı  itham  etmek  için  kendisinden : Sebt  günü  şifa  vermek  caiz  midir ?  , diye  sordular . Ve  İsa  onlara  dedi : Sizden  kim  vardır  ki , onun  bir  koyunu  olup  da  Sebt  günü  çukura  düşerse , tutup  onu  çıkarmasın ? İmdi , insan  koyundan  ne  kadar  ziyade  değerlidir ! Bunun  için  Sebt  günü  iyilik  etmek  caizdir . O  zaman  İsa  adama : Elini  uzat , dedi ; ve  adam  elini  uzattı , ve  öteki  eli  gibi  eski  sağlam  haline  geldi . Ve  Ferisiler  dışarı  çıkıp  İsa’yı  nasıl  helak  etsinler  diye , ona  karşı  öğütleştiler .
            BAP  12  :  38.  Ferisilerden  bazıları : Muallim , senden  bir  alâmet  görmek  isteriz , diye  cevap  verdiler . İsa  da  cevap  verip  onlara  dedi : Kötü  ve  zina  işleyici  nesil  bir  alâmet  arar ; ona  Yunus  Peygamberin  alâmetinden  başka  bir  alâmet  verilmeyecektir . Çünkü  nasıl  Yunus  üç  gün  üç  gece  iri  balığın  karnında  kaldı  ise , İnsanoğlu  da  üç  gün  üç  gece  yerin  bağrında  öyle  kalacaktır .
            BAP  13  :  3.  İsa  onlara  mesellerle  çok  şeyler  söyleyerek  dedi : İşte , ekinci  tohum  ekmeğe  çıktı  ve  ekerken  bazıları  yol  kenarına  düştü  ve  kuşlar  gelip  onları  yediler . Ve  başkaları  toprağı  çok  olmayan  kayalıklar  üzerine  düştü  ve  hemen  sürdü , çünkü  toprağın  derinliği  yoktu , ve  güneş  doğunca  yandı  ve  kökü  olmadığı  için  kurudu . Ve  başkaları  dikenler  üzerine  düştü , dikenler  çıkıp  onları  boğdular . Ve  başkaları  iyi  toprak  üzerine  düştü , bazısı  yüz , bazısı  altmış , bazısı  da otuz  kat  semere  verdiler . Kulakları  olan  işitsin .
            Ve  şakirtleri  gelip  İsa’ya  dediler : Neden  onlara  mesellerle  söylüyorsun . Ve  o  cevap  verip  dedi : Göklerin  melekûtu  sırlarını  bilmek  size  verilmiştir ; fakat  onlara  verilmemiştir . Onlara  mesellerle  söylenir , ta  ki  bakıp  görmesinler  ve  işitip  anlamasınlar . Bundan  dolayı  nasıl  dinlediğinize  dikkat  edin . Zira , kimin  (imanı)  varsa , ona  verilecek  ve  artırılacaktır ; fakat  kimin  yok  ise , kendisinde  olan  da  ondan  alınacaktır . Bundan  dolayı  onlara  mesellerle  söylüyorum ; çünkü  gördükleri  halde  görmezler , işittikleri  halde  işitmezler  ve  anlamazlar .
            Şimdi  ekinci  meselini  siz  dinleyin . Tohum , Allah’ın  sözüdür . Kim  Allah’ın  sözünü  işitir  de  anlamazsa , şerir  ( kötü , hayırsız , iblis ) gelip  onun  yüreğinde  ekilmiş  olanı  kapar . Yol  kenarına  ekilmiş  olan  budur . Kayalıklar  üzerine  ekilmiş  olan  da  odur  ki , sözü  işitir  ve  hemen  sevinçle  alır ; fakat  kendisinde  kök  yoktur , imanları  ancak  bir   zaman  içindir ; ve  sözden  dolayı  sıkıntı  ve  eza  olunca , hemen  sürçer . Ve  dikenler  arasına  ekilmiş  olan  da  odur  ki , sözü  işitir ; dünyanın  kaygısı  ve  zenginliğinin  aldatıcılığı  sözü  bozar  ve  söz  semeresiz  olur . İyi  toprak  üzerine  ekilmiş  olan  da  şudur  ki , sözü  işitir , anlar , ve  gerçekten  semere  verir , bazısı  yüz , bazısı  altmış , bazısı  da  otuz  kat  yapar .
            İsa  onların  önüne  başka  bir  mesel  koyup  dedi : Göklerin  melekûtu , tarlasına  iyi  tohum  eken  bir  adama  benzer ; fakat  adamlar  uyurken , onun  düşmanı  gelerek  buğdayların  arasına  delice  ekip  gitti . Ve  ekin  büyüyüp  semere  verdiği  zaman , deliceler  de  göründü . Ve  ev  sahibinin  hizmetçileri  gelip  ona  dediler : Efendi , sen  tarlana  iyi  tohum  ekmedin  mi ? Öyle  ise  delice  nereden  oldu ? Ve  hizmetçilere : Bunu  bir  düşman  yapmıştır , dedi . Adamın  hizmetçileri  de  ona : Öyle  ise  ister  misin , gidip  onları  toplayalım ? dediler . Fakat  o  dedi : Hayır , belki  deliceleri  toplarken  onlarla  beraber  buğdayı  da  sökersiniz . Hasada  kadar  bırakın , ikisi  beraber  büyüsün , hasat  vaktinde  ben  Orakçılara  diyeceğim : önce  deliceleri  toplayın  ve  yakmak  için  onları  demet  yapın ; fakat  buğdayımı   ambarıma  toplayın .
            Ve  şakirtleri  ona : Tarlanın  delicesi meselini  bize  anlat , diyerek   geldiler . Ve  İsa  cevap  verip  dedi: İyi  tohumu  eken  insanoğludur; tarla ise  dünyadır ; ve  iyi tohum  melekûtun  oğullarıdır; ve  deliceler  şeririn  oğullarıdır . Onları  ekmiş  olan  düşman  İblistir ; hasat  da  dünyanın  sonudur ; ve  Orakçılar  meleklerdir . İmdi , delicelerin  toplanıp  ateşte  yakıldığı  gibi , dünyanın  sonu  da  böyle  olacaktır . İnsanoğlu  meleklerini  gönderecektir , ve  onlar  sürçmeye  sebep  olan  bütün  şeyleri , ve  fesat  işleyenleri  onun  melekûtundan  toplayacaklar ; ve  onları  fırın  ateşine  atacaklar . Orada  ağlayış  ve  diş  gıcırtısı  olacaktır . O  zaman  Salihler  Babalarının  melekûtunda  güneş  gibi  parlayacaklardır . Kulakları  olan  işitsin . (İnsanoğlu : Allah’ın  oğlu . Kastedilen  peygamberler  ve  özellikle  Hz.  İsa )
            İsa   onların  önüne  başka  bir  mesel  koyup  dedi : Göklerin  melekûtu , bir  adamın  alıp  tarlasına  ektiği  bir  hardal  tanesine  benzer . O  tane  ki , bütün  tohumların  gerçi  en  küçüğüdür ; fakat  büyüyünce , sebzelerden  daha  büyüktür . Ve  ağaç  olur ; şöyle  ki , göğün  kuşları  gelip  onun  dallarında  yerleşirler .
            İsa  onlara  başka  bir  mesel  söyledi : Göklerin  melekûtu  hamur  mayasına  benzer ; bunu  bir  kadın  almış  ve  üç  ölçek  un  içine  hepsi  mayalanıncaya  kadar  gizlemiştir .
            Göklerin  melekûtu  tarlada  saklı  bir  hazineye  benzer . Onu  bir  adam  bulup  gizledi ; ve  sevinçle  gitti , bütün  varını  satıp  o  tarlayı  satın  aldı .
            Yine  göklerin  melekûtu  denize  atılan  ve  her  çeşitten  toplayan  bir  ağa  benzer ; dolduğu  zaman , onu  kıyıya  çektiler , ve  yere  oturup  iyileri  kaplara  koydular , fakat  kötüleri  dışarı  attılar . Dünyanın  sonunda  böyle  olacaktır ; melekler  gelip  kötüleri  Salihlerin  arasından  ayıracaklar; onları fırın  ateşine  atacaklar ; orada  ağlayış  ve  diş  gıcırtısı  olacaktır .
            BAP  15  :   Yeruşalim’den  Ferisiler  ve  yazıcılar  İsa’ya  gelip  dediler : İhtiyarların  ananesini  senin  şakirtlerin  niçin  bozuyorlar ? Çünkü  onlar  yemek  yedikleri  zaman  ellerini  yıkamıyorlar . İsa  cevap  verip  onlara  dedi : Siz  de  niçin  kendi  ananeniz  ile  Allah’ın  emrini  bozuyorsunuz ? Zira  Allah   dedi : ‘’ Babana  ve  anana  hürmet  et ,’’  ve  ‘’ Babaya  yahut  anaya  kötü  söyleyen  mutlaka  öldürülsün . ‘’ ( Çıkış  20 :12  ve  21 : 17 ) Fakat  siz  diyorsunuz : Kim  babasına  yahut  anasına : Benden  sana  fayda  olacak  şey  vakfedilmiştir  ( İşine  bağışlamak , bir  şeyin  bütününü  bir  işe  vermek , sermaye  yapmak ) derse , babasına  hürmet  etmeyecektir / etmemiş  olacaktır . Ve  siz  ananeniz  ile  Allah’ın  sözünü  bozmuş  oldunuz . Ey  ikiyüzlüler . İşaya :
Bu  kavim  dudakları  ile  beni  sayarlar ,
Fakat  onların  yüreği  benden  uzaktır .
Ve  talimat  olarak  insan  emirlerini  öğretip,
Boş  yere  bana  taparlar .  ( İşaya  29  :  13.)  diye  sizin  için  peygamberlik  etmiştir .  
            Ve  İsa  halkı  yanına  çağırıp  onlara  dedi : Dinleyin  ve  anlayın ; ağza  giren  şey  insanı  kirletmez ; fakat  ağızdan  çıkan  şeydir  ki , insanı  kirletir . O  zaman  şakirtler  gelip  ona  dediler : Biliyor  musun  ki , Ferisiler  bu  sözü  işitince , gücendiler . Fakat  İsa  cevap  verip  dedi : Semavi  Babamın  dikmediği  her  fidan  kökünden  sökülecektir . Onları  bırakın ; onlar  körlerin  kör  kılavuzlarıdır ; eğer  kör  köre  yederse ( çekerek  peşinden  götürürse – kılavuzluk  ederse ) her  ikisi  de  çukura   düşer . Ve  Petrus  ona  cevap  verip  dedi : Bize  bu  meseli  anlat . Ve  İsa  dedi : Siz  de  mi  hâlâ  anlayışsızsınız ? Anlamıyor  musunuz  ki , ağza  giren  her  şey  karna  geçer , ve  mecraya  atılır . Fakat  ağızdan  çıkan  şeyler  yürekten  çıkar , ve  insanı  onlar  kirletir. Çünkü  kötü  düşünceler , katiller , zinalar , fuhuşlar , hırsızlıklar , yalan  şehadetler , küfürler  yürekten  çıkar ; İnsanı  kirleten  şeyler  bunlardır .
            BAP  18  :  Şakirtleri  İsa’ya  gelip  dediler : Göklerin  melekûtunda  en  büyük  kimdir ? İsa  da  yanına  bir  küçük  çocuk  çağırıp  onu  ortalarında  durdurdu , ve  dedi : Doğrusu  size  derim : Siz  dönmez , ve  küçük  çocuklar gibi  olmazsanız , göklerin  melekûtuna  asla  girmeyeceksiniz . Bundan  dolayı  kim  bu  küçük  çocuk  gibi  kendini  alçaltırsa , göklerin  melekûtunda  en  büyük  odur . Ve  kim  böyle  bir  küçük  çocuğu  benim  ismim  için  kabul  ederse , beni  kabul  eder . Fakat  kim  bana  iman  eden  bu  küçüklerden  birinin  sürçmesine  sebep  olursa , boynuna  büyük  bir  değirmen  taşı  asılıp  denizin  dibine  atılması  kendisi  için  iyidir .
            Tökezlerden  dolayı , vay  dünyanın  başına ! Zira  tökezlerin  gelmesi  gerektir ; fakat  vay  o  adama  ki , tökez  onun  vasıtası  ile  gelir ! Elin  veya  ayağın  sürçmene  sebep  oluyorsa , onu  kes  ve  kendinden  at ; sana  çolak  veya  topal  olarak  hayata  girmek , iki  el  ve  iki  ayağın  olarak  ebedi  ateşe  atılmaktan  iyidir . Gözün  sürçmene  sebep  oluyorsa , onu  çıkar , kendinden  at ; sana  hayata  tek  gözlü  girmek , iki  gözün  olarak  cehennem  ateşine  atılmaktan  iyidir . Bu  küçüklerden  birini  hor  görmekten  sakının ; zira  size  derim  ki , göklerde  onların  melekleri  daima  göklerde  olan  Babamın  yüzünü  görürler .
            Size  nasıl  görünür ? Bir  adamın  yüz  koyunu  olsa  ve  onlardan  biri  yolunu  şaşırsa , doksan  dokuzu  bırakıp  dağlara  gitmez , ve  yolunu  şaşıranı  aramaz  mı ? Eğer  onu  bulacak  olursa , doğrusu  size  derim : Yolunu  şaşırmayan  doksan  dokuz  için  sevindiğinden  ziyade  onun  için  sevinir . Böylece  bu  küçüklerden  birinin  helak  olması  göklerdeki  babamızın  muradı  değildir . Zira  insanoğlu  kaybolmuş  olanı  kurtarmaya  geldi . ( İnsanoğlu , yani , peygamber )  
            BAP  18 : 15. Eğer  kardeşin  sana  karşı  günah  işlerse  git , yalnız  onunla  senin  aranda kabahatini  kendisine  göster ; seni  dinlerse , kardeşini  kazandın . fakat  seni  dinlemezse , yanına  bir  yada  iki  kişi  daha al  da , iki  veya  üç  şahidin  ağzı  ile  her  söz  sabit  olsun . Ve  eğer  onları  dinlemek  istemezse , kiliseye  söyle . Ve  eğer  kiliseyi  de  dinlemek  istemezse , o  sana  putperest  ve  vergi  tahsilatçısı  gibi  olsun .
            BAP  19  :  Ferisiler  onu  deneyerek  gelip  dediler : Her  sebeple  karısını  boşamak  caiz  midir ? İsa  cevap  verip   dedi : Başlangıçtan  yaratan  onları  erkek  ve  dişi  yarattığını , ve : ‘’ Bunun  için  insan  babasını  ve  anasını  bırakacak , ve  karısına  yapışacaktır ; ve  ikisi  bir  beden  olacaktır . ‘’ (Tekvin  2  :  24.)  dediğini  okumadınız mı ? Şöyle  ki , onlar  artık  iki  değil , fakat  bir  bedendirler . İmdi  Allah’ın  birleştirdiğini  insan  ayırmasın . Onlar  İsa’ya  dediler : Öyle  ise , Musa  niçin  bir  boş  kâğıdı  vermeği  ve  kadını  boşamayı  emretti . ( Tesniye  24  : 1.)  İsa  onlara  dedi :Yüreklerinizin  katılığından  ötürü  karılarınızı  boşamanıza  Musa  müsaade  etti ; fakat  başlangıçtan  böyle  olmamıştır .
            BAP  20  :  Göklerin  melekûtu  ev  sahibi  bir  adama  benzer  ki , sabah  erken  bağına  rençper  tutmaya  çıktı .  Ve  rençperlerle  günde  bir  dinara  uyuşup  onları  bağına  gönderdi . Ve  saat  üç  sularında  çıkıp  çarşı  meydanında  başkalarını  işsiz  durur  gördü . Ve  onlara  dedi : Siz  de  bağa  gidin , ben  size  hak  ne  ise , onu  veririm . Onlar  da  gittiler . Saat  altı  ve  dokuz  sularında  yine  çıktı , yine  böyle  yaptı . Ve  saat  on bir  sularında  çıkıp  işsiz  duran  başkalarını  da  buldu , ve  onlara  dedi : Neden  burada  bütün  gün  aylak  duruyorsunuz ? Onlar  kendisine  dediler : Çünkü  bizi  kimse  tutmadı . Onlara  dedi : Siz  de  bağa  gidin . Ve  akşam  olunca , bağ  sahibi  kahyasına  dedi : Rençberleri  çağır  ve  sonunculardan  başlayarak  birincilere  kadar   ücretlerini  ver . Saat  on  bir  sularında  tutulanlar  geldikleri  zaman , her  biri  bir  dinar  aldı . Birinciler  geldikleri  vakit  daha  fazla  alacaklarını  sandılar ; onlar  da  adam  başı  bir  dinar  aldılar . Ve  aldıkları  zaman , ev  sahibine  karşı  mırıldanarak  dediler : Bu  sonuncular  bir  saat  işlediler , ve  sen  onları  günün  ağırlığını  ve  sıcaklığını çeken  bizlerle  bir  tuttun . Fakat  o  cevap  verip  onlardan  birine  dedi : Arkadaş , sana  haksızlık  etmiyorum ; sen  benimle  bir  dinara  uyuşmadın  mı ? Kendininkini  al , git ; bu  sonuncuya  sana  verdiğim  gibi  vermek  istiyorum . Malımla  istediğimi  yapmak  bana  caiz  değil  mi ? Yoksa  benim  iyi  olduğumu  kötü  gözle  mi  görüyorsun ? Böylece  sonuncular  birinciler , ve  birinciler  sonuncular  olacaklardır .
            BAP  21  : 18.  İsa  sabahleyin  şehre  dönerken  acıktı . Yol  kenarında  bir  incir  ağacı  görüp  ona  geldi ; ancak  yapraktan  başka  onda  bir  şey  bulmadı ; ve  İsa  ona  dedi : artık  senden  ebediyen  meyve  çıkmasın . Ve  incir  ağacı  hemen  kurudu . Şakirtleri  bunu  görünce ; İncir  ağacı  hemen  nasıl  kurudu  diyerek  şaştılar . İsa  cevap  verip  onlara  dedi : Doğrusu  size   derim : Eğer  imanınız  olup  şüphe  etmezseniz , yalnız  bu  incir  ağacına  olanı  yapacak  değilsiniz ; fakat  bu  dağa: Kalk  denize  atıl ,  derseniz , olacaktır . Ve  duada  iman  ederek  her  ne  dilerseniz  alacaksınız .
            BAP  21  :  33.  Başka  bir  meseli  dinleyin : Ev  sahibi  bir  adam  vardı , bağ  dikip  etrafına  çit  çevirdi , içinde  bir  masara  (Üzüm  sıkılan  yer ) kazdı , bir  kule  yaptı , ve  onu  bağcılara  kiralayıp  başka  memlekete  gitti . Meyve  vakti  yaklaşınca , meyvelerini  almak  için  hizmetçilerini  bağcılara gönderdi . Bağcılar  onun  hizmetçilerini  tutup  kimini  dövdüler , kimini  öldürdüler , kimini  de  taşladılar  ve  boş  gönderdiler . O  tekrar  öncekilerden  daha  çok  başka  hizmetçiler  gönderdi ; bağcılar  onlara  da yine  öyle  yaptılar . Fakat  sonradan : Oğlumu  sayarlar , diye , onlara  oğlunu  gönderdi . Bağcılar , oğlu  görünce , aralarında : Bu  mirasçıdır ; gelin , onu  öldürüp  mirasa  konalım , dediler . Ve  bağcılar  onu  da  tutup  öldürdüler  ve  onu  bağdan  dışarı  attılar . İmdi , bağın  sahibi  geldiği  zaman , bu  bağcılara  ne  yapacaktır ? Onlar  İsa’ya  dediler : Bu  kötü  adamları  kötü  surette  helâk  edip  meyvesini  mevsiminde  kendisine  verecek  olan  bağcılara  bağı  kiralayacaktır . İsa  onlara  dedi : Siz  kitapta : ‘’ Yapıcıların  reddettikleri  taş , Köşenin  başı  oldu ; Bu , Rab  tarafından  oldu , Ve  o , gözlerimizde  şaşılacak  iştir . ‘’  ( Mezmur  118 : 22.23. )  sözünü  hiç  okumadınız  mı ? Bundan  dolayı  size  derim , Allah’ın  melekûtu  sizden  alınacak , ve  onun  meyvelerini  yetiştirecek  bir  millete  verilecektir . Baş kâhinler  ve  Ferisiler  onun  mesellerini  işitince , kendileri  için  söylenildiğini  anladılar .  
             BAP  22  :  34.  Ferisilerden  bir fakih , İsa’yı  deneyerek  ona  sordu : Ey  Muallim , şeriatta  büyük  emir  hangisidir ? İsa  ona  dedi : ‘’ Allah’ın  Rabbi  bütün  yüreğinle , bütün  canınla , bütün  fikrinle  seveceksin .’’ ( Tesniye  6  : 5. ) Büyük  ve  birinci  emir  budur .
            BAP  23 :  İsa  halka  ve  şakirtlerine  söyleyip  dedi : Yazıcılar  ve  Ferisiler  Musa’nın  kürsüsünde  otururlar ; bundan  dolayı  size  söyledikleri  bütün  şeyleri  yapın , ve  tutun ; fakat  onların  işlerine  göre  yapmayın ; çünkü  söylerler , ve  yapmazlar . Evet , onlar  ağır  ve  taşınması  güç  yükler  bağlayıp  insanların  omuzlarına  korlar , onlar  ise  kendilerinin  parmağı  ile  onları  kımıldatmak  istemezler . Fakat  onlar  bütün  işlerini  insanlara  görünmek  için  yaparlar . Çünkü  onlar  muskalarını  genişletip  esvaplarının  saçaklarını  büyük  yaparlar ; ziyafetlerde  üst  yeri , ve  havralarda  baş  yerleri , ve  çarşı  meydanlarında  selamları , ve  insanlar  tarafından  rabbi  diye  çağırılmayı  severler . Fakat  siz  rabbi  diye  çağırılmayın ; zira  sizin  mualliminiz  birdir , ve  siz  hep  kardeşsiniz . Yeryüzünde  kimseyi  babanız  diye  çağırmayın ; zira  babanız  birdir , semavi  Babadır . (Rabbi : Ülkemizde  ve  diğer  Müslüman  toplumlarında , aynı  anlama  gelmemekle  birlikte , Arapça  ‘’ Tanrı ‘’  karşılığı  Rab’la  aynı  kökten  olmasından  dolayı  Müslüman  coğrafyada  Yahudilerin  yanlış  anlamadan  çekinmeleri  üzerine  ‘’ Bilge  kişi ‘’  anlamındaki  ‘’ Haham ‘’  adıyla  bilinegelmiş  din  bilgini  ve  adamı )  
            Lakin  vay  başınıza , yazıcılar  ve  Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü  siz  göklerin  melekûtunu  insanların  yüzüne  kapıyorsunuz ; zira  kendiniz  girmiyorsunuz , girenleri  de  bırakmıyorsunuz  ki  girsinler . Vay  başınıza , yazıcılar  ve  Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü  nanenin , anasonun  ve  kimyonun  ondalığını  veriyorsunuz , ve  şeriatın  daha  ağır  işlerini , adaleti , merhameti  ve  imanı  bırakıyorsunuz . Onları  yapmalı  idiniz , bunları  da  bırakmamalı  idiniz . Ey  kör  kılavuzlar , siz  küçük  sineği  süzerek  ayırırsınız , fakat  deveyi  yutarsınız ! Vay  başınıza , yazıcılar  ve  Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü  siz  bardağın  ve  çanağın  dışını  temizlersiniz , fakat  onların  içi  soygunculuk  ve  taşkınlıkla  doludur . Sen , ey  kör  Ferisi , önce  bardağın  ve  çanağın  içini  temizle  ki , dışı  da  temiz  olsun . Vay  başınıza , yazıcılar  ve  Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü  siz  badanalı  kabirlere  benzersiniz  ki , dıştan  güzel  görünürler , fakat  içten  ölü  kemikleri  ve  her  türlü  murdarlıkla  doludurlar . Siz  de  böyle  insanlara  dıştan  salih  görünürsünüz , fakat  içten  ikiyüzlülük  ve  fesatla  dolusunuz .    
            BAP  25  :  31.  İnsanoğlu  bütün  melekler  kendisiyle  beraber  olarak  izzet  ile  gelince , o  zaman  izzetinin  tahtı  üzerine  oturacaktır . Bütün  milletler  onun  önünde toplanarak , çoban  koyunları  keçilerden  ayırdığı  gibi , onları birbirinden  ayıracaktır . Koyunları  sağına  ve  keçileri  soluna  koyacaktır . O  zaman  Kral , sağındakilere  diyecektir : Ey  sizler , Babamın  mübarekleri , gelin, dünya  kurulduğundan  beri  sizin  için  hazırlanmış  olan  melekûtu  miras  alın . Zira    idim , bana  yiyecek  verdiniz ; susamıştım , bana  içecek  verdiniz ; yabancı  idim , beni  içeri  aldınız ; çıplak  idim , beni  giydirdiniz ; hasta  idim , beni  aradınız ; zindanda  idim , yanıma  geldiniz . O  zaman  Salihler  ona  cevap  verip  diyecekler : Ya  Rab , biz  seni  ne  zaman    görüp  yedirdik , veya  susamış  görüp  içirdik ? Ve  ne  zaman  seni  yabancı  görüp  içeri  aldık , veya  çıplak  görüp  giydirdik ? Ve  ne  zaman  seni  hasta , veya  zindanda  görüp  yanına  geldik ? Kral  cevap  verip  onlara  diyecek : Doğrusu  size  derim ; mademki  bu  kardeşlerimden , şu  en  küçüklerinden  birine  yaptınız , bana  yapmış  oldunuz . O  zaman  solundakilere  de  diyecek : Ey lanetliler , benim  yanımdan  İblis  ile  onun  meleklerine  hazırlanmış  olan  ebedi  ateşe  gidin . Çünkü    idim , bana  yiyecek  vermediniz ; susamıştım , bana  içecek  vermediniz ; yabancı  idim , beni  içeri  almadınız ; çıplak  idim , beni  giydirmediniz ; hasta  ve  zindanda  idim ; beni  aramadınız . O  zaman  onlar  da  cevap  verip  diyecekler : Ya  Rab , seni  ne  vakit    veya  susamış , yahut hasta , veya  zindanda  gördük  de , sana  hizmet  etmedik ? O  zaman  onlara  cevap  verip  diyecek : Doğrusu  size  derim : Mademki  bu  en  küçüklerden  birine  yapmadınız , bana  da   yapmamış  oldunuz . Ve  bunlar  ebedi  azaba , fakat  Salihler  ebedi  hayata  gideceklerdir .  


LUKA’YA    GÖRE

 

            BAP  6  :  27.  Ey  dinleyenler , size diyorum : Düşmanlarınızı  sevin , sizden  nefret  edenlere  iyilik  edin , size  lanet  edenlere  hayır  dua  edin , ve  size  hakaret  edenler  için  dua  edin . Bir  yanağına  vurana  diğerini  de  uzat , ve  senin  abanı  alandan  gömleğini  de  esirgeme . Senden  her  isteyene  ver , ve  senin  eşyanı  alandan  geri  isteme . İnsanların  size  ne  yapmalarını  istiyorsanız , siz  de  onlara  öyle  yapın . Eğer  sadece  sizi  sevenleri  severseniz , ne  mükafatınız  olur ? Yalnız  kardeşlerinizi  selamlarsanız, fazla  ne  yapmış  olursunuz. Putperestler  de  öyle  yapmıyorlar  mı ? Çünkü  günahkarlar  da  kendilerini  sevenleri  severler . Eğer  size  iyilik  edenlere  iyilik  ederseniz , ne  mükafatınız  olur ? Çünkü  günahkarlar  da  öyle  yaparlar . Eğer  kendilerinden  almayı  ümit  ettiğiniz  kimselere  ödünç  verirseniz , ne  mükafatınız  olur ? Günahkarlar  bile  günahkarlara  karşılığını  almak  üzere  ödünç  verirler . Fakat  düşmanlarınızı   sevin , onlara  iyilik  edin , ve  hiç  ümitsiz  olmayarak  ödünç  verin ; karşılığınız  büyük  olacaktır . Ve  siz  Yüce  Olanın  oğulları  (!!!) olacaksınız ; çünkü  o , nankörlere  ve  kötülere  karşı  nimet  vericidir . Babanız  nasıl  merhametli  ise , siz  de  merhametli  olun . Hükmetmeyin , size  de  hükmolunmayacaktır ; mahkum  etmeyin , siz  de  mahkum  olmayacaksınız ; bağışlayın , size  de  bağışlanacaktır ; verin , size  de  verilecektir ; sizin  kucağınıza  güzelce  basılmış , ve  silkelenmiş , taşkın , iyi  ölçekle  verilecektir ; zira  hangi  ölçekle  ölçerseniz , o  ölçekle  size  ölçülecektir .
            BAP  7  :  36.  Ferisilerden  biri  İsa’nın  kendisi  ile  yemek  yemesini  istedi . O  da  Ferisinin  evine  girdi , ve  sofraya  oturdu . Ve  işte , şehirde  bulunan  bir  kadın , bir  günahkar  kadın , Ferisinin  evinde  yemekte  olduğunu  öğrenince , bir  ak  mermer  kapta  değerli  yağ  getirip  onun  ayaklarının  yanında  arkada  durdu , ağlayarak  ayaklarını  gözyaşları  ile  ıslatmaya  başladı , ve başının  saçları  ile  sildi , ayaklarını  öptü , ve  değerli  yağ  ile  meshetti . İsa’yı  evine  çağırmış  olan  Ferisi  bunu  görünce  içinden  dedi : Bu  adam  peygamber  olsaydı , kendisine  dokunan  kimdir  ve  ne  çeşit  kadındır  bilirdi , çünkü  bu  günahkar  bir  kadındır . İsa  da  ona  cevap  verip  dedi : Simun , sana  bir  söyleyeceğim  var . Ve  o : Söyle  Muallim , dedi . Bir  alacaklının  iki  borçlusu  vardı ; biri  beş  yüz , öteki  elli  dinar  borçlu  idiler . Ödemek  için  bir  şeyleri  olmadığından , her  ikisine  de  bağışladı . İmdi , bunlardan  hangisi  onu  çok  sevecektir ? Simun  cevap  verdi : Sanırım  ki , kendisine  çok  bağışlanan . İsa  ona : Doğru  hükmettin , dedi . Ve  kadına  dönerek  Simuna  dedi : Bu  kadını  görüyor  musun ? Senin  evine  girdim , ayaklarım  için  bana  su  vermedin ; fakat  o  benim  ayaklarımı  gözyaşları  ile  ıslattı , saçları  ile  sildi . Sen  bana  bir  öpüş  vermedin , fakat  o , geldiğimden  beri  ayaklarımı  durmadan  öptü . Saçlarımı  zeytin  yağı  ile  mesh etmedin ; fakat  o , ayaklarımı  değerli  yağ  ile  meshetti . Bundan  dolayı  sana  derim : Onun  çok  olan  günahları  bağışlandı . Fakat  kendisine  az  bağışlanan  az  sever .
            BAP  10  :  25.  Bir  fakih  kalktı  ve : Ey  muallim , ebedi  hayatı  miras  almak  için  ne  yapayım ?  diyerek  İsa’yı  denedi . Ve  İsa  ona  dedi : Şeriatta  ne  yazılmıştır ? Nasıl  okursun ? O  cevap  verip  dedi : ‘’Rab  Allah’ını , bütün  yüreğinle , bütün  canınla , bütün  kuvvetinle , ve  bütün  fikrinle , ve  komşunu  kendin  gibi  seveceksin. ‘’ İsa  da  ona : Doğru  cevap  verdin , böyle  yap , yaşarsın , dedi . Fakat  o  kendisini  doğruya  çıkarmak  isteyerek  İsa’ya  dedi : Ya  benim  komşum  kimdir ? İsa  da  söze  başlayıp  dedi : Adamın  biri  Yeruşalimden  Erihaya  iniyordu ; haydutların  eline  düştü , ve  onu  soydular  ve  vurdular  yarı  ölü  bırakıp  gittiler . Rastgele  bir  kahin  o  yoldan  iniyordu : adamı  görünce  öteden  geçip  gitti . Aynı  suretle  bir  Levili  de  o  yere  geldiği  zaman  onu  gördü , öteden  geçip  gitti. Fakat  bir  Samiriyeli  yolculuk  ederken, onun  bulunduğu  yere  geldi; onu  görünce  acıdı , yanına  gitti , yaraları  üzerine  zeytin  yağı  ve  şarap  akıtıp  onları  sardı , ve  onu  kendi  hayvanına  bindirdi, bir  hana  götürdü  ve  ona  baktı . Ertesi  gün  iki  dinar  çıkardı , hancıya  verdi  ve : Ona  bak, ve  bundan  fazla  ne  harcarsan , yine  döndüğüm  zaman , sana  öderim , dedi . Bu  üçünden  hangisi , haydutların  eline  düşen  adamın  komşusu  oldu , sanırsın ? Ve  fakih : Ona  acıyan , dedi . İsa  da  fakihe : Git , sen  de  öyle  yap , dedi .
            BAP  11  :  5.  Ve  onlara  dedi : Aranızda  kim  var  ki , bir  dostu  olup  da  gece  yarısı  ona  gelsin  ve  desin : Dostum  bana  üç  ekmek  ödünç  ver ; çünkü  yanıma  bir  dostum  yoldan  geldi , önüne  koyacak  bir  şeyim  yok ; ve  o  da  içerden   cevap  vererek  desin : Beni  rahatsız  etme ; kapı  artık  kapanmıştır , ve  çocuklarım  yanımda  yatıyorlar ; kalkıp  sana  veremem ? Size  derim : Kendisinin  dostu  olduğu  için  kalkıp  ona  vermezse  de , onun  arsızlığından  dolayı  kalkıp  ihtiyacı  ne  ise  ona  verir . Ben  de  size  derim : Dileyin , size  verilecektir ; arayın , bulacaksınız  ; kapıyı  çalın , size  açılacaktır . Zira  her  dileyen  alır ; arayan  bulur ; ve  kapıyı  çalana  açılır .
            BAP  11  :  27.  Ve  vaki  oldu  ki , İsa  bu  şeyleri  söylerken , cemaatten  bir  kadın  yüksek  sesle  ona  dedi : Seni  taşıyan  rahme  ve  emziren  memelere  ne  mutlu ! Fakat  İsa  dedi : Evet , Allah’ın  sözünü  dinleyip  onu  tutanlara  daha  ne  mutlu  !
            BAP  12  :  4.  Siz  dostlarıma  diyorum : Bedeni  öldürüp  de  ondan  sonra  başka bir  şey  yapmaya  kadir  olmayanlardan  korkmayın . Fakat  kimden  korkacağınızı  size  söyleyeyim : Öldükten  sonra  cehenneme  atmaya  kadir  olandan korkun . Evet , size  derim , O’ndan  korkun !
             BAP  12  :  16.   Ve  İsa  onlara  bir  mesel  söyleyip  dedi : Zengin  bir  adamın  toprağı  bol  mahsul  verdi ; ve  o , içinden : Ne yapayım ? çünkü  mahsulümü  koyacak  yeri  yok , diyerek  düşünüyordu . Ve , şunu  yaparım , dedi , ambarlarımı  yıkarım , daha  büyüklerini  bina  ederim ; bütün  zahiremi , malımı , oraya  korum . Ve  canıma  derim : Ey  can , çok  yıllar  için  toplanmış  çok  malın  var ; rahatına  bak , ye , iç , sefa  sür . Fakat  Allah  ona  dedi : Ey  akılsız , bu  gece  canın  senden  isteniliyor ; hazırladığın  şeyler  kimin  olacak ? Kendisi  için  hazine  toplayan , ve  Allah’ın  indinde  zengin  olmayan  kimse  böyledir .
            BAP  13  : 6.  Ve  İsa  şu  meseli  söyledi : Bir  adamın  bağında  dikili  bir  incir  ağacı  vardı ; ve  adam , ağaçta  yemiş  aramaya  geldi , bulmadı . Ve  bağcıya  dedi : İşte , üç  yıldır  bu  incir  ağacında  yemiş  aramaya  geliyorum ve  bulmuyorum ; onu  kes , niçin  toprağı  da  zayıflatsın ? Bağcı  cevap  vererek  ona  dedi : Efendi , ben  etrafını  kazıncaya , gübreleyinceye  kadar , onu  bu  yıl  da  bırak : eğer  ondan  sonra  yemiş  verirse , ne  iyi ; fakat  vermezse , onu  kesersin .
            BAP  13  :  23 .  Birisi  ona  dedi : ya  rab , kurtulanlar  az  mı ? Ve  İsa  onlara  dedi : Dar  kapıdan  içeri  girmeye  uğraşın ; çünkü  size  derim ; çokları  içeri  girmeye  isteyecekler , giremeyecekler .    
            BAP  14  :  7.  Ve  çağırılanların  baş  yerleri  nasıl  seçtiklerini  İsa  görünce , onlara  bir  mesel  söyleyip  dedi : Sen  bir  kimse  tarafından  düğüne  çağırıldığın  zaman , baş  yere  oturma ; belki senden  üstün  sayılan  bir  kimse  onun  tarafından  çağırılmıştır , seni  ve  onu  çağıran  gelip  sana :  Bu  adama  yer  ver , der , sen  de  utanarak  en  alt  yere  oturmaya  başlarsın . Fakat  çağırıldığın  zaman , git , en  alt  yere  otur  da  seni  çağıran  gelip  sana : Ey  dost , yukarı  çık  desin ;  o  zaman  bütün  seninle  beraber  yemekte  oturanlar  karşısında  sana  itibar  olur . Çünkü  her  kendini  yükselten  alçaltılır , ve  kendini  alçaltan  yükseltilir .
            Ve  İsa  kendini  çağırana  da  dedi : Sen  bir  öğle  yahut  bir  akşam  yemeği  yaptığın  zaman , ne  dostlarını , ne  kardeşlerini , ne  akrabanı , ne  zengin  komşularını  çağır ; ta  ki  onlar  da  seni  çağırarak  sana  bir  karşılık  olmasın . Fakat  ziyafet  ettiğin  vakit , fakirleri , sakatları , topalları , körleri  çağır ; ve  mutlu  olursun ; çünkü  onların  sana  karşılık  yapacak  bir  şeyleri  yoktur ; fakat  sana  salihlerin  kıyametinde  karşılık  verilir .
            Ve  yemekte  onunla  beraber  oturanlardan  biri  bu  şeyleri  işitince ; İsa’ya  dedi : Allah’ın  melekûtunda  ekmek  yiyecek  olana  ne  mutlu ! Fakat  İsa  ona  dedi : Adamın  biri  bir  büyük  akşam  yemeği  yaptı , çok  kimseyi  çağırdı , ve  yemek  vaktinde  çağırılanlara : Gelin , çünkü  şimdi  hazırdır , demek  için  hizmetçisini  gönderdi . Hepsi  birden  özür  dilemeye  başlayarak , birincisi  ona  dedi : Bir  tarla  satın  aldım , çıkıp  onu  görmem  lazım ; sana  rica  ederim , beni  mazur  gör . Ve  bir  başkası  dedi : Beş  çift  öküz  satın  aldım , onları  denemeğe  gidiyorum ; sana  rica  ederim , beni  mazur  gör . Bir  başkası  da  dedi : Ben  evlendim , bundan  dolayı  gelemem . Ve hizmetçi  gelip  efendisine  bu  şeyleri  söyledi . O  zaman  ev  sahibi  kızarak , hizmetçisine  dedi : Çabuk , şehrin  meydanlarına , sokaklarına  git , fakirleri ,sakatları , körleri  ve  topalları  getir . Ve hizmetçi  dedi : Efendi , senin  emrin  yapıldı , daha  yer  var . Ve  efendi  hizmetçiye  dedi : Yollara  ve  çitlerin  boyuna  çık , bulduklarını  içeri  girmeye  zorla  da  evim  dolsun . Çünkü  size  diyorum  ki , çağırılan  adamlardan  hiç  biri  akşam  yemeğimden  tatmayacaktır .  
            BAP  15  :  Ve  İsa  dedi : Bir  adamın  iki  oğlu  vardı ; bunlardan  küçüğü  babasına  dedi : Baba , malından  payıma  düşeni  bana  ver . Ve  baba  varını  onlara  pay  etti . Bir  kaç  gün  sonra , küçük  oğul  her  şeyi  topladı , uzak  bir  memlekete  gitti ; ve  orada  sefahatle  yaşayarak  malını  telef  etti .            Ve  hepsini  sarf ettikten  sonra , o  memlekette  büyük  bir  kıtlık  çıktı ; ve  yoksulluk  duymaya  başladı . Ve  gitti , o  memleket  ahalisinden  birine  takıldı  ; o  da  kendisini  tarlalarına  domuz  gütmeye  yolladı . Ve  çocuk  domuzların  yediği  keçiboynuzu  ile  karnını  doyurmak  istiyor , ve  kimse  ona  vermiyordu . Kendine  geldiği  zaman  dedi : Babamın  işçilerinden  ne  kadarının  artan  ekmekleri  var , ben  ise  burada  açlıktan  helak  oluyorum . Kalkayım , babama  gideyim , ve  ona  diyeyim : Baba  ben  göğe  karşı , ve  senin  gözünde  suç  işledim ; artık  senin  oğlun  denilmeye  layık  değilim ; beni işçilerinden  biri  gibi  et . Ve  kalktı  babasına  geldi . Fakat  henüz  uzakta  iken , babası  onu  görüp  acıdı , koştu , boynuna  sarıldı  ve  öptü . Ve  oğlu  ona  dedi : Baba , ben  göğe  karşı , ve  senin  gözünde  suç  işledim , ben  artık  senin  oğlun  denilmeye  layık   değilim . Fakat  baba  hizmetçilerine  dedi : En  iyi  kaftanı  çabuk  getirin , ona  giydirin ; parmağına  bir  yüzük  takın , ayaklarına  çarık  giydirin ; ve  besili  danayı  getirip  kesin , yiyelim  ve  eğlenelim ; çünkü  benim  bu  oğlum  ölmüştü , dirildi ; kaybolmuştu , bulundu . Ve  onlar  eğlenmeye  başladılar . Ve  büyük  oğlu  tarlada  idi , eve  gelirken  yaklaştığı  zaman , musiki  ve  oyun  sesleri  işitti . Hizmetçilerden  birini  yanına  çağırıp : Bunlar  nedir ? diye  sordu . Hizmetçi  de  ona  dedi : Kardeşin  geldi ; ve  baban  besili  danayı  kesti , çünkü  onu  sağ  salim  buldu . Fakat  o  kızdı , ve  içeri  girmek  istemiyordu ; babası  dışarı  çıktı , ve  ona  yalvardı . Fakat  o  cevap  verip  babasına  dedi : İşte  bunca  yıldır  sana  hizmet  ediyorum , hiç  bir  vakit  senin  emrinden  çıkmadım ; ve  hiç  bir  vakit  dostlarımla  eğleneyim  diye  bana  bir  oğlak  vermedin ; fakat  senin  malını  kötü kadınlarla  yiyen  bu  oğlun  gelince  onun  için  besili  danayı  kestin . Ve  baba  ona  dedi : Oğul , sen  daima  benimle  berabersin , ve  nem  varsa , senindir . Fakat  eğlenmek  ve  sevinmek  gerekti , çünkü  senin  bu  kardeşin  ölmüştü , dirildi ; kaybolmuştu , bulundu .
            BAP  16  :  19.  Zengin  bir  adam  vardı , ve  o  erguvani  ile  ince  keten  giyip  her  gün  zevk  ederek  yer , içerdi . Ve  Lazar  denilen  bir  fakir , yara  ile  dolu  olup  zengin  adamın  sofrasından  düşen  kırıntılarla  doyurulmak  isteyerek , onun  kapısına  yatırılırdı ; hatta  köpekler  gelip  onun  yaralarını  yalarlardı . Ve  vaki  oldu  ki , fakir  öldü , ve melekler  tarafından  İbrahim’in  kucağına  götürüldü ;  ve  zengin  de  ölüp  gömüldü . Ölüler  diyarında , azap  içinde  olarak ,  gözlerini  kaldırdı , uzakta  İbrahim’i  ve  kucağında  olan  Lazar’ı  gördü . Ve  feryat  edip  dedi : Ey  İbrahim  baba , bana  acı , Lazar’ı  gönder  de , parmağının  ucunu  suya  batırsın , benim  dilimi  serinletsin ; zira  ben bu  alevde  azap  çekiyorum . Fakat  İbrahim  dedi : Ey  oğul , sen  yaşarken iyi  şeylerini  aldığını , ve  Lazar’ın  aynı  suretle  kötü şeyleri  aldığını  an ; fakat  o  şimdi  burada  teselli  ediliyor , ve  sen  azap  çekiyorsun . Bunların  hepsinden  başka , buradan  size  geçmek  isteyenler  geçemesin  diye , sizinle  bizim  aramıza  büyük  bir çukur  koyulmuştur . Ve  o  dedi : Öyle  ise , ey  baba , sana  yalvarırım , onu  babamın  evine  gönder ; çünkü  beş  kardeşim  var  ki , onlar  da  bu  azap  yerine  gelmesinler  diye  şehadet  etsin . Fakat  İbrahim  dedi : Musa  ile  peygamberleri  var ; onları  dinlesinler . Ve  o  dedi : Hayır , İbrahim  baba ; fakat  ölülerden  biri  onlara  giderse  tövbe  ederler . Ve  İbrahim  ona  dedi : Eğer  Musa’yı  ve  peygamberleri  dinlemiyorlarsa , ölülerden  biri  kalksa  bile  onlar  inanmaz .
            BAP  17  :  7.  Sizden  kim  var  ki , çift  süren  yahut  çobanlık  eden  bir  hizmetçisi  olup  da , tarladan  eve gelince , ona : Hemen  gel , sofraya  otur , der ; fakat  ona : Akşam  yiyeceğimi  hazırla , kuşan  ve  ben  yiyip  içinceye  kadar , bana  hizmet  et ; ondan  sonra  yer  içersin , demez  mi ? Hizmetçiye  emrettiği  şeyleri  yaptığından  dolayı  ona  teşekkür  eder  mi ?  Siz  de  böylece , size  emredilen  şeyleri  yaptığınız  zaman : Biz  faydasız  kullarız ; bize  borç  olanı  yaptık  deyin .
            BAP  17  :  12.  Ve  köyün  birine  girerken , cüzamlı  on  adam , uzakta  durarak , onu  karşıladılar  ve  onlar : Ey  Üstat  İsa , bize  acı ! diye  bağırdılar . İsa  onları  görünce  kendilerine  dedi : Gidin , kendinizi  kahinlere  gösterin . Ve  vaki  oldu  ki , onlar  giderken  temiz  oldular : Onlardan  biri  iyi  olduğunu  görüp , yüksek  sesle  Allah’a  hamdederek , geri   döndü ; ve  teşekkür  edip  İsa’nın  ayaklarına  kapandı ; ve  o , bir  Samiriye’li  idi . İsa  cevap  verip  dedi : On  kişi  de  temizlenmedi  mi ? Dokuzu  nerede ? Bu  yabancıdan  başka ; Allah’a  hamt etmek  için  geri  dönen  olmadı  mı ? Ve  İsa  ona  dedi : Kalk  git ; imanın  seni  kurtardı .
            BAP  17  :  26.  İnsanoğlunun  günlerinde  de , Nuh’un  günlerinde  olduğu  gibi  olacaktır . Nuh’un  gemiye  girdiği  güne kadar , yerler , içerler , evlenirler , kocaya  verilirlerdi ; ve  tufan  geldi , hepsini  helak  etti . Lut’un  günlerinde  de böyle  oldu ;  yerler , içerler , satın  alırlar , satarlar , dikerler , bina  ederlerdi ; fakat  Lut  Sodom’dan  çıktığı  gün , gökten  ateş  ve  kükürt  yağdı , ve  hepsini  helak  etti . İnsanoğlunun  göründüğü  gün  de  böyle  olacaktır .
            BAP  18  :  Ve  daima  dua  etmeleri , ve  hiç  usanmamaları  lazım  olduğuna  dair  İsa  onlara  bir  mesel  söyleyip  dedi : Bir  şehirde  Allah’tan  korkmaz ve  insana  riayet  etmez  bir  hakim  vardı . O  şehirde  bir  dul  kadın  da  vardı  ve : Hasmımdan  hakkımı  al , diyerek  hakime  gelirdi . Ve  hakim  bir  müddet  istemedi , fakat  sonra  kendi  kendine  dedi : Her  ne  kadar  ben   Allah’tan  korkmaz , insana  riayet  etmezsem  de , yine  bu  dul  kadının  beni  rahatsız  etmesinden  dolayı  onun  hakkını  alayım  da , daima  gelip  beni  incitmesin . Ve  Rab  dedi : Adaletsiz  hakimin  ne  dediğini  işitin . Ve  Allah  onlar  için  sabırlı  ise  de , gece  gündüz  kendisine  feryat  eden  seçilmiş  olanlarının  hakkını  almayacak  mı ? Size  derim  ki , haklarını  tez  alacaktır . Bununla  beraber  İnsanoğlu  geldiği  vakit  yeryüzünde  iman  bulacak  mı ?
            Kendilerinin  salih  olduğuna  güvenen , ve  bütün  başkalarını  hor  gören  bazılarına  İsa  şu  meseli  de  söyledi : İki  kişi  dua  etmek  için  mabede çıktılar ; biri  Ferisi , diğeri  vergi  mültezimi  idi . Ferisi  durdu  ve  kendi  kendine  şöyle  dua  etti : Ya  Allah , sana  şükrederim  ki , ben  başka  adamlar  gibi , soyguncu , haksız , zina  işleyici , yahut  şu  vergi  mültezimi  gibi  de  değilim . Haftada  iki  kere  oruç  tutarım ; bütün  gelirimin  ondalığını  veririm . Fakat  vergi  mültezimi , uzakta  durarak , gözlerini  bile  göğe  kaldırmak  istemiyordu ; ancak : Ya  Allah , ben  günahkara  merhamet  kıl , diyerek  göğsüne  vuruyordu . Size  diyorum : Bu  adam  ötekinden  salih  sayılarak  evine  indi ; zira  kendini  yükselten  her  adam  alçaltılır ; fakat  kendini  alçaltan  yükseltilir .    



YUHANNAYA    GÖRE

 

 

             BAP  3  :  19.  Ve  hüküm  budur  ki , dünyaya  nur  geldi ; ve  insanlar  karanlığı  nurdan  çok  sevdiler ; zira  işleri  kötü  idi . Çünkü  her  kötülük  işleyen  nurdan  nefret  eder ;  ve  işleri  ayıplanmasın  diye  nura  gelmez . Fakat , işleri  Allah’ta  işlemiş  olduğu  gösterilsin  diye  , hakikati  yapan  nura  gelir .
            BAP  5  :  41.  İnsanlardan  izzet  ( Büyüklük , ululuk ) kabul  etmiyorum . Fakat  sizi  bilirim  ki , kendinizde  Allah  sevgisi  yoktur . Ben  Babamın  namına  geldim  ve  beni  kabul  etmiyorsunuz ; eğer  bir  başkası  kendi  namına  gelirse  kabul  edersiniz . Siz  ki , birbirinizden  izzet  kabul  eder , ve  bir  olan  Allah’tan  gelen  izzeti  aramazsınız , nasıl  iman  edebilirsiniz ? Sanmayın  ki , ben  sizi   Babanın  önünde  suçlu  çıkaracağım ; sizi  suçlu  çıkaran  kendisine  ümit  bağladığınız  Musa’dır . Çünkü , eğer  siz  Musa’ya  iman  etmiş  olsaydınız , bana  da  iman  ederdiniz ; zira  o  benim  için  yazmıştır . Fakat  eğer  onun  yazılarına  iman  etmiyorsanız , benim  sözlerime  nasıl  iman  edersiniz .
            BAP  8  :  3.  Yazıcılar  ( Mukaddes  kitapları  çoğaltanlar , tefsir  ve  tatbik  eden  alimler ) ve  Ferisiler  zinada  tutulmuş  bir  kadın  getirdiler ; onu  ortaya  koyarak , İsa’ya dediler : Muallim , bu  kadın  zina  işlemekte  iken  tutuldu . Bu  gibilerin  taşlanmasını  Musa  şeriatta  bize  emretmiştir , sen  ise  ne  dersin ? İsa’yı suçlu  çıkarmak  için  kendisini  deneyerek  bunu  dediler . Fakat  İsa  eğilip  parmağı  ile  yere  yazı  yazıyordu . Ve  kendisine  sormaya  devam   etmeleri  üzerine  doğruldu  ve  onlara  dedi : Kadının  üzerine  sizden  günahsız  olan  önce  taş  atsın . Ve  yine  eğilip  yere  yazı  yazıyordu . Bunu  işittikleri  zaman , ihtiyarlardan  başlayıp  sonuncusuna  kadar  birer  birer  çıktılar . İsa’yı  yalnız  bıraktılar , kadın  da  ortada idi . İsa  doğrulup  ona  dedi : Kadın , onlar  nerede ? Kimse  sana  hükmetmedi  mi ? Kadın : Kimse , ya  Rab , dedi : İsa : Ben  de  sana hükmetmem ; git , bundan  sonra  artık  günah  işleme  dedi .
            BAP  8 : 31.  İmdi  İsa  kendisine  iman  etmiş  olan  Yahudilere  dedi : Eğer  siz  benim  sözümde  durursanız , gerçekten  benim  şakirtlerimsiniz ( öğrencilerimsiniz ) ; siz  hakikati  bileceksiniz ; ve  hakikat  sizi  azat  edecektir . Ona  cevap  verdiler : İbrahim’in  zürriyetiyiz ; hiç  kimseye  asla  kölelik  etmedik ; sen  nasıl  azat  olacaksınız  diyorsun ? İsa  onlara  cevap  verdi : Doğrusu  ve  doğrusu  size  derim : Günah  işleyen  herkes  günahın  kölesidir . İbrahim  zürriyeti  olduğunuzu  bilirim ; fakat  beni  öldürmeye  çalışıyorsunuz ; çünkü  benim  sözüm  içinizde  yer  tutmuyor . Ben  Babamın  yanında  işittiklerimi  söylüyorum ; siz  de  babanızdan  işittiklerinizi  yapıyorsunuz . Onlar  cevap  verip  kendisine : Babamız  İbrahim’dir  dediler . İsa  onlara  dedi : İbrahim  çocukları  olsaydınız , İbrahim’in  işlerini  yapardınız . Fakat  beni , Allah’tan  işittiğim  hakikati  size  söylemiş  olan  adamı , şimdi  öldürmeye  çalışıyorsunuz ; İbrahim  bunu  yapmadı . Siz  babanızın  işlerini  yapıyorsunuz . ( Dikkat  ettiyseniz  peygamberlerin  Babası , yani  onları  eğitenle  kastedilen ‘’ Allah’’ , sizin  babanızla  kastedilen  atalardır. ) Ona  dediler : Biz  zinadan  doğmadık ; bizim  bir  babamız  var , o  da  Allah’tır . İsa  onlara  dedi : Eğer  Allah  sizin  Babanız  olsaydı , beni  severdiniz ; çünkü  ben  Allah’tan  çıkıp  geldim ; çünkü  ben  kendiliğimden  de  gelmedim , fakat  O  beni  gönderdi . Neden  söylediğimi  anlamıyorsunuz ? Çünkü  benim  sözümü  dinlemiyorsunuz . Siz  babanız  İblistensiniz ; ve  babanızın  heveslerini  yapmak  istiyorsunuz .  O  başlangıçtan  katil  idi , ve  hakikatte  durmadı ; çünkü  kendisinde  hakikat  yoktur . Yalan  söylediği  zaman , kendisininkinden  söyler , çünkü  o  yalancıdır , ve  yalanın  babasıdır . Fakat  ben  hakikati  söylediğim  için  bana  iman  etmiyorsunuz . Bende  günah  olduğunu  sizden  kim  ispat  eder? Ben  hakikati  söylüyorsam , niçin  bana  iman   etmiyorsunuz ? Allah’tan  olan  Allah’ın  sözlerini  dinler ; onun  için  siz  dinlemiyorsunuz , çünkü  Allah’tan   değilsiniz.
            BAP  9  :  Ve  geçerken , anadan  doğma  kör  bir  adam  gördü . Şakirtleri  ondan  sordular : Rabbi , bu  adamın  kör  doğması  için  kim  günah  işledi , bu  mu , yoksa  anası  babası  mı ? İsa  cevap  verdi : Ne  bu  günah  işledi , ne  de  anası  babası ; ancak  Allah’ın  işleri  onun  üzerinde  gösterilsin  diye  oldu .
            BAP  9  :  31.   Allah’ın  günahkarları  dinlemediğini  biliriz . Ancak  eğer  bir  kimse  yalnız  Allah’a  tapar  ve  iradesini  yaparsa , onu  dinler .
            BAP  20  :  17.  İsa  ona  dedi : Bana  dokunma ; çünkü  ben  daha  Babanın  yanına  çıkmadım ; fakat  kardeşlerime  git  ve  onlara  söyle : Benim  Babamın  ve  sizin  Babanızın , benim  Allah’ımın  ve  sizin  Allah’ınızın  yanına  çıkıyorum .     

            Ben, Hz.  İsa’nın  ağzından  çıkan  sözlerden  bir  kısmını  yazdım .Kafaları  karıştıran  kısımlarla  ilgili  açıklamalar  da  yapmaya  çalıştım . Başından  beri  dediğim  gibi  ‘’ anlamaya  çalıştım .’’  Rabbi kelimesi , bilge  kişi , haham , eğitici , öğretmen  anlamında  kullanılıyor . Peygamberlere  oğullar , insanoğlu  diye  de  hitap  ediliyor .  Baba  kelimesi  de  hemen  hemen  aynı  anlamda , yani  eğitmen  anlamında  ama  Hz.  İsa  Babam  dediğinde  bunu  ‘’ Allah’’  anlamında  kullanıyor . Ve  aynı  zamanda  beni  eğiten , öğretmenim  Allah’tır  anlamında  kullanıyor. Hz.  İsa  kendisine  inananlara  şakirt  diyor,  çırak, öğrenci  anlamında . Yani  öğretenler  ve  öğrenenlerle  ilgili  kullanılan  kelimeler  maalesef  kafaları  çok  karıştırmış .
            ‘’ Ferisi ‘’  kelimesi  de  çok  geçiyor . Hz.  İsa’ya  en  çok  karşı  çıkanlar , ve  bizlerin  inancına  göre  Hz.  İsa’nın  öldürülmesini  isteyenler . O  devirde  Ferisilerin , altı  bin  üyeli  yoğun  bir  toplulukları  mevcutmuş . Coşkulu , kahraman  ve  vatansever  oldukları  kadar  dar  görüşlü ve  kibirli  olan  bu  insanların  topluluğu , milli  restorasyon  partisini  temsil  etmekteydi . Meleklere  de , kıyamete  de  inanmaktaydılar  ama  kendilerine  Perslerden  intikal  etmiş  batınilik  kalıntılarını , kaba  ve  maddi  yorumlarına  bulaştırmışlar ve  tanınmaz   hale  getirmişlerdi . Yasayı  kılı  kırk  yararcasına  didikleyen , fakat  buna  karşılık , dini , tanrı  aşkına  ve  insan  sevgisine  dayandırmış  olan  peygamberlerin , görüş  ve  zihniyetlerine  tamamen  muhaliftiler . Onlara  göre  dindarlık , şekli  ibadetleri  yerine  getirmek , oruç  tutmak  ve  tövbe  ve istiğfar  etmekten  ibaret  bir  şeydi . Önemli  günlerde  kan  ter  içinde  yollara  dökülüp  avaz  avaz  dualar  etmekte  ve  gösterişli  bir  şekilde  etrafa  sadaka  saçmaktaydılar . Zaten  lüks  içinde  hayat  sürmekte  ve  doymak  bilmezcesine  resmi  görevleri  ve   iktidarı  türlü  çeşitli  entrikalarla  ele  geçirme  hasreti  içinde  yanıp  tutuşmaktaydılar . Demokratik  partinin  liderleri  konumuna  da  sahiptiler  ve  bu  konumlarıyla  halkı  avuçlarının  içine  almış  durumdaydılar . Aksine  Sadukiler  ise , ruhban  ve  aristokrat  partisini  temsil  etmekteydiler . Bu  parti , ta  Hz.  Davut  zamanından  beri  ruhbanlık  hizmetini  veraset  yoluyla  yürütme  hakkına  sahip  olduklarını  iddia  eden  ailelerden  oluşmaktaydı . Aşırı  derecede  muhafazakar  olan  bu  insanlar , sözlü  geleneği  reddetmekte , yasanın  sadece  dini  yanını  kabul  etmekte , ruhu  ve  gelecekteki  hayatı  inkar  etmekteydiler . Üstüne  üstlük , bunlar , Ferisilerin  o  perişan  edici  şekli  ibadetleriyle  ve  ipe  sapa  gelmez  inançlarıyla  da  alay  etmekteydiler . Onlar  için   din , sadece  ruhban  takımına  ait  törenlerden  ibaret  bir  şeydi . Selefkeliler’in  yönetim  dönemi  sırasında  büyük  rahiplik  müessesesi  onların  elinde  bulunmaktaydı ; putperestlerle  araları  çok  iyiydi ; ayrıca  Yunan  sofistiğini  (yanıltmalı )  ve  zarif  Epikürizm’i (M.Ö.  341-270  yıllarında  yaşamış  Atinalı  filozof . Mutluluğa , zevkleri  ılımlı  hale  getirmekle  ulaşılabileceğini  öne  sürmekte  ve  dünyanın , ezellerden  beri  mevcut  halde  bulunan  atomların  rastlaşması  sonucunda  teşekkül  ettiğini  iddia  etmekteydi.)  Makabeler döneminde , Ferisiler , büyük  rahipliği  onların  elinden  kapmışlardı . Ama  Hirodes  ve  Roma  egemenliği  döneminde  bu  makama  tekrar  kavuşmuşlardı . Bunlar  haşin , inatçı  ve  yiyip  içip  eğlenmeyi  seven  insanlardı ; kendilerini  herkesten  üstün  görmekte  ve  gelenek  gereği  olarak  ellerinde  bulundurdukları  iktidarı  ne  yapıp  yapıp  muhafaza  etmekten  başka  bir  şey  düşünmemekteydiler .
            Sosyal  düzeni , ilahi  düzenin  küçük  bir  sureti  haline  getirmeyi  düşlemiş  olan  ve  dini , adaletin  hayat ; ilmin  adalet ; ve  aşk  ve  bilgeliğin  de  her  üçü  üzerindeki  egemenliğini  yansıtır  bir  kurum  olarak  telakki  etmiş  bulunan  Hz.  İsa , yukarıda  sözünü  ettiğimiz  dinde  neyi  fark  etmiş  olabilirdi ?   Mabette , yüce  bilimin  ve  inisiyasyonun  değil   de , aksine , dini , bir  iktidar  vasıtası  haline  getirmiş  olan  materyalist  ve  agnostik  (İnsan  ruhunun  kesinlikle  erişilemez  ve  anlaşılamaz  bir  şey  olduğunu  öne  süren  ve  her  türlü  ontolojik / varlık bilimsel   metafiziği  nafile  ve  anlamsız  bir  şey  gibi  gören  her  türlü  doktrin )   bir  cehaletin  çöreklendiğini ; yani  mürailiğin (İkiyüzlülüğün)  ve  münafıklığın  ( Dini  kurallara  inanmadığı  halde  inanmış  gibi  gören / arabozan ) baş  köşeye  kurulduğunu . Okullarda  ve  sinagoglarda , kalplere  yağan  semavi  çiyin  ve  hayat  ekmeğinin  yerini , şekilci  bir  dindarlığa , yani  ikiyüzlülüğe  bulanmış  bir  çıkarcı  zihniyetin  aldığını . Bunlardan  da  beter  olarak , kendisini  devrin  tanrısı  olarak  ilan  etmiş  bulunan  ve  böylece  kötülüğün  ve  maddenin  ilahı  haline  gelmiş  olan  mutlak  kudret  sahibi  Kayzer‘in , isteseler  de  istemeseler  de  Sadukiler’ in  ve  Ferisilerin  tek  efendisi  olduğunu . Bu  egemenliği , Pers  ezoterizminden  alınmış  olan  ve  maddenin  ruh   üzerindeki  egemenliği  anlamına  gelen  Ahriman / İblis  sözcüğüyle  nitelendirmekle , Hz.  İsa , hata    etmişti , yanılgıya    düşmüştü ? Tüm  büyük  reformcular  gibi , o  da , çaba  sarf  ederek  pekala  kendini  ıslah  edebilecek  olan  insancıklara  karşı  değil , fakat  onların  döküm  kalıpları  demek  olan  doktrinlere  ve  kurumlara  karşı  savaş  açmıştı . Günün  iktidar  sahiplerine  önce  meydan  okumak , ardından  da  savaş  ilan  etmek  gerekiyordu .
            Bu  savaş   Galile  sinagoglarında  başlamış  ve  Hz.  İsa’nın  uzun  süre  kalıp  vaazlar  verdiği  ve  rakiplerine  kafa  tuttuğu   Yeruşalim  kentindeki  büyük  mabedin  revaklarında  devam  etmişti . Diğer  tüm  faaliyetlerinde  olduğu  gibi  bu  savaşta  da  Hz.  İsa , o  harika  denecek  ölçüdeki  dengeli  tabiatını  karakterize  eden  ihtiyat  ve  cüret  karışımı  bir   tutumla  hareket  etmekteydi . Saldırıyı  başlatan  o  olmamıştı ; mukabele  etmek  üzere  hasımlarının  saldırısını  beklemişti . Ve  bu  saldırı  da  gecikmemişti . Zira  Ferisiler , peygamberi , dağıttığı  şifalar  ve  halkın  nazarında  kazandığı  itibar  nedeniyle  daha  ilk  günlerden  beri  kıskanmaktaydılar . Çok  geçmeden  onun  tehlikeli  bir  düşman  olduğunu  sezinlemişler  ve  bu  yüzden  de  onu , kendilerine  özgü  ikiyüzlü  bir  yumuşaklıkla  perdelenmiş  olan  alaycı  bir  çelebilik  (tüccarlık)  ve  çakalca  bir  niyet  çemberi  içine  almışlardı . Bilgili , önemli  ve  yetkili  insan  havalarıyla  Hz.  İsa’ya , tahsildarlarla  ve  fahişelerle  niçin  o  kadar  samimi  olduğunu  sormuşlardı . Şakirtlerine  gelince , onlar  da  niçin  Sebt  günü  başak  devşirmekteydiler  acaba ? Talimatları  pek  ciddi  şekilde  ihlal  edilmekteydi . Yumuşaklığının  ve  hoşgörüsünün  gereği  olarak  Hz.  İsa  , onlara  şefkat  ve  merhamet  dolu  sözlerle  karşılık  vermişti . Aşk  ve  sevgi  kelamını  onlar  üzerinde  denemişti . Onlara , istiğfar  etmiş  bir  tek  günahkarı , birçok  dürüste  tercih  eden  Tanrı  sevgisinden  söz  etmiş  ve  kayıp  kuzu  meseli  ile  müsrif  çocuk  meselini  anlatmıştı . Onlar  da  ne  yapacaklarını  bilemeyip  susmuşlardı . Ama  çok  geçmeden  kafa  kafaya  verip  tekrar  anlaşmışlar  ve  tekrar  saldırıya  geçmişlerdi . Bu  kez  hastaları  niye  Sebt  günü  tedavi  ettiğini  sormuşlardı . Bunu  üzerine  Hz.  İsa  şöyle  cevap  vermişti : ‘’ İkiyüzlüler ! Sebt  günleri  sulamaya  götürmek  üzere  öküzlerinizin  zincirlerini  çözmüyor  musunuz ?   İbrahim’in  kızı , İblis’ in  zincirlerinden  sebt  günü  kurtulmadı  mı ? ‘’ Ne  diyeceklerini  şaşırmış  olan  Ferisiler , bu  kez  onu , cinleri  ve  şeytanları  İblis  namına  kovmakla  ithama  kalkışmışlardı . Bu  soruyu  gayet  esprili  ve  zarif  bir  biçimde  cevaplamıştı  , yani   şeytanın  kalkıp  da  kendi  kendini  kovalayamayacağını  söylemişti ; ayrıca , İnsanoğluna  karşı  işlenmiş  bir  günahın  pekala  affolunabileceğini , ama  Kutsal  Ruh’a  karşı  işlenenin  hiç  bir  zaman  affa  uğramayacağını  da  belirtmişti . Böylece , şahsına  karşı  edilmiş  küfürleri  pek  önemsemediğini , ama  gün  gibi  aşikar  olarak  görüp  anladıktan  sonra  İyiyi  ve  Gerçeği  inkar  etmenin  ise  entelektüel  bir  ahlaksızlık , en  büyük  hata  ve  bağışlanamaz  türden bir  melanet  olduğunu  ifade  etmiştir . Bu  söz , savaş  ilanı  anlamını  taşımaktaydı . Onlar  Hz.  İsa  için  kafir  dedikçe , Hz.  İsa  da  onlar  için  ‘’Mürailer ! Münafıklar ! ‘’  demeye  başlamıştı . Belzebutun  ortağı  ithamına  karşı  o  da  ‘’Engerek  soyu’’ ifadesiyle  cevap  verir  olmuştu. O  günden  itibaren  sertleşen  mücadelede  Hz.  İsa  sıkı  ve  keskin  bir  diyalektik  sergilemeye  başlamıştı . Sözü  bir  kamçı  gibi  şaklamakta  ve  bir  mızrak  gibi  delip  geçmekteydi . Artık  taktik  değiştirmişti; savunmayı  bırakmış   ve  ithamlara  daha  ağır  ithamlarla  cevap  vermeye  yönelmişti . ‘’ Geleneğiniz  yüzünden  Tanrı’nın  yasasını  niçin  ihlal  ediyorsunuz ? Tanrı  şöyle  emretmiştir : Babana  ve  anana  saygı  göster ; mabedinize  bol  para  aktığı  zaman  onlara  saygı  duymak  aklınıza  bile  gelmiyor . İşaya’ya  sadece  dudaklarınızla  hizmet  ediyorsunuz , siz  kalpsiz  sofularsınız .’’
             Saldırılar  arttıkça , Hz.  İsa  da  Mesih  olduğunu  daha  yüksek  sesle  ilan  eder  olmuştu . Mabedi  tehdit  etmekte , İsrail’in  başına  gelecek  felaketleri  sıralamakta , hasımlarını  putperest  diye  adlandırmakta  ve  Tanrı’nın , bağına  başka  hizmetkarlar  göndereceğinden  söz  etmekteydi . Bu  durum  Ferisileri  iyice  telaşlandırmıştı . Onun  ağzını  kapayamayacaklarını  ve  sözlerine  cevap  veremeyeceklerini  gören  Ferisiler  de  taktik  değiştirmişti . Onu  tuzağa  düşürmek  en  iyi  yoldu . Ağzından  dini  ilkelere  ters  bir  söz  dökülmesini  sağlamak  üzere  ona  elçiler  yollamışlardı. Böylece onun , Musa  yasasına  karşı  küfretmiş  bir  insan  olarak  tevkif  edilip , Roma  valisi  tarafından  isyan  suçuyla  mahkum  edilmesini  planlamışlardı . Zina  suçlusu  kadınla  ve  Kayzer’e  ödenecek  vergiyle  ilgili  o  faka  bastırıcı  soru  işte  bu  planın  bir  parçasıydı . Hasımlarının  niyetlerini  derhal  anlayan  Hz.  İsa , derin  bir  psikolog  ve  usta  bir  strateji  uzmanı  olarak , onları  yine  kendi  cevaplarıyla  mat  etmişti .Onu  Romalıların  karşısında  zor  duruma  sokmak  için , kendisine  hahamların  tartıştığı  soruyu  yöneltirler : ‘’ Sezar’a  vergi  vermek  caiz  mi , değil  mi ? ( Markos , BAP  12 : 14. ) Olumlu  cevap  verse , ‘’işbirlikçi ‘’ denecek , itibarını  yitirecektir . Olumsuz  cevap  verse , Romalılar  tarafından  tutuklanacaktır . Hz.  İsa  verginin  karşılığı  olarak  verilecek  dinarın  kendisine  gösterilmesini  ister : ‘’ Bana  bir  dinar  getirin  de  göreyim. ‘’  Suçlayanlar , putperestlerin  parasını getirirler . Avuçlarındaki  paranın  üstünde  imparatorun  turası  vardır  ve ‘’ Kutsal  Sezar ‘’  yazısı  ona  tapınmayı  çağrıştırmaktadır . Tanrı’larının  her  tür yontulmuş  imgesini  reddeden  Yahudiler  için  dehşet  verici  şey ! Ama  cevap  çarpıcıdır : ‘’Sezar’ın  hakkını  Sezar’a , Tanrı’nın  hakkını  da  Tanrı’ya  verin . ‘’ Tek  Tanrı  adına  onları  suçlayan , yine  odur ! Onu  oyuna  getiremeyeceklerini  anlayan  Ferisiler , bu  kez  onu , her  an  ve  her  yerde  tedirgin  ederek  sindirmeyi  denemişlerdi . Ferisiler’ce  şartlandırılmış  olan  halkın  büyük  bir  kısmı , İsrail  Krallığını  tekrar  tesis  etmediği  gerekçesiyle  ondan  yüz  çevirmeye  başlamıştı . En  küçük  yerleşim  merkezine  varıncaya  kadar  her  yerde  dalkavuk  ve  şüpheli  çehreler , ispiyonlar  ve  sinsi  özel  görevliler  karşısına  dikilmekteydi . Bunlardan  bazıları  yanına  yaklaşıp  ona  şöyle  demişlerdi : ‘’Burada  uzaklaşmaya  bak , zira  Hirodes  seni  öldürmek  istiyor .’’Hz.  İsa  da  bu  söze  şöyle  mukabelede  bulunmuştu : ’’O  tilkiye  söyleyin ; Bir  peygamberin  Yeruşalim  sınırları  dışında  öldüğü  görülmemiştir ! ‘’ Ama  buna  rağmen , tuzaklardan  kurtulmak  amacıyla  birçok  kez ; Teberiye  denizini  kat edip   doğu  yakasına  sığınmak  zorunda  kalmıştı . Artık  hiç  bir  yerde  güvenlik  içinde  değildi . Tam  o  sıralarda  Hz.  Yahya’nın  ölüm  haberi  gelmişti ; Makeru  kalesinde  kafası  vurularak  öldürülmüştü . Bu  haber  Hz.  İsa’yı , kasvet  verici  bir  ikaz  olarak  can  evinden  vurmuş  ve  onu  şöyle  haykırtmıştı : ‘’ Onu  tanımadılar , ama  istediklerini  yaptılar . Onların  elinden  İnsanoğlu  da  aynı  şekilde  ıstırap  çekecek .’’
            Hz.  İsa , hasımlarının  o  müthiş  dalavere  ve  düzenleri  karşısında  doktrinini , halka , vaazlar  yoluyla  anlatmayı  başarmanın  imkansızlığını  düşünüp  durmaktaydı . Diğer  yandan  da  kendisine  güvenip  sadakatle  sarılmış  olan  ve  ailesini , işini  gücünü , varını  yoğunu  bırakıp  peşine  düşmüş  bulunan  on  iki  havarisini  düşünmekteydi . İçlerine  hakikat  yeterince  nüfuz  etmiş  miydi ? Kendisinin  kim  olduğunu  biliyorlar  mıydı ? Onlara  şu  soruyu  yöneltmişti : ‘’Halkın  dediğine  göre  İnsanoğlu  kimdir ? Ve  onlar  dediler : Bazıları  vaftizci  Yahya , başkaları  İlya , başkaları  da  Yeremya , yahut  peygamberlerden  biridir , diyorlar . İsa  onlara  dedi : Ya  siz , ben  kimim  dersiniz ? Simun  Petrus  cevap  verip  dedi : sen  Mesih’sin ! ( Matta : 13…16.) Ne  Petrus’un  dilinde , ne  de  Hz.  İsa’nın  düşüncesinde  ‘’ Sen  Mutlak  Yaradan’ın  tecellisi  ve  tecessümüsün ‘’ anlamı  yoktu . Sadece ‘’ Sen , peygamberler  tarafından  önceden  bildirilmiş  olan  İsrailli  İsa’sın .’’  düşüncesini  dile  getirmekteydi . Hindu , Mısır  ve  Yunan  inisiyasyonunda , Tanrı oğlu  terimi , ilahi  hakikatle  özdeşleşmiş  bir  şuur , onu  tezahür  ettirecek  güç  ve  yeteneğe  sahip  bir  irade  anlamına  gelmekteydi . Demek  ki  şakirtleri  onu  anlamıştı ; demek  ki  artık  onlarda  yaşayabilecekti .
            Ve  Hz.  İsa’nın  Yeruşalim’e  son  yolculuğu . Hz.  İsa  tapınakta  hem  eylemleri  hem  de  sözleriyle  büyük  olay  çıkarır . İplerden  bir  kamçı  yapıp  satıcıları  ve  sattıkları  kurbanlık  hayvanları  kovalamıştı . Sarrafların  masalarını  devirince  paralar  yerlere  saçılmıştı . Oysa  tapınma  için  sığırlar  ve  koyunlar  gerekliydi . Yabancı  diyarlardan  gelen  Yahudiler  bunları  putperestlerin  parasıyla  satın  alamazlardı , Yahudi  parası  edinmek  zorundaydılar ! Yani  İsa , tapınak  tacirlerinin  yasadışı  kazançlarına  karşı    çıkmaktadır? Hem  de  Hz. İsa  onlara  İşaya’nın  şu  sözleriyle  haykırmaktaydı: ‘’Kitap  şöyle  der : Benim  evime  dua  evi  denilecek , fakat  siz  onu  haydut  ini  yapıyorsunuz . Lakin  vay  başınıza , yazıcılar  ve  Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü  siz  göklerin  melekûtunu  insanların  yüzüne  kapıyorsunuz ; zira  kendiniz  girmiyorsunuz , girenleri  de  bırakmıyorsunuz  ki  girsinler . Vay  başınıza yazıcılar  ve  Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü  nanenin , anasonun  ve  kimyonun  ondalığını  veriyorsunuz  ve  şeriatın  daha  ağır  işlerini , adaleti , merhameti  ve  imanı  bırakıyorsunuz ! Vay  başınıza , yazıcılar  ve  Ferisiler , ikiyüzlüler ! Çünkü  siz  badanalı  kabirlere  benzersiniz  ki , dıştan  güzel  görünürler , fakat  içten  ölü  kemikleri  ve  her  türlü  murdarlıkla  doludurlar . Siz  de  böylece  insanlara  salih  görünürsünüz , fakat  içten  ikiyüzlülük  ve  fesatla  dolusunuz .’’
            Dini  ikiyüzlülüğü  ve  sahte  ruhbanlık  otoritesini  bu  şekilde  dağlayıp  asırlara  havale  ettikten  sonra , Hz.  İsa , mücadelesinin  sona  erdiğinin  farkına  varmıştı . Peygamberler  daha  önce  Tanrı  adına  çok  sert  sözler  söylemişlerdi . ‘’ Bayramlarınızdan  nefret  ediyorum , onları  hor  görüyorum , besili  hayvanlarınızın  kurban  edilmesinden  tiksiniyorum , bakmıyorum  bile . Ama  hak  su  gibi  aksın  ve  adalet  ırmağı  hiç  kurumasın .’’  ( Amos )  İsa  ise  daha  günahkarca  bir  söz  eder : ‘’ Yıkın  bu  tapınağı , ben  üç  günde  yenisini  inşa  ederim . ‘’  Bin  yıldan  beri  bu  kutsal  yer  ulusun  kalbiydi . Altı  yüzyıldan  beri  , şehrin  Babilliler  tarafından  yakılıp  yıkılmasından  sonra , buranın  yeniden  inşa  edilmesi  için  can  atılıyordu . Bazıları  Tapınağı  eleştiriyordu : Kumranlı  Essenliler  ve  Vaftizci  Yahya ..Ama  bu  Celileli  adam  onu  yıkmaktan  söz  eder ! Bu  aynı  zamanda  bütün  ruhban  sınıfının  ayrıcalıklarına  ve  her  türden  çıkarlarına  saldırmak  demektir . Ayrıca  büyük  bayramlarda  akın  akın  gelen  hacılar  sayesinde   varlığını   sürdüren  Kudüs’ü  yıkmayı  dilemektir . Son  olarak  da  Tanrı’nın  bu  kutsal  yerdeki  varlığını  küçümsemektir .  Ve  Nasıralı  adam , yapımı  bittiğinde  kıyamet  gününün  geleceği  ve  Tanrı’nın  bizzat  gökleri  yıkıp  kendi  saltanatını  başlatacağı  meşhur  Tapınağın  yerine  üç  günde  bir  başkasını  koyacağını  iddia  eder . İsa  bu  eli  kulağındaki   Tanrı  Saltanatından  sık  sık  söz  etmişti , şimdi  de  bu  olayın  gelişini  çabuklaştırmak  ister . Bütün  bunların  bir  ayaklanma  hareketi  ile  sona  ermesi  tehlikesi  vardır . Artık  noktayı  koymanın  zamanı  gelmiştir . Son  sözü  durumu  açıklayan  başrahip  söyler : ‘’ Bütün  halk  öleceğine  tek  bir  insanın  ölmesi  daha  hayırlıdır .’’
            Bundan  sonra  olanları  yazmak  istemiyorum .  Hıristiyanlara  göre  Hz.  İsa  çarmıha  gerilerek  öldürülmüştür .  Ama  Yüce  Allah , Kur’an’la  bize  böyle  olmadığını  söylemektedir . Bu  konudaki  Kur’an  ayetlerini  biraz  geniş  olarak  alacağım :
            ‘’ Ey  Peygamber , Tevrat’ın  izleyicileri  senden , kendilerine  gökten  bir  vahiy  indirmeni  isterler . Onlar  Musa’dan  bunun  daha  büyüğünü  istemişler  ve  ‘Bizi  Allah  ile  yüz yüze  getir ‘  demişlerdi  de  bu  çarpıklıkları  yüzünden  onları  bir  ceza  yıldırımı  çarpmıştı . Daha  sonra  altın  buzağıya  tapmaya  başlamışlardı , ve  hakikatin  bütün  kanıtları  kendilerine  geldikten  sonra  yapmışlardı  bunu . Yine  de  bu  günahlarını  silmiş  ve  Musa’ya  hakikatin  açık  kanıtını  bahşetmiştik ; ve  Sina  Dağı’nı  verdikleri  sözün  delili  olarak  üzerlerine  yükseltmiştik . Onlara  kapıdan  tevazu  içinde  girin  demiş  ve  ‘ Sebt  gününü  ihlal  etmeyin ! ’  diye  uyarmıştık  ve  kendilerinden  sağlam  bir  taahhüt  almıştık . Böylece , taahhütlerini  çiğnedikleri , Allah’ın  mesajlarını  reddettikleri , peygamberleri  haksız  yere  öldürdükleri  ve  ‘ Kalplerimiz  zaten  bilgi  ile  doludur ‘  diye  böbürlendikleri  için  onları  cezalandırdık .  Dahası  inkarları  sebebiyle  Allah  o  kalpler  üzerine  mühür  vurmuştur  ve  şimdi  artık  çok  az  şeye  inanırlar . Ve  hakikati  inkar  ettikleri  ve  Meryem’e  korkunç  bir  iftira  attıkları  için ; ve  ‘ Bakın , biz , Allah’ın  elçisi  olduğunu  iddia  eden  Meryem’in  oğlu  İsa  Mesih’i  öldürdük ! ‘ diye  böbürlendikleri  için .  Aslında  onu  ne  öldürdüler  ne  de  çarmıha  gerdiler , sadece  onlara  öyle  olmuş  gibi  göründü ; ve  o  konuda  farklı  görüşler  taşıyanlar  da  gerçekten  şaşkındılar , onunla  ilgili  gerçek  bir  bilgileri  yoktu  ve  sadece  bir  zanna  uymuşlardı . Kesin  olan  şu  ki  onu  öldürmediler .  Hayır , Allah  onu  kendi  katına  yüceltti . Allah  kudret  ve  hikmet  sahibidir . Nitekim  geçmiş  vahyin  izleyicilerinden  hiç  kimse  yoktur  ki , ölümü  anında , İsa  ile  ilgili  hakikati  kavramamış  olsun . Ve  kıyamet  günü  İsa , bizzat  onlar  aleyhine  şahitlik  yapacaktır .
            Böylece , o  zaman , Yahudi  itikadına  mensup  olanlar  tarafından  işlenen  zulümden  dolayı daha  önce  tattırdığımız  hayatın  bazı  nimetlerinden  onları  yoksun  bıraktık ; böyle  yaptık  çünkü Allah  yolundan  her  an  sapmaktaydılar . Yasaklandığı  halde  faiz  alıyorlardı  ve  başkalarının  malını  haksız  yere  harcıyorlardı . Böylece , onlar  arasından  hakikati  inkar  etmeye  devam  edenler  için  şiddetli  bir  azap  hazırladık . İçlerinden  bilgide  derinleşmiş  olanlara , sana  ve  senden  öncekilere  indirilmiş  olana  iman  edenlere , namazlarında  dikkatli  ve  devamlı  olanlara , Allah  ve  Ahiret  Günü’ne  inananlara  gelince ; işte  Biz , bunlara  büyük  bir  mükafat  bahşedeceğiz. ‘’  Nisa  Suresi  153. ….162.  Ayetler .      
            Böylece  Kur’an , Hz.  İsa’nın  çarmıha  gerilme  hikayesini  tamamen  reddeder . Müslümanlar  arasında  yaygın  bazı  efsanelere  göre , Allah , Hz.  İsa’nın  yerine  ona  çok  benzeyen  bir  kişi  koydu  ve  Hz.  İsa’nın  yerine  bu  kişi  çarmıha  gerildi . ( Rivayetlere  göre  onu  ihbar  eden  Yahuda ) . Ancak  bu  efsanelerden  hiç  biri  Kur’an’dan  en  küçük  bir  destek  bulmaz  ve  bu  çerçevede  klasik  müfessirler  tarafından  üretilen  hikayeleri  tamamen  reddetmek  gerekir . Bunlar , Hz.  İsa’nın  çarmıha  gerilmediği  şeklindeki  Kur’an’i  beyanı  İncillerde  onun  çarmıha  gerilişine   ilişkin  canlı  tasvirler  ile  uyumlu  hale  getirmeyi  amaçlayan  şaşkın  teşebbüslerden  başka  bir  şeyi  temsil  etmezler . Bu  şekildeki  çarmıha  gerilme  hikayesi , ‘’ sadece  onlara  öyle  olmuş  gibi  göründü .’’   şeklinde  çevrilen  Kur’an  ibaresinde  özlü  bir  şekilde  açıklanmıştır  ve  şuna  işaret  eder : Zamanın  akışı  içinde , Hz.  İsa’dan  uzun  zaman  sonra , onun  insanlığın  işlediği  ileri  sürülen  ‘ ilk  günah ‘  karşılığında  kefaret  olarak  haç  üzerinde  öldüğünü  söyleyen  bir  efsane  gelişmişti . Ve  bu  efsane  Hz.  İsa’nın  daha  sonraki  izleyicileri  arasında  öylesine  köklü  şekilde  yerleşti  ki , düşmanları  olan  Yahudiler  bile  ona  inanmaya  - olumsuz  anlamda  olsa  da -  başladılar . ( Çünkü  çarmıha  germe , o  zamanlar  en  tehlikeli  suçlular  için  verilen  ölüm  cezasının  berbat  bir  biçimi  idi .) ‘’ Allah  onu  kendi  katına  yüceltti . ‘’ Daha  sonraki  ayetlerle  de  aktaracağım  gibi  yukarı  çıkartma , yükseltme  fiili  ne  zaman  Allah’a  atfedilmişse , her  zaman  ‘’ onurlandırma ‘’  yahut  ‘’ yüceltme ‘’  anlamlarına  gelir . Kur’an’ın  hiçbir  yerinde , Allah’ın  Hz.  İsa’yı  yaşadığı  sırada  bedensel  olarak  cennete  yükselttiği  şeklindeki  yaygın  inancı  destekleyen  bir  beyan  yoktur . Allah’ın  onu  kendi  katına  yüceltmesi  ibaresi , Hz.  İsa’nın  Allah’ın  özel  rahmeti  mertebesine  yükselttiğini  gösterir . Cümlenin  başındaki ‘’ hayır ‘’ vurgusu , Yahudilerin Hz.  İsa’yı  haç  üzerinde  korkunç  bir  ölüme  mahkum  ettiklerine  inanmaları  ile  Allah’ın  onu  kendi  katına  yücelttiği  gerçeği  arasındaki  zıtlığı  vurgulamayı  amaçlar .
            Kendinden  önceki  kitaplardan  günümüze  kalanın  doğrulunu  tasdik  eden , yanlışlarını  düzelten  ve  efsaneleri  değil  de  gerçekleri  anlatan  Kur’an ,  Hz.  İsa  ve  Hıristiyanlık  hakkında  neler  diyor ; tabii  ki  surelerin  iniş  sırasına  göre :
           ‘’ Bu  ilahi  mesajda  Meryem’i  de  an . Hani  o  ailesinden  ayrılıp  doğu  yönünde  bir  yere  çekilmişti . Kendini  onlardan  uzak  tutuyordu ; bu  durumdayken  kendisine  vahiy  meleğimizi  gönderdik ; bu  melek  ona  eli  yüzü  düzgün  bir  beşer  kılığında  göründü . Meryem  onu  görünce  ‘Senden , O  kuşatıcı  rahmet  ve  esirgeme  sahibine  sığınırım ! ’  dedi . ’ Eğer  O’na  karşı  sorumluluk  bilinci  yaşıyorsan  bana  yaklaşma .’ Melek : ’ Ben  yalnızca  Rabbinin  bir  elçisiyim  ’ dedi , ‘ O  Rab  ki ,sana  tertemiz  bir  oğul  armağan  edeceğim .’ diyor . Meryem : ’ Bana  daha  hiçbir  erkek  dokunmamışken , nasıl  bir  oğlum  olabilir ? Üstelik  ben  iffetsiz  bir  kadın  da  değilim ’  dedi . Melek  ’ Bu  doğru ’  dedi , ’ Ancak  Rabbin  diyor  ki : ‘ Bu  benim  için  kolay ; ve  böyle  olduğu  için  de , senin  bir  oğlun  olacak  ve  Biz  onu  insanlar  için  katımızdan  bir  sembol  ve  aydınlatıcı  bir  bağış  kılacağız ! ’  Bu  Allah  tarafından  önceden  hükme  bağlanmış  bir  şeydi . Bunun  için  de , Meryem  ona  gebe  kaldı  ve  onunla  birlikte  uzak  bir  yere  çekildi . Ve  doğum  sancısı  onu  bir  hurma  ağacının  gövdesine  sürüklediği  zaman : ’ Keşke  bu  durum  başıma  gelmeden  önce  ölseydim  de   unutulup  giden  biri  olsaydım ! ’  diye  yakındı . Bunun  üzerine , hurma  ağacının  alt  yanından  bir  ses  ona  şöyle  seslendi  : ’ Üzülme ! Rabbin  senin  alt  yanında  ufak  bir  dere  akıttı . Şimdi  hurmanın  gövdesini  kendine  doğru  silkele , taze  hurma  dökülsün . Sonra  da  ye , iç ; gözün  aydın  olsun ! Ve  eğer  insanlardan  birini  görürsen  ona  de  ki : ’ Ben  O  sınırsız  rahmet  sahibi  için , bir  süre  konuşmaktan  kaçınmaya  ahdettim ; bu  yüzden  bugün  insanlardan  kimseyle  konuşmayacağım . ‘ Ve  bir  süre  sonra , çocuğuyla  beraber , kavmine  döndü . ’ Ey  Meryem ! ’ dediler , ’ Sen  gerçekten  tuhaf  bir     yaptın ! Ey  Harun’un  kız kardeşi ! Senin  baban  kötü  bir  adam  değildi ; ne  de  annen  iffetsiz  bir  kadındı ! ’ Bunun  üzerine  Meryem  çocuğa  işaret  etti . ’ Daha  beşikteki  bir  çocukla  biz  nasıl  konuşabiliriz  ki ! ’ diye  çıkıştılar . Fakat  çocuk : ‘ Bakın , ’ dedi , ’ Allah’ın  kuluyum  ben . O  bana  ilahi  mesaj  bahşetti  ve  beni  peygamber  yaptı , ve  nerede  bulunursam  bulunayım   beni  kutlu  ve  erdemli  kıldı ; yaşadığım  sürece  bana  salatı , arınmak  için  vermeyi  emretti ; ve  anamı  saygıyla  gözetmemi . Ve  beni  merhametten  yoksun  bir  zorba  kılmadı . Bunun  içindir  ki , doğduğum  gün  selam  benim  üzerimdeydi ; öleceğim  gün  ve  hayata  yeniden  döndürüleceğim  gün  yine  benim  üzerimde  olacaktır ! ’ Meryem  oğlu  İsa  hakkında , üzerinde  öylesine  derin  bir  anlaşmazlığa  düştükleri  doğru  açıklama  işte  budur . Bir  oğul  edinmek  Allah’a  asla  yakıştırılamaz ; sınırsız  yüceliğiyle  O  böyle  bir  şeyin  üstünde , ötesindedir ! O  bir  şeyin  olmasına  hükmettiği  zaman , ona  yalnızca  ‘ Ol ! ‘  der , ve  o  şey  hemen  oluverir ! Ve  İsa’nın  her  zaman  söylediği  gerçek  şudur : ‘ Şüphesiz , benim  Rabbim  de , sizin  Rabbiniz  de  Allah’tır ; öyleyse  yalnız  O’na  kulluk  edin ; dosdoğru  yol  yalnızca  budur ! ’ Hal  böyleyken  Kitab-ı  Mukaddes’e  bağlı  olduklarını  iddia  eden  hizipler  yine  de  kendi  aralarında  İsa’nın  doğası  hakkında  çekişip  duruyorlar . Öyleyse , o büyük  gün  bütün  açıklığıyla  gelip  çattığı  zaman vay  hallerine  hakkı  inkar  edenlerin . Bizim  karşımıza  çıkacakları  o  gün , gerçeği  nasıl  da  apaçık  işitecek  ve  görecekler ! Ne  var  ki , bu  zalimler  o  gün  artık  aşikar  bir  biçimde  bir  kere  yoldan  çıkmış  bulunacaklar . Bunun  içindir  ki , her  şeyin  hükme  bağlanmış  olacağı  o  onmaz  pişmanlıklar  gününün  gelip  çatması  konusunda  onları  uyar ; Çünkü  onlar  hâlâ  umursamazlık  gösteriyor  ve  gaflet  içindeyken , iman  da  etmemişken    bitirilmiş  olacaktır .’’   Meryem  Suresi  16. ….39.  Ayetler .
            ‘’ Şimdi , ne  zaman  Meryem’in  oğlunun  tabiatı  örnek  olarak  ortaya  getirilse , ( Ey  Muhammed ) , senin  kavmin  bu  yüzden  yaygarayı  basar . Ve ‘ hangisi  daha  iyi , bizim  ilahlarımız    yoksa  o  mu ?‘  derler . Ama  onlar  bu  mukayeseyi , yalnızca , sırf  muhalefet   olsun diye  senin  önüne  getirirler ; evet  onlar  kavgacı / tartışmacı  bir  toplumdur . İsa’ya  gelince , o  sadece  bir  insandır , kendisini  peygamberlikle  onurlandırdığımız  ve  İsrailoğulları  için  örnek  kıldığımız  bir  kulumuz . Ve  eğer  isteseydik , sizi  yeryüzünde  birbiri  ardına  gelen  melekler  yapardık. / içinizden , yeryüzünde  size  halef  olacak  melekler  vücuda  getirirdik . Bakın  bu  ilahi  kelam  son  saatin  geleceğini  bildiren  bir   araçtır .  O  halde  son  saat  hakkında  hiçbir  şüpheye  kapılmayın  ve  Bana  uyun ; dosdoğru  yol  yalnız  budur . Şeytanın  sizi  bu  yoldan  çevirmesine  izin  vermeyin , çünkü  o  sizin  apaçık  düşmanınızdır ! İsa  kendi  halkına  hakikatin  bütün  kanıtları  ile  geldiği  zaman , ‘ Ben ‘  dedi , ‘ size  hikmet  ile ve  üzerinde  ayrılığa  düştüğünüz  şeylerin  bir  kısmını  açıklığa  kavuşturmak  üzere  geldim . O  halde  Allah’a  karşı  sorumluluğunuzun  bilincine  varın  ve  bana  tabi  olun ! Allah , şüphesiz  benim  de  Rabbim , sizin  de  Rabbinizdir . Öyleyse  yalnızca  O’na  kulluk  edin , doğru  yol  sadece  budur ! ’ Fakat  İsa’dan  sonra  gelenler  arasından  çıkan  gruplar  farklı  görüşleri  savunmaya  başladılar . Vay  haline  o  zulmedenlerin  ve  yazık  o  acı  günde  başlarına  gelecek  azap  için !’’  Zuhruf   Suresi   57. ..65.  Ayetler .
            Müşrik  Kureyşliler , meleklere  ( ki  burada  onları  ilahlarımız  şeklinde  tanımlıyorlar ) tapınmalarının  Kur’an  tarafından  kınanmasına  karşı  çıkarlarken , Hıristiyanlıktaki  Hz. İsa’yı  Allah’ın oğlu , hatta  Allah’ın  ruhu  görerek  ona  tapmak  şeklindeki  paralel  uygulamaya  işaret  etmişler  ve  yaklaşık  olarak  şu  anlamda  bir  itiraz  ileri  sürmüşlerdi : ‘’ Kur’an  Hz.  İsa’nın  normal  bir  insan  olduğunu  ifade  ediyor  ama  Kur’an’ın  geçmiş  vahiy  mensupları / Ehlikitap  olarak  tanımladığı  Hıristiyanlar  ona  ilahi  bir  kimlik  izafe  ediyorlar . O  halde  biz  normal  insanlardan  üstün  oldukları  kesin  bulunan  meleklere  tapmakta  haklı  değil  miyiz ? ‘’ Ama  Kur’an , Hz.  İsa’nın  Hıristiyanlar  tarafından  ilahlaştırılmasını  birçok  yerde  açıkça  kınadığı  için  bu  keyfi  ilahlaştırma  putperestlerin  meleklere  tapmaları  lehinde  ve  böylece  Kur’an  aleyhinde  bir  delil  olarak  kullanılamaz . Böyle  bir  itiraz  yanlış  bir  kıyası , yanlış  bir  önermeye  tatbik  etmek  olur . Ayrıca , yalnız  Hz.  İsa’nın  tabiatüstü  bir  varlık  olmadığına  değil , aynı  zamanda  meleklerin  de  yaratılmış  fani  varlıklar  olduklarına  ve  bu  nedenle  ilahlık  statüsünden  kesinlikle  uzak  bulunduklarına  da  işaret  edilmektedir .   
            ‘’ Üzerinde  ayrılığa  düştüğünüz  şeylerin  bir  kısmını  açıklığa  kavuşturmak  üzere  geldim . ‘’ Şeylerin  bir  kısmı  şeklindeki  kısıtlayıcı  ifade , yalnızca  inanç  ve  ahlak  alanıyla  ilgilidir. Çünkü  halkının  dünyevi   problemleri  ile  ilgilenmek  Hz.  İsa’nın  görevleri  arasında  değildi . Bu  düşünce , Sinoptik  İncillerde    bize  sunulan  Hz.  İsa’nın  öğretilerinin  tasvirinden  doğan  Hz.  İsa  imajı  ile  çakışmaktadır . Hz.  İsa’dan  sonra  gelenlerin  farklı  görüşler  savunmaya  başlamaları , Hz.  İsa’nın  kişiliği  ve  Allah’tan  başkasına  kulluk  yapmanın  kabul  edilmezliğine  bir  uyarıdır . Kendi  arkadaşları  tarafından  saptırıldıklarını  anlayanların , kendilerini  saptıranlardan  nefret  edeceklerine  ve  saptıranların  günahlarından  dolayı  hesaba  çekileceklerine  bir  uyarıdır .
            ‘’ Melekler  demişti  ki : ‘ Ey  Meryem ! Allah , seni  kendisinden  bir  kelime  ile  müjdeliyor . Adı , Meryem  oğlu  İsa  Mesih’tir . Dünya  ve  ahirette  büyük  şeref  sahibi  ve  Allah’a  yakın  kılınanlardandır . Ve  o  hem  beşikte  iken  hem  de  yetişkin  halinde  insanlarla  konuşacak  ve  dürüst  ve  erdemli  kişilerden  olacak . ‘  Meryem , ‘ Ey  Rabbim ‘  dedi , ‘ Bana  hiçbir  erkek  dokunmadığı  halde  nasıl  oğul  sahibi  olabilirim ? ‘ Melek  cevap  verdi : ‘ İşte  öyle ! Allah  dilediğini  yaratır ; bir  şeyin  olmasını  istediğinde  sadece  ‘ Ol ! ‘  der , ve  o  şey  hemen  oluverir .  O  senin  oğluna  hem  vahyi  ve  hikmeti  öğretecek , hem  de  Tevrat’ı  ve  İncil’i . Onu  İsrail oğullarına  bir  elçi  kılacak  ve  o şöyle  diyecek : ‘ Ben  Rabbinizden  bir  mucize  ile  geldim  ve  size  bir  mesaj  getirdim . Sizin  için  çamurdan  kuş  biçiminde  bir şey , adeta  kaderinizin  suretini  yapacağım  ve  sonra  ona  üfleyeceğim  ki  Allah’ın  izniyle  kuş / kaderiniz  olsun . Körleri  ve  cüzzamlıları  iyileştireceğim  ve  Allah’ın  izniyle  ölüleri  yeniden  hayata  döndüreceğim . Evlerinizde  yemekte  ve  biriktirmekte  olduklarınızı  / neleri  yiyebileceğinizi  ve  evlerinizde  neleri   saklayabileceğinizi   size  bildireceğim . Şüphesiz , eğer  gerçekten  inanıyorsanız , bütün  bunlarda  sizin  için  bir  mesaj  vardır . Ben , Tevrat’tan  önümde  bulunanın / günümüze  kalanın  doğruluğunu  tasdik  etmek  ve  önceden  size  yasak  edilen  şeylerin  bazısını  helal  kılmak  için  geldim . Ve  size  Rabbinizden  bir  mesaj  getirdim ; öyleyse  Allah’a  karşı  sorumluluğunuzun  bilincine  varın  ve  bana  tâbi  olun . Kuşkusuz  Allah , benim  de  Rabbim , sizin  de  Rabbinizdir ; öyleyse  yalnız  O’na  kulluk  edin ; işte  doğru  olan  yol  budur. ‘’ Al-i  İmran  Suresi  45. 51.  Ayetler.
            Hz.  İsa’nın  beşikte  iken  konuşacak  olması  olağan  üstü  bir  olay  olmakla  beraber,  yetişkinlik  çağında  konuşacak  olması  doğal  bir  durum  olduğu  halde  ayette  bundan  niçin  söz  edildiğine  değişik  açıklamalar  getirilmiştir: Hz.  İsa’ya  çok  küçük  yaştan  itibaren  ilham  kaynağı  olan  peygamberce  bilgeliğe  mecazi  bir  işaret  olabilir.  Allah’a  yakın  kılınanlardan  olduğu  için  daha  beşikte  iken  de  yetişkinliğindeki  gibi  gerek  içerik,  gerek  üslup  olarak  peygamber  tavrıyla  konuşacağına  işaret  edilmektedir.  Hz.  İsa’nın    yetişkinlik  çağına  kadar   yaşayacağı  da  annesine  bildirilmiş  olabilir. Ayrıca  Hz.  İsa’nın  değişik  dönemlerden  geçmesi,  bu  dönemlerde  farklı  haller  sergilemesi  onun  tanrı  olarak  düşünülemeyeceğinin  açık  bir  belgesidir  ve  bu  yolla  Hıristiyanların  sakat  inançlarına  reddiyede  bulunulmaktadır.
            Hz.  İsa  tarafından  gösterileceği  bildirilen  mucizelerin  Hz.  İsa’nın  muhatapları  açısından  önem  taşımasının  yanı  sıra,  daha  sonra  Hıristiyanlıkta  bunlara  bağlanan  sonuçlar  bu  dinin  mensuplarını  çok  tehlikeli  bir  mecraya  sevk etmiş  olduğundan  gerek  burada  gerekse  Maide  Suresinin  110.  Ayetinde,  bunların  Yüce  Allah’ın  iznine  bağlı  olduğuna  sık  sık  dikkat  çekilmiştir. Bu  husus  öylesine  önemlidir  ki,  peygamberin  bir  beşer  olduğu  ve  gösterdiği  bütün  olağanüstü  hallerin  Allah’tan  mesaj  getirdiği  iddiasını  desteklemek  için  yine  O’nun  tarafından  sağlandığı  göz  ardı  edilirse,  peygambere  iman  etmenin  hiç  bir  değeri  kalmaz  ve  dalalete  düşülmüş  olur.  Nitekim  Hıristiyanlar  bu  olağan  üstü  durumları  bütün  evrenin  yaratıcısı  olan  Yüce  Allah’ın  mutlak   kudretine  bağlamak  yerine,  Hz.  İsa’yı  tanrılaştırma  yoluna  girmişler,  böylece  dini  hayatlarını  çürük  bir  zihniyet  üzerine  bina  etmişlerdir.  Bu  ağır  hatayı  Allah’ın  vahyine  mazhar  olmuş  bir  peygambere  yüklemenin  dayanaktan  yoksun  ve  O’nun  elçisine  iftira  olduğunu  gözler  önüne  sermek  üzere  Maide  Suresinin  110. .. 118.  Ayetlerinde  karşılıklı  konuşma  üslubu  içinde  Hz.  İsa’nın  insanlara  ‘’ Beni  ve  annemi  tanrı  edinin ‘’  demiş  olamayacağı  ortaya  konur .
            Hz.  İsa’nın  kavmine  söyleyeceği  ‘’ Bana  da  itaat  edin ‘’   sözünün  öncesinde  ‘’ Allah’a  karşı  gelmekten  sakının ‘’  ifadesinin,  sonrasında  da  ‘’ Kuşkusuz  Allah  benim  de  Rabbim  sizin  de  Rabbiniz;  öyleyse  O’na  kulluk  edin,  işte  doğru  olan  yol  budur ‘’  uyarısının  yer  alması  göstermektedir  ki,  Hz.  İsa  kendisine  itaati  asla  kendi  iradesinin  kutsallığı  anlamında  takdim  etmeyecek,  aksine  ‘’ kul ‘’  özelliğini  ön  plana  çıkaracak  ve  kendisine  itaatin  ancak  Allah’ın  iradesine  boyun  eğmenin  bir  sonucu  olması  halinde  değer  taşıyacağı  fikrini  canlı  tutmaya  çalışacaktır.
            Kur’an,  bu  ayetlerde  Hz.  İsa’nın  öğretilerine  hakim  olacak  ilkelerin  daha  dünyaya  gelmeden  annesine  bildirilmiş  olduğunu  haber  vermek  ve  başka  bir  çok  ayette  de  onun  her  vesileyle  tevhit  inancını  yerleştirmek  için  çaba  sarf  ettiğini  açıklamak  suretiyle,  böylesine  açık  delillere  rağmen  bir  dinin  asli  hüviyetini  değiştirip  Hz.  İsa’yı  Tanrı’nın  oğlu  şeklinde  takdim  eden  din  adamlarının  ne  ağır  bir  suç  işlediklerine  ve  taklitçi  bir  zihniyetle  bu  inanca  teslim  oluveren  kitlelerin  ne  büyük  gaflet  içinde  olduğuna,  tefekküre  ve  muhakemeye  çağrıda  bulunan  farklı  üsluplar  içinde  tekrar  tekrar  dikkat  çekmektedir.
            ‘’ İsa , onlardaki  inkarcılığı  sezince  sordu : ‘ Kim  Allah  yolunda  benim  yardımcılarım  olacak ? ‘ Beyazlara  bürünmüş  olanlar / havariler  dediler  ki : ‘ Biz  Allah  yolunda  senin  yardımcıların  olacağız ! Biz  Allah’a  iman  ettik ; sen  de  şahit  ol , biz  O’na  teslim  olanlarız . Ey  Rabbimiz ! Senin  indirdiğine  inanıyoruz  ve  bu  elçiye  tabi  oluyoruz : O  halde  bizi  hakikate  şahitlik  yapanlarla  bir  tut . İnanmayanlar  İsa’ya  tuzak  kurdular ; ama  Allah  onların  tuzaklarını  boşa  çıkardı . Çünkü  Allah , tuzak  kuranların  tümünün  üzerindedir . O  zaman  Allah , ‘ Ey  İsa ! ‘ demişti , ‘ Ben  seni  vefat  ettireceğim  ve  kendime  yükselteceğim ; hakikati  inkara  şartlanmış  olanların  arasından  uzaklaştırıp  seni  arındıracağım . Ve   sana  uyanları  kıyamet  gününe  kadar  inkar  edenlerden  üstün  tutacağım . Sonunda  hepiniz  bana  döneceksiniz  ve  aranızda  anlaşmazlığa  düştüğünüz   her  konuda   Ben  hüküm  vereceğim . Hakikati  inkara  şartlanmış  olanlara  gelince , onlara  bu  dünyada  da , ahirette  de  şiddetli  azap  çektireceğim  ve  onlar  kendilerine  yardımcı  olacak  kimse  bulamayacaklar . İman  edip  doğru  ve  yararlı  işler  yapanlara  gelince , Allah  onların  mükafatlarını  tam  olarak  verecektir . Allah  zalimleri  sevmez . Bu  bildirdiklerimiz , sana  ilettiğimiz  mesajlardan  ve  hikmet  yüklü  haberlerdendir . Allah  katında  İsa’nın  durumu  Âdem’in  durumu  gibidir , ki  Allah  onu  topraktan  yarattı  ve  sonra  ‘ Ol ! ‘ dedi  ve  oluverdi . Bu  Rabbinden  gelen  bir  hakikattir , öyleyse  şüphecilerden  olma !’’    Al-i  İmran  Suresi  52.  ….60.  Ayetler .
            Peygamber olarak  algılanma  hususunda  Hz.  İsa  diğer  peygamberlerden  farklı  bir  konumdadır.  Zira  diğerlerinde,  peygamberin  Allah’ın  elçisi  olduğunu  kabul  eden  muhatap,  onun  Allah’tan  vahiy  aldığına,  kutsal  bir  görev  ifa  ettiğine  fakat  aynı  zamanda  bir  beşer  olduğuna  inanır.  Hz.  İsa’nın  böyle  kutsal  bir  göreve  sahip  olduğunu  kabul  edenlerin  çoğu  ise  bu  noktada  durmayıp  ona  Tanrı’nın  oğlu  nazarıyla  bakmışlardır.  Kur’an,  bu  sebeple  konunun  teolojik  yönüne  yani  Hz.  İsa’yı  bu   şekilde  algılamanın  yanlışlığına   ağırlık  vermeyi  tercih  etmiştir.
            Hz.  İsa  ilahi  mesajı  tebliğ  edince  İsrail oğullarından  genel  bir  kabul  görmek  şöyle  dursun,  onların  inkarcılıkta  kararlı  olduklarını  hatta  kendisini  öldürmeyi  planladıklarını  anlamıştı.  Kendisine  bu  davada  canı  gönülden  kimlerin  destek  olacağını  belirlemek  üzere ‘’ Allah’a  giden  yolda  bana  yardımcı  olacaklar  kimlerdir ‘’  diye  sordu.  Böylece   Hz.  İsa   tebliğ  faaliyetini  örgütlü  bir  biçimde  yürütebilmek  için  çekirdek  bir  kadro  belirleme  yoluna  gidiyordu.  Onun  has  adamları  olup  bildirdiklerine  yürekten  inanmış  bulunan  havariler  ‘’ Allah’ın  yardımcıları  biziz ‘’  cevabını  verdiler.  Bu  cevapla  ‘’ Allah’ın  dinine  sahip  çıkmada  ve  onu  yaymada  olanca  çabayı  sarf  etmenin ‘’ kastedildiği   açıktır.  Bununla  birlikte,  Hz.  İsa’nın  çağrısına  olumlu  karşılık  veren  ilk  müminlerin,  ona  yüklenen  görevle  tanrılık  vasfı  arasında  asla  bir  bağ  kurmadıklarını    açık bir  biçimde  belirmek  üzere,  ayetin  devamında  onların   ‘’ Allah’a  inandık;  şahit  ol  ki  bizler  Müslümanlarız / Bu  davaya  gönülden  teslim  olduk ‘’  şeklindeki  sözlerine  yer  verilmiştir.
           Arapçada   havari   ‘’ beyaz,  beyazlık,   seçilmiş,  kusursuz,  kendisini  bir  davaya  adamış,  candan  dost  ve  yardımcı ‘’  gibi  anlamlara  gelir.  Terim  olarak  özellikle  Hz. İsa  tarafından  seçilmiş,  tebliğ  ve  irşat  görevinde  ona  yardımcı  olan  on  iki  kişilik  grubu  ifade  eder.  Hz.  İsa’nın  kendisini  izleyen  pek  çok  kişiden  yalnızca  on  ikisine  havari  adının  verilmesi,  bu  terimin  özel  bir  anlatımla,  Katolik  kilisesinin  başında  kendini  Petrus’un  ve  dolayısıyla  Hz.  İsa’nın  vekili    olarak  gören  kadroyu  temsil  ettiği  anlamına  gelir.  Havariler  Hz.  İsa  adına  konuşurlar.  Kilise  bu  düşünceden  yararlanarak  Havari  Petrus  vasıtasıyla  kendisini  doğrudan  Hz.  İsa’ya  bağlamıştır.  Bir  başka  yanılmaz  papa  bulunmaktadır. 
            Hz.  İsa’nın  babasız  olarak   dünyaya  gelmesi,  Hıristiyanlığın  teolojik  esaslarını  etkileyen  ve  mensupları   arasında  asırlar  boyu  şiddetli  tartışmalara  yol  açan  bir  olay  olma  özelliğini  korumuştur.  Hıristiyanların  inançlarındaki  yanlışlıkları  ortaya  koyup  bu  konulardaki  gerçekleri  haber  veren  ayetlerden  sonra,  Hz.  İsa’nın  bir  insan  olduğuna  ve  ilahi  iradenin  bu  yönde  olduğu  bilindikten   sonra  onun  babasız   dünyaya  gelmesinin  yadırganacak  bir  husus  olmaktan  çıkması  gerektiğine,  Hz.  Adem  örneğine  değinilerek  dikkat  çekilmektedir.  İslam  alimleri  bu  ayeti  açıklarken,  mümin  kişi  için  Hz.  İsa’nın  bu  şekilde  dünyaya  gelmiş  olduğunu  kabullenmede  bir  sorun  bulunmadığını belirtip  başlıca  iki  hususa  işaret  ederler:  1)  Bu  mümkündür,  yani  meydana  gelmesi  aklen  imkansız  denebilecek  bir  husus  değildir.  2)  Ayette  işaret  edildiği  üzere  Hz.  Adem’in  babasız  meydana  gelmesi  kabul  edildiğinde,  Hz.  İsa’nın  da babasız  dünyaya  gelmesi  kolaylıkla  kabul  edilir.  Hz.  Adem’in  ana-baba  olmadan  yaratılmış  bulunduğu,  Hıristiyanlar  da  dahil  insanlığın  büyük  çoğunluğunca  kabul  edilen  bir  gerçektir. 
            Hz.  İsa’nın  babasız  dünyaya  gelmiş  olmasını  izah  için  delil  aramaya  gerek  yoktur. Kur’an  Hz.  İsa’nın  yaratılışının  diğer  insanların  yaratılış  biçiminden  farklı  olduğunu,  Hz.  Adem’i  anasız-babasız  yaratmaya  kadir  olan  Yüce  Allah’ın  bir  başkasını  babasız  yaratmaya  kadir  olduğuna  dikkat  çekerek,  başka  bir  izah  aramaya  gerek  olmadığını  ortaya  koymaktadır.  Meryem  Suresinin  21.  Ayetinde  belirtildiği  üzere,  ilahi  irade  Hz.  İsa’nın  insanlık  için  bir  delil,  bir  mucize  kılınmasını  ve  babasız  olarak  dünyaya  gelmesini  murat  etmiştir.  Bunun  nasıl  gerçekleşebileceğini  hayretle  ve  çevresinden  gelebilecek  ithamlar  sebebiyle  endişe  içinde  soran  ilk  kişi  de  Hz.  Meryem  olmuştur.  Bu  soruya  verilen  cevapta,  bunun  Allah  için  çok  kolay  olduğu,  Yüce  Allah’ın  dilediğini  yaratması  için  ‘’ ol ‘’  buyurmasının  yeterli  olduğu  belirtilmiş,  başka  açıklama  yapılmamıştır.  Bu  konuda  bilgi  veren  Al-i  İmran  Suresindeki  ayetler  kümesinin  sonunda  da  (60.  Ayet.),  ‘’ Gerçek  Rabbinden  gelendir, öyleyse  kuşkulananlardan  olma )  buyurularak  Hz.  Peygamberin  şahsında  bütün  müminlerden  Yüce  Allah’tan  gelen  bilgiye  mutlak  teslimiyet  içinde  inanmaları  istenmiş,  bu  konuda  şüpheci  davrananlar  kınanmış,  ayrıca  Allah’ın  çocuk  edinebileceği  fikri  şiddetle  reddedilerek   O’nun  hükmettiği  sonucun  sadece  ol,  buyruğuna  bağlı  olduğu  tekrar  hatırlatılmıştır. 
            Elmalılı’nın  bu  konudaki  açıklamalarını  şöyle  özetlemek  mümkündür:  Surenin  başında  akıl  sahiplerine  ve  ilimde  derinleşmiş  kişilere  anlatıldığı  üzere  hak  olan  vakıalar  ve  onları  ifade  eden  ayetler   muhkemât  ve  müteşabihat  şeklinde  iki  kısma  ayrılır.  Muhkemât  hem  duyu  organlarıyla  hem   de  aklen  hiç  bir  tereddüt  duyulmaksızın  alınırlar  ve  onlar  kendi  kendilerini  izah  ederler.  Müteşabihat  da şüpheye  düşmeksizin  alınır,  fakat  bunlar  kendi  kendilerini  izah  edemezler.  Sadece  kendilerine  uygun  muhkem  bir  misale  veya  bir  kanuna  döndürülerek  izah  ve  tevil  olunurlar.  Gerçek  misali  bulunmadıkça  yapılan  teviller  yanlış  olur,  yalan  olur,  aldanmak,  aldatmak  ve  gerçeği  tahrif  olur.  Hz.  İsa  vakasına  gelince:  1)  Hz.  İsa’nın  zatı,  yani  böyle  bir  beşer’ in  var  olduğu  ve  yaşamış  bulunduğu  muhkem  bir  husustur.   Beşiklikteki  çocukluk  döneminden  yetişkinlik  çağına  kadar   pek  çok  insan,  özellikle  İsrailoğulları  onu  görmüş,  onunla  konuşmuş,  kimi  sevmiş,  kimi  sevmemiş  ama  hepsi  de  yalanlanamayacak  bir  ifade  birliği  içinde  bu  insanın  yaşadığına  tanıklık  etmişlerdir.  2)  Hz.  İsa’nın,  Hz.  Meryem’den  doğduğu  da  muhkem  bir  husustur.  Kabul  edilegelen  adetler  çerçevesinde  herhangi  bir  şahsın  annesinden  doğmasına  ilişkin  bilgiyi  sağlayan  delil  ne  ise  bu  Hz.  İsa  için  de  böyledir.  3)  Hz.  Meryem’in  bir  erkekle  cinsel  ilişkide  bulunmaksızın  Hz.   İsa’nın  onun  rahminde  yaratılmış  olması  ise,  gerçekte  imkan  dışı  sayılamayacak  fakat  örnekleri  görülmediğinden   (  o  devir  için )  istisnai,  yadırganabilen  ve  münferit  bir  olaydır,  bu  sebeple  müteşabih    bir  vakadır.
           ‘’ De  ki:    Ey  geçmiş  vahyin  izleyicileri!  Sizinle  bizim  aramızdaki  şu  ortak  ilkeye  gelin;  Allah’tan  başka  kimseye  kulluk  etmeyeceğiz,  O’ndan  başka  hiç  bir  şeye  ilahlık  yakıştırmayacağız  ve  Allah  ile  birlikte  insanları  rab  edinmeyeceğiz.  Eğer  yüz  çevirirlerse  de  ki: ‘ Şahit  olun  ki  biz  kendimizi  O’na  teslim  etmişiz!’’  Al-i  İmran  Suresi  64.  Ayet.
            Burada  Müslümanlar  ile  tek  Tanrı  inancının  savunucusu  olan  din  mensupları  arasındaki  ortak  ilkelerin  özünün  kastedildiği  açıkça  anlaşılır.  Ayette  bu  ilkelerin  en  temel  noktası  ‘’ yalnız Allah’a  kulluk  etme ‘’  şeklinde  belirtilmiştir.  Fakat  bu  ilkenin  zedelenmeden  varlığını  koruyabilmesi  iki  ön  şarta  bağlı  sayılmıştır.  1)  Hiç  bir  şeyi  Allah’a  ortak  saymamak,  2)  Allah’ın  dışında  hiç  bir  merci,  kişi  veya  gücü  rab  kabul  etmemek.  Böylece  bir  taraftan  Ehl-i  kitap,  peygamberlerin  tebliğ  faaliyetinin  ortak  çizgisine  çağrılmakta,  bir  taraftan  da  onların  anılan  iki  şarta  riayet  etmemeleri  sebebiyle  tevhit  insancının  safiyetini  ihlal  ettikleri  hatırlatılmış  olmaktadır. Elmalı’lı  Hamdi  ayetteki  çağrının  dayandırıldığı  düşünceyi  şöyle  açıklar:   Burada  muhtelif  vicdanların,  milletlerin,  dinlerin  kitapların  temel  bir  vicdanda,  bir  hak  sözde  nasıl  birleştirilebilecekleri,  İslam’ın  insanlık  alemine  ne  kadar  geniş,  açık  ve  tutarlı  bir  hidayet  yolu,  özgürlük  kanunu  öğrettiği  artık  bunun  Araplara  veya  başka  belirli  bir  millete  özgü  olmadığı  tam  anlamıyla  gösterilmiştir.  ‘’ Yalnız  Allah’a  tapalım,  O’na  hiç  bir  şeyi  ortak  koşmayalım  ve  Allah’ı  bırakıp  da  içimizden  bazıları  diğer  bazılarını  rab  edinmesin. ‘’  sözünde  toplanan  vicdan  birliğinden  daha  geniş,  daha  hakim  hiç  bir  vicdan  bulmak  mümkün  değildir  ki  onun  arkasına  düşülsün.  Din  alanındaki  ilerleme  ve  gelişmeler,  vicdanların  birbirinden  ayrı  düşen  özelliklerinde  değil,  bütüncüllüğünde  ve  genişliğindedir.  Bütün  özgürlük  ve  eşitlik  çağrılarının  temeli  şu  bir  sözde,  bir  vicdanda  toplanır:  ‘’ Allah’ı  bırakıp  da  içimizden  bazıları  diğer  bazılarını  rab  edinmesin.’’  İşte  özgürlük  ve  eşitlik   meselesinin  çözümünü  sağlayacak  yegane  anahtar  budur.  Birbirimizi  rab,  Mevla,  hakim-i  mutlak  tanımayalım,  bütün  davranışlarımızı  bir  hakkın  buyruğuyla  ve  Allah’ın  hoşnutluğuyla  ölçelim.  Allah’ı  bırakıp  da  O’nun  hükümranlığı  altındaki  varlıklara  hakka  aykırı  bir  antlaşmamız  olmasın,  hepimiz  Allah’a  kul  olalım  ve  kendimizi  ancak  O’nun  hükmü  altında  bilelim,  birbirimize  de  ancak  bu  açıdan  tabi  ve  bağlı  olalım.
            Ayette  hem  uluhiyet  birliği,  hem  de  rububiyyet  birliği,  yani  tanrı  ve  rab  olarak tek  bir  varlığa  inanıp  bağlanmanın  kaçınılmazlığı  üzerinde  durulmaktadır  ki  bunlardan  birincisi  Allah’a  fizik  ötesi  alemle  ilgili  yegane  gücün  kendisine  ait  olduğu  inancıyla  tapmayı,  ikincisi  de  hayata  sadece  Allah’ın  iradesini  hakim  kılmayı,  yalnız  O’nun  istediği  biçimde  kulluk  etmeyi  ifade  eder.
            Gerek  Yahudilik  gerekse  Hıristiyanlık  ‘’ tapılacak,  ibadet  edilecek,  kulluk  edilecek ‘’  varlığın  Yüce  Allah  olduğunu  kabul  noktasında  İslam  inancıyla  kesiştiği  halde,  zamanla  bu  dinlerin  mensuplarınca  benimsenen  bazı  inanç  ve  davranışlar,  Tanrının  Tek  olduğu  ve  Allah’tan  başka  hiç  bir  varlığın  rab  sayılamayacağı  telakkisini,  dolayısıyla  ‘’ yalnız  Allah’a  kulluk  etme ‘’  ilkesini  temelden  sarsmış  bulunuyordu.  Bir  çok  ayette  belirtildiği  üzere  bütün  peygamberlerin  ısrarla  Allah’a  ortak  koşulmaması   uyarısında  bulunmalarına  rağmen,  Yahudiler  Hz.  Üzeyir’i,  Hıristiyanlar  da  Hz.  İsa’yı  Allah’ın  oğlu   olarak  nitelendirmişler,  Hıristiyanlar  Allah  ‘’ üçün  üçüncüsüdür ‘’  demişler,  Yahudiler  Tanrı’yı  millileştirerek,  Allah’ın  sadece  bir  kavmin,  hatta  sadece  insanların  değil  bütün  evrenin  yaratıcısı  ve  Tanrısı  olduğu  hakikatini  perdelemeye   çalışmışlar  ve  adeta  bütün  insanların  aynı  Tanrı’ya  kulluk  etmelerine  rıza  göstermemişlerdir.  Oysa  tahrif  edilmiş  şekliyle  bile  bugün  mevcut  Tevrat  ve  İncillerdeki  ifadeler  Tanrının  ‘’ bir ‘’  olduğunu  ve  Hz.  İsa’nın  İsrail oğullarına   gönderildiğini  belirtmektedir.  ‘’ Dinle,  ey  İsrail;  Allah’ımız  rab  bir  olan   rabdir  ve  Allah’ın  Rabbi  bütün  yüreğinle  ve  bütün  canınla  ve  bütün  kuvvetinle  seveceksin ‘’  ( Tesniye, 6 / 4-5 )  ‘’ Ve  Allah  bütün  bu  sözleri  söyleyip  dedi:  Karşımda  başka  ilahların  olmayacaktır..’’ ( Çıkış,  20/ 1-3 )  ‘’….Hep  emirlerin  birincisi  hangisidir,  diye  ona sordu.  İsa  cevap  verdi : ‘ Birincisi, ‘ Dinle,  ey  İsrail;  Allah’ımız  rab  bir  olan  rabdir.  Ve  Allah’ın  rabbi  bütün  yüreğinle,  bütün  canınla,  bütün  fikrinle  ve  bütün  kuvvetinle  seveceksin.’’  (  Markos,  12/29-30 )  ‘’  Fakat  İsa  cevap  verdi:  Ben  İsrail  evinin  kaybolmuş  koyunlarından  başkasına  gönderilmedim.’’  (  Matta,  15/24)
            Evrendeki  bütün  varlıkların  sahibi  ve  onları  terbiye  eden,  onlara  dilediği  kıvamı  veren  Yüce  Allah  olduğuna  göre,  O’na  kullukta  yine  O’nun  iradesine  yürekten  teslimiyet  gerektiği  halde  Hıristiyanlar  ve  Yahudiler   din  adamlarına  Tanrı  benzeri  bir  otorite  tanıyarak  yalnız  Allah’a  kul  olma  çizgisinin  dışına  çıkmışlardır.  Bu  iki  dinin  mensuplarınca  din  adamları,  mürşit,  yol  gösteren,  uyaran  kişiler  olmanın  ötesinde  tanrıya  nasıl  kulluk  edileceğine  karar  verebilen  ve  Tanrı  adına  affedebilen  merciler  olarak  görülmekte,  yine  Hıristiyanlar  tarafından  Hz.  İsa  koruyan,  gözeten  insan  üstü  bir  varlık  olarak  telakki  edilmektedir.          
            Kurtubi  bu  ayeti  yorumlarken  İslam’da  dini  hükümlerin  çıkarılmasında  kişisel  eğilimlerin  ve  keyfi  takdirlerin    hakim  kılınmasına  müsaade  edilmediği  anlamı  üzerinde  durur. 
            ‘’ Allah’a  karşı  taahhütlerini  ve  yeminlerini  ufak  bir  kazanç  karşılığında  değiştirenler  var  ya ; onlar , öteki  dünyanın  nimetlerinden  asla  nasiplenemeyeceklerdir . Allah , kıyamet  günü , onlarla  ne  konuşacak , ne  yüzlerine  bakacak , ne  de  onları  günahlarından  arındıracaktır . Onları  acıklı  bir  azap  beklemektedir . Onlardan  öylesi  de  var  ki , söyledikleri  Kitap’tan  olmadığı  halde ondan  olduğunu  düşünesiniz  diye dilleriyle  Kitabı  çarpıtırlar  ve  Allah’tan  olmadığı  halde  ‘ Bu  Allah’tandır ! ‘  derler . Böylece  bile  bile  Allah  hakkında  yalanlar  uydururlar . Allah’ın  vahiy , sağlam  muhakeme  ve  peygamberlik  bağışladığı  hiç  kimsenin  bundan  sonra  halkına , ‘ Allah’ın  yanı  sıra  bana  da  kulluk  edin ! ‘  demesi  düşünülemez . Aksine , onlara  şöyle  öğüt  verir : ‘ İlahi  kelamın  bilgisini  yayarak  ve  kendiniz  onu  derinlemesine  inceleyerek , benliklerini  Allah’a  adamış  kullar , Allah  adamları / Rabbaniler  olun !’  O , melekleri  ve  peygamberleri  tanrı  edinmenizi  emretmez . Zaten  kendinizi  Allah’a  tam  teslim  ettikten  sonra  hiç  O  sizi  hakikati  inkara  davet  eder  mi ?’’      Al-i  İmran  Suresi  77.  …80.  Ayetler .
            Muhammed  Abduh’a  göre,  sözü  geçen  kitap  tahrifi,  mutlaka  metnin  çarpıtılmasını  gerektirmez.  Bu  tahrifat,  aynı  zamanda,  ‘’ bir  ibareye  orijinal  olarak  kastedilen  anlamdan  başka  bir  anlam  yüklemekle ‘’  de  gerçekleştirilebilir.  Abduh,  İncillerde  Allah’a  atfen  ‘’Babam’’  teriminin  mecazi  kullanımını  örnek  olarak  verir  ki,  bu  terim  ile,  Yaratıcı,  Rab  kastedilmiştir.  Ancak  Hz.  İsa’ya  tabi  olduklarını  iddia  edenlerden  bazıları,  daha  sonra  bu  ibareyi  mecazi  anlamından  kopardılar  ve  ‘’  onu  yalnızca  Hz.  İsa  ile  ilgili  olan  pozitif  gerçeklik  alanına  aktardılar. ‘’  Ve  böylece,  onun  lafzi  anlamda  ‘’ Allah’ın  Oğlu ‘’  yani,  insan  şeklinde  tecessüm  etmiş  ilah  olduğu  düşüncesine  geçerlilik  kazandırdılar.
            ‘’ Ey  Ehlikitap ! Dininizin   temeli  olan  hakikatin  sınırlarını  aşmayın  ve  Allah  hakkında  gerçek  dışı  bir  şey  söylemeyin ! Meryem  oğlu  İsa  Mesih  sadece  Allah’ın  elçisi , O’nun  Meryem’e  ulaştırdığı   vaadinin  gerçekleşmesi  ve  O’nun  yarattığı  bir  can  idi . O  halde  Allah’a  ve  peygamberlerine  iman  edin , inanın  ve  ‘ Tanrı  bir  üçlüdür !‘ demeyin . Bundan  vazgeçin , hakkınızda  hayırlı  olan  budur . Allah  tek  ve  biricik  ilahtır , çocuk  sahibi  olmaktan  münezzehtir . Göklerde  ve  yerde  olan  her  şey  O’na  aittir  ve  hiç  kimse  Allah  kadar  güvene  layık  değildir . Ne  İsa , Allah’ın  kulu  olmaktan  kaçınacak  kadar  gurura  kapıldı , ne  de  O’na  yakın  olan  melekler . O’na  kulluk  etmeyi  gururlarına  yediremeyenler  ve  küstahça  böbürlenenler  bilsinler  ki  hesap  günü  Allah  hepsini  kendi  katında  toplayacaktır . Orada , iman  edip   doğru  ve  yararlı  işler  yapanlara  bütün  mükafatlarını  bağışlayacak  ve  lütfuyla  fazlasını  da  verecektir . Gururlanan  ve  küstahça  böbürlenenleri  ise  şiddetli  bir  azap  ile  cezalandıracaktır . Onlar  kendilerini  ne  Allah’tan  koruyacak  ve  ne  de  yardım  edecek  birini  bulabileceklerdir .
            Ey  insanlar ! Rabbinizden  size  hakikatin  bir  tezahürü  geldi  ve  size  aydınlatıcı  bir  ışık  gönderdik . Allah’a  iman  edenlere  ve  O’na  sımsıkı  sarılanlara  gelince , Allah  onları  rahmeti  ve  lütfu  ile  kuşatacak  ve  dosdoğru  bir  yol  ile  kendisine  yöneltecektir .’’    Nisa  Suresi  171. …175. Ayetler .
            ‘’ Biz   Hıristiyanlarız !’  diyenlerden  kesin  bir  taahhüt  almıştık ; ama  onlar  da , akıllarından  çıkarmamaları  emredilen  şeylerin  çoğunu  unutmuşlardır . Bu  nedenle , onlar  arasında  mahşer  gününe  kadar  sürecek  düşmanlık  ve  kini  artırdık  ve  zamanı  geldiğinde  Allah  onlara  neler  işlediklerini  gösterecektir . Ey   Ehlikitap ! Şimdi  size , kendi  kendinizden  gizlediğiniz  Kitabın  birçoğunu  açıklamak  ve  bir  kısmını  da  bağışlamak  amacıyla  Elçimiz  gelmiştir . Şimdi  Allah’tan  size  bir  ışık  ve  apaçık  bir  ilahi  kelam  ulaşmıştır  ki  onunla  Allah , kendi  rızasını  arayan  herkese  kurtuluşa  giden  yolları  gösterir . Rahmetiyle  onları  karanlığın  derinliklerinden  aydınlığa  çıkarır  ve  dosdoğru  bir  yola  yönlendirir . ’ Allah , Meryem’in  oğlu  Mesih’tir ! ’ diyenler  hakikati  inkar  ederler . De  ki : ‘ Eğer  Meryem  oğlu  İsa’yı  ve  onun  annesini  ve  yeryüzündeki  herkesi  helak  etmek  isteseydi  kim  Allah’a  mani  olabilirdi ? Zira , göklerin  ve  yerin  ve  onlar  arasında  bulunan  her  şeyin  hükümranlığı  Allah’a  aittir . O , dilediğini  yaratır  ve  Allah  dilediğini  yapmaya  kadirdir .’’    Maide  Suresi    14. ….17.  Ayetler .  
            ‘’ Biz  , Meryem  oğlu  İsa’yı , o  geçmiş  peygamberlerin  izleri  üzerinde  Tevrat’tan  o  güne  kalanın  doğruluğunu  tasdik  edici  olarak  gönderdik . Ona , Allah’a  karşı  sorumluluk  bilinci  taşıyanlara  bir  rehber  ve  bir  öğüt  olarak  Tevrat’tan  o  güne  kalanı  tasdik  eden , içinde  rehberlik  ve  aydınlık  bulunan  İncil’i  verdik .  O  halde  İncil’e  uyanlar , Allah’ın  onunla  vahyettikleri  doğrultusunda  hüküm  versinler . Kim  Allah’ın  indirdiği  ile  hükmetmezse  işte  onlardır  gerçek  fasıklar ! ‘’    Maide  Suresi   46.47.  Ayetler .
           ‘’  Eğer  onlar  Tevrat’a,  İncil’e  ve  Rableri  tarafından  kendilerine  indirilmiş  olan  bütün  vahiylere  uymuş  olsalardı,  gökyüzünün  ve  yerin  tüm  nimetlerinden  yararlanırlardı.  Onların  bir  kısmı  doğru  bir  yol  tutarlar,  çoğuna  gelince  yaptıkları  ne  kötüdür  onların.’’  Maide  Suresi  66.  Ayet.
            Dinin  icaplarına  uymuş  olmanın  göstergesi,  bazı  dini  ayrıntıları  ön  plana  çıkarmak  değil,  her  şeyden  önce  dinin  insan  hayatındaki  yerini  ve  önemini  idrak  etmektir.  Batı  dünyasının  din  olgusu  karşısında  başarılı  bir  tavır  sergileme  yolunda  ciddi  mesafeler  almış  olmasının  temelinde  bu  anlayışın  bulunduğu  gözlenmektedir.  Bunun  sonucu  olarak,  dinin  yükselen  değerler  arasındaki  yerini  alması,  dine  saygı  sınırının  ihlaline  sıcak  bakılmaması,  dini  araştırmalara  önem  verilmesi,  dinlerin  ortak  ilkelerinden  yararlanılması  ve  vahyin  yol  göstericiliğine  her  zaman  ihtiyaç  bulunduğunun  kabullenilmesi  olmaktadır.
            ‘’ De  ki : ‘ Ey  Ehlikitap! Siz  Tevrat’a, İncil’e  ve  Rabbiniz  tarafından  size  indirilen  her  şeye  tam  olarak  uymadıkça  inançlarınızı  sağlam  bir  temele  oturtmuş  olamazsınız! Fakat ey  Peygamber, Rabbin  tarafından  sana  indirilenler, onların  çoğunu  kibirli  küstahlıklarında  ve  inkârcılıkta  daha  inatçı  yapacaktır. Ama  hakikati  inkâr  eden  insanlara  üzülme. Çünkü iman  edenler  ve  Yahudi  itikadına  uyanlar  ile  Sabiiler  ve  Hıristiyanlardan, Allah’a  ve  ahiret  gününe  inanıp, doğru  ve  yararlı  fiillerde  bulunanlar, ne  korkacak, ne  de  üzüleceklerdir.  ‘’ Maide  Suresi   68.69.   Ayetler.
            ‘’ Gerçekten , ‘Allah  Meryem  oğlu  Mesih’tir ‘  diyenler  hakikati  inkâr  etmiş  olurlar. Mesih’in  ‘ Ey  İsrailoğulları! Yalnızca  hem  benim  Rabbim, hem  de  sizin  Rabbiniz  olan  Allah’a  kulluk  edin !’  dediğini  bildikleri  halde. Unutmayın, kim  Allah’tan  başka  bir  varlığa  ilahlık  yakıştırırsa, Allah   onu  cennetten  mahrum  edecek  ve  böylelerinin  varış  yeri  cehennem  olacaktır. Ve  böyle  zalimler  kendilerine  bir  yardımcı  da  bulamayacaklardır. Gerçekten, Tek  Allah’tan  başka  bir  ilah  olmadığını  gördükleri  halde , ‘ Bakın, Allah  üçlünün  üçüncüsüdür ‘ diyenler, hakikati  inkâr  etmiş  olurlar. Ve  onlar  bu  iddialarından  vazgeçmedikçe, hakikati  inkâr  eden  bu  gibilerin  başına  şiddetli  bir   azap  gelecektir.  Öyleyse  pişmanlık  içinde  Allah’a  yönelip  O’nun  bağışlamasını  hâlâ  dilemeyecekler  mi? Allah  çok  bağışlayıcıdır, rahmet  kaynağıdır. Meryem  oğlu  Mesih  sadece  bir  peygamberdir. Ondan  önce  de  peygamberler  gelip  geçmiştir. Onun  annesi, hakikatten  asla  sapmamış  olan  biriydi  ve  onların  ikisi  de  diğer  ölümlüler  gibi  yiyecekle  beslenirdi. (Yemek  yerlerdi.) Bak, bu  mesajları  onlara  nasıl  açıkladık ve  sonra  bak, nasıl  tersyüz  olmuştur  onların  zihinleri! De  ki : ‘ Allah’ın  yanı  sıra  size  ne  bir  fayda  sağlama  ne  de  zarar  verme  gücü  olmayan  şeye  mi  taparsınız? Oysa  yalnız  Allah’tır  her  şeyi  duyan, her  şeyi  bilen! ’  De  ki : ‘ Ey  İncil’in  takipçileri! İnançlarınızın  içerdiği  hakikatin  sınırlarını  ihlal  etmeyin ve  daha  önce  kendileri  sapmış  olup  bir  çoğunu  da  saptırmış  olan   ve  doğru  yoldan  hâlâ  sapmakta  devam  eden  bir  topluluğun  dayanaksız  görüşlerine  uymayın. ‘ Hakikati  inkâra  şartlanmış  bulunan  şu  İsrailoğulları  zaten  Davut’un  ve  Meryem  oğlu  İsa’nın  diliyle  lanetlenmişlerdir. Böyledir, çünkü  onlar  Allah’a  isyan  ettiler; hak  ve  adalet  sınırlarını  ihlalde  ısrarcı  davrandılar. Onlar  birbirlerini  yaptıkları  iğrenç  şeylerden  vazgeçirmeye  çalışmadılar. Yaptıkları  şey  gerçekten  ne  kötü  idi. ‘’  Maide  Suresi  77.78.  Ayetler.
            ‘’ Bütün  insanlar  içinde  iman  edenlere  en  çok  düşmanlık  yapanların  Yahudiler  ve  Allah’tan  başkasına  ilahlık  yakıştırmaya  şartlanmış   olanlar  olduğunu  göreceksin. Ve  bütün  insanlar  içinde   iman  edenlere  sevgide  en  yakın  olanları  ise  ‘ Biz  Hıristiyanlarız! ‘  diyenler  olduğunu  göreceksin. Böyledir, çünkü  onlar  arasında  öyle  keşişler  ve  rahipler  var  ki  bunlar  kibre  kapılmamışlardır. Onlar  bu  elçiye  indirileni  anlamaya  başladıkları  zaman, farkına  vardıkları  gerçekten  dolayı   gözlerinden  yaşlar  boşalmaya  başladığını  görürsün. ‘ Ey  Rabbimiz !’  derler , ‘ Biz  inanıyoruz, iman  ettik. Öyleyse  bizi  hakikate  şahitlik  yapanlarla  bir  tut. Ve  Rabbimizin  bizi  dürüst  ve  erdemliler  arasına  katmasını  arzuladığımız  halde  nasıl  Allah’a  ve  bize  indirilen  hakikate  inanmakta  zaaf  gösterebilirdik. ‘’  Maide  Suresi  82.83.84.  Ayetler.
            ‘’  Allah’ın  bütün  peygamberleri  toplayıp  onlara , ‘ Size  ne  cevap  verildi? ‘ diye  soracağı  gün  onlar  ‘ Bizim  bir  bilgimiz  yok. Yalnız  sensin  yaratılmışların  idrakini  aşan  her  şeyi  tümüyle  bilen! ‘ diyecekler. İşte  o  zaman  Allah  şöyle  diyecek : ‘ Ey  Meryem’in  oğlu  İsa! Hatırla  sana  ve  annene  bağışladığım  nimetleri, seni  nasıl  Kutsal  Ruh  ile  güçlendirerek  insanlarla  beşikte  iken  ve  yetişkin  bir  adam  olarak  konuşmanı  sağladığımı ve  nasıl  sana  Tevrat’ı  ve  İncil’i  ihtiva  eden  vahiy  ve  hikmeti  öğrettiğimi; nasıl  benim  iznimle  çamurdan  kuş  görünümünde  bir  şey  yaratıyor, içine  üflüyordun  da  o  kuş  oluyordu. Doğuştan  körleri  ve  cüzzamlıları  benim  iznimle  iyileştirdiğini; Benim  iznimle  ölüleri  ayağa  kaldırdığını.  Sen  İsrailoğulları’na  hakikatin  bütün  kanıtları  ile  geldiğinde  ve  onlardan  hakikati  inkâra  şartlanmış  olanların , ‘ Bu  aldatmacadan  başka  bir  şey  değil ‘ dedikleri  zaman  onların  sana  zarar  vermelerine  nasıl  mani  olduğumu.  Ve  hatırla  o  vakti  ki, beyazlara  bürünmüş  olanlara , ‘ Bana  ve  Benim  Elçime  inanın! ‘  diye  vahiy  etmiştim. Onlar , ‘ Biz  inanıyoruz  ve  şahit  ol  ki  kendimizi  sana  teslim  etmişiz! ‘  diye  cevap  verdiler. Ve  o  zaman  beyaz  elbiseliler / Havariler , ‘ Ey  İsa, ey  Meryem’in  oğlu! ‘ dediler , ‘ Rabbin  bize  gökten  bir  sofra  indirebilir  miydi? ‘  İsa  cevap  verdi : ‘ Allah’a  karşı  sorumluluğunuzun  bilincinde  olun, eğer  gerçek  müminler  iseniz! ‘  Onlar , ‘ Biz  ondan  nasiplenmek  isteriz ki  kalplerimiz  sükûnete  ulaşsın, bize  hakikati  söylediğini  bilelim  ve  biz  buna  tanıklık  edenlerden  olalım. ‘ Meryem  oğlu  İsa   şöyle  yakardı : ‘ Allah’ım, ey  Rabbimiz! Bize  gökten  bir  sofra  gönder. O, bizim  için, ilkimizden  sonuncumuza  kadar  sürekli  tekrarlanan  bir  bayram  ve  senden  bir  işaret  olacaktır. Ve  bizi  rızıklandır; zira  Sen  rızık  verenlerin  en  hayırlısısın. ‘ Allah , ‘ Şüphe  yok  ki ‘ dedi , ‘ Ben  onu  size  her  zaman  gönderirim. Ama  bundan  sonra  hakkı  inkâr  edeninize, küfre  sapanınıza  öyle  bir  azapla  azap  edeceğim  ki, bu  dünyada  benzerine  hiç  kimseyi  çarptırmadığım  bir  azap  olacaktır. ‘
            Ve  işte  o  zaman  Allah, şunu  da  söyledi : ’ Ey  Meryem  oğlu  İsa! Sen  insanlara ‘ Allah’tan  başka  tanrılar  olarak  bana  ve  anneme  de  kulluk  edin / Allah’ın  yanında  beni  ve  annemi  de  iki  tanrı  olarak  kabul  edin ‘  dedin  mi? İsa  cevap  verdi : ‘ Sen  yücelikte  sonsuzsun! Söylemeye  hakkım   olmayan  bir  şeyi  hiç  söyleyebilir  miyim? Bunu  söylemiş  olsaydım  Sen  muhakkak  bilirdin! Sen  benim  içimdeki  her  şeyi  bilirsin, hâlbuki  ben  Senin  Zât’ ında  olanı  bilemem. Şüphe  yok  ki, yaratılmış  varlıkların  idrakini  aşan  her  şeyi  tam  bilen  yalnız  Sensin. Ben  onlara  söylememi  emrettiğin  şeyden  başkasını  söylemedim : ‘ Benim  Rabbim  ve  sizin  Rabbiniz  olan  Allah’a  kulluk  edin ‘ dedim. Ve  onların  arasında  yaşadığım  sürece  yaptıklarına  tanıktım. Ama  Sen  bana  ölümü  verdikten  sonra  onların  üzerine  gözetleyici  yalnız  sen  oldun. Ve  sen  zaten  her  şey  üzerinde  bir  tanıksın. Şayet  onlar  azaba  çarptırırsan, şüphesiz  onlar  Senin kullarındır ve  eğer  onları  bağışlarsan  şüphesiz  yalnız  Sensin, kudret  sahibi, hikmet  sahibi! ‘’  Maide  Suresi  109.  …..118.  Ayetler .
            ‘’ Ve  sonra  onların  ardından  öteki  elçilerimizi  gönderdik ; ve  zaman  içinde  arkalarından  kendisine  İncil  verdiğimiz  Meryem  oğlu  İsa’yı  gönderdik . Ona  sadık  bir  şekilde  uyanların  kalplerine  şefkat  ve   merhamet  yerleştirdik . Ruhbanca  riyazete  ( Nefsin  isteklerini  kırma)  gelince , Biz  onlara  bunu  emretmedik . ( Bir  bidat  olarak  çıkardıkları  ruhbaniyeti , onlar  üzerine  biz  yazmamıştık .) Allah’ın  arzusunu  kazanmak  arzusuyla  onu  kendileri  çıkardılar . Ama  ona  gerektiği  gibi  uymadılar . Onların  iman  edenlerine  ödüllerini  verdik , ama  onların  çoğu  yoldan  çıkmışlardı . ‘’  Hadid  Suresi  27.  Ayet .
           Kur’an’da  peygamberler  zinciri   ve  birçok  peygamber  hakkında  daha  ayrıntılı  bilgiler  verilmiş  olup  burada  bu  sürecin  nasıl  tamamlandığı  hususu  öne  çıkarılmaktadır.  Pek  çok  peygamber  gönderildikten  sonra  nihayet  Hz.  Muhammed  öncesinde  Hz.  İsa’ya  kutsal  kitap  İncil  verilmiştir.  Ona  uyanlar,  yani  Hz.  İsa’nın  örnek  ahlakını,  İncil  öğretisine  hâkim  olan  hoşgörü  vb.  ahlaki  erdemleri   özümseyenler   kalpleri  şefkat  ve  merhamet  dolu  insanlar  oldular.  Allah  onlara  ruhbanlık  gibi  bir  görev  yüklememişti;  fakat  Hıristiyanlığın  başlangıcında  samimi  müminler  ağır  sosyal   ve   siyasi  baskılara  maruz  kaldılar.  Bu  durum  karşısında  onlardan  bir  kısmı  sırf  bu  katliam  ve  çatışmalarda  eriyip  gitmemek  ve  böylece  dinlerini  koruyabilmek  amacıyla  dağlara,  ücra  yerlere  çekilip  kendilerini  ibadete  verdiler.  Fakat  zaman  içinde  bu  hareket  amacından  saptırıldı  ve  dinin  istismar  aracı  olmasını  kurumlaştıran  hatta  toplum  içi  ve  toplumlar  arası  çatışmaları  körükleyen   bir  örgütlenmeye   dönüştü.
            Hıristiyanlığın  ilk  döneminin  belirgin  özelliği  olan  ruhbaniyet  terimi,  çoğunlukla  bu  dünya  hayatında  hiç  bir  değerin  bulunmadığını  iddia  etmeye  kadar  varan  ruhbanca  bir  hayat  anlayışı  ile  mübalağalı  bir  takvayı  ( Allah’tan  korkma,  dinin  yasak  ettiği  şeylerden  sakınıp,  buyurduklarını  yerine  getirme )  birleştirmektedir.  Bu,  İslam’ın  tasvip  etmediği  bir  tavırdır.  ‘’Sizin  ölçülü  ve  dengeli  bir  toplum  olmanızı  istedik.’’  Bakara  Suresi  143.  Ayet.  Yani,  orta  bir  toplum.  Aşırılıklar  karşısında  adil  bir  denge  gözeten  ve  hem  zevk  ve  sefahati,  hem  de  mübalağalı  bir  takvayı  reddederek  insanın  tabiatını  ve  imkânlarını  değerlendirmede  gerçekçi  ve  makul  davranan  bir  topluluk.  Kur’an,  sıkça  tekrarladığı,  hayatın  her  cephesinde  dengeli  ve  ölçülü  olma  çağrısı  ile  uyumlu  olarak  müminlere,  hayatlarının   bedeni  ve  maddi  yönüne  çok  fazla  ağırlık  vermemelerini  öğütler.  Ama  aynı  zamanda   insanın  bu  bedeni  hayat  ile  ilgili  ihtiyaç  ve  isteklerinin  ilahi  iradenin  eseri  ve  bu  nedenle  de  meşru  olduğunu  kabul  eder.  Daha  ileri  bir  tahlilde  ‘’ dengeli  ve  ölçülü  bir  toplum ‘’  ifadesinin,  insanın  varoluş  problemine  İslami  yaklaşımı    temsil  ettiği  söylenebilir.  Ruh  ile  beden  arasında  fıtri  ( doğuştan )  bir  çatışma  olduğu  görüşünün  reddi  ve  insan  hayatının  bu  ikili  cephesindeki  tabii  ve  ilahi  bütünlüğün  açık  bir  teyidi.  İslam’a  özgü  olan  bu  dengeli  davranış,  doğrudan  Allah’ın  birliği  ve  bütün  hilkatin  temelinde  yatan  amacın  tekliği  kavramından  doğmaktadır. 
            ‘’ Yahudiler : ‘ Üzeyr  Allah’ın  oğludur ‘  diyorlar ; Hıristiyanlarsa : ‘ İsa  Allah’ın  oğludur ‘ diyorlar . Bunlar , özleri  itibariyle , böylelerinin  geçmiş  çağlarda  hakkı  inkâr  edenlerin  uydurduğu  asılsız  iddialara  özenerek  dillerine  doladıkları  söylentilerdir ! Allah  kahretsin  onları ! Zihnen  nasıl  da  saptırılıyorlar . Hahamlarını , rahiplerini , bir  de  Meryem  oğlu  Mesih’i , Allah’la  beraber  rableri  olarak   gördüler . Oysa , Tek  olan  Allah’tan  başkasına  ibadet / kulluk  etmekle  emrolunmuş  değillerdi . O  Tek  Allah  ki , O’ndan  başka  ilah  yoktur . O  Tek  Allah  ki , sınırsız  kudret  ve  izzetiyle , böylelerinin  O’nun  tanrılığında  bir  pay  yakıştırdıkları  her  şeyden  bütünüyle  uzaktır .’’  Tevbe  Suresi   30.31.  Ayetler .
            Yahudiler  de  Hıristiyanlar  da  hahamlarını , rahiplerini  ve  peygamberleri  rableştirdiler , Allah’a  ortak  kıldılar . Hâlbuki  tüm  peygamberler  aynı  şeyleri  söylemişlerdi : O  Tek  Allah  ki , O’ndan  başka  ilah  yoktur . Başlangıç  da  O’dur , son  da  O’dur .  Dinde  bildiğiniz  her  şeyi  bir  kenara  koyun . Geride  Allah’tan  başka  ne  kalır . Peki,  insanlar  nasıl  bu  hatalara  düştüler ? Ben  anladıklarımı  yazacağım ; ve  şimdi  Peygamberler .!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder